M.L 02

2535 Words
Ertesi sabah mis gibi okuluma giderken arkamdan egolayzır Aykut reisin sesini duydum. Anında adımlarım hızlandırdım. Hayır bu reis bozuntusunun jeepi varken neden bu merdivenleri yürüyerek çıkıyor? Salak mı bu çocuk? "Sağ ol Asil abi. İyi valla ne yapalım? Okula çıkıyordum da aklıma geldin. Devam, bildiğin gibi. (Güldü) Sorma Asil abi! Gelince uğrarsın buralara. Ayıp ettin abi, ne demek, her zaman." Asil mi? Asil'le sabahın köründe konuşmanın mantığı nedir acaba? Ben onu hiçbir öğün çekemiyorum. Bu mal herif ne buluyor da konuşuyor? "Ceylan!" diye seslendi arkamdan. Aynı Asil gibi. Acaba Asil'zadeye söyledi mi benimle tanıştığını? İnşallah söylerken dilini ısırmıştır. İnşallah kopar o 'Ceylan' diyen dili! "Sana diyorum. Bekle!" Yaklaşıp kolumu tuttuğunda bıkkınca bir nefes verdim. "Ne var!?" Kafasını yana yatırıp masum gibi bakmaya çalıştı ama bence başaramadı. "Bak seninle bir anlaşma yapalım." dedi melek görünümlü şeytan. "Ne anlaşması?" "Bana sesini yükseltme..." "Ee?" dedim devamını dileyerek. "Yükseltme işte." Bu kadar! Sadece 'Yükseltme işte.' Tam bir mal metal erkeği. "Ya ben sana, benimle uğraşma demedim mi?" Niye hala uğraşıyorsun? Anlaşmaymış. Bir de insanmış gibi dinliyorum." "Onu bunu bilmem ben. Asil abinin yeğeni, benim yeğenimdir. Hareketlerine dikkat et. Yoksa," dediğinde lafını kesip, "Yoksa ne? Asil abine mi söylersin?" dedim gözlerimi kısarak. Yeğen değil o, kuzen. "Yok canım. Kendim el atarım olaya direkt." dedi rahat bir tavırla. "Ya deli misin? Manyak mısın? Bir git işine. Bulaşma bana be!" dedim cırlayarak. Koluma baktım. "Ay hem çek elini. Ne meraklısın kolumu tutmaya." Daha çok sıktı, tam bir şey diyecekti ki birisi "Aykut." diye seslendi. Sesin sahibi sevgilisi denilen yellozdu. Aslı hanımla yakın arkadaşlar ve bizim okulun kavgalı olduğu düz liseden. Sonunda kolumu bırakan Aykut'ta kıza dönüp bakmaya başladı. "Bilge." Konuşmaya başladılar. Ağzını yayık ayranı gibi yayıyordu resmen. Dudaklarına nasıl bir şey sürmüşse artık, sabah sabah ciğer yemiş gibi görünüyordu. Etek boyu en fazla bir karış. Çok ciddiyim. Bir eğilse, mal melal ortada. Bakışları yeşilin güzel bir tonuydu. Birden bana dönüp, "Bu kıaz kiğm sevgiğliğm?" diye sordu. Ay biri biter biri başlar. Ne meraklıymış herkes bana! "Asil abinin yeğeni." diye konuştu Aykut reis. "Hadiiğ yağğğ! Hiğç biğlmiyorduk seniğğ." Çirkin bir tebessüm ettim sadece. Ne konuşacağım Allah aşkına. "Bendeğ sanaa sığrnaşan kızlardağn sandığm." dedi Aykut'a gülerek. Yesinler sevgilini aptal şey. Sabır çekerek arkamı dönüp okula gitmeye başladım. Gözüm gönlüm açıldı sabah sabah. Herkes bir alem, bu ne ya! "Peşindeyim Ceylan." diye bağırdı arkamdan uyuz Aykut egolayzır. Bugün dersimiz yine bölümdeydi ve Bilgisayarlı çizim yapacaktık. Benim diye demiyorum, güzel çizim yaparım yalnız. Sınıf defterini alıp bölümüme doğru ilerlemeye başladım. Resmen saklanıyorum ya. Kafamı eğdim, Aykut falan görmesin diye. Sabahın bu vaktinde bir kere daha çekemem onu. Sinir bozucu bir tipi var bir kere. Bir kere bakanın bir daha bakası geliyor. Aynı Asil! Bilgisayarlı çizim dersinin sınıfına söylene söylene girmiş bulunmaktaydım. Defteri koyup masama oturdum ve Betül'le beraber tüm sınıf muhabbetine katıldım. Bizim sınıfta kızlar birbirini çok tutarlar. Erkek sayısı bizde daha az, diğer sınıflara göre. Çoğu bölümde kız yok zaten. Bilgisayar, tekstil, makina ressamlığı bölümü dışında hiçbir bölüm kız barındırmaz. Bir de bizim Yeliz'ler var işte numunelik olarak 'cnc' bölümünde. Yoğurt mayası gibiler. Ya tutarsa... "Ne o," dedi Safiye Mehtap'a, "Yüzünde güller açıyor yine ressamlık gülü?" "Hı," dedi Mehtap yüzünü bozarak, "Hepsi de kırmızı gül..." "Ben söyleyeyim," dedi Merve, "Atakan yine otobüsten iner inmez yakalamış bizim kızı, bizim kız da dinlemiyordu işte." "Ferda'yla öpüşmeden önce düşünseymiş..." Kıyamam be, gözleri doldu her zaman olduğu gibi. "Sen koskoca iki senelik ilişkiyi sırf öpüşmek için boz." Safiye yine doğruluğunu konuştururken Betül, "Kafamda çılgın planlar var desin birisi," dedi. İçimdeki şeytan Mısra kötü kadın gülüşü yapıyordu ama sesimi çıkartmadım. Muhabbeti yarıda kesmemize sebep olan Sadettin hoca, teşrif ettiler sınıfa. Hepimiz bu adamı severiz. Geçen sene makina bölümüne gelip bizi denetlerdi, biz azıtırdık ve her defasında 'Bizde öğrenci olduk.' derdi. İyi adam vesselam. "Aa, çizim yapacağınız parçaları almadım ben gelirken." Sınıfta bir göz gezdirip, "Mısra, bir koşu metal bölümünden parçaları al gel. Oradan alacaktım gelirken." Demesin mi? Ölür müsün öldürür müsün? Ben bir daha görmeyeyim Aykut'un yüzünü diye, kafamı kaldırmadım sınıfa girene kadar, hoca diyor, 'Git metal bölümüne.' Hay ben böyle şansın! "Kızım hadisene." diye ısrar ederken ben donup kaldım yerimde. Kal geldi resmen. El mahkum bacım, gidip alınacak o parçalar o bölümden. Söve söve bölümün önüne geldim. Kapıyı açıp açmamakta kararsızlık yaşarken, içeriden beni gören bir öğretmen el işareti yaptı. Sonuç? Mecburen girdim bölüme. "Ressamlıktan mı geldin?" diye sordu el işareti yapan hoca. "Evet hocam, bizim parçalar varmış. Onları almaya geldim." Aykut'ların sınıfa bir şeyler söyledi ve içeriden parçaları almaya gitti. Şansıma tüküreyim ki, bu safların yaptığı parçaları çizecektik. Hoca içeriye gider gitmez, Aykut önüme dikildi. "Beni mi özledin Ceylan?" diye sordu muzipçe gülerek. Yüzümü buruşturdum. "Yaaa sorma. Hem de nasıl!?" Bir adım daha atıp, iyice yapıştı bana. "Bu kadar açık sözlü olma ama.." deyip, arkasında bize bakıp gülen dingilleri gösterdi. "..Bak herkes bize bakıyor." Çok sinir bozucu bir hali vardı. Arkasında belki 30 tane erkek bize bakıp gülüyordu. Sabır çekip "S*ktir git başımdan Aykut!" dedim çenemi sıkarak ve arkadaşları "Oo..." demeye başlayınca, gözlerini kapatıp açtı ve az önceki halinden eser yoktu. Her zamanki kolumu tutup, sırtımı arkadaki koskoca makinaya doğru vurdurdu. "Harcarım seni Mısra." "Bırak kolumu manyak herif." Daha çok sıktı kolumu ve ben, sırtımın acısıyla bütünleşmekle meşgulken, "Asil abi falan dinlemem, harcarım seni." diye tehdit etti. Yine Asil dedi, yine sinirlerim tavan yaptı. Harcayacakmış! Para mıyız lan biz burada!? Bütün gücümü kullanıp yapıştırdığı bedenlerimizi ayırmaya çalıştım. "Asil deyip durma bana." Gözlerini kısıp uzaklaştı ve kolumu koparacak gibi çekerek bıraktı. Dengesiz herif! Sınıf arkadaşları gülmüyordu, hatta gelip Aykut'u sakinleştirmeye çalışanlar vardı aralarında. Nihayet hoca elindeki koca kutuyu getirip bana verdiğinde, teşekkür edip çıktım bölümden. Bölüme gidene kadar sırtım ayrı, kolum ayrı acıdı ve elimdeki parçalar metal olduğu için ağırdı. 36 tane çekiç ucuna benzeyen ama aslında benzemeyen parçaları güç bela götürdüm sınıfa. Sinir tepemdeyken parçamı alıp yerime geçtim. Şaşkın şaşkın bakıyordu bütün sınıf, Sadettin hoca dahil. Ama kimse bir şey demedi, parçasını alan çizime başladı. Betül yanımda oturuyordu her zamanki gibi. Bana doğru eğilip, "Ne oldu Mısra, ne bu hal!?" diye sordu. "Asil'i de Aykut'u da öldüreceğim Betül. İkisini de öldüreceğim. Valla katil edecekler beni en sonunda." "Sakin ol, yaslan şöyle arkana." Sandalyeye doğru omzumdan hafifçe iterek sırtımı yasladı. Yasladığı an irkilerek geri çekildim. Dengesiz mal, sırtımı koskoca makinaya öyle bir vurdu ki, arkama bile yaslanamıyordum. "Ne oldu!?" Canımın acısından yüzümü fena buruşturdum ve gerçekten gözlerim doldu. Sıktığı kolum da hala acıyordu. Yüzüme bakmaya devam eden Betül'e, "Sus, bir şey deme." dedim gözlerim dolu dolu. Sinirlerim inanılmaz bozulmuştu ve parça çizimini öğlene kadar yapmamız gerekirken ben, 10 molası gelmeden yapmıştım. Sadettin hocaya gösterip, izin aldım ve lavaboya gittim. Kemiklerim kırılmış gibi acıyordu canım. Önce gömleğimin düğmesini açıp, kolumu sıvadım. Hayvan herif! Morartmış kolumu. Dirseğimin hemen üzerinde mor bir el izi vardı resmen ya. Gözümden yaş akmaya başladığı sırada zil çaldı ve kızlar makyaj tazelemek için lavaboya doluşmaya başladılar. "Niye ağlıyorsun?" diye sordu kızlardan bir tanesi. Bir şey demedim ve kolumu gördüğünde, "Kim yaptı bunu? Kızım çok kötü olmuş bu!" dedi O esnada tüm kızlar başıma toplandı. 28 tane kız vardı başımda. Aralarından Betül arkama geçip gömleğimi yukarı sıyırdı. "Ohaaaa!!" diye bir tepki verdiğinde aynadan sırtıma baktım. Orası kolumdan daha beterdi. İnanır mısınız? Kürek kemiklerimin arası belime kadar mosmor olmuştu ve ciddi anlamda acıyordu. Yoksa canım çok yanmadan, kolay kolay ağlayan bir insan değilim. Kızlar da bunu iyi bilirdi. "Kim yaptı bunu sana?" diye bağırdı Safiye. "Ne ara oldu lan bu?" diye bağırdı Nazlı. "Sıçtım ağzına o Aslı'nın." diye bağırdı bu sefer de Mehtap. Demiştim size, bizim kızlar birbirini çok tutar ama sorun, Aslı yapmadı bunu. Mecbur anlatacağız olayı bu delikanlılara. "Aslı değil ya. Metala gittiğimde Aykut'la dalaştık. Sürekli Asil deyip duruyordu, ben de küfür ettim. O da delirdi haliyle." Asil'le asıl derdimi çoğusu bilmiyordu ama yarım yamalak anlaşamadığımızı anlatmıştım daha önce. Asil'le derdimi çok insan bilmez zaten. Asil bile... "Ne bulaşıyorsun o gerizekalıya lan!?" dedi erkekten bozma Safiye. "Ben bulaşmadım be Safiye. Gelip gidip Asil abi diyor, sinir ediyor beni." "Dalaşma kızım onlarla. Hepsi birbirinden beter." dedi Mehtap ve lavabodan çıkıp kantine indik. Ben, dalaşmayacağım? Geçeceklerdi o işi. Atakan, sene başından bu yana bizim kızı üzmekten başka bir işe yaramıyordu. Aykut reisin emri üzerine kimse okulda tartışma çıkartamıyordu ama bir yere kadardı. Mehtap'ın yarası ayrıydı, o daha fazla üzülmemek için bulaşmamayı tercih ediyordu. Ediyordu da, sanki Atakan her saniye rahatsız ederken üzülmüyordu. Aykut reis neden buna ses çıkartmıyordu peki? Çifte standart vardı. Kantine indiğimizde Betül'le beraber bizim kızlardan ayrıldık. Yeliz'lerin masaya geçip hepsiyle selamlaştık ve Berkay önüme limon uzattı. Tabiki alıp yemeye başladım. Ekmek arası yaptığım bile oluyor bu limonu bazen. Onlar hala okuldan kaçma muhabbetleri yaparken ben saf saf etrafıma bakınıyordum. Ve lanet olası o masaya baktığımda koca kafalı Aykut'la yine göz göze geldim. Atakan, ah o Atakan. Hem Mehtap gülüme bakıyordu, hem yanında Ferda vardı. Yanında olan insanla bir şeyler yaşıyorsan neden başkasını üzerdin? Gözlerin neden Mehtap gülümün üzerindeydi? Mehtap, hiçbir şey yokmuş gibi davranmaya çalışsa da içten içe her saniye içinde bir apartmanın yıkıldığı deprem olduğunun farkındaydım. Mola bittiğinde Berkay kırıta kırıta önden gitmeye başladı, bütün kantin ayaklanmıştı. Kalabalığa girmek istemediğim için ağırdan alıyordum. Yerimden kalktım, masadaki çöpleri attım, sandalyeleri düzelttim falan derken kapının azaldığını görünce kapıya yöneldim. Canım acımıyormuş gibi saçmaca hareketler yaptım resmen. Atakan hala Mehtap önden giderken, "Mehtap," diye sesleniyordu ama Ferda sinsi sinsi gülüyor, Mehtap duymamazlığa getiriyordu. Bu kadar da şerefsiz olunmaz be kardeşim. Madem aldattın, bari şu anki ilişkine sahip çık. Ne o, üzülme arkamdan falan mı diyecek de acaba sürekli sesleniyordu? Tam kantin kapısından çıkarken hayvanın biri sırtıma çarptı ve hala yarası içimde olan sırtıma dayanılmaz bir darbe aldım. Arkamı dönmek istediğimde resmen iki büklüm duruyordum ama yine de bu hayvanın ağzının payını verecektim. "Ayı mısınız lan siz? Önüne baksana yürürken!" diye bağırdım ama hala dik duramıyordum. "Pardon ya, arkadaş arkamdan itince ben de sana çarptım yanlışlıkla." Ben de şimdi senin suratına çarpacağım bir tane! "Beynini kullan arada, işe yarıyor!" diye bağırdım arkalarından. Çünkü gerçekten pardon deyip gitmeye başlamışlardı. Sırtımı düzeltmeye çalıştıkça dayak yemişten beter hissettim kendimi. Reis psikopat Aykut bozuntusu. Gerçekten eceli elimden olacak, demeye kalmadan bugün daha ne kadar kötü geçebilir diye düşündüm. Koca kafalı, manyak psikopat, Allah'ın cezası Aykut egolayzır reis yine aynı yerden kolumu tuttu. Arkamdaydı ama onun olduğunu anlamamak zor değil. O eli artık nerede olsam tanırım. Her defasında nasıl beceriyor acaba aynı yerden tutmayı? Ona doğru dönmedim, çünkü kolumu yine sıkarak tutuyor ve dik duramıyordum. Kantin kapısının önünde iki büklüm bir hayal edin... "Yüzünü dön." diye emretti koca kafalı. Tabiki dönmedim çünkü kolumun acısından resmen tuttuğu yer zonklamaya başladı artık ve inanın güçlü kalmak için çabalıyordum. Kangren olamazsam iyidir bu manyak yüzünden. Olmadı bu sefer o önüme geçti. "Ne oldu? Yüzüme baksana."  Tam bir dengesizlik abidesi. Sesi sanki az önce beni makinaya vuran egolayzır değilmiş gibi konuşmuyor mu? Tabi önüme geçtiğinde yüzümün halini gördü ve nihayet kolumu sıkmayı bıraktı. Eş zamanlı olarak gömleğimin kolunu tuttuğu yere kadar sıyırıp şaheserine baktı. Yanındaki arkadaşlarıda elbette bunu gördü. "Dağılın!" diye esti geçti egolayzır. Hepsi ateş hızında dağıldılar ve bu sefer şanslı yerim bileğimdi. Bileğimi tuttuğu gibi aynı katta olan lavaboya soktu. Erkekler bölümüne! İçeride kim varsa onlarıda dağıttı ve erkekler tuvaletinde bir adet mor kol-mor sırt ve egolayzır Aykut olarak baş başa kaldık. Şahane! Gerçekten yani bu kadar kötü geçemezdi günüm. "Bırak artık beni be! Uğraşıp durma Allah aşkına ya. Ne istiyorsun benden? Git başkasını bul kendine oynayacak." diye cırladım. Tam anlamıyla cırladım. Çünkü tuvalette yankı yaptı ve acayip bir ses çıktı. Bir şey demeden telefonunu çıkartıp birisini aradı. "Çabuk revirden krem getir. 2 dakikaya buradasın." Yine emir verdi diğer şanslı kişiye. Mantık olarak mümkün değil. Eğer sınıflarından birisini aradıysa ana binada bulunan revire gidip buraya gelmesi 5 dakika. Okul içine ring aracı koymaları lazım diyorum da gülüyorlar bana. Henüz hayat sınavım bitmemişti. Telefonu cebine atıp bu seferde sırtıma yaptığı hayvanlık aklına gelmiş olacak ki, arkama geçip gömleğimin ucunu tuttu. "Ne yapıyorsun be sapık!" diye cırladığımda, "Taciz etmiyorum, sırtına bakacağım." dedi "Bırak bakma be! Yaparken umrunda değil, morarınca mı kıymetli oldu?" diyerek bağırdığımda, 'Bana bağırma' demesini bekledim ama demedi. Hayretlik bir mevzu doğrusu... Ben onu tutmaya çalışıyordum, o sırtımı açmaya çalışırken kazanan tabiki o oldu. Her hareket edişimde bilmem kaç yüz kere şekil değiştirdi yüzüm. Ve sırtımı gördüğünde tepkisi, "Hassiktir, hassiktir," oldu. Ne o şaşırdın mı yürüyen ego? Gömleğimi bir hışımla indirip ona döndüm. İnanılmaz bir hayretle bakıyordu ve ilk defa böyle baktığını gördüm. Genelde havalı bakışlar atıyordu ama bu bakış inanması güç ama özür dileme bakışıydı. Bekliyor muydu  dilemesini? Asla! Kocaman bir yutkunduğunda kapıya döndüm ve bu sefer hiçbir yerimden tutmadı. Hatta önüme geçip ellerini havaya kaldırdı. "Bekle, arkadaş krem getirecek." Bense bir şoktan çıkıp başka şoka balıklama, bombalama falan atladım sanırım. Konuşurken çok sakindi ve gerçekten pişmanmış gibi bakıyordu. Kapı tıklatıldığı an beni arkasına alıp kapıyı azıcık açtı ve kremi alıp kapattı. Tekrar bana döndü. "Sürelim, iyi gelir." İstemediğimi söylememe rağmen asla kabul etmedi. Hem arkadaşı nereden biliyordu bu kremi getirmesini gerektiğini? Kolumu dokunur dokunmaz denecek gibi bir hafiflikte sürdükten sonra gömleğin kolunu hemen indirmedi. Sırtıma süreceği zaman yine reddettim, çünkü içimde iç çamaşırım vardı. Yani bugün resmen taciz edildim. Bir kızlar bir bu manyak! Otobüsteki amcayla yakın ilişki içerisinde olma isteği geldi içime. Şu an bastonu indirse Aykut'un kafasına ne güzel olurdu ama... Elbetteki dediğini yapmaya başlayan Aykut reis yine özen göstererek sürüyordu ancak parmakları değdikçe canım acıyordu. Karşıdaki aynada yüzüne baktım. Sanırsın dünyayı kurtarıyor ama bakmaz olaydım. Fazla karizmatik. Damier Panier, Burak Özçivit falan aynı kategoriye girerler. Göz göze geldiğimiz an ben bakışlarımı çektim ama onun çekmediğine Mısra olduğum kadar emindim. İşini bitirdiğinde önce ellerini yıkadı, kuruladı, sonra gelip kolumu indirdi ve sırtımı da indirdiğinde derin bir nefes verdim. Yüzüne bakmamaya çalıştıkça onun gözleri üzerimdeydi. Ders çoktan başlamış, hatta belki yarılanmıştı bile ama biz erkekler tuvaletinde dikiliyorduk. Bakışlarımı ona çevirdiğimde kollarını göğsünde bağlamış, lavaboya yaslanmış, sağ bacağını sol bacağının bileğine doğru attırmış, bana baktığını gördüm. Tabiki teşekkür falan etmeyeceğim, ne münasebet? "Bak Aykut!" diyerek sinirle konuşmaya başladığımda lafımı böldü. "Asil abiyle ne derdin var senin?" Başka yöne bakmaya başlayıp, "Yok bir derdim." dedim ve tekrar ona bakıp konuşacağım zaman yine o konuştu. "Ne derdin var Mısra? Adını duyunca gözlerin sinirden kıpkırmızı oluyor, farketmiyorum sanma."  Güzel 'Mısra' diyor yalnız, dedi içimdeki herhangi bir Mısra. Karşısına dikilip aynı onun gibi kollarımı bağladım sırf artistlik olsun diye. Yoksa kolumu kaldırdığım an acıyordu. "Bir derdim yok, adını kullanıp kimseye artistlik yapmak istemiyorum." dediğimde dudağını yana kıvırdı. "Kolun açıldığı halde.." deyip kolumu işaret etti. "..Artistlik yapıyorsun ama." Sıkıntılı bir nefes verip kollarımı iki yana indirdim. "Rica ediyorum, uğraşma benimle Aykut reis." Gerçekten uğraşmasındı benimle. Bu dengesizlik abidesiyle cağnım lise hayatımı harcayamazdım. Yemin ediyorum dengesizlik kategorisi yapsalar, 'en dengesiz heykel' diye birinci seçilirdi. Çünkü karşımda heykel gibi dikiliyordu. "Bak sana düzgün bir soru soruyorum. Ne derdin var Asil abiyle?" diyerek tekrarladı sorusunu. Sonuç olarak cehennem azabı bakışlarımı üzerine saldım. "Bilmen gerekmiyor." Bakışlarımın aksine sesim insan gibiydi. Duruşunu dikleştirdiğinde gözlerine bakmak için kafamı kaldırdım. "Hem sen arkadaşına krem dediğinde nerden anladı morluk için olduğunu?" "Bizim de bir şeklimiz var hani. Biz de çok kullanırız bu kremden." Lavabonun yanında duran kremi gösterdi. Tahmin etmeliydim, her hafta Cuma akşamları fiks olarak kavga ettikleri için şaşırmamak lazım bu duruma tabi. "Şimdi anlat bakalım. Alıp veremediğin ne?" Ay şimdi gırtlağına yapışacağım! Sakin bir sesle ve gayet sakin bir halde, "Konuşmak istersem anlattım, şimdi rahat bırak beni." diyerek bir şey demesini beklemeden kapıya yöneldim. Kapıdan çıkacağım esnada arkamdan seslendi. "Şimdilik rahatsın Ceylan. Peşindeyim demiştim."
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD