1-Yeter Hevi!
"Bitti.”
Avuçları arasındaki kitabın kapağını kapatırken derince burnunu çekti. Kitabın etkisinden hala çıkmamış olacak ki sağ gözünden bir damla yaşı yanağından süzülüp boynuna akmıştı.
Bakışları elleri arasında ki az önce bitirdiği kitaptaydı. Hırs yaparak iki saatte bitirdiği bu kitabın sonunun kendisini bu kadar telef edeceğini hiç düşünmemişti. Aslında kitabı okurken kendi yaşadıklarına da bağlamış ve daha çok kendisini kaptırıp bitirmeden bırakmak istememişti.
En çok kendini dinlendirdiği yerler kitaplar olurken en çok kahrolduğu yer de yine kitapların sonuydu. Mutlu veya mutsuz nasıl biterse bitsin kitap; Hevi o karakterle yaşıyor, o karakterle düşünüyordu
"Ah Piraye’m, Ah bahtsızım…" Dedi iç çeke çeke, kitabın kapağına hala bakarken. Karakterin yaşadıkları içine akıtılan kelimeler bir bir canlanıyor, kadının zihninde.
"Canan Tan, güzel yazmışsın, iyi yazmışsın ama böyle bir sonu hak etmediler." Diye hayıflanan sesiyle hem sorguladı hem duyguları savaşa girdi.
Üzgün oluşu sesine yansıdığında, sızlayan burnunu çekti. Bakışları pembe tonlarındaki kapaktayken ellerini kaldırıp iki yana açarak esnedi.
Piraye'ye çok üzülmüştü. Sevdiği adamla sınanmıştı.
Tıpkı kendisi gibi. Ama Hevi kendini bir taraftan şanslı görüyordu. Sevdiği adamın hayatında kimse yoktu. Ve en önemlisi sevdiği adam dibindeydi. İstediği zaman görme şansı vardı. Aynı havayı soluyor, aynı gökyüzüne bakıyorlardı. Burada! Yaşadığı yerdeydi. Bir zamanlar ayrılık yaşasalar da sevdiği adam ile aynı topraklarda doğup büyümüştü.
Hevi kendini şanslı görmeyip de ne yapacaktı?
Elindeki kitabı başının yanında duran komodine koyarak, elleriyle yüzünü sıvazlayarak ofladı. Daha sonra usulca yatağından ayaklarını sarkıttı. Belinin kasılmasıyla birkaç hareket yaparak esnemeye çalışırken, derin bir nefes verdi.
"Ara vermeden kitap okursan tabi cezasını da çekersin böyle Hevi xanım."
Söylene söylene balkonun açık kapısından çıktığın da , bakışları karşı konağa değdi. Işığı kapalı olan odanın camında gözleri dolanırken, sevdiğinin orda olmadığını bilmesine rağmen iç çekerek mırıldandı.
"İyi geceler kara sevdam." Balkonun demirliklerine, taşlarına ulaştı sesi belki ama onun gözlerinin önünde adamın sureti vardı.
Bakışları bir kaç saniye daha öylece durduktan sonra geri çekilip tekrar odasına girdi. Odasının bir köşesinde duran tek kişilik masa ve sandalyeye doğru yürüdü. Çalışma odasının olmasına rağmen tüm vaktini bu küçük ama sıcak yuvasın da geçiriyordu. Masanın üzerinde duran küçük not defterini açıp daha önce yazdığı yazıları üzerinde gözleri dolandı ve keyifle gülümsedi.
" Sana kavuşana dek yazacağım."
Sessiz fısıltısıyla, sandalyeyi geri çekip oturdu. Defterini kendine çektiğinde, kalemliğinden bir tane dolma kalemini alırken, derin bir nefes verdi.
Önündeki defterden boş bir sayfa açıp, bugünün özetini yazdı.
"Yoksun yine... Ve ben bir geceye daha sensiz veda ediyorum."
Bir günün özeti birkaç kelimeyle kâğıda dökülmüştü.
Her akşam düzenli olarak akışkanlık haline getirdiği sözlerini deftere yazdıktan sonra defteri kapatarak iç çekti. Daha sonra ayağa kalkıp kolundaki saate baktı, saat henüz erkendi. Uykusu olmasına rağmen uyumamıştı. Babasının işleri yüzünden uyku düzeni bozulmuştu.
Odasından çıkarak, merdivenleri indiğinde karşısına Heval çıkmıştı.
"Bir şey mi istediniz Hanımağam?" Diye sordu genç kız.
Gülümseyerek kendisine bakan kıza aynı şekilde gülümsedi.
" Kaçak çayım nerede kaldı, Heval xanım ? "
Heval, genç kızın şu hayatta en sevdiği şeyler arasında yerini alan kaçak çay ile gözlerini kısarak yanıtladı. Kürdün mamasıydı sonuçta.
" Ay sorma, anam çamaşırları elime tutuşturdu. Ama hemen getiriyorum. "
Hevi, genç kızın telaşıyla gülümserken," Sorun değil. Ben de biraz bilgisayar başına geçeceğim. Odama getirirsin, olur mu?" Dedi ve gülümsedi.
Heval, karşısında ki güzel kızın yüzünde gözlerini hayranlıkla gezdirirken başını aşağı yukarı salladı.
"Siz nasıl emredersiniz Hanımağam." Diyerek sol gözünü kırptı Heval.
"Eşşek sıpası seni." Kıza sahte bir kızgınlıkla bakıp arkasına dönerek güldü Hevi.
"Bekliyorum o zaman."
🐞🐞🐞🐞🐞🐞🐞🐞
"Ağam, Zinar Ağa’nın oğluna kız istemişler."
Aram ağa, oturduğu yer minderinde tütün sigarasını tüttürürken, yanında ki sağ kolunun sözleri ile kaşları çatıldı.
"Kimi istemişler, Yahya?"
Bariton sesi kahyasına ulaşırken, bu sefer kızgın bakışları ile adama bakmaya devam etti.
"Karşı köydeki Yusuf'un kızı."
Kaşları hayretle havaya kalkan yaşlı adam şaşırırken, odaya gürültülü şekilde giren küçük oğluna bakışlarını çevirdi.
Argeş, nefes nefese babasının karşısında durduğunda "Baba, Ezman'a kız istemişler!" dedi sinirle.
Aram ağa ,deli oğlunun keskin çıkışıyla bitirdiği tütün sigarasını dudakları arasına alıp çakmağıyla yaktı.
"Bacın nerde?" diye sakince sordu.
Argeş dişlerini sıkarak "odasın da. "diye yanıt verdi.
Aram ağa, başını ağır ağır sallayıp sigarasını tüttürmeye devam etti.
Argeş ,babasının bu rahat tavrıyla gittikçe çıldırdı. Babasının yanındaki Yahya 'ya bakışları dönerken burnundan sesli bir şekilde nefes verdi.
" Baba, ne dediğimi duydun mu? " diye tekrar sordu. Çünkü babasının bu kadar rahat davranması hiç hayra alamet değildi. Hele ki konu karşı konaktaki Zinar Ağa ise..
Sigarasını bitirip yerdeki kül tablasında söndürdükten sonra ellerini dizlerine vurup ayağa hışımla kalktı.
Oğlunun tam dibinde durduktan sonra, "duydum duydum…Lakin bacın bunu duymayacak!" dedi gözlerini kısarken.
Argeş sinirle güldü. "Baba yapma!" Sesi imkansızı babasına duyurmak ister gibi çıkmıştı.
Elinin tersiyle oğlunun göğsüne vurarak,” Ne dediysem o!" diye kesin bir şekilde konuştu, yaşlı adam.
Argeş, sağına dönüp derin bir nefes alırken sakinleşmek için bekliyordu, ama konu sakinleştirmeye müsait değildi. Daha fazla kendine hakim olamayan Argeş, çıldırmış gibi bağırdı.
"Hevi, yakar bizi! "
Aram ağa sinirli bir şekilde güldü. Oğlunun söylediklerini kendisi söyleyecekken Argeş söylemiş oldu.
" İşte bu yüzden susacaksın! "
🐞🐞🐞🐞🐞🐞🐞
Zinar ağa büyük salonda oturmuş karısıyla kahvelerin yudumlayıp bugün aldıkları kararı konuşuyorlardı.
" Ezman nasıl kabul etti Zinar ağam? "
Karısının şaşkın sözleriyle kahvesinden bir yudum daha aldı adam.
"Hevi, bu konağı başımıza yıkacak!"
Zeyno daye elleri göğsünde öylece olan biteni tartarken, Zinar ağa ayaklarını uzatarak konuşmaya başladı.
"Ezman kabul ederek çok iyi bir şey yaptı hanım."
Kaşlarını çatarak olayı anlamaya çalıştı Zeyno dayê*. (anne) “Ezman, Hêwî ‘den kurtulmak istedi."
Şaşkınlıkla elleri ağzına giden kadın 'vış’* diye bir nida kopardı. (şaşırma anlamını taşıyan tepki)
"Hatasından döndü oğlun Zeyno kadın. Yat kalk şükür namazı kıl."
Başını salladı yaşlı kadın.
"Sevindim valla ama… Bu işte bir terslik var sanki."
Zinar ağa ellerini başının altına alıp gözlerini kapatırken derin bir iç çekti.
"Ağzını hayra aç kadın."
Zeyno kadın ellerini dizlerine vurdu.
"Ezman gelmedi yine."
"Urfa’da, bu gece gelmeyecek." Dedi Zinar ağa ve başını duvara yaslayıp horul horul uyumaya başladı.
🐞🐞🐞🐞🐞🐞🐞
Genç kız, odasındaki balkonda oturmuş, önündeki bilgisayarından şirketteki işlerle ilgilenirken, kapısı çalındı. Başını çevirip gelene baktığında, gülümsedi.
İçeriye giren, çalışanların kızı olan Heval, elindeki tepsiyle yanına adımladığında," Hanımağam, kaçak çayınızı getirdim." Diye şakacı sesiyle konuşurken Hevi'ye tepsiyi uzatıp, gülümsedi.
Hevi , kendisine dost olan kıza bakıp aynı şakacı sesiyle eşlik etti.
"Çayı kaçak seni kaçık severim gulâ mın.*(gülüm)"
Heval şut bir kahkaha atarak genç kızın karşısında ki sandalyeye geçip oturdu. Hevi elindeki çayı dudaklarına götürüp bir yudum aldıktan sonra derin bir iç çekti.
"Bu şirket beni yoruyor, ama Aram ağam halinden memnun."
Heval, genç kızın yorgun bedeninde gözlerini gezdirdi. Aram ağa, kızını şirkette çalıştırmıştı bir kaç aydır. Çünkü Hevi boş durduğu an olay çıkardığı için böyle bir yöntem bulmuştu. Bu sayede Hevi karşı konakta ki Ezman ağayla eskisi gibi sık karşılaşamıyordu. Ki istese de artık karşılaşamıyordu. Çünkü Ezman ağa, Hevi’yi her gördüğünde kaçacak delik arıyor gibiydi. Bir zamanlar yanından ayrılmak istemeyen adam, memleketten ayrı kaldığı dönemlerden beri çok değişmişti.
"Olsun, ne güzel iş öğreniyorsun Hevi, " Diyerek normal bir tonda konuştu Heval.
Annesiyle beş yıldır bu konakta yaşıyorlardı, Heval. Babası da bu konakta Aram ağanın en kadim dostuydu. Bütün işlerine koşturuyordu. Ama babası vefat edince Aram ağa onlara sahip çıkmış bir daha da yanlarından ayırmamıştı.
Hevi o zamanlar 17 yaşındaydı. Kendisi de 14. O zamandan beri birbirlerine iyi dost, kardeş olmuşlardı. Çünkü Hevi de onun gibi yaralıydı.
"İyi de ben mesleğimi yapmak istiyordum."
Elindeki ince beli bardağı önündeki sehpaya bıraktı sinirle Hevi. Gözleri bilgisayar ekranına bakmaktan yandığı için, elleriyle gözlerini ovdu.
Heval başını çevirip balkondan karşı konağa gözleri kaydığında tebessüm etti.
Bu odayı bilerek seçmişti, Hevi.
"Aram Ağam seni bırakmaz, Hevi ."
Heval ‘in iç çeken sesiyle kendine gelip arkadaşına baktı Hevi.
"Sen onun biricik kızısın. Yanından, yamacından ayırmaz. Çok şanslısın."
Doğru diyordu Heval. Aram ağa, kızı Hevi’yi bu topraklarda hiçbir kızda olamayan bir şansla büyütmüş, okutmuştu. Hivron hanımağanın ölümünden sonra çocuklarına daha bir bağlanmıştı, Aram ağa.
Argeş ise ablası Hevi için herkesi yakardı. Aralarında ki bağ tüm Amed’i *(Diyarbakır) kıskandırıyordu. Çünkü Hevi’nin elindeki imkânlar yüzünden birçok çekemeyeni olmuştu. Ama Hevi hiçbirini takmıyor bildiği yoldan şaşmıyor, aksine gün geçtikçe Amed halkını şaşırtmaya devam ediyordu.
"Ben de ondan kopamam zaten." Dedi düşünceli sesiyle. Sesi eskilere karıştı.
Hevi'nin sürmeli gözleri karşı konağa daldı. Kan bağı oldukları ama bir türlü ateşkes ilan edemedikleri insanlar tam karşılarında oturuyorlardı.
Heval dalıp giden genç kızı fark edince, "Ezman Ağamın arabasını görmedim bugün, "dedi, gözlerini kısıp genç kızın tepkisini merak ederek.
Hevi, sevdiği adamın ismini duyunca irkilip bakışlarını karşı konaktan çekerek karşısında ki kıza çevirdi.
" Biliyorum." Diyerek sakin bir dinginlikle karşılık verdi.
Fısıltılı sesi Heval‘in kaşlarını kaldırmıştı.
