Ortam şenlik alanı oldu gençler. Düşman askerleriyle çatışıyor bizim karizmatikler ve insan insanı dövmüyordu. Ayı ayıyı, hayvan hayvanı falan dövüyordu. Lan bu ne böyle?
"Bizimkiler halleder bunları." dedi gülerek Safiye. Normalde metal erkeklerinden nefret ediyorduk ama okullar arası kavgada elbette ki okulumuzun erkeklerini tutacaktık.
Sur kapısında keyifle kavga izliyorduk. Acayip eğlenceli bir şeydi. Aykut reis reisliğini ön plana çıkartmaya başladı bile. Egosuyla dövüyordu valla diğer Reisi.
Top Kadir'den Koray'a geçti. Pası vermesiyle Atakan kaleye doğru ataklarda. Aykut reis vurdu gol oldu. Ayıboğan Kadir, yakasından tuttuğu çocuğu başka iki çocuğun üzerine atmasıyla üçüde yeri öptüler. Allah kabul etsin.
"Oha aşağı bakın!" dedi Betül hayretle. Hepimizin bakışları Okçubaba'ya çıkan yola dönünce Enes'lerin okuldan bir tabur düşman askeri gördük.
"Siktir!" diye bir şey çıktı ağzımdan. "Oha amk!" dedi Nazlı. "Öldürür bunlar bizimkileri!" Korktu Sema. "Yürüyün kızlar! Okul dayanışması. Düşmanlığa sonra devam ederiz!" Erkek sesiyle bağırdı Safiye ve hepimiz Okçubaba'ya hızlı adımlarla gitmeye başladık.
Savunun bre gafiller! Ressamlık kızları geliyor.
"Merter'lere haber ver Betül." diye bağırdım. "Adam lazım buraya."
"Dikerler lan sizin kavganızı!" diyen Safiye elemanın birine bir patlattı ki beyin sarsılması yaşadı velet. Anında kan aktı burnundan.
Tankımız tüfeğimiz yoktu ama inancımız vardı. İnanıyoruz ki okulumuzun adını kötüye çıkartmayız. Düz liseliler meslek liselileri dövdüler dedirtmeyiz.
"Sizin ne işiniz var burda!" dedi Aykut. "Karışma Aykut. Sen benim kavgamı bozdun ya!" diye bende ona bağırdım ve üzerine yaklaşan üç erkekten birisinin yüzüne çantamı çıkartıp patlattım. Çanta dağıldı, defterler düşmanların üzerine doğru yayıldılar.
"Siktim belanı Enes!" Ses denemesi yapan Aykut, Enes'e burun operasyonu yaptıracak bir darbe attı. "Kızlarla mı lan!" diye karşılık verdi Enes hayvanı. "Sizden delikanlı olduğumuz kesin." Aykut'a vuracağı zaman tutup bileğini ısırdığımda bağırdı ve küfür etti ama vuramadı sonuçta.
"Siktirin gidin lan burdan!" Bana bağırdı adi herif. "Sen siktir git lan Enes! 10 kişiye 50 kişi gelindiği nerede görülmüş? Kıçımın reisi." diye bağırdım bu seferde, tabi ki bacak arasına tekme yerleştirdim bir tane. Nihhahahahahah.
Bacak arasını tutan Enes'e Aykut gelişine çaktı ve tam 90'dan isabet etti. Enes yere düştü. Aykut Enes'in üzerinde akrabalık denecek kadar yakın ilişki kurarken arkasından baktım. Bir tanesi elindeki sopayla Aykut'a doğru yürüyordu ama omzuna dokundum. Bana döndüğü gibi sopa olan eline tekme atmamla sopa elinden düştü. Bu reis bize delisiniz mi demişti?
Deliyiz lan var mı?
Neyse, çocuk bir afallayınca yumruk atıp salaklatmaya çalıştım ama sağlam çıktı. Kolumu tutup sırtıma doğru çevirdi ama boş durur muyum? Diğer kolumu uzatıp saçını tuttum, kopararak çektim. Bağırdığı gibi geriye doğru ittirdim. Boş anını hiç kaçırmam. Karın boşluğuna doğru vururken bizim okulun erkekleri müdahale etmek için geldiler.
Onlar gelince biz kenara çekilmeye başladık. Bundan sonrası onlarda artık. Biz taciz ateşi açtık sadece. Safiye'yi kaldırmaya çalışıyorlardı ama kaptırmıştı kendini. Bir tarafta duran çocuğa tekme atıp, dönüp diğerine yumruk atıyordu. Karşıdan biri geliyor, ona da kafa atıp kendini hulk gibi halk kahramanı ilan ediyordu.
Tarzan gibi göğsüne vurup, ağaçtan ağaca atlarken 'aaaaaaa' diye bağırması an meselesiydi. Okulumuzun erkekleri boy gösterince ben geçip banklardan birisine oturdum.
Görüş alanıma ekip arabaları girdiği an geri kalkıp hepsine bağırıp ayırmaya çalıştım. Polisler Okçubaba'nın önünde durduğunda herkes kalkıp üstünü başını düzeltiyordu. Düzeltseler ne olurdu? Ağız burun dağılmıştı hepsinde.
Yerlerdeki güzelim defterlerimi toparlayıp çantamdan peçete çıkarttım. Bizim okul erkeklerine uzattığımda kanlarını silmeye başladılar. Polis gelip yanımızda durdu. "Hayırdır gençler? Parti mi veriyorsunuz?"
Adam tanıyor bunları. Her kavgada bu polis geliyor zaten.
"Yok memur bey. Nişan yapıyorduk." dedi Atakan. Gözlerimiz yerinden çıkacak kadar kocaman açıp baktık. Yanında duran Mehtap'ın omzuna elini atıp kendine çekti. Mehtap ters bir bakış attı ama bir şey diyemedi.
"Evet memur bey. Arkadaşlar nişanlanıyordu." dedi Aykut. "Parti değil, nişan var."
Bunlar kafalara fazla darbe yediler galiba. Beyin cıltıklaması yaşıyorlardı.
Polisler hepimizde göz gezdirdi. Tabiki kavga olduğunu biliyorlardı ama ses etmiyorlardı. Okçubaba ağzına kadar öğrenci doluydu. Pis bakışlarıyla hepimizi taradı polis bey amca.
"Dağılın." diye azarlar bir sesle söylenip arkasını dönüp gitti. Diğer okul erkekleri dağılırken biz kaldık. Bizim mekan burası sonuçta.
Düşmanlar topraklarımızı terk ettikten sonra Aykut bana dönüp bağırdı. "Manyak mısınız lan siz? Ne giriyorsunuz bizim kavgamıza?"
"Sen benim kavgamı bozdun, ben de sizin kavganızı bozdum." deyip omuz silktim. "Stres atamadık senin yüzünden."
Ciddi ifadesini korurken ellerini arkasında bağladı. Hepimize deli gözüyle bakıp tekrar bana baktı. "Eyvallah."
Koray, "Siz neymişsiniz böyle be?" diyerek güldü. "Ressamlık kızları onlar." dedi Atakan Mehtap'a bakarak. Mehtap ağzının içinden, "Ressamlık kızları kovalasın sizi!" dese de Atakan umursamadı.
Telefonum çalınca cebimden çıkarttım. Arayan çalıştığım dükkanın sahibi Ayten ablaydı. "Efendim Ayten abla."
"Neredesin Mısra, bir şey mi oldu? Gelemedin."
"10 dakikaya dükkandayım abla. Okulda işim uzadı biraz." Telefonu kapatırken kızlara baktım. "Ben dükkana geçiyorum."
"Kızım kaç saat çalışacaksın şimdi. Yorulmadın mı? Gitmeseydin." dedi Safiye. "Ankara diye hantırdıyosunuz, para lazım Safi. Toplayamam sonra arkamı." Çantamı takıp giderken Aykut, "Nereye?" diye sordu tersler gibi. "İşe." Arkamı dönüp çarşıya inmeye başladım.
Dükkanda ayak üstü iki lafın belini kırdık Ayten ablayla. Sonra işlerimi halledip 9 gibi çıktım dükkandan. Timurtaş'a hızlı hızlı giderek otobüs durağına geçtim. Kulağımın dibine birisi gelip, "Naber?" dediğinde arkamı döndüm ve yine Aykut'la karşılaştım.
Salak salak yüzüne bakarken, "Vaktin var mı?" diye sordu. Bu da salak salak ciddi duruyordu karşımda sürekli.
"Yok." dedim otobüsün geldiği yöne bakarak. "Eve gideceğim, yorgunum."
"Gel bırakayım seni." Şaka çekecek durumda değilim gerçekten, çok yorgunum. Erkek kavgasına karıştık lan.
Cevap vermeyip otobüse bakmaya devam ederken, "Hadi yürü." diye emir verdi. Dengesiz manyak.
Ona dönüp, "Otobüs bekliyorum farkındaysan." dedim tersleyerek. Sabır çekip elindeki tesbihi sallamayı bıraktı. "Yürü diyorsam, yürü. Ne laftan anlamaz kızsın sen ya!"
"Size yardım etmiş olabiliriz ama düşmanlık bitmedi Aykut reis." dedim sesimi yükseltip.
"Sizden yardım isteyen olmadı zaten. Hem siz salak mısınız? Niye erkek kavgasına karışıyorsunuz?" Aynı şekilde o da sesini yükseltti.
"Linç ederlerdi sizi. Okulun adını kötüye çıkartacak değiliz herhalde." Daha çok yükselttim sesimi.
"Allah allah. Linç ederlermiş!" O da benden çok yükseltti ve yüzünü yaklaştırmaya başladı.
"Evet. Lan ellerinde bir döner bıçakları eksikti be!" derken ona doğru hem bağırdım, hem yüzümü yakınlaştırdım.
"Orospu çocukları." dedi dişlerini sıkıp gözümün içine baka baka.
"Analarına küfür etme!" diye ben de dişlerini sıktım ve her cümlede daha çok yakınlaştırdık kafaları.
"Sana ne?" dediğinde neredeyse alnı alnıma değecekti ve hemen kafamı çevirdim.
Çevirdiğim an otobüs önümden geçip gitti. Aykut'a sinirle bakıp bağırdım. "Ya senin yüzünden otobüsü kaçırdım ya! Bir saat sonra gelecek diğeri."
"Lan bağırma bana!" O da bağırdı.
"Allah'ın manyakları. Niye yardım ettik ki sanki? Yeselerdi keşke dayak da azıcık EGO'ları sarsılsaydı." Kendi kendime konuşup kafamı çevirdim.
Yine kolumdan tuttuğunda ona dönüp, "Keseyim kolumu sende kalsın! Ne derdin var şu kolumla be? Zaten acıyor!" diye cırt bir ses çıkarttım.
Sinirli halini takınıp, "Yürü Mısra! Canımı sıkma akşam akşam!" deyip karşıda duran arabasına doğru götürmeye başladı. Başka şansım yoktu. Eve geç kalıp babamla kavga etmemek için bindim arabaya.
Geçip şöför koltuğuna oturduğunda tesbihi vites koluna taktı. Yemin ediyorum elime alıp deli gibi sallayasım var şu tesbihi. Lan rengi lacivert bir kere ya!
Aykut ters bir bakış atıp yola döndü. "Sen ne arıyorsun bu saatte burada? Eve gitseydin ya. Yediğin dayak az mı geldi?" Tepkisini merak ettiğim için yüzüne baktım.
"İşim vardı. Sana ne?" diye tersledi. Ne bekliyordum ki zaten. Senin için diyecek hali yoktu.
"Aman be! Arabasına binen de kabahat." Ben de tersledim.
"Ya bir sussana sen ya! İki saattir konuşuyorsun." Yine tersledi. Gerçekten çok güzel anlaşıyoruz. Mükemmel bir ters uyum içerisindeyiz.
Ama güzel araba kullanıyordu. Sinyal veriyor, gözü aynalarda ve yolda, emniyet kemeri takılıydı. Böyle bakınca normal bir insana benziyordu ama esrar kullanıyordu işte. Saçmaca esrar çekiyordu resmen.
"Dedi cevap vermediğimde sinirlenen Aykut reis." dedim gözlerimi kısıp yüzüne bakarak.
"Ulan koca okul tek lafımı ikiletmez. Çattık bir tane deliye." İsyan ediyor, gözü yolda.
"Nefret ediyorum hepinizden. Bütün erkeklerden!" Camdan dışarıya bakmaya başladım.
"Asil abiye de desene böyle." dediğinde ona döndüm. Işıklarda durmuştu, o da bana bakıyordu.
"Başladın gene Asil abi demeye." Yine kafamı çevirdim.
"Ne derdin var senin Asil abiyle ya?" Sakince sordu.
"Sana ne Aykut! Sana ne?" derken cırtlak sesimi ön plana çıkarttım.
"Adını duydun delirdin yine. Gerçi zaten delisin." Sakin sakin konuştu. Vay canına!
"Diyene bak." dedim yüzümü limon ekşisi yaparak.
"Düzgün konuş benimle Mısra!" diye bağırdı yine egolayzır. Çok güzel söylüyor adımı lan! Diye düşündü içimdeki mal Mısra.
"Konuşmazsam ne olur?" Ben de bağırdım tabiki. Aramızdaki saçmaca uyumu bozacak değildim.
"Ulan çocuk siktim belanı! Musallat ettin başıma benim!" Kendi kendine konuştu.
"Ağzını topla lan! Kimi sikiyorsun sen!" diye bağırdım bu sefer uyumu bozarak.
"Seni değil merak etme." Anlık yüzüme bakıp tekrar yola baktı.
"Kim o zaman!?" Bu sefer gerçekten bağırdım.
"Siktir et." deyip susunca ben de sustum. Bir an önce eve gidip uyumak istiyordum.
Evi tarif edip yakın bir yerde bırakmasını söyledim. Sokaktaki dedikoducu teyzelere malzeme vermek yapılacak en büyük hataydı.
"Bırak burada." dedim tersleyerek. "Lan kızı evine getirdik hala gider yapıyor."
"İyilik yap denize at demişler Aykut reis." dedim sakince. Bana dönüp, "Haha!" şeklinde yalancıktan bir gülümseme gönderdi. Yapmacık egolayzır.
"Eyvallah reis. Adamsın!" Alayın alasını ederek söyledim. Bön bön baktı suratıma. "İyi akşamlar giderli Ceylan."
"İyi akşamlar reisçim." Çirkin bir gülümsemeyle indim arabadan.
Sokağa gireceğim zaman arkama baktığımda olduğu yerde duruyordu reislerin efendisi. Başımı sokağa çevirdiğim an karşımda BMW duruyordu. Bizim kapının önünde. Lacivert BMW. Kimin olabilir? Tabi ki Asilzade kıçımın egosunun sahibi olan sevgili abimin.
Söylene söylene merdivenleri çıkıp eve girdim. Asil zade Türkmen paşa hazretleriyle maaile müthiş mutlu bir sohbet içerisinde çay içiyorlardı. Yol geçen hanıydı ya bizim ev. Herkes bize toplanmıştı.
Asil, odaya girdiğim gibi ayağa kalktı. "Neredesin kız Ceylan?" Kollarını açıp sarıldı dingil. Ceylanlar altında kalasın inşallah.
Nefret ediyorum şu Asil'den. Gri gözlerinden de nefret ediyorum. Oymak istiyorum o gözlerini! Koskoca sülalede bir tek Asil'e mi düşer gri göz? Azıcık bana da gelseydi bari.
"Hoşgeldin Asil 'Abi'." Abi kelimesini bastıra bastıra söyledim. Mesafeli bir şekilde bende ona sarıldım. Gerizekalı hala anlamıyor ona ayar olduğumu.
Gri gözlerini dikip eli hala omzumdayken yanına oturttu beni de. "Nasılsın demek yok mu Mısra?" İçtenmiş gibi güldüm. "Şaşırdım abi seni gördüğüme. Nasılsın? Ankara'da götün mü dondu?" Çok sevindim ya geldiğine gülüyordum eğleniyordum falan.
Kahkaha atıp, "Seni özledim cadı." deyip saçlarımı karıştırdı ve eli hala omzumda duruyordu. Kulağıma doğru eğilip, "Amcam okuldan kaçtığını söyledi. Gazabından kurtarmaya geldim seni." dediğinde yüzüne gülüp içimden küfürler ettim.
"İyi yaptın." Hala rol kesmeye devam ediyordum. "Birazdan dönecekmiş köye. Yarın takılırız."
"İşe gideceğim oğlum yarın. Takılamam." dememe gülerek karşılık verdi. "Pazar günü benimlesin o zaman." Pazar günleri işe gitmiyordum, bu gerizekalı da iyi abi imajı çizmeye çalışıyordu. Bok boğazlıyız ya, yedik bizde!
Çaya çorbaya karışıp, evi yokmuş gibi hep bizde duran ablamla atışıp, Azra'yı kızdırıp, amcamlara bok atıp sonunda herkes dağılınca odama geçtim.
Pislik Asil! Anlamıyordu kıt beyinli. Yada anlıyordu ama ona iyi davranayım diye falan herhalde böyle yapıyordu. Bok kafalı!
Hafta sonumu Cumartesi dükkanda, eve gelince Asil'in okul anılarıyla geçiyordum. Pazar günü sabahının köründe yengem yapılmayacak bir hainlik yaparak kahvaltıya çağırdı. Uyumak çok cazip gelse de yengemin kahvaltısını kaçıracak değildi . Oğlum patatesli börek yapmış yine. Haftada iki kere patatesli börek yemek ve limonlu çay içmek en büyük zevklerim arasında kalırdı.
Asil'e pişer bize de düşer hesabı hunharca kahvaltı yaptım. Asil'zade sürekli abilik taslayarak canımı sıksa da patatesli börek havasına girip iplemedim uyuz bakışlıyı.
Kahvaltı bitip masayı toparlamaya yardım eder gibi göründüm. Bir iki tabak koydum tezgaha. Uykuma devam etmek yada çizim ödevlerimi yapmak için eve geçeceğim esnada Asil seslendi.
"Nereye gitmek istersin küçük Ceylan? Bugün benimlesin." dedi gri gözlerini parlatıp gülerek. Gözlerimi devirmemek için çaba sarfettim. "Bilmem? Nereye dersen."
"Sen Özgen'i seversin. Oraya gidelim." dedi yanıma gelip. "Nargile ısmarlarım sana."
Nargile lafını duyunca ilk kez gerçekten güldüm yüzüne. Severim karpuzlu nargileyi. Bu abi görünümlü Kırisçin Grey de biliyor tabi ama evdekiler bilmiyordu.
"Olur, gideriz."
"10 dakika yeter mi?"
Kafamı sallayıp eve geçtim. Kot, gömlek, deri ceket, spor ayakkabı kombinimle 5 dakikada kapıdaydım. Ama bizimki çıkmamıştı henüz. Anca hazırlanırdı.
Saçlar arkaya özenle yatırılacaktı. Gömleği jilet olup giyilecekti. Kot pantolonunu mavi reklamındaki gibi taşıyacaktı. Kendini dünya starı zannederek parfüm sıkacak ve deri ceketini giyip BMW'sinin anahtarını alarak çıkacaktı. Onun da işi zordu be!
Kültürparktaki Özgen'e geldiğimizde içerisi bayağı doluydu ama biz nargile içeceğimiz için dışarıda oturduk. Karşı karşıya durduğumuzda gri gözlerini bir bana bir etrafına havalı bakışlar atarak kullanıyordu. Ben de ona bakmamak için özen gösterirken ara sıra gözüm takılıyordu.
Nargile ve çay ikilisi geldiğinde abi havasını takındı yine Asilzade. "Abicim, neden amcamla aranı düzeltmek için uğraşmıyorsun? Amcam en çok seni severdi kızların arasında." diye sorduğunda içimden neler geçirdim bir bilseniz. Ama ona bir şey söylemedim.
Nargilenin dumanını üfleyip cevapladım. "Düzeltmek isteyen yok zaten Asil abi." Lafımı böldü. "Neden ama abicim? Sebebini ne?" Sebep sensin ağzına yandığımın belası. Senden ala sebep mi var ortada?
"Biliyorsun okul muhabbetinde çok kızdım ona. Hemşire olmak istediğimi hepiniz biliyorsunuz. Neden göndermedi beni o liseye? Uzakmış, bilmem neymiş! Uzak olsa ne olur?" Anlasa ya içimden geçirdiklerimi.
Soluk verdi. "Olan oldu abicim. Hem sen ressamlığı seviyorsun." deyip güldü. "Otomotiv sektöründe iyi iş var sizin meslekte."
Nefret bakışlarımı gözlerime getirmeden normal bir bakışla bakmaya çalıştım. "Evet, seviyorum bölümümü. Hem meslek liseleri bölümler arası yarışma olacak. Belki bizim bölümden ben gideceğim." Kendimle gurur duyuyordum aga.
Gülümsemesini büyüttü. "Yapar benim kardeşim. Eline düşenin elinden kurtuluşu yok, bilirim." Ne demek istedi, anladınız siz.
Gerçeğe benzeyen gülümseyişimi göstermeye çalıştım. "Yaa, öyle abi." Ciddileşerek elimden nargileyi aldığında, "Ama sen yine de karşı çıkma amcama. Hala çok seviyor seni." dedi. Yaaa ne demezsin! Sana söküyor canım o sevgiler.
Amca konusunu kapatıp okuldan anılarını dinlemeye devam ettim. Yok işte dersleri ağırmış. Ankara soğukmuş. Ben okursam oraya gitmeyeymişim. Vır... Vır... Vır...
Aklıma o an gelen tek şey olarak, "Ankara gezisi varmış abi. Sınıftaki kızlar gidiyorlar. Ama ben babama söylesem izin verir mi bilmiyorum. Sen söylesen kesin izin verir." dedim. Gülümseyip sol yanağındaki çukur gösterdi. "Söylerim be abicim. İstediğin bu olsun."
Kızlar zorlamıyor olsa burnumdan kıl aldırmam buna ama hepsi gitmem diyince sövüyorlar. Mecbur kaldık tüm Mısra'larla söylemeye.
"Paran pulun yetiyor mu kardeşim?" diye sordu ciddi ciddi. "Yetiyor ya. İyi alıyorum dükkandan." dedim umursamazca. Bok yetiyor. Eve yürüyerek gidiyorum üç beş artsın diye. Az yiyorum ki cebimde param olsun.
"Bak olmazsa söyle bana mutlaka. Parasız kalma sakın. Tamam mı abicim?" Abiliğin dibine vuruyordu.
"Sıkıntı yok ya. Söylerim." deyip kalkmak istedim artık. Daha fazla çekmezdim bu şımarık herifi.
Yetmiyor ya okuldaki derdim sıkıntım. Yarın sabah beni okula götürecekmiş beyefendi. Okuldaki hocalarla görüşüp durumumu öğrenecek ve babama bilgi aktarımı yapacakmış. Bir tek sen eksiksin okulda zaten. Hepiniz bana yürüyün amk. Aykut bir yanda, Aslı bir yanda, Asil bir yanda, metalciler bir yanda, tekstil bir yanda, ablamlar bir yanda, babam bir yanda...