5. VERİLEN KARAR!

1154 Words
Bunlar baba, oğul kendilerinden olmayan her kişiliğe emir yağdırmaya bayılıyorlardı. Kalkalım dediyseler kalkılacak, otur dediyseler oraya illaki oturulacak. Bi çay bile içirmemişti ve kuru kuruya, aç karınla yola koyulmuştum. Yemek yemeyi seven bir insan olarak midem yokluk sinyalleri yolluyordu. Mekâna yakın yere park edilen arabayı ayağımıza kadar getiren valeye teşekkür dahi etmeden bindi. Hadi onu geçtim, insan kibar davranır, hiç olmazsa benim kapımı açardı dimi? "Ne bekliyorsun? Binsene arabaya!" Başka seçeneğim mi vardı acaba? Kapıyı açıp yavaşça oturdum koltuğa. Araba çok lükstü. Yani dışarıda insanlarda gördüğüm zaman imrenerek baktığım arabanın içinde oturuyordum. İç dizaynı, konforu, hafifliği... Hayran olunacak türdendi resmen.... Güzelliklere dalmış, sessizliğin büyük boyutunu unutmuştum. Yol ilerliyor ama aramızda tek kelam dahi olmuyordu. Sadece sol eliyle sürdüğü araba asfaltta akarken biz ise olduğumuz yerde duruyorduk. Hani ilerleyen yalnızca mesafeydi... Hafif sağa yönelen araçla tedirgin oldum. Dediği cafeye geldiğimizi sanmıyordum çünkü etraf çoğunlukla lokanta doluydu. Araç durdu, kemerini çözdü. "Ben hemen geliyorum." dedikten saniyeler sonra arabadan hızlıca inerek az ilerideki esnaf lokantasına giriş yaptı. Belki bi tanıdığı vardır orada diyerek beklemeye başladım. Yoldan geçen insanlara baktım. Her birinin telaşı vardı. Kimi eve, kimi işe, kimi okula... Neticesinde hepside koşuşturma halindeydi. Sakin olanlarda zihnini kemiren düşüncelerin içinden çıkmak için boğuşuyor gibi duruyorlardı. Kişilik analizi yaparken yaklaşık 10 dakikanın ardından Barış lokantadan eli poşetlerle çıktı. İlk kez ona dikkatle baktım. Kafasını yerden kaldırmadan hızlı adımlarla arabaya doğru geliyordu. Dikkatli baktım evet çünkü Halis beye evlilik kararımın olumlu olduğunu bu gün söyleyecektim. Benim için onca fedakarlık eden Rasim amcaya en azından bunu borçluydum... Kapıyı açtı, yerine oturdu ve elindeki poşeti kucağıma koydu. Kağıda sarılmış olan yiyeceğin sıcaklığı tenime işlemişti. "Bu ne?" diyebildim sadece. Şaşkındım. "Neye benziyor? Sabah kahvaltı sofrasında tabağına dokunmamıştın. Ee kaç saattirde beraberiz. Eğer herkes gibi sende insansan acıkmışsındır diye düşündüm." Şaşkınlığım ağzından çıkan her bir cümlesinde katlanarak artıyordu. İnce düşüncesi yüzümde ufak gülümseme oluşturdu. O kadar açtım ki "Teşekkür ederim." diyerek doğrudan paketi açtım. İki tane vardı. Demekki tekini de kendine almıştı. Sarılı kağıtlardan birini alarak paketini açtım. Sıcak, bol soslu tavuk dürümü gören gözlerimle midem bayram etmişti. Belki çekiniyordum yerken ama biraz daha aç kalırsam midem guruldama sesleri çıkaracaktı. "Ayran kalmamıştı yoksa alacaktım." dedi ben yemeye devam ederken. Sorun yoktu çünkü onun yerine kola almıştı. Sessiz kalarak yemeye devam ettim ama o bir ısırık bile almadı. "Sen neden yemiyorsun?" Sonunda cesaret gösterip sormuştum soruyu. "Az sonra yerim." Kısa ve soğuk cevapları belki de yol boyunca kararımı yüz kez sorgulattı bana. *** "Babam içeride bizi bekliyor. Bugün bu iş bitsin Asiye. Sen tamamsan bende tamamım ama dediğim gibi, üstümüzdeki baskılar bitsin, kazandıklarını sansınlar. Yani evcilik oyunu gibi düşün bunu. Zamanımız dolunca herkes eski rutinine geri dönecek." Dönebilir miydim ki? Çıkıp gittiğim o eve bir daha nasıl ayak basabilirdim? Baba ocağı olsa hiç düşünmeden giderdim de, ipin ucu farklı yerlere değiyordu. "Peki ya tam tersi olursa?" dedim. Evliliği bitireceği ne malûmdu? Belki de beni kandırıyordu. "Anlamadım?" dedi kaşlarını çatarak. Zaten gülmeyen yüzü iyice gergin moda girmişti. "Ya sen ya da ben boşanmak istemezsek?" Sadece onu baz alarak söyleseydim göze batar, öfkesi büyürdü bu yüzden kendi şahsımı da katarak sorumu hafiflettim. "İşte o imkânsız!" dedi. Sesinden ortama yayılan keskin red cevabıyla tüylerim ürperdi. Acaba kabul etmesem mi? Şimdi her gün bu adamla nasıl aynı odada kalacaktım ben? Ciddiyetinden ötürü gözlerimi kapatmaya bile korkardım. Önümde az bir şey daha bulunan yemeğimi yemeye devam ettim. Zaten çok kısa sürenin ardından konuma ulaşmıştık. Çöplerimi poşetin içine koyup mecburen arka koltuğa bıraktım. "Geldik." Kafamı tamam anlamında salladım. Kemerimi açıp kapıya uzanmıştım ki Barış