" Kız, sen hala takipte misin? "
Hevi hınzırca gülümsedi arkadaşına.
"Her adımına kadar!"
Yaptığı şeyden gurur duyduğunu her hareketi, her mimiğiyle belli eder tavırdaydı.
Tekrar uzanıp ince belli çay bardağını eline alıp arkasını yaslandığında, gözleri fıldır fıldırdı.
Heval pes ederek arkadaşına baktı.
"Sana inanamıyorum kızım ya!"
Hevi omzunu silkti.
"E kızım boşuna HANIMAĞA demiyorlar bize!"
🐞🐞🐞🐞🐞🐞🐞
Gündoğumun da kalkan Hevi , kimseye bir şey demeden kahverengi çizmelerini giyerek ahırdaki atını alıp konaktan çıkmıştı. Bugün pazardı. Ve Hevi Diyarbakır'ı dolu dizgin gezmeyi özlemişti.
Şirketteki işlerden dolayı nefes alacak zamanı olmamıştı. Lakin şu an tatilde olduğu için bugününü iyi değerlendirmek zorundaydı. Zira sabahın erken saatlerinden kalkarak annesinden kalma atını alıp dar sokaklardan koşturdu. Meydan da böyle dört nala koşması çoğunun garibine gitse de artık bu çılgın kıza alışıktı bu kızgın topraklar.
Daha önce birkaç kez Ezman ile karşılaştığı araziye atını sürdü. Orada olan son konuşmaları vardı. O zaman orda Ezman haddini bildirmişti, belki adam öyle algılamıştı ama Hevi her zaman ki gibi yine takmamıştı.
Dar sokakları aşarken, kendisine bakan birkaç göze bakmadan atın üzerinde adeta özgürlüğe koştu.
Geldiği boş arazide atını durdururken, inmeden evvel çikolata kahve gözlerini etrafta bir süre gezdirdi.
"Ez hayrana tê, Amed'im. *
(ben sana hayran Diyarbakır'ım)"
Gözleri kısılarak fısıldadıklarından sonra attan atlayarak indi. Atının yeleri elindeyken bir süre etrafını incelemeye başlarken 1 hafta öncesine gitti.
1 hafta önce!
Genç adam karşısındaki deli bir rüzgâr gibi atını üzerinde koşturan kızı izledi. Atın yelerinden tutarak şaha kalkıyor ardından ise adamla göz göze gelerek göz dağı veriyordu kadın. Saçları atın hızıyla yarışır şekilde havada süzülüyordu. Ezman atının başını okşarken genç kızın gelip karşısında durmasını bekledi.
Hevi, kendisini çağıran adamın yanına gelmiş ve tam da karşısında durmuştu. Bakışları sevdiği adamın üzerindeyken "Ezman... Hayırdır?" dedi atının üzerinden inmeden.
Ezman, başını kaldırıp güneşten dolayı gözleri kısılırken atının üzerinde gölge yapan kızı izledi.
"İn attan, Hevi."
İfadesiz sesi genç kıza ulaştığında, Hevi onu ikiletmeden attan atlayarak indi.
Tam sevdiği adamın karşısına geçip kaşının tekini sorarcasına kaldırdı.
"Sen kolay kolay çağırmazsın beni Ezman," Dedi Hevi. Karşında ki adamı iliklerine kadar biliyor, tanıyordu. Seneleri, günleri bu adamla geçmişti. Eskiden olsaydı adam ayağına hep gelirdi ama artık hiçbir şey eskisi gibi değildi.
Merakı sesine yansıdığında karşısında ki adamı izlemeye başladı.
Ezman son kez kara atının başını okşayıp rahatlamaya çalışırken derin bir nefes alıp Hevi'ye bedenini döndürdü. Sürmeli gözlerine baktığında boğazını yakan acı hissi yutkunarak sildi.
"Haklısın Hevi."
Ellerini arkasında birleştiren Ezman, karşısındaki yıkılmaz dik duruşuyla duran kadının gözlerine baktı.
"Bilirsin Hevi, yıllardır ailelerimiz birbiriyle konuşmaz."
Aynı şekilde, Ezman'ın önünde elleri arkasında birleşmiş şekilde duran Hevi , başını dikleştirerek dinledi.
"Raste(doğrudur)." Dedi güçlü sesiyle.
Kendisini onaylayan kıza başını sallayıp sesli bir nefes verdi ve kara gözlerini genç kızın kahve gözlerinde sabit tuttu.
"Her ne kadar amca çocukları olsakta yıllarca ailecek doğru dürüst oturup hiç konuşmadık Hevi."
"Bunu senin ailen istemedi Ezman!" diye sinirle atıldı Hevi .Gözlerinin beyazları şimdiden kızarmaya öfkeyle harmanlanmaya başlamıştı.
Elini kaldırıp konuşmasını keserek karşı çıktı Ezman.
"Dinle!"
Sinirle burnundan soludu Hevi . Gözleri boş araziye gidip geliyor ardından ise derin nefesler alarak karşısında ki adama bakıyordu.
Devam etti Ezman.
"Şu an bile bizi böyle görseler neler olacağını ikimiz de biliyoruz! " Bir şeylerin farkına varmasını istiyordu adam. Bu davadan vazgeçsin diye kaç kez böyle konuşması gerekti bilmiyordu ama artık rahatlamak istiyordu.
Üstelik bunu başta kendisi istemişti. Şimdi böyle davranması Ezman'ın sinirlerine dokunuyordu.
Başını yana eğip genç kadından onay bekledi.
Hevi sesli nefes vererek ayaklarının ucundaki küçük çakıl taşına tekme attı öfkeyle. Küçük taş kendilerinden uzağa giderken etrafta ise küçük bir darbeye rağmen büyük bir toz bulutu kalkmıştı havaya. Hevi 'nin siniri böyleydi! Tek bir kıvılcım ile dağı, toprağı yerle yeksan ederdi. Etrafında kim var kim yok umursamazdı.
Genç kızın bu fevri hareketlerine alışık olan Ezman başını iki yana salladı.
" Beni sinir etmeyi kes Ezman! "
" Asıl sen kes Hevi !" İşte şimdi küle dönen ateş tutuşmaya başlamıştı. İki insan birbirini yakmak istiyordu. Biri buzun yanığıyken diğeri ise lavların şehvetli göz kamaştıran kızıllığın ateşiydi.
Bu sefer Ezman öfkeyle soludu.
Bir adım öne atıldı Ezman. Genç kızın öfke ve sinir kokan bakışlarında aynı hisleri kaplayan gözlerini gezdirdi.
Tek bir kıpırdama olmadan göz bebeklerine bakarak, " yeter beni de kendini de rezil ettiğin!" Dedi adam. Demek zorunda kaldı.
Adamın dileği yanardağın sönmesiydi. Hiç olmayacak bir şeyi yanardağ dan farksız olan kadından istiyordu. Adam da farkındaydı ama yorulmuştu, tıpkı karşısında ki kadın gibi.
Hevi gözlerini bir saniye bile çekmedi genç adamdan. Söyledikleri canını yakmıştı ama susmayacaktı.
"Ben sana sevdalıyım diye rezil olmuyorum, Ezman!"
İkisi de birbirine birer adım atmış burunlarından soluyorlardı.
Hevi böyle bir adama kalbini kaptırdığı için kalbine lanet ederken, Ezman da Hêwî 'nin bu hallerine çıldırıyordu. Yüreğine ağır geleni diline vurdu.
"Ama ben seni istemiyorum Hevi !"
Hikaye’nin sonuna konulan nokta gibiydi adamın sözleri. Son noktayı koymak istedikçe kadın inatla yazılanı silmek istiyordu. Adamın silinmez kalemini kırmak, atmak istiyordu.
İşte canını en çok yakanda buydu. Her defasında bir kadın olarak adım atıp, gururunu yerle bir ediyordu. Oysa onun için çıldıran onca adam vardı etrafında. Ama kahrolsun ki o bir tek Ezman'ı görüyordu.
Ezman da bir kendisini görüyordu ta ki o güne dek..
Ezman'ın neden böyle davrandığını da çok net biliyordu. Kendince haklıydı. Ama Hevi de haklıydı.
Düşman olduğu amcasının oğluna kör kütük aşıktı, Hevi !
"Kes!" dedi burnunu dikleştirip tıslarken.
Gelecek sözleri tahmin ediyordu. Her defasında böyle güçlü görünmek için kendisiyle muhakeme içindeydi ama karşısında ki gaddar adam görmüyordu. Nasıl ki Hevi, Ezman'a kör kütük aşıksa Ezman da kadına kördü. Ama adam hırslanmıştı. Hırsı onu körelmişti.
Ezman, genç kızın kızarmış gözlerinde bakışlarını gezdirirken dişlerini sıktı, yumruklarını sıktı. Onu böyle görmeye hâlâ dayanmadığını fark etti.
"Ben de bunun için buradayım Hevi," Dedi inatla, gözleri delip deşecek gibiydi.
Anlamayarak gözlerini kıstı Hevi.
Ezman'ın keskin bakışları genç kızdayken keskin sözlerini sıraladı. Her defasında bıçaklanan kadından habersizdi adam. Üstelik kendi sözleriyle kadını usul usul kendisi ile beraber uçuruma sürüklüyor, ikisi de yanarken yakıyordu.
Hevi ne kadar inatsa Ezman da bir o kadar inattı. Kadını anlamak istemiyordu. Saçmaydı ona göre bu durum. Aralarında ki husumet zaten kadına olmayacağının kanıtı değil miydi? Bunu ikisi de aslında çok net biliyordu. Neden hâlâ bu durumdalardı? Neden pes etmiyordu kendisi gibi. O kendi içinde zor savaş verirken kadının böyle yapması daha da imkansıza sürüklüyordu.
Lakin şunu bilmiyordu Ezman; bu dünyada en son pes edecek kişi Hevi'ydi!
"Artık duracaksın! Bu saçmalığı da keseceksin ve bir daha karşıma çıkmayacaksın, Hevi HANIMAĞA!"
Sözleri bir zehirli yılanın avlamasından farksızdı. Karşısında ki kadını yaralamak istiyordu. Başarıyordu belki ama Hevi duruşundan ödün vermek yerine öfkesine yeni tohumlar ekliyordu.
Hevi, bu sözler karşısında sinirle dibindeki adamın göğsüne yumruklarını geçirdi:
"Allah kahretsin seni Ezman!"
Yumruklarını içindeki tüm öfkeyle adamın gövdesine geçirirken, Ezman gram yerinde sendelememişti. Acıtsın, yaksın istiyordu. Kızıyordu kendine bu durumlarına her gün lanet ediyordu.
"Bu taş kalbin artık beni istemediği gibi kimseyi de istemesin!"
Bir beddua! Farkına varılmak için sevdiği adama ettiği bir beddua dökülmüştü kadının dudaklarından.
Artık istemiyor muydu adam kendisini? Yansın o zaman. Kendisini yakarken adamı da yakacaktı! Bu yürek ateşi tek başına yanmadığı gibi tek başına sönmeyecekti de.
Ezman artık kendine zor hâkim oluyordu. Buraya artık bir şeyleri anlayıp ona göre adımını atmasını söylemek için gelmişti ama Hevi yine deliliğini yapıp kendisini anlamıyordu.
Hevi yerinden gram oynamayan bedeni görünce daha bir sinirle adamın kalbine bir yumruk geçirip durdu nefes nefese.
Saçları yüzünde, gözleri ateşten farksız yanıyor, bedeninde ki öfkeyi adamın kalbine geçirmek istiyordu.
Adamın kalbine akıtamadığı koyamadığı sevgisinin yerine öfkesini akıtıyordu.
"Taş kalpli Ezman ağa!"
Ezman, genç kızın sakinleşmesi için birkaç saniye duraksarken burnundan soluyordu. Hevi yüzüne gelen uzun saçlarını iki eliyle öfkeli nefesiyle yüzünden çekip atarken karşısındaki esmer tenli adamın öfkeli yüzüne baktı.
"Sana bu hayatı zindan ederim, Ezman!"
Sadece karşısındaki adama değil kendisine de ediyordu. Etmeye de devam edecekti. Bu yüreği taştan farksız adama etmediğini bırakmayacaktı. Ona böyle davranmaya hakkı yoktu. Hevi bunu hakketmiyordu.
Durmuyordu Hevi . Onu artık istemediğini söyleyen adamı istemeye devam ediyordu. Öfkesine yenik düşüyordu.
"Senin sonun olurum, anladın mı!" Hem Ezman'ın hem kendisinin sonu belli değildi. Hevi bile yapacaklarını kestiremiyordu.
Ezman artık sıkılmış gibi geriye bir adım atıp ofladı.
"Hevi bes e!"* (yeter)
Dişleri arasında tısladıktan sonra boynunu iki yana çevirip kütletti.
Sabrını sınıyordu bu kız. O böyle yaptıkça artık dayanamıyordu.
Gözlerinden akan yaşı elinin tersiyle sildi, Hevi. Yıkılmayacaktı!
"Pişman ettireceğim seni Ezman! "
Son gözyaşı olsun diye dua etti kadın, son olmayacağını bile bile...
Acı içinde mırıldandığında, Ezman daha fazla kendini durduramayarak hışımla kızın kolundan tutup burun buruna getirdi. Bu duruma düşmelerine sebep olduğunu unutan kadına öfkesini kustu.
"Elinden geleni ardına koyma Hevi !" Genç kızın ıslak kirpiklerinde gözleri dolanırken yutkundu. Gözleri kısılırken tekrar tısladı.
"Ama kendine çokta güvenme… Benim yapacaklarım karşısında hiçbir şey yapamazsın!" Yakıyordu kadını... Cayır cayır yakıyordu, kendini de onu da.
