Sabah, kış güneşi gibi zayıf ve renksizdi. Uyanmadan önce kalbim çoktan uyanmıştı zaten. Öyle zamanlar olur ya, gözlerini açmadan da hissedersin günün ağır geleceğini… İşte öyle bir sabahtı. Agit, mutfakta çay içiyordu. Bardağın sesi, benim içimdeki sessizlikle çarpıştı sanki. Göz göze gelmeden yanıma yaklaştı. Sadece, “Hazır mısın?” dedi. Hazır mıydım? İçimde bir şey kıpır kıpırdı. Merak mı, korku mu, umut mu… bilmiyordum. Ama midemin içinde düğüm gibi duran şey sadece sabah mahmurluğu değildi. Belki de ilk kez kendim için bir yere gidiyordum. Kendimi öğrenmek için. Bundan sonra beni nelerin beklediğini. Arabayla çıkarken yola, camdan dışarı baktım. Evler geçip giderken, ben hep aynı noktada kalmış gibiydim. Sanki kendi hayatımın dışında bir hayatta figürandım. Ama bugün bir rolüm

