BARIŞ'IN AĞZINDAN...
Kimsesiz diyilen kız daha ilk günden düşmana kafa tutmakla tehdit ediyordu beni. Hangi güçle, hangi cesaretle yapacağını bilmeden sıralıyordu cümlelerini.
Tamam, bi bakımdan haklıydı ama bu tepkiyi ben de beklemiyordum. Resmen 'Seninle evli kalacağıma ölürüm daha iyi!' demek istedi. Böyle düşününce daha da ağrıma gitti çektiği rest.
Kaya soyadına girmek için, benim karım olmak için birbirlerini parçalayan kızların yerindeydi. Hemde hiçbir çaba, hiçbir emek sarf etmeden. Açık konuşmak gerekirse zorla bile evlenmişti benimle.
Boynumu kütletip aşağı indim ve Hediye ablaya, Asiye'nin yemeğini yukarı çıkartması için talimat verdim. Annem şimdilik Hediye abladan işin aslını öğrenerek sessiz kalmayı seçmişti ama onun aklında dönüp dolaşan tilkilere yetişmemin mümkünâtı yoktu.
"Değdi mi karını herkesin içinde rezil etmeye?" dedi sadece. Biraz ağır olduğunun farkındaydım fakat sana, senin dilinden konuşulmazsa kimseyi anlamıyorsun anne.
"Pekiyi senin o masum kızı kandırıp da aklına girmene değdi mi? Kandırdın dimi? Biraz duygu sömürüsü yaptın, Leyla çok kötü dedin, aklına girdin kızın dimi!"
Annem dik durmaya çalıştıkça sinirlerim bozuluyordu. İnsansın be kadın, hatta kadınsın kadın! Niye erkeklerin yerine geçmeye çalışıyorsunki anlamıyorum!
"Kimsenin aklına girdiğim yok! Leyla kötü ve bunu sen de biliyorsun!"
Ne kötülüğünü gördü şu kızın anlam veremiyorum. Yengemi sevmediği için miydi bu hınç bilmem...
"Seninle tartışamam! Su uyuyor ama düşman uyumuyor ana!" dedim imada bulunarak.
"Düşman elbet uyumaz! Senin yerine göz dikenler de uyumuyor!"
Kimden bahsettiğini çok iyi biliyordum. Leyla'nın abisi Adar... Son zamanlarda evlenip, üstüne ikiz erkek çocuğu da yapınca annem iyice köşeye sıkışmıştı. Babamın liderliğinin devam etmesi için benim de evlenmem, erkek çocuğu yapmam şarttı. Şimdilik evlilik tamamdı da, çocuk işini Asiye'ye nasıl kabul ettirecektim bilmiyorum...
"Erkeğim olunca susarlar!" dedim.
"Yaparsan susarlar! Su uyuyor ama sen de uyuyorsun Barış! Karının yanına git, elinden tut! Senin soğukluğuna fazla dayanmaz, çeker gider! Eli ekmek tutuyor, atanmış öğretmen! Sana mı katlanacak sanıyorsun? Anında boşar, gider başka kocayla evlenir, sen de öyle ardından bakarsın! Aklını başına topla Barış!"
Sağol anne! Daha bugün karım olan kadını gidip başkasıyla evlendirdin ya, çok sağol!
Yanıma geldi, elini kalbimin üzerine koyarak "Şu kalbin boş değil biliyorum. Kız çok güzel oğlum." dedi.
Kuru boğazımı ıslattım. Gözümün gördüğünün en güzeliydi Asiye. En zirve de, en uç nokta da...
Ama Asiye zaten boşanma şartıyla kabul etmişti evliliği. Şimdi kızın karşısına geçip de 'Seninle ömürlük evliyim, çocuk planlarım var.' diyemezdim. Heleki hem onun gönlü, hem de benim gönlüm doluyken...
"Benim kalbim zaten dolu." dedim elini aşağı indirerek.
Geleceğim için çabalıyordu biliyorum ama bizim geleceğimiz yoktu Asiye'yle. Baskılarıma rağmen evli kalmaya devam eder miydi hiç bilmiyorum...
"Onu ordan söküp alacağım!" dedi gözlerini kısarak.