Genç kızın kolunu ittirip sinirle arkasını döndü. Hevi öfkeden kudurmuş şekilde bağırdı:
"Asıl sen kendine güvenme Ezman! Sen daha Hevi Hanımağa’yı tanımıyorsun!"
Adamın bir şey demesine izin vermeden atına bindi.
Ezman arkasında gelen atın kişneme sesiyle önüne dönerken, Hevi'nin üstüne doğru atı sürdüğünü görünce kaşları çatıldı.
"Ve sana kim olduğumu göstereceğim Ezman Ağa!"
Hevi, atını korkusuzca genç adamın üstüne sürerken sinirle güldü. Ezman üzerine doğru gelen at ile kendini kurtarmak için yana atlayacakken, Hevi çoktan atı üstüne sürmüş ve adamı atının ayaklarının altında dolanırken bulmuştu.
Ezman bacaklarının üstünden geçen atın nallarıyla acıyla inlerken, Hevi çoktan atını sürüp arkasına bakmadan toz olmuştu .
"Ulan Hevi! Ulan manyak kadın !"
🐞🐞🐞🐞🐞🐞🐞
Hevi atının başını okşarken hatırladıklarıyla burukça gülümsedi.
O gün ilk defa ciddi bir konuşma yapmıştı kendisiyle Ezman. Ve Hevi ilk defa Ezman'ı bu kadar acımasız görmüştü. Ne olmuştu ona bunca yıl içinde? Mesafeler onu değiştirmiş miydi yoksa gerçekler mi adamı bu hale itiyordu? Hevi onun bu tavırlarını ciddiye alamıyordu. Onun tanıyıp sevdiği adam asla kendisini üzmezdi. Bir şeylerin ters gittiğinin farkındaydı kadın. İşin içinde iki ailenin arasındaki tatsızlıkların olduğu aşikardı.
Onların düşmanlıkları olmasaydı ihtimalleri vardı. Aileleri onları rahat bırakmıyordu. Hevi yine her şeye rağmen adım atmıştı, Ezman'a..
Hevi bu sevdası yüzünden memlekette rezil bile olurken Ezman sevdasına dönüp bakmadan gitmişti.
Bir kaç saat boş arazide oturup Ezman'ı düşünen Hevi, babasının kendisini konakta görmeyince endişeleneceğini bildiği için atına binerek konağa doğru yol aldı.
Çarşıdan geçen Hevi, herkesin gözlerinin üzerinde dolanıp fısıldaşmalarını görünce kaşları çatıldı. Kesin yine bir şey olmuştu. Durduk yere acıyan gözlerle dik dik kimse bakamazdı ona , bırak bakmaya göz ucuyla bile bakamazlardı.
"Hevi xanıma* bakın hele."(hanım)
Kahvenin önünde yayık yayık konuşan gencin sesi ile atını yavaşlatırken kendisini izleyen insanlara üsten baktı. Atı ile meydanda gezmesine herkes alışık gözler bu durumu yadırgamıyorlardı..
"Ne diyorsun sen?" Diye sert sesiyle bağırdı.
Gözleri kendisinde olan adamdan çekip ilerisinde yazmalarını ağızlarına kapatıp fısıldaşan kadınlara doğru bu sefer atını yavaşça sürdü.
"Bir şey mi var?"
Genç kız artık kızıyordu bu duruma! Neden herkes acırcasına kendisine bakıyordu?
Yazmasının altından bir kadın konuşmaya başladı:
"Sen bilmiyor musun Hevi ?"
"Neyi?" diye sordu merakla.
Başka bir kadın araya girdi hemen.
"Ezman Ağa’ma kız istemişler."
Hevi duydukları karşısında başından aşağı kaynar sular döküldü adeta. Atının üzerinde birkaç saniye dengesini tutamayarak düşecek gibi olduğunda bu sefer başka bir erkeğin sesi ilişti kulaklarına.
"Bu akşam gidip söz kesecekler."
Hızla başını konuşan gence çevirdi, Hevi .
"Nereden duydun?!" diye öfkeyle tısladı
Başka bir ses duydu yine. Sanki herkes bu anı bekliyormuş gibi tetikteydiler de kızın yarasına tuz basıyorlardı.
"Zinar Ağamlar dün kuyumcudaydı."
Hevi gözleri dolarken yutkunmakta güçlük çekti. Etrafında çember oluşturmuştu herkes. Hevi duydukları karşısında öfke ve nefret karışımı hislerle bir kaç saniye kalırken, atına topuklarıyla vurup delice sürdü. Arkasındaki Amed halkı ise genç kızın delirdiğini görünce hep bir ağızdan konuşmaya başlamışlardı.
"Hevi delirdi!"
"Hevi bu sefer delirse yeridir!"
"Ezman Ağa amcasının kızı dururken başkasını neden istesin?"
