Sakin ol Asiye! Amca, her babanın yaptığını yaparak oğluna kız bulmak istiyor, sadece bu kadar!
Kafanda büyütüp de farklı senaryolar havasına girmene hiç gerek yok!
"Sana girme dedim dimi kızım? Yüzünde renk kalmamış, gel otur şuraya!"
Kolumdan tutan Serhat abi en yakın sandalyeye oturttu beni.
"Kızım iyi misin?"
Bu sorunun cevabını bende çok merak ediyordum. Binbir heyecanla girdiğim yerden kalbimin ağzımda atışıyla çıkmıştım.
"Asiye kızım... Bak korkutuyorsun beni."
Yüzümde boncuk boncuk beliren terleri ince ve zarif parmaklarımla sildim.
"Ne oluyor Serhat abi?"
Bu ses... Rasim amcanın en büyük oğlu Cihan'a aitti. Hayır ama ya! Beni böyle görmesini istemiyordum.
"Bilmiyorum oğlum. Babanın odasından bi çıktı, çıktığından beri böyle."
Kulaklarıma kadar ulaşan ayak sesleri Cihan'a aitti. Kalbimin sahibi, hayallerimin erkeği Cihan Çakır...
"Sen bi su getir, ben yanındayım Serhat abi."
Serhat abi yanımdan çekildi. Cihan'ın her zaman giydiği resmi takım elbisesinin kumaş pantolonu gözümün ilk gördüğü parçası olmuştu.
Büyük ve damarlı elleriyle pantolonunu hafif yukarı çekti ve hazır olduğumu düşünmediğim zaman diliminde yere çöküp önüme çömeldi.
Göz gözeydik...
Aynı evin içerisinde karşı karşıya gelmemek için çabaladığım adamla bakışıyorduk. O villanın en görkemli odasında, ben ise bodrum katta bana ayrılan küçük ama samimi odamda...
Belki ara ara mutfakta karşılaşıyorduk, bir kaç çift laflıyorduk ama Cihan asla ötesine geçmedi. İçimde bu aşkı büyüten, besleyen ve farklı boyutlara taşıyan hep ben olmuştum.
"İyi misin Asiye?"
Seni görene kadar daha iyi olduğum kesindi. Aramızda hiç böylesine yakınlık olmamıştı. Adam resmen önümde çökmüş, santim santim yüzümü inceliyordu.
"İyiyim Cihan bey. Şey..."
Omzumdan aşağı sarkan çantamı tekrar omzuma alarak ayaklandım. Biraz daha bu pozisyonda duracak olursak beynim yerini terk etmek için kendine ait alan oluşturacaktı.
"Şey..."
Konuşmak hiç bu kadar zor olmamıştı. Üstelik öğretmen olmuş birisi için daha da beterdi kem küm durumu.
"Ne oldu? Kendinde misin Asiye?"
O da ayağa kalkıp gitmemem için önümde bariyer oldu.
"Biri bir şey mi dedi sana?"
Of! Cihan'ın varlığıyla unuttuğum evlilik konusu zihnime tekrardan yerleşti. Yapılacak iş var, yapılmayacak iş var...
"Y-Yok. A-Atandığımı haber vermek için gelmiştim. Herhalde..." Sağ elimin baş parmağını diğer yöne çevirdim. "Heyecandan ötürü panik yaşadım."
Bence iyi toplamıştım. Şimdi karşısına geçip de "Ben sana aşığım, aslında seni her gördüğümde böyle oluyorum." diyemezdim.
"Ciddi misin?"
Yakışıklı yüzünde beliren bana ait mutlulukla gülümsedim. İçten bir sevinme yaşamıştı ve mimiklerine çok net yansıyordu.
"Hı hı!"
"Ee bu çok güzel bir haber Asiye."
Kolumdan tuttu, kendine çekti. İri bedeninin yanında küçücük kalan cüssemle Cihan'a sarılıyordum. Hep bu anın hayaliyle yaşamıştım ama böyle de düşünmemiştim. Bana aşk itirafında bulunurken sarılacak, ben de onun, evin her köşesini dolduran parfüm kokusunu içime çekecektim.
Gözlerim kendiliğinden kapandığında ayak uçlarımda yükseliyordum. Uzundu, kısaydım.
Eğiliyordu, yükseliyordum...
Ne yazık ki büyülü anın zamanı kısa sürmüştü. Yaklaşık 10 saniyenin ardından Cihan benden ayrılıp iki kolumdan tuttu ve "Tebrikler çimen göz! Sonunda hayallerine ulaştın." dedi.
Ç-Çimen mi? Erimek üzereyim...
"Ee ataman nereye düştü?"
Ben sana düşmüşüm, atama şu an umurumda mı sanıyorsun?
Güzel gülüşe, bir o kadar yumuşak ve keskin yüze, gri gözlere... Ben sana düşmüşüm Cihan Çakır...
"Burda mısın çimen göz?"
Elini şıklatarak geri dönmemi sağladığı rüyalar aleminde kalmayı tercih ederdim.
"He... Ne oldu?" dedim şaşkınca.
"Oo... Hanımefendi uçmuş gitmiş..."
Saatine baktı.
"Benim randevum var Asiye. Akşama erkenden uyuma, yanına uğrarım. Şu atama işini konuşuruz tamam mı?"
Rüzgar gibiydi Cihan. Bir bakmışsın var, bir bakmışsın yok. Arada aylarca uğramazdı eve. Her gün yolunu gözler, bugün gelecek diye avuturdum kendimi.
Sonra bir gece ansızın gelerek tüm aileyi sevince boğardı. Bende öyle sessizce uzaktan bakardım sevdiğim adamın geri dönüşüne...
"Bizim oğlan su getirene kadar uçmuş yine..."
Serhat amcayla aynı yöne bakıyorduk. O imrenme dolu bakışlarla, ben ise aşk dolu duygularla...
"Rengin yerine gelmiş kızım ama sen yine de iç istersen suyunu."
Serhat abiden aldığım suyu yanan içime merhem olsun diye tek dikişte bitirdim. Oysa bu yürek yangınım yıllardır sönmüyordu...
***
"Okullar başlayana kadar özel öğretmenlik yapman için teklif geldi sana kızım."
Rasim amcanın önüme sunduğu seçenek şu anki durumumda sıcak bakacağım teklifti. Hem böylelikle okullar başlamadan önce pratik yapmış olurdum.
"Kaç yaşında çocuk Rasim amca?" dedim. Öyle üniversite çağında falansa girmezdim hiç o toplara.
"Bu sene 4'e geçmiş kızım."
"İlkokul 4 mü?"
"Evet."
Süper haberdi. Zaten branşımda ilkokul, sınıf öğretmenliği olduğundan benim için daha iyi olurdu.
"Benim için uygundur Rasim amca."
Haber vereceğini söyleyerek gitti Rasim amca. Zaten onun gidişiyle Cihan belirdi önümde.
Çok kırgındım ona. Sabaha kadar, gün açıncaya dek gelmesini bekledim ama gelmedi. Konuşmak istediğini o söyledi, o bekletti beni. Pekiyi ben o gün kahvaltıda ne öğrendim?
Cihan bey, o akşam yurtdışına çıkmış. Madem gideceksin, niye umut vererek beni hezeyana uğratıyorsun?
Anlık bakışımın peşinden selam dahi vermeyerek sağa yöneldim ama önümü kesti.
"Sana da selam Asiye hanım!"
"Selam." dedim ağzımın içinden.
Son zamanlarda sık sık yurtdışına çıkıp günlerce geri dönmüyordu. Hani korkuyordum, aklıma getirmek istemiyordum fakat sevgilisi mi var düşüncesi kurt gibi kemiriyordu içimi.
Tekrar geçmek istediğimde engel olmadan çekildi önümden.
"Naber Valide Sultan? Şu ellerini bu kadar yorma. Haftaya çok önemli misafirimiz var, hünerlerini o güne sakla."
Neşeli gelen sesi aşçı ablaya yönelmişti. Gelişiyle Cihan'ı mutlu edecek olan kişi kimdi? Zaten tribimde her zamanki gibi b.ka yaramamıştı. Cihan hayatına, ben ise odama çekildim.
O gün tüm öğünlerimi tek başıma yemiştim. Hani belki Cihan beyin dikkatini çekerim, yanıma gelip özür diler diye bekledim ama nafile...
Umutsuzca tutunduğum çürük ip kopmak üzereydi. Bir gün kopacağını bile bile tutunmak ne acıydı...
***
Sabah kahvaltısını mutfakta atıştırma halinde yapıyordum. Bugün anlaşmaya vardığım ailenin evine giderek öğrencimle tanışacaktım ve çok heyecanlıydım.
"Ellerine sağlık Valide abla." dedim ağzım dolu.
"Kızım yavaş ye yavaş! Önünden alan mı var?"
Zeytin çekirdeğini çatalıma koyup tabağın kenarına bıraktım. Hızlı olmam lazımdı çünkü şoför dışarıda beni bekliyordu.
"Acelem var Valide abla."
"Ne acelesi kız? Yoksa hayatında biri mi var?"
"Yok be!" dedim çayımdan son yudumumu da alırken.
Bu konuda sık sık bana takılır, evlen diye nasihatlerde bulunurdu.
"Aman! Olsaydı şaşardım zaten! Benim senin yaşındayken..."
Eyvah! Konu yine kıyaslamaya geldi. Peçeteyle ağzımı silip hızla kalktım sandalyeden. Çantamı ve kabanımı alarak Valide ablanın yanağına bir öpücük kondurdum.
"Ben, sen olamam Valide Sultan'ım!" dedim.
Bana hem annelik hem de ablalık yapmıştı. Ailemi kaybettikten sonra gerdiği kol kanat, çoğu zaman yoluma ışık tutmuştu.
"Kaç bakalım deli kız!"
"Öptüm, dua et bana..."
Ayağımdaki ayakkabıların rahat oluşuyla birlikte koşarak çıktım villadan. Şoför halihazırda beni bekliyordu.
"Çok bekletmedim dimi Hayri abi?"
"Yok kızım ama az soluklan, bu ne hâl? Nefes nefese kalmışsın."
İlk iş günüme geç gidersem insanların gözünde yükselmeye geçmeyen değerim direk düşüşe uğrardı.
"Yolda anlatırım Hayri abi. Hadi gidelim."
Yolculuğumuz boyunca Hayri abinin başını şişirip durdum. Çok konuşken birisi sayılmazdım ama bazen çenemin yayı gevşiyordu işte.
"Beklemene gerek yok abi. Taksiye atlar, gelirim ben." dedim konuma varınca.
Bolca edilen tembihlerin ardından koca sarayla baş başa kalmıştık. Şu an yaşamakta olduğum villada büyüktü ama bu, onun hemen hemen 2 katı falandı.
"Vay be!" dedim dışımdan.
Anında etrafımı saran 4-5 adamla geriye çekildim.
"Kime bakmıştın bacım?"
"Şey..."
İri yarı, bir kolu benim bedenim kadar olan adamlara cevap veremiyordum.
"Ney bacım?" diyip göz kırpan adam elinde tesbih sallıyordu.
"Ö-Öğretmenim ben. Görüşme için gelmiştim."
Sonunda konuşabildin Asiye! Bu hâlini gören nasıl öğretmen oldun diye sormaz mı sana!
"Ha! Buyrun Asiye hanım. Ağa'm içeride sizi bekliyor."
O adam az önce benim ismimi mi söyledi? İyide bu bilgiyi ona ben vermedim. Nereye düştüm ben ya?
Kapı ardına kadar açıldı ve korkar adımlarla içeri girdim. Villanın, villadan daha büyük olan bahçesiyle zengin insanların yaşamlarına hayranlık duydum. Kim bilir ne kadar mutlulardır?
"Bir daha yemeğime laf edersen keserim dilini!"
İrkilerek yana çekildim. Villadan çıkan iki genç kız saç baş kavga ediyorlardı.
"Bırak saçımı! Bak bırak saçımı çok fena olacak!"
"Bırakmıyorum! Seni önceden de uyarmıştım, yemeğimle alay etme demiştim ama dinlemedin!"
"Alay edilmeyecek gibi miydi? Ekler yapmışam diyorsun, ekler hariç her şeye benzemiş."
Kavga giderek alevlenirken içeriden çıkan yaşlı, başı örtülü kadın ikisini zorla da olsa ayırdı. Bu kesinlikle kardeş kavgasıydı.
Uzaktan çekinerek izlediğim aile kaosu son bulunca kadının gözleri nihayet beni buldu.
Eziş, büzüş durduğuma emindim çünkü koca evin yanında minnacık kalıyordum.
"İçeri geçin! Rezil ettiniz bizi insanlara!" diyen kadının insanlar diye adlandırdığı ek bendim.
Saçları elektrik çarpmışa dönen iki kız beni farketti.
"Bu kim? Ev iyice yol geçen hanına döndü. Yeni temizlikçi falan mı geldi yoksa?"
Kırıcıydı. Oradan bakınca temizlikçiye mi benziyordum acaba?
"Kardeşinizin öğretmeni!"
Kadının vurgulu söylediği cümle ikisini de şoka uğrattı. Ben ise hâlâ yerimde, öylece bekliyordum.
"Özür dilerim. Öğretmen olduğunuzu bilmiyordum." dedi teki ama sorun değildi. Görüntülerinden tahmin ederek yola çıkarsam en fazla 16-17 yaşlarındaydı.
"Uzakta durma, hele gel öğretmen. Oğlum odasındadır."
Küçük adımlarla ilk önce kadının yanına, ardından çocuğun odasına çıktım.
Gerçekten de ilkokul 4 öğrencisiydi Sinan. Evin en küçüğü olmasının verdiği şımarıklıkları göz ardı edemezdim ama yine de saygılı ve çalışkandı.
İlk günüm fena geçmemişti. Sinan beni, ben de Sinan'ı sevmiştim ve şimdilik devam etme kararı almıştım.
"Yarın yine gelecek misin?"
Gülümsedim.
"Gelmemi ister misin?" dedim yanağından makas alarak.
"İsterim evet!"
"O zaman verdiğim yerlere göz at, güzelce çalış tamam mı?"
Kafasını hızlıca salladı.
Çantamı ve dosyalarımı masadan toplayıp odadan çıkmamla kadın önümde belirdi.
"Hi!" nidası döküldü dudaklarımdan. İçeriyi mi dinliyordu bu kadın? Üstelik az ileride beklemek yerine neden kapının dibinde durarak beni korkutmuştu?
"Nasıl? Düzelir mi öğretmen?"
Dışarıdaki korumalar bile ismimi biliyorsa bu kadının bilmemesi imkansızdı. Elimi uzattım ve "Adım Asiye, Asiye Alkurt." dedim.
İlk önce elime, ardımdan yüzüme baktı. Elim boşta kalınca yerin dibine dibine girdiğimi hissettim. Geri çekerek "Peki." diyebildim sadece.
"Sinan gayet zeki bir çocuk ama zekasını genelde yaramazlıklarda kullanıyor. Biraz zaman verilirse, bu sorunu aşarak derslerine odaklanması konusunda yardımcı olacağımı düşünüyorum."
"İyi!"
Bu kadar mı? Ne değişik bir kadın!
"O zaman ben tekrar gelirim ama iletişime geçmek için numara talep edebilir miyim?"
Fazla konuşmayan ben bile kadının yanında göze batıyordum. Kısa ve net cevapları vardı.
"Ağam aşağıda, onunla konuş." dedi.
Ardından onu takip etmemi belirten bakış atarak yürümeye başladı.
Nasıl bir haneye düştüm ben böyle? Acaba yol yakınken vaz mı geçseydim?
Yok yok! Senin karakterine uymaz bu Asiye.
"Ağam içeride seni bekliyor."
Terliklerini yere vura vura gitti kadın.
Yüzünden dahi anlaşılan yaşadığı yoğun hüzünlü yıllarının hatrına saygısızlık yapmadım.
Ayrıca Ağa'da neydi? Hangi yüzyılda yaşıyoruz?
Önünde durduğum kapıya derin nefes eşliğinde vurdum.
"Gel!" Adamın sesi çok toktu ve sanki bir yerlerden tanıdık geliyordu.
Yavaşça açtım, içeri girdim ama kapatmadım. Korku filmini andıran bu evde ne olacağını kestiremiyordum.
"İyi günler efe-..."
Karşımda gördüğüm adamla sustum. Halis Kaya! 2 hafta önce beni oğlu için söyleyen o adam. Ama... Ama bu nasıl olurdu?
"Siz..."
Ellerini iki yana açarak "Bu ne tatlı bir tesadüf güzel kızım?" dedi.
Bana daha çok önceden planlanmış gibi geldi.
"Ne istiyorsunuz benden?"
Bir şey istediği kesindi ama net çözemiyordum.
"Gel hele, ilk önce otur karşıma."
"İşim var beyefendi."
Resti çekerek karşısına oturmayı reddettim. Kim olduğu, hangi mevkide bulunduğu umurumda bile değildi.
"Ayak üstü konuşulacak konu değil. O yüzden otur!"
Nazik adamın yerini çalışanlarına emirler yağdıran kişilik aldı.
Çekine çekine oturduğum küçük koltukta çantamı dizlerimin üstüne koyarak fermuarıyla oynamaya başladım.
Halis Ağa olarak adlandırılan adam hayat hikâyesiyle başladı, Ağa oluşuna kadar... Hepsini anlattı bana. İşin ilginç yanı da ne biliyor musunuz? Film seyreder gibi dinledim adamı. Çok zor koşullardan gelmiş bu konuma. 3 kızı, 2 oğlu varmış. Kızlarından ikisini görmüştüm ama diğerini bilmiyordum. Bir de küçük oğlunu görmüştüm.
"Sinan sizin oğlunuz mu?" dedim şaşkın tavırla. 60 yaşındaki adamın 10 yaşında oğlu mu olurmuş arkadaş?
"Benim evet." dedi elindeki tesbihle oynayıp, bıyık altından gülerek.
Konu nereye gelecek merak ediyorum...
"Bak kızım... Benim bu hayattaki tek varlıklarım evlatlarım. Ayaklarına taş değse ciğerim yanar!"
Elindeki tesbihi kalbinin üstüne doğru vurdu.
"Sade bir kızım evlidir."
Konuşma ağzından anladığım kadarıyla doğulu bir aileydiler.
"Diğer iki kızım zaten küçüktür, daha zamanları var. Ee Sinan'ı sende gördün, o en küçüğümüzdür ama oğlum Barış... Hepsinin ağabeyidir. Rasim'le konuştum ama o da senin adına kararlar almak istemediği için yorumsuz kaldı. Benden sonra başa geçecek olan kişi oğlumdur. Artık elalemin lafları aldı başını gidiyor... Halis'in soyu ilerlemiyor, Barış evlenme taraftarı değil falan filan..."
Dertli dertli içlendi karşımda. Şimdi onun evlenmek istemeyen oğlunu ben mi alacaktım? İyide bu çok saçma değil mi? Bir insan neden hiç tanımadığı kızı gelin olarak ister ki?
"Güzelsin, kültürlüsün, aklı başındasın... Var gel evlen benim oğlumla..."
Gözlerimi fal taşı gibi açtığıma emindim. Adam biraz daha zorlasa öğretmen olarak girdiğim bu kapıdan gelin olarak çıkaracaktı beni.
"İmkansız..."
"Hemen kestirip atma. Güzelce düşün."
Kibarca kovduğu, ileriye gösteren elinden anlaşılıyordu. Aslında kovmak da değildi bu. Hemen cevap vermemi istemiyordu.
Çantamı sıkı sıkı tutarak çıktım odadan, evden...
Neydi şimdi benim bu yaşadığım? Sanki birisi aniden önüme atlayıp "Kamera şakası!" diyecek gibiydi yaşananların hepsi.
Dalgın dalgın ilerliyordum. Tam o an villanın kapısı açıldı. İhtişamlı araba bahçeye giriş yaptı.
O girdi, ben çıktım zaten...