"Yemin olsunki Leyla'yı kazıya kazıya koparacağım kalbinden!"
O çok zordu işte ana... Ben bile defalarca kez denedim, çabaladım ama olmuyordu. Leyla kaderime yazılmamıştı fakat kalbimin en derinlerine kazınmıştı ismi.
"Tamam ana!" dedim fazla tartışmaya gerek duymadan. Döktüğüm diller annem katında mühürsüz emre benziyordu. Yani umurunda bile değildi çünkü kendi bildiğini okuyacağı kesindi.
Babamla beraber düşmanın ardından iz sürecektik. Onu bulmadan bize rahatlık olmadığı da kesindi. Karıma dikilen gözleri oymam lazımdı.
**
Yok! Sanki yer yarıldı, o şerefsiz de içine girdi! Şehri karış karış araştırdık, yine de yok! Çok iyi saklanıyordu şerefsiz!
Gece 11'e gelirken evden içeri giriş yapmıştık babamla. Bahçe ıssız, herkes kendi odasına çekilmişti. Aklım, bugün içinden hiç çıkmayan Asiye'deydi. Acaba ne yapıyordu?
"Hayırlı geceler baba." diyip adımlarımı Asiye'nin odasına yöneltmişken, "O kızı sakın ellerinin arasından kaçırma!" dedi babam.
Ne var şu Karadenizli'de bilmem! Biraz daha boynunu bükse herkesi emri altına alacaktı, anamı bile!
Cevap vermeden yukarı çıkıp Asiye'nin kapısının önüne geldim. Uzun soluklanmamın ardından tıklattım ve beklemeye geçtim. Fakat cevap gelmedi.
Belki duymadı diye yine tıklattım, yine cevap gelmedi.
"Asiye giriyorum bak!" dedim, bekledim ama yine cevap gelmeyince içime kurt düştü ve daha fazla dayanamayıp odaya girdim. Ev her ne kadar güvenli olsada ister istemez korkuyordum.
Yatağın üstünde uyuyan kadını görünce rahatlayarak kapıyı kapatıp bedenimi sanki her yeri pas tutan villanın, o pasından tamamen arınmış odasına bıraktım. Ah be kızım! Madem erkenden uyuyacaksın, insan bi not falan bırakır dimi?
Gününün yorucu geçtiğini biliyordum. Kedi gibi kıvrılmış, ayaklarını karnına çekmişti. Sessizdi, sakindi ama inatçıydı. İnadından kahverengi elbiseyi bile değil, başka rengini giymişti.
Yatağa oturdum ve yüzüne dağılan saçlarını geriye ittim. Anamın dediği kadar, hatta daha fazlası vardı bu kızda. Yüzünde her şey orantılıydı. Küçük ağzı, küçük ağzına eşlik eden küçük burnu ve hepsinin tam aksine iri gözleri. Karım güzellikte dünya markasıydı ama bende tık yoktu, kalbimde...
"Keşke seninle başka şartlar altında karşılaşsaydık Asiye..." dedim kulağına doğru.
Kalbimde başkası olmasaydı belki, belki bir şansımız olurdu ama yıkılmaya yakın evin duvarlarından ikimizde tutunamıyorduk. Üzgünüm Asiye, benim kalbimde sana yer yok...
Acaba geceyi burda mı geçirseydim? Kızın yaşadığı şokların biri bitmeden diğeri geliyordu. Bugün de fazla üstüne gitmiş, diyilmeyecek sözler demiştim. O da geldiği gibi anamla birlik olmasın!
Camın kenarındaki küçük, tekli koltuğa oturdum ve tıpkı o geceki gibi sabaha kadar izledim onu. Tek fark, şu an nişanlım değil, nikahlı karımdı.
Gerçekten çok saftı. Saf olmasaydı yangından mal kaçırır gibi nikah kıyılmasına baş kaldırır, asla kabul etmezdi ama Asiye uysaldı ve karşı çıkmak ne demek bilmiyordu.
İçimden kendi kendime söz verdim. Şu düşman bulunsun, üzerimdeki tehditler bir kalksın... Dillere destan düğün yapacağım sana Karadenizli.
Nasıl yatıyorsa öyle kalkıyordu. Fazla kıpırdamıyor ama uykusuda gece hiç bölünmüyordu. Evin güvenliğinden şüphe duymadığı içindi galiba rahatlığı. Çünkü öteki evde hemen hemen her saat başı korkuyla uyanıyordu.
Saat 6'ya yaklaşırken bir dal sigara daha yakıp Asiye uyanmadan kendi odama geçecektim.
Son dumanı da içime çekip kül tablasının içine bastırdığım sigarayı söndürdüm.
Gözlerim kapanıyordu. Biraz dinlenmek maksadıyla kafamı arkaya yasladım. Günün yorgunluğu üzerimden yeni yeni çıkıyordu. Belki daha fazla uykusuz gecelerim olacaktı. Umarım buna değer ve o iti bir an önce bulurduk...
**
Kahretmesin, uyuya kalmışım! Asiye üstümü örterken duyduğum hissiyatla ansızın bedenimi doğrulttum.
"Hii!" dedi başımdaki Asiye. "Korkuttum mu?"
Korkuttun tabii! Sinsi sinsi gelinir mi hiç öyle?
"Ne yapıyorsun?" dedim öfkeyle.
"Şey... İki büklüm olduğunu görünce üşüdüğünü düşündüm."
"Düşünme!" dedim örtüyü yere atarak. Burada kaldığımı görmesi yeterince rezil etmişti beni. Şimdi içinden kesin ona kapıldığımı falan düşünüyordur.
"Sen kimsinki beni düşüneceksin!" dememle "Nikahlı karınım!" diyince öylece kalakaldım.
Biraz baş kaldıracak olsa utanarak geri adım atıyordu. Dediğinin farkına yeni varmışçasına ellerini önünde bağlayıp kafasını yere eğdi.
"Anlamadım?" dedim ayağa kalkıp.
"Şey... Kahvaltı hazır mıdır?"
Bir kaç adımda tam önündeydim.
"Eğer nikahlı karımsan, bana bir çocuk ver!" dedim. Madem artistlik yapıyorsun, gerine gerine karınım diyorsun, hadi bakalım Asiye hanım! Kayalar'ın ihtiyacı olan o çocuğu kucağıma ver o zaman!
Neredeyse yerle temas edecek olan başı isteğimle aynı orantıda bana döndü. Ağzı açık, koca gözleri yine dışarıdaydı. Renk tonları muazzam ötesiydi. Baktıkça içinde kayboluyor, yönümü şaşırıyordum.
"Evlilik... A-Anlaşma... B-Boşanma..."
Nasılda bocaladın dimi Karadenizli? Öyle cevaba böyle soru yakışırdı.
"O zaman artist artist karınım deme Asiye hanım!" dedim önüne eğilerek.
Gözleri anlık dudaklarıma kaydığında kendimi hiç hissetmediğim duygunun tam orta yerinde buldum.
İstemek... Sarılmak... Karım olarak görebilmek... Neden karıma dokunmam yasaktı? Ha pardon, bunu ilk günden isteyen salak bendim dimi!
Zorla yuttuğum tükürüğüm boğazımdan aşağı kayarken kendi verdiğim sözlerin altında ezildiğimi hissettim.
"Ç-Çok açım! Yemek mi yesek?"
Yakınlığımızı koruyarak onun yaptığının aynısını yapıp dudaklarına göz gezdirdim. Dünkü rujun kalıntıları hâlâ duruyordu. Makyajın hepsini temizlemişti ama ruju tümüyle geçirememiş.
"Aa!" dedi bağırarak. Bağırmasıyla irkilip geriye çekildim.
"Ne oldu?" dedim korkuyla.
"Gözüm!" dedi aniden gözünü tutarak. Yalancı, numaracı seni!
Parmaklarımla bıyıklarımı yukarı doğru tarayıp "Bakayım istersen gözüne." dedim.
Durdu ve "Yok! Hiçbir şey yok! Toz kaçtı herhalde." dedi.
"Göz şakaya gelmez. Bakayım hele bir şey mi var?"
"Kahvaltı hazır!" sesiyle altın bulmuş gibi "Bizi çağırıyorlar!" dedi.
Kaç bakalım Asiye Kaya! Nasıl olsa bir gün bu duvarların arasında yeniden tek kalacağız.