kolumdan tuttu. Konuşmak istiyorum dokunuşuydu bu temas... Yüzümü ona döndüm. İşte tam o an gözlerimiz birbirine değdi. Bakışlarından dahi korkuyordum. "Eğer evlenirsek bana söz vermeni istiyorum." dedi, yutkundum. Ne sözü istiyordu? Acaba boşanırken sorun çıkartmamamı falan mı? Beni istemeyen adamı isteyecek kadar gurursuz olduğumu asla düşünmüyordum. "Buyur..." dedim. "Her ne şartlar altında olursa olsun, birbirimize asla sadakatsizlik yapmayacağız. Duruşundan kararını anladım Asiye. Evet diyeceğini ikimizde biliyoruz ama bildiğimiz tek şey bu değil..." Bir mühlet sükuneti tercih etti. Zaten fazla konuşmuyordu ve konuşunca da az ama öz kelimelerle derdini anlatmayı seçiyordu. "Senin neden evlendiğini, benim neden evlendiğimi çok biliyoruz." Tamamlanan cümlesiyle yıkıldım. Belki de benim bahanem onunkinin yanında çok masum kalıyordu. Sırf sevdiği kadın evleniyor diye içinde koca çınara dönmüş intikam ateşiyle beni de yakmak istiyordu. Babasının baskısı altından kurtulmak falan değildi. Barış'ın asıl hedefi o kızdı. "Sen evlenirsen, ben de evlenirim." imajı vermeye çalışıyordu karşı tarafa. Yani benim üzerimden onun canını yakacaktı. Ben o canın yanacağı odun olmak istemiyordum çünkü ateşin bana da dokunacağı aşikârdı. "Biliyoruz." dedim. Sesim özgüvenimi kırmış, çok kısık çıkmıştı. "O zaman anlaştığımızı düşünüyorum. Sadakat benim için çok önemli Asiye. En ufak güvensizliğinde ağır şartlar altında ayrılırım senden." Buram buram tehdit akan cümleleriyle içime ürperti yerleşti. Neyseki evlilik sürecimiz uzun değildi. "Aynı hassasiyeti senden de beklerim." dedim. Durdu, gözlerime uzun uzun baktı ve "Bana nasıl gelirsen, sana öyle gelirim. Şimdi inelim, babam bekliyor." dedi. *** "Sizi böyle birlikte gördüm ya..." Halis beyin karşısında gurur duyarak baktığı iki insan vardı. Hadi oğlunu anlarım ama bana niye böyleydi anlamıyorum. "O zaman bu akşam söz yüzüklerini takalım." Daha kararımı dinlemeden nasıl söz yüzüğü takacağını söyleyebiliyordu? "Kararımı söylemedim daha Halis bey." Güldü. "Gözlerinden anladım ben kararını. Şimdi gidin, güzel bir alışveriş yapın, ben de Rasim'e haber vereyim." Telefonu eline aldığında bize beden diliyle gitmemizi söyledi. Madem bir kaç dakika oturacaktık, o zaman bunca yolu neden geldik? Barış'ın talimatıyla cafeden çıkarak arabaya geri bindik. İkimizde kemerimizi bağladık. Barış'ın soluma sesi geldi kulağıma. "Az ileride kuyumcu var, oradan alabiliriz." dedi, itiraz etmedim. Rasim amcanın işinin düzene girmesi için, Cihan'a inat olması için resmen evleniyordum... *** "Nasılsın Yunus abi?" Girdiğimiz kuyumcunun uzattığı eli sıkan Barış, adamı daha önce tanıdığını gösterdi. "İyiyim Barış bey, sizi sormalı?" "Bende iyiyim." Kolunun tekini önümüzde bulunan, altınların içinde sergilendiği yere koydu. "Sen bütün modelleri çıkar abi." Adam hem yüzükleri çıkarıyordu hem de konuşuyordu. "Kime bakıyorsunuz? Bu kızımıza mı?" Alnını kaşıyan Barış bir kaç saniyelik kaçamak bakışlarla beni süzdükten sonra adama "Aynen abi." dedi. "Ee o zaman hayırlı olsun. Hiç duymadık, kulağımıza çalınma bile çalınmadı." "Gizli tutmak istedik abi." Ve yüzüklerin hepsi önüme koyulduğunda pırlantaların arasında kayboldum. Hepsi ışıl ışıldı. Kiminin taşı büyük, kimininki küçük... "Hangisini istiyorsan onu söyle." Hepsini istiyorum desem ayıp olur muydu acaba? Çünkü kesinlikle karar veremiyordum. Tam o sıra gözüm ne büyük ne de küçük, taşı zarif ama gösterişli olan yüzüğe kaydı. İşaret parmağımla "Bu." dedim. "Bu olsun." diye de ekledim. Abi vakit kaybı yaşamadan kutunun içindeki yüzüğü çıkarıp bana uzattı. Narin parmağıma geçirdiğim yüzük sanki benim ölçüme göre yapılmıştı. "Tam sana göre kızım. Zevkini sevdim, sade ve şık!" dedi abi. Barış ise sessizdi. Keşke fikrini söylese, benimle biraz konuşmaya çalışsa... "Ben bunu beğendim. Eğer uygunsa-..." "Sen paket yap abi, onu alıyoruz." Anlam veremediğim şekilde değişik bir insandı Barış. Bir tarafı buzuldu ama sanki içinde bir yerlerde sıcak taraflar vardı. Kimseye göstermediği, hatta kendisinin bile varlığından haberi olmadığı o yufka yürek... "Bana da şunu ver abi." O da yüzüğünü beğendi ama seçme hızı pek umursamadığını belli ediyordu. Belki de gözünün ilk gördüğünü almıştı...
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD