Kötülükler hep domino taşı gibi takip ederdi birbirini. Bunun zamanı belki hemen peş peşe olmazdı lakin er ya da geç olurdu. Ve Engin, ikinci kez kaybetme korkusuyla yüz yüze geleceğinden habersizdi.
Girdiği toplantıda aniden bir daralma gelmişti, aynı anda Sonbahar’ın kaza geçirdiğinden habersiz. İçine doğmuştu sanki ikinci bir kaybetme korkusuyla baş başa kalacağı.
Bu daralma hissi geçmeyince, daha fazla uzatmak istememişti toplantıyı. Yarıda kesmemişti ama sürmesi gerekenden hızlı bitirmişti. Odasına geçerken İstanbul manzarasını izlemeye başladı tişörtünün yakası ile kendine alan yaratmaya çalışırken.
Kocaman odada tek başınaydı fakat çok dar geliyordu şu an.
Nedenini o bilmiyordu belki ama açıktı. Sonbahar bulunduğu arabadan çıkarıldığında gerçekten çok kötü durumdaydı. Zaten o arabadan sapa sağlam çıkması beklenilir şey değildi. Hatta iyi bile çıkmıştı.
Belki o araba yoldan geçip ambulans çağırmasa, durumu çok ağır olacaktı. Şükürler olsun ki o araba oradan geçmişti ve ihbarda bulunmuştu. Yoksa kim bilir ne halde olacaktı?
Ambulansa bindirildiğinde acil aramalardan ulaşılmıştı en yakın arkadaşlarından birine. Filiz yurt dışında olduğu için açamamıştı. Aynı şekilde ailesi de… Ama öbür yakın arkadaşları açmıştı telefonu ve kesinlikle bekledikleri haber bu değildi. Sadece saatler sonra 8 kişi, ameliyathanenin önünde gelecek iyi bir haberi bekliyordu. Eren hem ailesine hem de Filiz’e bir şekilde ulaşmıştı.
Ama aldığı yüzlerce soru içerisinde bunun bir hata olduğunu anlaması da uzun sürmemişti. Çünkü bırak bir cevap vermeyi, kendi de o cevapları bilmiyordu.
Zar zor kapatmıştı telefonu. Ama biliyordu olabilecek en kısa sürede buraya geleceklerini.
Gelmemeleri büyük bir sorun olurdu zaten. Sonuçta birinin çocukluktan beri en iyi arkadaşı, diğerinin ise kızıydı.
Saatler 16.09’u gösterdiğinde, doktor ancak çıkmıştı ameliyathaneden. Sekiz arkadaş birden doktorun üzerine yürüdüğünde doktor refleks olarak birkaç adım geri atmıştı. Ama bu hallere alışık olduğundan da bir tepki vermemişti.
“Durumu stabil. Ama bu gece her ihtimale karşı uyutuyoruz.”
“Peki iyi olacak mı?” dedi Mine korkuyla Eren’e tutunurken. Çünkü düşmekten korkuyordu o da.
“Kesin bir şey söylemek zor. Ağır bir kaza atlatmış. Beyninde travma mevcut maalesef. Bu yüzden uyanana kadar ne ile karşılaşacağımız konusunda bir fikrimiz yok. Üstelik vücudunda çok sayıda kırık var. Bir süre fazlasıyla ağrı çekecek demek oluyor bu da. Destekli yürümek durumunda kalabilir. Sahiden de emniyet kemeri hayatını kurtarmış. Eğer takmasaydı, buradan arkadaşınızın iyi haberini almayabilirdiniz.”
Doktordan bir açıklama gelecek mi diye beklediler. Ama başka açıklama gelmedi doktordan. Teşekkür ettikleri sırada doktor da geçmiş olsun dilekleri ile ACİL’e tekrar ilerledi. Dakikalar içinde Sonbahar’ı yoğun bakıma aldıklarında bir kişinin bile aklına Engin’e haber vermek gelmemişti.
Hoş, kimin aklına gelirdi ki arkadaşının bir yıldır görüşmediği eski kocasına haber vermek.
Tabii ki kimsenin aklına gelmedi. Hastanede akşamı, hatta sabahı bulduklarında bile akıllarına gelmedi. Ailesi de, Filiz’de ulaştı hastaneye. Bu haline dayanamamalarına rağmen ayrılmadılar başından. Ne bir haber yayıldı ortalığa ne de başka bir şey.
Hoş, yayılsa bile Engin alamazdı haberini. Zerre takip etmiyordu bu tip şeyleri. Bir sebebi yoktu, sadece morali bozulsun istemiyordu.
Saat ertesi günün 19.03’ünü buldu. Doktordan iyi haber geldi. Uyandıracağız dedi. Durumunda bir gündür herhangi bir değişiklik olmaması iyi haberdi. Bir sorun olmadığını söylüyordu kısmen. Ve umuyorlardı ki uyandığında da bir sorun olmayacaktı.
Yoğun bakım ünitesinin camından içeriyi pür dikkat izliyordu iki gündür bu koridorda uyku bile uyumayan on iki kişi. Seruma ilacı enjekte etti odada bulunan üç kişiden biri olan hemşire. Beklediler gözlerini açmasını.
Ve sonunda beklenilen oldu. Sonbahar gözlerini kırpıştırarak araladı sonunda. Doktor birkaç kontrol yaptı önce. Elleri, ayakları, gözleri. Her şey gayet iyi görünüyordu. “Çok ağrım var,” dedi sadece pürüzlü çıkan sesi ile.
“Evet,” dedi doktor da elindeki belgeyi doldururken. “Kırıkların var. Bu çok normal. Ama sana bir ağrı kesici vereceğiz. Hiçbir şeyin kalmayacak.”
Hemşire, doktorun talimatı ile genç kadına ilacı verdiğinde Sonbahar’ın gözleri bilinci dışında kapandı. İlaçtan değildi belki ama çok yorgun hissediyordu kendini. Doktor hemşirelere döndü anında. “Normal odaya geçişini yapalım. Uyanınca bana bilgisi verilsin.”
“Peki doktor bey.”
Doktor yoğun bakımdan çıktığında açıklamasını yapmak için bekleme gereği duymadı. “Bir sorun görünmüyor. El ve ayak fonksiyonlarında bir problem yok. Genel bir şey söylemek için tam anlamıyla uyanmasını bekleyeceğiz.”
Başka söyleyecek bir şey de yoktu zaten. Kimse için yeterli değildi belki ama ellerinden yine de bir şey gelmiyordu. Bekleyeceklerdi yine. Zaten dünden beri beklemekten başka bir şey yapamıyorlardı. Genç kadın odaya alındı.
Ailesi ve arkadaşları onun bulunduğu odaya geçti. Başında beklediler uyanması için.
“Başına gelmeyen kalmadı kızımın.” dedi annesi kızının elini öperken. “Ne kaderin varmış be yavrum.” Burnunu çekti tekrardan kızının başında. Ve bunları duyması gerekiyormuş gibi tam o an aralandı gözleri. Etrafına bakındı.
“Ne oldu?” dedi hiçbir şey anlamadığı için. Herkesin gözleri anında ona dönerken annesi Mine’ye döndü. “Doktoru çağır.”
“Sonbahar…” dedi Filiz tam bir anne edası ile. “Kaza geçirdin. İyi misin şimdi?”
Başını salladı. Hayal meyal yoğun bakımda uyandığını hatırlıyordu sanki. Ama o da çok silikti. “Siz o kadar yol mu geldiniz benim için?” Aslında bu soruyu sorunca sadece Filiz, Ahmet ve annesiyle babası üzerine alınmıştı. Ta ki Sonbahar’ın gözleri herkesin üzerinde dolanana kadar. O an aklına geldi detay genç kadının. “Engin nerede?”
Hepsi birbirine bakarken Engin’i aramaları gerektiğini düşünmemişlerdi. Üstelik uyanır uyanmaz onu mu istiyordu yanında? Hem de geçen gece canının o kadar yandığını fark ettikten sonra.
“Engin yok…” dedi Ahmet kimseden cevap gelmeyince. O an bir şeyler aklına gelirken doğrulmaya çalıştı yattığı yerde ama başarılı olamadı. “Ona bir şey mi oldu? Onun durumu ağır mı yoksa? Ne oldu?”
Nasıl yani? Kazayı beraber mi geçirmişlerdi? İyi de yalnızdı… Doktor bu konuşmayı bölerek odaya girerken herkesi kibarca odadan dışarı aldı. Herkes aklındaki soru işaretlerine rağmen doktorun talimatı ile ayrıldı odadan. Doktor gözlerine tekrar bakarken dosyayı eline alıp bir takım sorular sordu.
Zihnini kontrol ediyordu. “Kaç yaşındasın Sonbahar?” dedi notlarına devam ederken.
“24.” dedi düşünmeden kendinden emin şekilde. Doktorun bakışları notlardan genç kadına kayarken bakışlarındaki boşluğu o an fark etti. Dudaklarını yalayarak devam etti sorularına.
“Kaç yılındayız Sonbahar?”
Tavana çevirdi bakışlarını ve aynı hızla cevap verdi tekrar. “2019.”
Doktor notları arasına noktayı koyarken başını salladı. “Peki, seni daha fazla yormayalım. Ne olduğu hakkında bir fikrin var mı?”
“Kaza geçirdim, değil mi?”
En azından bunu hatırlıyordu. Başını salladı doktor onu onaylamak için. “Evet, ağır bir kazaydı. Ama şimdi…” diye cümlelerine başlamıştı ki Sonbahar kesti doktorun sözünü.
“Engin nerede?”
Kapıyı işaret etti. “Arkadaşlarını çağırmamı mı istiyorsun?”
Olumsuzca yanıtladı doktoru. Arkadaşlarını istemiyordu, Engin’i istiyordu. “Hayır, Engin nerede? Kimse bana cevap vermiyor. Durumu ağır mı? Kaza yaptığımızda arabayı o kullanıyordu.”
Demek ki önceden başka bir kaza daha atlatmıştı. Ve Engin kim ise, bu kaza onuna olmuştu. “Engin kim Sonbahar?”
“Eşim,” dedi sesindeki merak bir gram dahi inmezken. Düşündü doktor. Ama kayıtlarda bekar olduğu aşikardı. Şu anda sorular sorup onu yoramazdı. Anlaşılan bazı şeyleri silmişti. “Sen dinlenmene bak, ben de onlardan Engin’i çağırmalarını isteyeceğim.”
Sonunda diye içinden söylenirken başını salladı. Doktorun da odadan çıkmasıyla yalnız kaldı odada. Ah, neredeydi bu adam?
Doktor ailesine durumu açıklarken olabildiğince yatıştırmaya çalışıyordu onları. “Travmaya bağlı hafıza kaybı görünüyor. Geçici veyahut kalıcı olup olmadığı konusunda henüz bir yorumum yok. Şimdilik umudumuz geçici olduğu. Bu arada Engin kim?”
“Eski eşi,” diye atladı Mine ortaya. O ne alakaydı? Sonbahar da içeride onun adını sayıklıyordu.
“Son hatırladığında onunla bir kaza yaptığını söylüyor. Önceden bir kaza geçirdi mi?”
“2 sene önce. Muğla’da oldu,” dedi annesi içerde kızının herkes için kullandığı ‘bu kadar yol’ kavramı daha mantıklı bir hâl alırken.
“Zihninin unutmak istediği bir şeyi olabilir. Kendini iki sene geri atmış.”
Hepsi durumu biliyordu. Sonbahar’ın bu iki sene içinde silmek istediği çok şey vardı. “Peki biz ne yapabiliriz?” Filiz merakla tedaviyi ararken doktor ellerini birleştirerek ne kadar büyük bir adım attığından habersiz, çare sundu onlara.
“Engin her kim ise, onu buraya getirmeniz onun için iyi olabilir.”
Engin’i buraya getirmek mi? Hem de Sonbahar hâlâ evli oldukları bir zaman diliminde mahsur kalmışken!