Azra hanım evin hanım ağasıydı. Reşit ağanın kıymetli eşiydi. Mavi'yi güzel bir odaya getirdi. Küçük bir misafir odasıydı ama çok konforluydu, krem rengi daha da hoş bir hava katıyordu odaya. Başka bir zamanda, başka bir nedenle burada olsaydı genç kız belki önem verirdi odanın dizayn şekline ama şu anda düşündüğü tek şey HAYATININ BİR SÖZLE MAHVOLDUĞUYDU.
Sadece 'Dur' demişti eli silahlı adama. Şimdi ise o cani adamın yengesi olacaktı. Kardeşi böyleyse kim bilir abisi nasıldır diye düşündü genç kız. O an rengi attı. Daha onun adını bile bilmiyordu.
"İyi misin kızım?" dedi yanında ki kadın "Rengin attı birden..."
"Nasıl iyi olayım ki?" dedi genç kız iç çekerek. Sonra da boş boş bakan gözlerini kayınvalidesi olacak kadına döndürerek "Hayatımı çaldılar, daha bu gün okulda öğretmenlik yaparken şimdi işe gidemiyorum, iki güne tanımadığım, hatta daha adını bile bilmediğim bir adamla evlenmek zorunda bırakılıyorum. Kardeşim... Az önce kardeşi mi canice öldürmeye kalkıştılar... Ve... ve bütün bunlar olurken benim başımı omzuna yaslayıp ağlayabileceğim, içimi dökebileceğim bir annem bile yok yanımda... kimsem yok..."
Azra'nın gözleri buharlanmıştı. Ah, kızım diye iç çekerek yavaşça omzuna dokundu "Kızım ben de artık senin annen sayılırım" dedi, o an Mavi sorarcasına bakış attığında "Senin evleneceğin adamın annesiyim. Artık senin de annenim. İstediğin zaman benim omzumda ağlaya bilirsin kuzum..."
Mavi sesini çıkarmadan başını salladı. Zavallı kız öylece duruyordu. Azra ne diyeceğini bilemeden Mavi'nin sırtını sıvazlayarak "Kızım benim büyük oğlumun adı Rıfat, bilmek istersin belki, senin ad..."
"Mavi ben" dedi genç kız o an adını sorma zahmetinden kurtararak kadını.
"Bak güzel kızım odanda banyo var. Her şeyi, ne istersen rahatça kullan. Artık burası senin de evin. Eğer istediğin bir şey olursa da..." o an Azra gelininin kendini dinlemediğini fark etmişti. Gelini boşluğa bakarak gülümsedi.
"Rıfat..." dedi fısıldayarak "Rıfat... Evleneceğim adamın sadece adını biliyorum" dedi gülerek, gelişi güzel yaşlarını elliyle sildikten sonra gene Azra'ya bakarak "Kırk yıl düşünsem aklıma gelmezdi evleneceğim adamın isminin en nefret ettiğim isimlerden biri olacağını" dedi.
Azra hanım o an bocalamıştı. Ne diyeceğini bilememişti.
"İlkokuldayken bana zorbalık yapan, her zaman elimden harçlığımı alan, saçıma sakız yapıştıran çocuğun adıydı" dedi kuru bir kahkaha atarak genç kız, böylece açıklamasını da yapmış olmuştu kendisine şaşırarak bakan kadına "Ve işin ironik tarafı bana denk geldi. Rıfat isimli adamla evleniyorum"
Azra hanım ne diyeceğini bilememişti. Ne tuhaf bir duruma düşmüştü böyle. Karşısında duran kıza içi acıyordu. O kadar yıkılmış bakıyordu ki...
En iyisi burada fazla kalmamak diye düşündü yaşlı kadın. Onu biraz yalnız bırakmalıydı. Tek başına kalıp kafasını toparlaması gerekiyordu.
"Sen dinlen kızım, gardıroplarda üzerine olacak bir şeyler bulursun..." diyerek odadan ayrıldı yaşlı kadın. Soluğu Reşit ağanın yanında almıştı.
"Bey bundan emin misin? Rıfat bu işe ne der. Deli oğlan ortalığı yangın yerine çevirir şimdi" dedi abartılı bir iç çekişle Azra hanım.
"Hanım, hanım sen daha gelinimizi tanımıyorsun" dedi Reşit ağa gülerek "Aslında işleri böyle halletmek istemezdim ama takdir ilahi işte"
"Ben hala emin değilim" dedi yaşlı kadın önünde ki kahveden bir yudum alarak "İyi kız, sevmedim değil ama Rıfat bu kıza hayatı dar edecek. Az önce kıza Rıfat'ın adını söylediğimde bana ne dedi biliyor musun?"
