1. "Berdel"
Genç kız hala kafası karışmış bir halde az önce yüzüne kapanan telefonuna bakıyordu. Neydi az önce olan? Diye düşünmeden edemiyordu. Kardeşi Poyraz onu aramış ve yardım istediğini, hayatı söz konusu olduğunu söyledi ve telefonu yüzüne kapatmıştı.
"Allah cezanı vermesin Poyraz gene ne aptallık yaptıysan kardeşim!" diye küfürler geveledi genç kız. Kim bilir bu kez nasıl işler başına açmıştı? Gerçekten kardeşinin bu sorumsuz davranışlarından bıkmış usanmıştı. Kardeşi Poyraz birkaç sene önce Mardin de iyi bir üniversiteyi kazanabilmişti. Ailesi çok sevinmişti. Ama hergele oğullarını tek başına da göndermek istemiyordular. O yüzden zaten oraya tayini çıkan Mavi de orada çalışmayı kabul etmişti, böylece kardeşine de göz kulak olacaktı.
Ne ya benim çektiğim diye kardeşinin konum gönderdiği yere hızla bir taksi tutarak yola koyuldu Mavi. Genç kız yol boyu kardeşini birkaç defa aramaya çalışsa da telefonu nedense kapalıydı. Mavi içinden kardeşimin başına bir şey gelmemiştir umarım Allah'ım diye dua etmeye başlamıştı bile. İçini anlam veremediği bir korku sarmaya başlamıştı. Sanki bilinmezliğe doğru ilerliyordu.
Her ne kadar sorumsuz olsa da o anne-babasının emanetiydi. Elbette genç kızın ailesi hayattaydı. Ama ikisi de yaşça oldukça büyüktüler ve artık ikisi de emekliğe ayrılmıştılar. O yüzden Mavi hem ailesine bakmak zorundaydı hem de kardeşine. Maddi durumdan iyiydiler ama gene de paranın fazlası zarar etmezdi.
Genç kız ailesine bakmaktan hiçbir zaman şikayetçi olmamıştı aslında tam tersi bundan gurur duyuyordu. İyi bir ailede büyümüştü. Sevgi nedir bilen bir ailede.
Güvenle, sevgiyle, saygıyla...
Sıcacık bir aile ortamında büyümüştü Mavi. Genç kızın en büyük hayalide kendi ailesi gibi bir çekirdek bir aile kurmaktı. Allah'tan başka ne dileyebilirim ki derdi hep.
Bu güne kadar her istediği olmuştu. Okumuştu, iyi bir işi, kariyeri vardı. Öğretmenliği canı teniyle seviyordu. Hayat ona iyi davranmıştı. O yüzden genç kız inanıyordu, bir gün karşısına onu çok sevecek bir adamda çıkacaktı.
Aşık olacaktı ve aşık olduğu adamla evlenecekti.
"Abla işte burası dediğiniz adres" dedi taksici adam arabayı durdururken. Mavi düşüncelerin kurtularak arabanın durduğu yere bakındı.
"Ah, emin misiniz? Burası birinin evi gibi görünüyor ama?" diye sordu kaşlarını çatarak.
"Evet, öyle zaten abla." dedi 30 yaşlarında gibi görünen esmer taksici adam, arka koltuğa taraf başını çevirerek "Burası 'Kaanoğulları' aşiretinin konağı abla, bilmiyor musun?"
Mavi o an ne cevap vereceğini kestiremedi. Sadece gülümsemekle, başını evet anlamında yavaşça sallamakla yetindi, sonra bir kez daha telefonuna gönderilmiş konuma bakarak "Evet, burası gibi görünüyor" dedi kendi kendine. Taksici adama parasını vererek arabadan indi genç kız ve önünde duran heybetli konağa kaşlarını çatarak bakındı.
Amma büyük konak!
Kendi kendine 'Allah Allah Poyrazın burada ne işi var acaba?' diye düşündü.
'Kaanoğulları' aşiretini biliyordu elbet. Mardin de ki en güçlü ailelerden biri olarak tanınıyordular. Gücüyle, kuvvetiyle, servetiyle ün salmış bir aileydi. Aynı zamanda öğretmenlik yaptığı okulda, ailenin en küçük kızı olan Melek'in tarih öğretmeniydi. İyi bir kızdı.
Mavi biraz çekinerek konağın büyük kapısının önüne vardı. Kapıda iki tane belinde silahlı koruma beklemekteydi. Genç kız nedense kendini hafiften gergin hissederek adamlara yaklaştı.
"Şey, merhaba. Bana burası adres olarak yollandı da..? Ah, mmm acaba siz Poyraz diye birini tanıyor musunuz?" sonra bir an duraksayarak "Şey.. Ben onun ablası oluyorum da" dedi genç kız.
Ne kadar saçma bir soru bu diye düşünüyordu Mavi, adamlar nerden bilsin kardeşi Poyraz'ı, değil mi? Adamlar hemen bir-birlerinin yüzüne baktılar. Aralarından biri kafasını genç kıza içeri gir der gibi işaret ederek kapıyı yumrukladı. Kapı hemen açılmıştı. Mavi içinden bunu beklemiyordum diye düşündü ve yutkunarak teşekkür etti. Sonra da adımını attı, içeri girdi.
Zavallı genç kız, hayatının en büyük adımını attığından habersizdi. O an konaktan içeri girdiğin de bir daha hayatı eskisi gibi olmayacağından habersizdi.
Eğer haberi olsaydı ayak basar mıydı ki bu cehenneme? İnsanın hayatı ne tuhaftı değil mi? Ne zaman alt üst olacak bilemezsin. Bir gün göklerde uçuyorsun sonra bir bakmışsın tepe taklak olmuşsun. Hayat bazen öyle çıkmaza giderdi ki... Sanki sonunda ışık olmayan karanlık bir tünele girmiş orada önünü bile görmeden aptal gibi ilerliyorsun.
Korkunç ve ondan izinsiz alınan kararlar...
İnsanı en çok bitiren şey bu değil miydi?
Alınması zor olan, insanın isteksiz olduğu korkunç kararlar insanı içten içe bitirirdi.
İnsanı görünmeyen zincirlerle boğardı, nefes aldırmazdı.
Eğer bu gün attığı bu adımla hayatının tamamen değişeceğinden haberdar olsaydı Mavi, bu konağa ayak basar mıydı?
Basardı.
Gene de o adımı atardı. Çünkü işin ucunda kardeşinin canı yatıyordu.
"Poyraz!" diye bağırdı genç kız, koşarak yerde kan revan içerisinde yatan kardeşine sarılarak "Bunu sana kim yaptı! İyi misin? Duyuyor musun beni kardeşim?" diye ağlamaya başladı dizlerinin üzerine çöken genç kız. Kardeşi kollarında sessizce uyukluyordu.
Genç kız bağırarak etrafında ki insanlara ambulansı aramalarını söylüyordu fakat kimse kılını bile kıpırdatmıyordu.
"Ambulansı arayın dedim size!" yutkunarak kardeşinin yüzündeki kanları silmeye çalışıyordu Mavi "Görmüyor musunuz kardeşim ölüyor! Poyraz, kardeşim duyuyor musun beni? Ses ver ne olur?" sonunda kardeşi gözlerini açarak ablasına baktı.
"Ablammm ahh,"
"Şştt, sakin ol konuşma. Hastaneye götüreceğim seni dayan... sen.."
"Ab-ablam, ah sen gel-mişsin, özür di-dilerim... Affet.." Poyraz zar zor patlamış dudağıyla konuşmaya çalışıyordu. Ne dediğini anlamak oldukça zordu.