"Ezman Ağa ve Hevi artık olamazlar. "
"Hevi memleketi ayağa kaldıracak!"
Herkes bir şey diyor, olayı anlamaya çalışıyordu. Ve herkes Hevi’nin büyük aşkına şahit olan kişilerdi.
🐞🐞🐞🐞🐞🐞🐞
"Aram Ağa!! "
Konağın kapısından hışımla giren Hevi çıldırmak üzereydi adeta.
Avlunun ortasında durmuş içeride olan babasına bağırıyordu.
"Aram Ağa çık dışarı!"
Gözleri çoktan yaşlarını akıtmış, duyduklarını hazmetmeye çalışırken, hâlâ inanamıyordu.
"Hevi ne oluyor!" diyerek avluya inen Aram ağa, karşısında perişan bir halde olan kızına bakıp kaşlarını çattı.
Babasının tam dibinde biten Hevi öfkeyle soludu.
"Biliyor muydun?!" diye sordu ağlamaklı sesiyle.
Aram ağa elleri belindeki şalvarının kemerindeyken kaşları çatıldı.
"Ne diyorsun, Hevi!"
"Sana diyorum bav*(baba) , Ezman'a kız istediklerini biliyor muydun!"
Konaktan çıkan Argeş ablasının sözleriyle ağzının içinde bir küfür savurdu.
"Evet," Dedi sakinliğini korumaya çalışan Aram Ağa.
Hevi çıldırmış gibi saçlarını çekti. Gözleri olabildiği kadar açılıp babasına bakıyordu.
"Bana neden söylemedin!"
Aram Ağa, kızının kendinden geçen haline içi sızlarken konuşmak zorunda kaldı.
"Bilsen ne yapacaksın Hevi? Ezman’dan sana yar olmaz bunu hala anlamadın mı?"
Heval ve annesi mutfak ağzında dolu gözlerle Hevi'yi izlerken aynı onun gibi duyduklarına inanamamışlardı.
Hevi'nin uğruna yandığı yaktığı adam başkasını mı istemişti?
"Asıl siz anlamıyorsunuz beni! "diyerek avlunun ortasında volta attı adeta Hevi.
"Ezman'ı vururum!" dedi çıldırmış gibi.
"Böyle bir şey olamaz asla!"
Aram ağa kızına yaklaşarak " daha fazla mahvetme kendini keçâ mın,*(kızım)" Dedi, elini koluna dokundururken.
Hevi, öfkeyle babasından kolunu kurtarıp başını iki yana salladı.
"Allah şahidimdir onu vururum!" öfkesi aklını kaybettirmiş sağlıklı konuşamıyordu.
Kızının kendini bu kadar kaybettiğine şaşıran Aram Ağa ne yapacağını bilemez şekilde izledi.
Argeş üzgün sesiyle ablasına yaklaşıp, "bırak artık o şerefsizi!" diyerek bağırdı. Artık bir şeylerin farkına varması gerekiyordu, ablasının.
Kendisini bu kadar yıpratmaya hakkı yoktu.
"Seni istemiyor anlasana!"
Yüzüne aniden atılan tokatla başı yana düşen Argeş, dişlerini sıktı. Hevi, kardeşinin sözlerinin ağırlığı altında bunu yapmak zorunda kalmıştı. Herkes yakıyordu canını, yakanlar ise canım bildikleriydi.
"Sus!"
Kararmış gözleriyle kardeşine bakarken sokaktan gelen araba motorunun sesiyle kimin geldiğini anladığında elinin tersiyle gözyaşlarını silip babasının belindeki silahı ani bir atakla alıp kapıya koştu.
Aram ağa silahını alıp kapıya koşan kızını görünce korkuyla peşinden koştu.
"Hevi dur!"
Hevi kimseyi duymuyordu.
Kapıyı açtığı gibi karşı konağa giren adamı görünce arkasından bağırdı.
"Ezman Ağa!"
Genç adam tam konağa girecekken duyduğu ses ile başını iki yana salladı. Bir hafta öncesine dönmüşlerdi, yine yakacaktı birbirlerini.
"Dön bana!"
Derin nefes alıp sakinleşmeye çalıştığında arkasını usulca dönerek "Hevi ger-"konuşmasının yarıda kesilmesinin sebebi, Hevi'nin alnına dayadığı silah olmuştu.
Hevi, adamın alnına dayadığı silahla bir saniye bile tereddüt etmeden emniyetini açarak konuştu:
" Sana yapacaklarımın sınırı yok demiştim Ezman Ağa! "
Evet dreame okurları yeni Hevi Hanımağa kitabımı nasıl buldunuz? Bence bayılacaksınız! Töre konusunda telrar bir ilki yaptım diyebilirm:)