"Eh be hatun..." dedi Reşit ağa, sanki ilgilenmiyormuş gibi görünmeye çalışarak.
"Adını söylediğimde zavallı kuzum kuru kuru gülümseyerek ilkokulda buna zorbalık eden çocuğunda adının Rıfat olduğunu o yüzden bu isimden nefret ettiğini söyledi" dedi Azra hanım gözlerini kırpıştırarak.
Azra hanım gerçekten güzel bir kadındı, ne kadar yaşlanırsa yaşlansın üzerinde ki o kadınsı hava bir gram eksilmezdi.
Zaten bütün Mardin de bilirdi 'Kaanoğulları' aşiretinin çocuklarının güzelliği de, yakışıklılığı da annesinden miras kalma diye.
Reşit ağa o an büyük bir kahkaha koyuverdi.
"Bey yavaş, söylediğime pişman etme" dedi Azra hanım da gülerek.
"Ah hanım... ah. Bunların kaderi zaten yazılmış desene. Tek dileğim Rıfat'ımın yumuşayıp bu güzel kızı yüreğine alması" dedi yaşlı adam düşünceli düşünceli.
"İnşallah bey, inşallah" dedi yaşlı kadın "Ben hala sana anlam verebilmiş değilim ama bey. Tamam, kızı sevmedim değil de sende tutturmuş bu kızın Rıfat'ımıza layık bir gelin olduğunu söyler durursun" Reşit ağa önünde duran kahvesini eline alarak yavaşça yudumladı "Ben onu ilk nerde gördüm biliyor musun hanım?" diye sordu birden. Azra hanım başını hayır anlamında iki yana salladı.
"Onu bir sene önce doğuda ki arsayı ziyarete giderken görmüştüm" diye söze başladı adam, yüzünde belli belirsiz bir gülümseme vardı "Yolda giderken iki katlı bir binada yangın çıktığını gördüm. Binanın yukarı katının penceresinden bir çocuk bağırıyordu."
"Allah korusun!" diye araya girdi Azra hanım, gözleri irileşmişti "Sonra ne oldu bey? Küçük çocuğu kurtarıldı değil mi?"
Adam başını hafifçe salladı "Hem de nasıl kurtarıldı bir bilsen!" sesi heyecanla çıkmıştı "Orada bende durup olayların gidişatını izledim. Kızın biri üzerine bir battaniyeyi sararak eve daldı. Daha itfaiye gelmemişti. Sonra birde ne göreyim! Az önce içeri dalan kız kucağında bir çocuğu sarmalayarak dışarıya çıkmıştı! Onun hayatını kurtarmıştı!"
Azra hanım bir elini şaşkınlıkla ağzına götürerek "Bey yoksa o kız..."
"Evet, hanım..." dedi yaşlı adam kahvesini yudumlarken "O kız, gelinimiz olacağını söylediğim kız. Onu iyice araştırdım aslında. Rıfat'ıma gelin almak istedim o anda. Ama bizim hergeleyi nasıl evereceğim diye düşünürken. Gel gör Allah'ın işine!" diye güldü adam.
Kader kendiliğinden halletmişti sanki her şeyi. Zaten bu olaylar zinciri olmasa da o kızı istemeye hazırdı Reşit ağa. Bu kadar yüce yürekli bir kızı kaybedemezdi. Rıfat o son olaydan sonra neredeyse bütün yaşam enerjisini kaybetmişti sanki.
Ertesi gün Mavi hala yataktaydı. Bütün geceyi ağlamakla geçirmişti. Kafasında bir sürü sorular vardı? Neden dünya bu kadar adaletsiz olmak zorundaydı?
Neden?
Neden bunların cezasını o çekmeliydi. O ara içinden Poyraz'a küfür etti. Kendi kendine dün bıraksaydım da geberseydi diye düşünmeden edemiyordu, içinden küfürler savuruyordu. O an birden Poyraz'ın sesini duyar gibi oldu genç kız. Yerinden irkildi. Hala perdeler kapalı olduğundan içerisi biraz karanlıktı. Birden biri kapıya vurdu.
"Girebilir miyim? Abla? Benim. Poyraz"
Mavi oturduğu yerden bıkkın bir şekilde kalkarak dün gece ne amaçla artık, kilitlediği kapıyı açtı.
"Abla! İyi misin?" kapı açılır açılmaz Poyraz ablasına sıkı sıkı sarılmıştı "Yürü hadi gidiyoruz buradan! Bu saçmalığa katlanmana izin veremem!"