"Sakin ol, şşştt... Zorlama kendini kardeşim. Özür dileme sakın... Bunu yapan kimse sana o özür dilemeli!" genç kız ağlayarak gene bir daha saçlarını okşadı kardeşinin.
"SEN!" dedi birden gür bir ses kükreyerek, adeta konağın içerisinde her kim konuştuysa sesi yankılanmıştı.
"Bu pisliğin ablası mısın?"
Mavi alev alev yanan gözleriyle sesin sahibine bakarak "Evet!" diye bağırdı. "Ben bu çocuğun ablasıyım. Şimdi açıklayın bana kardeşime kim ne yaptı!" kızın elleri titriyordu. Ve hala lanet olası hiç kimse bir ambulansı arayamamıştı.
Mavi hemen telefonuna sarılarak numaralara basmaya başladı fakat biri gelip elindeki telefonuna çekip aldı.
"Ne yapıyorsun sen Allah'ın cezası!" diye çemkirdi genç kız "Görmüyor musun kardeşim ölmek üzere! Ambulansı aramam lazım!"
"Yok ya... oldu başka ne dilersin?" bunu söyleyen az önce Poyraz'ın, onun ablası olup olmadığını soran adamdı. Mavi telefonu alabilmek için yerinden kalkarak "Geri verir misin telefonu mu?" diye elini uzattı.
"Önce siz bir karar vereceksiniz. Sonra ararsınız ambulansı genç hanım!"
Bu kez konuşan yaşlı bir adamın sesiydi. Mavi'yle alay eden adamda hemen o yaşlı adamın yanına vararak, başını eğerek durdu.
Mavi gözlerinde ki yaşları silerek "Burada neler oluyor bana biri açıklasın" dedi. Elinden geldiği kadarıyla soğukkanlı olmaya çalışıyordu.
Yaşlı adam yerde kanlar içerisinde yatmakta olan Poyraz'a yaklaşarak acıyarak baktı "Senin bu kardeşin Poyraz..!" diye sesini yükseltti yaşlı, bir o kadar da otoriter görünen adam, sonra da Mavi'nin gözlerinin içine bakarak "Benim kızımı kaçırarak onunla evlendi!"
"Ne?"
Mavi o an idrak edememişti yaşlı adamın ne söylediğini, az önce kardeşinin bir kızı kaçırıp onunla evlendiğini mi söyledi? Bu, bu doğru olamazdı.
"Bu ne demek oluyor?.."
"Anlaşılamayacak bir şey yok!" gene o adam konuşmuştu, Mavi o adama taraf gözlerini çevirdi, taş çatlasa 32 yaşlarında gibi görünen uzun boylu, siyah saçları olan, kirli sakallı, buz mavisi gözleri alev alev yanan adam kıza yaklaşarak devam etti.
"Senin piç kardeşin küçük hanım, benim başka biriyle nişanlı olan kardeşimi kaçırdı! Burada anlaşılmayacak bir şey yok! Bizim itibarımızı iki paralık etti!" adamın sesi çok yüksek çıkmıştı. Adeta kükrüyordu. Geniş omuzları geriliyordu, öfkeden hızla nefes alıp veriyor aynı ritimde göğsü inip kalkıyordu. Mavi irkilerek geri zıplamıştı. Bu adamdan çekinmesi gerekiyordu, bunu kesin olarak anlamıştı. Adam vahşi hayvan gibi her an saldırmaya hazırdı.
O sırada Poyraz başını kaldırarak "Ha-hayır abla, yalan söylüyorlar... Bun-bunlar kızı hiç tanımadığı, gör-görmediği bir adamla, ahh, bir adamla evlendirmeye çalışıyordular..." dedi zar zor.
"SUS LAN! Benim kafamın tasını arttırma!"
"Kartal" dedi yaşlı adam "Yeter bu kadar" Adam o an susmuştu. Fakat Mavi hala ne olup bittiğine anlam veremiyordu. Neler dönüyordu ki bu lanet olası konakta.
"Şimdi..." dedi genç kız sakince. Kendi kendine sakin ol Mavi sakin, bir çare bulmalısın diye geveliyordu.
"Benim anladığım, tamam, kardeşim bir hata yapmış ve sizin kızınızı ka-kaçırmış" sanki o an kafasını tutmazsa çatlayacakmış gibi hissediyordu kendini "Tamam, hatalı anlıyorum. Ama böyle yapamazsınız. Bu, bu resmen suç, birini böyle dövemezsiniz... Ne yani onu öldürecek misiniz..?" ne kadar son cümlesini kurmak istemese de sormuştu Mavi, sesi çok alçak çıkmıştı, kendisi bile zar zor duyabilmişti kendi sesini son anda.
"Hayır, öldürmeyeceğiz" dedi yaşlı adam, Mavi o an tuttuğu soluğunu nihayet verebilmişti
"Amma..."
Mavi o an gene soluğunu tutmuştu. NE VAR BE ADAM NE!
"Kardeşin madem bizden bir kız kaçırdı. O zaman töre gereği sizde bize bir kız borçlusunuz" dedi kendinden oldukça emin görünen heybetli yaşı adam.
"Ne demek oluyor bu şimdi?" diye Mavi adama gözlerini kısarak baktı. Yaşlı adam ellerini arkasında kenetleyerek "Bu demek oluyor ki, öğrendiğimize göre ailenizde iki çocuk varmış. Sen ve o yerde yatan kardeşin. Yani sen genç hanım bu eve gelin olarak geleceksin"
"Ya gelmek istemezsem!" dedi hemen. Bu adam delirmişti!
"O zaman bu konaktan kardeşinin cesedi çıkar!" diye öne atıldı Kartal denen adam. Sonra da Poyraz'ın yanına vararak bir ayağını göğsüne bastırmaya başladı "Bizim namusumuzu iki paralık eden bu namussuz kardeşini öldürmek benim için zevk ama" o an duraksayarak yaşlı adamı işaret ederek "Babam töre gereği gelin almayı, yani berdeli1 tercih edeceğini söyledi"
Ayağının altında ezilen Poyraz acıyla yüzünü buruşturuyor, inliyordu. Adamın zerre acıması yoktu. Mavi kısık sesle gülerek "Ya siz delirdiniz mi?" diye bağırdı "Kaçıncı yüz yılda yaşıyorsunuz? Berdel? Töre ne ya! Siz hepiniz aklınızı kaçırmışsınız! Çek o pis ayağını kardeşimin üstünden!" Genç kız kardeşinin yüzünü avuçlayarak sonra o adamlara döndü "Sizi polise şikayet edeceğim! Bunu yaptığınıza pişman edeceğim!" diye yanağından süzülen gözyaşlarına aldırmadan bağırdı.
Tam o an Kartal kızın üstüne pençelerini salmıştı ki Reşit ağa "Yeter bu kadar!" diye bağırdı. Oğlu durduğu yerden bir adım dahi kıpırdamadı.
"Bak küçük hanım. Ben sabırlı bir insanımdır. Burada sana iki seçenek sunacağım. Bir, ya kardeşin yaptığı hatanın sonucunu çeker ve burada can verir ya da..." o an duraksamıştı. O an sadece sözler değil, Mavi'nin sanki kalbide duraksamıştı.
"Ya da... ne?"
"Ya da kardeşini kurtarıp, benim en büyük oğlumla evleneceksin. Ve böylece bende kardeşinin yaşamasına izin vereceğim. Karısıyla birlikte..." yaşlı adamın sesi tok çıkmıştı. Gerçekten kaya gibi sert görünüyordu dıştan.
Aslında sadece dıştan değil içten de öyledir diye düşündü Mavi.
Mavi, "Siz delirmiş siniz? Nasıl hiç görmediğim, adını dahi duymadığım bir adamla evlenirim... Asla, asla beni duydunuz mu..." diye gözleri yaşlı bir biçimde kardeşine baktı, sağ gözü geldiğinde bu kadar mor değildi. Şimdi daha da morarmış gibiydi. Yüzü çok kötü görünüyordu.
"O zaman vedalaş kardeşinle!" diyerek Kartal belindeki silaha sarılarak Poyraz'ın başına doğrulttu "Son dileğini et, kelimeyi şahadet getir ulan!"
Mavi çığlık atarak yardım istemeye başladı.
Nasıl?
Nasıl kardeşinin hayatını kurtarabilirdi? Başka bir yolu olmalıydı? Her zaman olmamış mıydı?
Hayat her zaman seçenekler sunmaz mıydı? Niye bu kez sunmuyor diye düşündü Mavi, sonra birden gülerek 'Ah, unuttum. Az önce sundular ya bana ya ben öleceğim, yaşayan bir ölü olacağım ya da kardeşim gerçekten bir ölü olacak'
"Seçimini yaptıysan" Kartal namlusuna sarıldı, ateş etti edecek
Mavi "DUR!" diye bağırdı "DUR! YAPMA!"
Konak o an sessizliğe bürünmüştü. Mavi merdivenlerde bir sürü kadının kendini izlediğini fark etmişti. Meraklı gözlerle onu izlemekte olan kadınlara bakındı...
Ne komik?
Hayatı bir tiyatro sahnesine dönmüştü. Onlarda bu tiyatroyu izleyen seyirciler...
"Konuş lan! Seçimini söyle!" diye çıkıştı Kartal "Niye beni durdurdun o zaman!"
"Dur Kartal" dedi Reşit ağa, yüzünü elleriyle kapatıp hıçkırarak ağlamaya başlayan kıza bakarak. O seçimini yapmıştı, kardeşini seçmişti "Söyle kızım" dedi Reşit ağa bu kez yumuşak bir ses tonuyla.
Mavi hafifçe başını salladı. Hıçkırarak ağlamaya başlamıştı bile "Kabul ediyorum... Oğlunuza gelin olarak geleceğim. Yeter ki kardeşimi öldürmeyin" dedi fısıldayarak.
"Abla hayır! Bunu yapma sakın. Bırak bana ne olacaksa olsun!" bunu duyan Poyraz başını zar zor kaldırarak ablasına karşı çıkmaya çalışıyordu.
"Sus Poyraz sus! İzin verip gözümün önünde ölmeni mi izleme mi tercih etmemi istiyorsun? Ha? Sen beni merak etme. Bakarım ben kendi başıma... Sen, sen eve dönmelisin. Annemizi babamızı düşün! Onlara bakmalısın. Onlara nasıl evlat acısı yaşatabilirsin sen! Buna hakkın yok, hakkımız yok..." dedi Mavi ağlamak arasıyla. Boğazı düğümleniyordu. Konuşamıyordu.
Yutkunamıyordu bile.
Büyük bir acı oluşmuştu sol yanında.
"Ablan senden akıllı geliyor" diye elindeki silahın namlusuyla Poyraz'ın kafasını iteledi Kartal, sonra da babasına dönerek "Babam düğün ne zaman olacak peki?" diye sordu. Mavi burnunu çekerek yanaklarında ki yaşları siliyordu. O cani adam düğünü mü soruyordu şimdiden... Hayatı elinden alınmıştı genç kızın. Şimdi de hiçbir şey olmamış gibi, normal bir şeymiş gibi düğün mü yapacaklardı? Bunlar nasıl insanlardı böyle? Hiç mi acımaları yoktu? Reşit ağa halinden memnun görünüyordu, aslına bakarsın mutlu bile görünüyordu "Cuma günü düğünümüz olacak o zaman" dedi oğluna bakmadan. Kartal başıyla onayladı.
Mavinin gözleri kocaman açılmıştı "Ne yani ben yarın değil de bir sonra ki gün evleniyor muyum?" diye sordu. Zavallı kız o kadar aciz görünüyordu ki...
Yüreği paramparçaydı.
Evleneceğim dedi fakat bu kadar çabuk evleneceğine hesaba katamamıştı. Yüreği bir kez daha paramparça olmuştu. Özgürlüğü elinden kafesten kurtulmuş bir kuş misali uçarak gitmişti. Artık bir esirdi. Bu ailenin esiriydi. Hiç tanımadığı, görmediği bir adamın koynuna mı girecekti?
Bağırmak çığlık atmak istiyordu. KURTARIN BENİ! Diye haykırmak istiyordu ama o sırada genç kız yutkunamıyordu bile.
Reşit ağa "Hanım" diye bağırdı, hemen o arada merdivenlerde olanları izlemekte olan evin kadınlarından en yaşlısı geldi "Yeni gelin kızımızı rahat bir odaya götür. Düğün gününe kadar burada kalacak. Bir dediğini iki etmeyin yeni gelinimin. Gül'e gelince" o an duraksayarak yerde hala yatmakta olan Poyraz'a baktı yaşlı adam "Önce kocasını hastaneye götürün. Bunu sen hallet Kartal. Gül'ü de kilitlediğiniz odadan çıkarın. Kocasının yanında olsun hastanede. Artık Poyraz'da ailemizden sayılır. Dünürüz artık. Fakat cumaya kadar burada kalacaklar. Düğünde yeni gelinimizin bari kardeşi yanında olsun. Sonra yolcu ederiz onları"
Mavi bunu neden yaptığını anlamıştı yaşlı adamın. Kaçmasın diye yapmıştı bunu. Poyraz'ı burada evlenene kadar gözaltında tutmaya karar vermişti yaşlı tilki. Ne olur ne olmaz fikrini değiştirir kaçar diye.
O an kapıda gördüğü iki koruma gelerek Poyraz'ı kaldırdılar. Mavi daha nereye diye sormadan "Hastaneye... Ne o doktor görsün istemiyor muydun kardeşini yenge?" diye Kartal denen o adam tıslayarak cevap verdi.
Mavi o an bedeninde ki kanın her damlasının nasıl çekildiğini hissedebilmişti. Yüzü solmuştu. Bu adam ona yenge dediğinde bedeni ürpermişti... Tiksintiyle yüzünü buruşturdu. Yenge... yengesi mi olacaktı bu cani adamın?
Kardeşine son bir kez baktı genç kız. Bayılmıştı. Dünyadan habersizdi, sadece uyuyor diye düşündü Mavi. O ise artık bir hapiste uyuyacaktı. Her gün bitmeyecek bir işkenceye imza atacaktı. Her gün... Her sabah, her gece... Cehenneme düşmüştü sanki...
"Bunlara gerek yoktu" dedi Mavi yaşlı adama bakarak ayağa kalktı, hala kardeşinin cansız gibi yattığı yerde oturmaktaydı. Reşit ağa kıza büyük bir ilgiyle baktı. "Kaçmak gibi bir niyetim yok. Bize, söz ağızdan bir kere çıkar diye öğretildi, belki sizin gibi eski kafalı, berdel, töre falan bilmeyiz ama bize de babalarımızdan öğretilen şey: verilen her söz şeref sözüdür. Bırakın kardeşimi. O kadar aptal değilim, eğer kaçarsam kardeşimi bulup öldüreceğinizi biliyorum" diyerek genç kız az önce Kartal'ın yere fırlattığı telefonunu aldı.
Reşit ağa o an içinden Rıfat'ıma gerçekten uygun bir gelin buldum dedi. Bu kız tam gelini olmaya layık bir kızdı. Sezgilerinde yanılmamıştı. Bu kızı ilk gördüğünde gelini olmaya layık görmüştü.
Narin görünümüne aldanmamak gerekirdi. Çoğu adamlardan daha güçlü bir iradeye sahip bir kadındı.