"Dur. Ne yapıyorsun Poyraz!" diye Mavi Poyraz'a bağırdı, elini çekiştiriyordu o an endişeli kardeşi
"Sen dur da söyle bana iyi misim? Hani yüzüne bakayım. Morluk hala duruyor gibi gözünde ama şişlik geçmiş gibi. İyi hissediyor musun kendini? Ağrın fa.."
"Abla bırak beni! Görüyorsun ya ayaktayım!" diye bağırdı Poyraz "Bu haldeyken nasıl başka birini düşünebiliyorsun!"
"Kardeşimsin sen benim tabi seni düşüneceğim!"
"Abla..." Poyraz gözlerinde ki yaşları silerek "Affet abla beni... Affet ama benim için de kendini feda etmene göz yumamam. Hadi gidelim ben bir çare bulurum..."
"Nasıl çare bulacaksın Poyraz nasıl? Sen tanımıyor musun kızlarını kaçırdığın ailenin nasıl güçlü bir aşiret olduğunu!" diye bağırdı Mavi, sonra sesini biraz alçaltarak "Kaçamazsın. Buldukları yerde beynine mermiyi yersin" dedi soğuk ses tonuyla.
"Ama.."
"Aması falan yok. Ben kararı mı verdim" dedi Mavi sonra kardeşini elinden tutarak odaya çekti, o yatağa oturdu Poyraz'a da koltukta oturması için işaret etti "Bundan kaçış yok kardeşim. Ben dün bütün gece düşündüm ve şöyle bir karara... Eee.. Poyraz bu kız kim?" son anda odaya bir kızın daha girdiğini gören Mavi bir kardeşi Poyraz'a bir de odaya giren kıza bakmaya başladı.
"Ah, üzgünüm abla. Tanıştırmadım değil mi?" dedi gerilerek genç adam. Mavi hala cevap bekleyen gözlerle bakıyordu kardeşine.
"Karım abla. Gül. Gül bu da ablam Mavi" dedi genç adam durgun bir sesle.
Mavi kıza bakarak tam bir şey diyecekti ki kız birden ağlayarak Mavi'nin ayaklarına kapandı.
"Özür dilerim! Çok, çok özür dilerim. Affedin beni. Poyraz'ın bu işte bir suçu yok. Tek suçlu benim! Beni yıllar önce verdikleri bir söz için hiç tanımadığım bir adamla evlendirmek istiyordular. Benden neredeyse 15 yaş büyük! Ah.. Yapmamam gerekirdi ama Ben istedim Poyraz'dan benimle evlenmesini! Böylece o adamla evlenmek zorunda kalmayacaktım.. Ama ben gerçekten, gerçekten böyle olacağını bilseydim..." kız hıçkırarak ağlıyordu.
"Tamam, tamam... hadi sakinleş biraz" Mavi karşısında hıçkıra hıçkıra ağlayan kıza bakarak kalbi sıkışmıştı. Ne komik değil mi Mavi dedi kendi kendine genç kız, kendin acınacak haldesin ama sen salak gibi başkalarına acıyorsun.
Mavi yetişkin bir tavırda "Sen kaç yaşındasın?" diye sordu kıza.
"On... on dokuz" dedi kız ağlayarak. Poyraz'da karşılarında ellerini dizlerinin üzerinde birleştirmiş başı öne eğik bir şekilde dikkatle onları dinliyordu.
Ablasının can damarıydı bu. Çocukların okula değil de dünya evine gitmeleri. Mavi hemen bütün hikayeyi sormuştu. Daha üniversiteye yeni başlayan bir çocukken onu evlenip çocuk sahibi olmaya hiç kimse zorlayamazdı.
Gül'ü kucaklayarak Poyraz'a bakmıştı. İçinden o an Poyraz ne zaman bu kadar büyüdü diye düşündü. Bunu neden yaptığını anlamıştı. Bu kızı kaderine terk edememişti. Kardeşi daha 21 yaşında olabilirdi ama artık o da bir yetişkindi. Bunu artık görebiliyordu.
"Poyraz'ım, kardeşim" dedi yumuşak bir ses tonuyla, artık Gül de sakinleşmişti "Yarın düğün biliyorsun" o an genç kızın boğazı düğümlendi, ama devam etti "Bu gün akşam eve İstanbul'a gidin."
"Ama abla... sen evlenemezsin!"
"Poyraz... başka yol yok. Başka çarem olsaydı kabul etmez miydim mi sanıyorsun?" Mavi o an çok çaresizce etrafa bakınmıştı. Ağlamak istemiyordu.
"Ablam, Rıfat abim o kadar kötü değildir. Evet, bazen aksidir büyük abim ama diğer abimle kıyasla o çok iyi ve merhametli bir adamdır. Bir kediyi kurtarmak için 10 metrelik ağaçtan bile düşmeyi göze alabilecek türden bir adamdır. Seni mutlu eder..." zorda olsa Gül çekine çekine konuşmuştu.
"Bırak ya Gül. O adam prens olsa ablama layık olmaz!" diye tısladı Poyraz.
Mavi o an ne düşüneceğine şaşırmıştı. Az önce Poyraz'a eve vardığında anneme anlatacağın şeyler şunlar diye düşünürken aklına şimdi Rıfat girmişti. 10 metrelik ağaçtan mı düşmüş bu adam?
Kedi için... Hayvansever mi acaba? O zamam yuvka yürekli bir adam olmalı? Ne düşünüyorum ya ben!
Kendi kendine konuşuyordu Mavi.
"Abla.. Ablaaa?"
"Ha!.. Evet."
"Daldın. Bu gece eve gidin
diyordun..."
"Evet, doğru eve gidin. Yarın burada olmanı istemiyorum." dedi Mavi, nedenini kendisi bile bilmiyordu. Belki sadece gerçek bir evlilik olarak görmediğindendir. Eğer öyle olsaydı, bütün ailesinin yanında olmasını isterdi. Sadece yarın gelinlik diye giyeceği kefeninde ona acıyan gözlerle bakan kardeşini görmek istemiyordu.
"Abla hadi gittim diyeli..." Poyraz duraksayarak Gül'e baktı "Annemlere ne diyeceğim? Ne anlatacağım?"
"Gerçekleri" dedi Mavi sakin bir şekilde.
"Abla çıldırdın mı? Nasıl?" "Bas bayağı anlatacaksın her şeyi" sonra kardeşinin yüzünü işaret parmağıyla çembere alarak "Seni dövdükleri kısmı hariç. Ona bir yalan uydur. Onlara benim evlenmek zorunda kaldığımı söyleyeceksin. Başka çare olmadığını söyleyeceksin. Benimde kabul ettiğimi anlatacaksın."
Sonra birkaç dakika sessizlik olduktan sonra Mavi devam etti "Onlar bunları öğrendikten sonra zaten ben evli olacağım. Eğer sonra beni görmek isterlerse..." o an duraksayarak boğazını temizledi "Beni görmeye gelebileceklerini söyle ama bana biraz zaman versinler..." sonra dayanamamıştı. Yanaklarından yavaşça yaşlar süzülmeye başlamıştı.
"Ablam, yapma... lütfen.."
"Poyraz başlamayalım gene. O gün, düğün gününde ailemi görmek istemiyorum. Buna sen de dahilsin. Ve senden bana söz vermeni istiyorum" Mavi kardeşinin ellerini sıkarak gözlerinin içine baktı "Bana söz ver annemize de babamıza da çok iyi bakacaksın. İsterseniz ikinizde, Gül de sende okulunuzu transfer ettirin. Eve daha yakın olun. Ve en önemlisi onların benim için endişelenmesini istemiyorum Poyraz. Anlaşıldı mı ablacım? Söz ver bana. BANA BAK VE SÖZ VER."
Poyraz gözyaşlarına engel olamadan peki diyerek başını salladı çaresizce. Yapacaktı, ablası ne derse yapacaktı. Ona hayatını borçluydu.
Ablası onun için kendi hayatından vazgeçiyordu. Bu berbat bir histi, çaresizlik. Elin kolun bağlı... hiçbir şey yapamamak. Onu öldürüyordu.
"Bu bana yeter" dedi Mavi burnunu çekerek.
"Özür dilerim abla, çok özür dilerim" diye Gül kendine engel olamayarak Mavi'ye sarıldı. Mavi'de acıyla gülümseyerek kıza sarıldı "Tamam, olan oldu. Üzülme artık." dedi sonra muzipçe kahkaha atarak "Abin bari yakışıklı mı?" diye sordu.
Gül burnunu çekerek kollarını Mavi'nin boynundan çekti. Gözleri kıpkırmızıydı. O da acı çekiyordu diye düşündü Mavi ama onun acısı benimkinin yanında neydi ki?
Kız hafifçe başını sallayarak "Abim gerçekten yakışıklı" dedi. Yanaklarında ki yaşlarını siliyordu. Mavi acıyla kahkaha atarak "Oldu o zaman" dedi.