"S-Sen ne saçmalıyorsun Halis Ağa!"
Gittikçe karışan aile durumunun tam orta yerinde kalmış, kaçma girişiminde dahi bulunamıyordum.
"Ne dediğimi duydun Barış! Leyla'nın akşama sözü var. Amcan bizi de davet etti. Eğer inanmıyorsan gel, kendi gözlerinle gör!"
Halis beyin peşi sıra sıraladığı cümleler Barış'ı fıttırtmıştı. Az ileride bulunan çiçek saksısına tekme vurarak daha yeni açtığını düşündüğüm orkideleri devirdi.
Saksı kafalı salak herif! Çiçeğin ne suçu vardı da öfkeni ondan çıkarttın?
"Gerizekalı!"
İçimden geçirdiğimi düşündüğüm argo kelime özgür kalıp, zaten gergin olan ortama bomba gibi düşünce utançtan yerin dibine girdim.
Ama haketmişti! Güzelim çiçeği öldürdü resmen.
Yüzünü bana dönerek öfke saçan gözlerini üzerimde gezdirdi.
"Ne dedin anlamadım?" dedi yumruğunu sıkarak. Eyvah! Sevdiği kadın evleniyordu ve çatacak yeri arıyordu. Gerçekten de karanlık gecenin içinde üstüme sim dökmüş, beni bulması için büyük çaba göstermiştim.
Yutkundum.
"Sana soru sordum dimi!"
"Rahat bırak kızı!"
"SEN KARIŞMA BABA! ZATEN HER ŞEY SENİN BAŞININ ALTINDAN ÇIKIYOR!"
Hedef yön değiştirerek Halis beye dönmüştü. İyiki döndü yoksa o ezici bakışların altında her an bayılabilirdim.
"SESİNİN TONUNA DİKKAT ET BARIŞ!"
Benim bu kasvet dolu villadan bir an önce kaçmam lazımdı ama nasıl? Kapılar kapalıydı ve talimat verilmeden kesin açılmazdı. Şansımı denese miydim acaba? Bence zarar gelmez.
"ETMEZSEM NE OLURMUŞ HALİS AĞA! BU NE İDÜĞÜ BELİRSİZ KIZLA MI EVLENDİRİRSİN BENİ!"
Ne idüğü belirsiz kız mı? Öfke hiçbir zaman bedenime böyle hükmetmemişti. Normalde her zaman sakin kalır, tarafları yatıştıran kişi olurdum ama az önce kulaklarımın duyduğu cümle beni raydan çıkartmıştı.
"GERİZEKALI!" diye bağırdım. Göğsüm inip kalkıyordu sinirden. Sen kim oluyorsun da benimle böyle hadsizce konuşuyorsun?
İkisininde kavga sesleri benim bağırtımla kesildi. Bana döndüler, dikkatle baktılar.
Ben ise Barış isminin zıttı karaktere sahip olan adama kilitlenmiştim.
"SANA BÖYLE KONUŞMA CESARETİNİ KİM VERİYOR!" dedim.
Pekiyi bana bu cesareti kim vermişti? Ömrümde bir ilk yaşıyordum ama geri adım atmayacaktım.
"NE İDÜĞÜ BELİRSİZ BİRİSİNİ ARIYORSAN KENDİ BEDENİNE BAKMAN YETERLİ! TERBİYESİZ SENİ!"
Sanırım bu kadar yeterliydi. Biraz daha ileriye gidecek olursam ben bile beni durduramazdım çünkü gerçekten de çok sinirliydim.
Sessiz kaldılar ve ilginç şekilde cevap veremediler. Fırsat bu fırsat Asiye! Kapıyı açmaları için başka seçeneğin yok! Şimdi sert gözükmeye devam etmen lazım!
Kapıya kadar yürüdüm, açması için korumaya baktım ama talimat aldığı kişi farklı olduğundan öylece durdu.
"Açar mısınız kapıyı?" dedim az önceki sesimin aksine gayet kibar üslupla.
Koruma doğrudan Halis beye baktı ama her hangi bir harekette bulunmadı.
"Kapıyı açar mısınız dedim size!"
Zaten yeni sakinleşmişim, kaşınmayın isterseniz.
"Ben istemediğim sürece kimse bu evden dışarı çıkmayacak!"
Yine başladık! Resmen esir olmuştum bu koca villada. Ne demek oluyor o isterse çıkabilirmişim! Kimsin ki tutsak ediyorsun beni burada?
"Polisi çağırmadan açtırın şu kapıyı!" dedim Halis beye dönerek.
Barış'ta hâlâ bahçedeydi ama şimdilik sessizdi.
"Hadsizlik yapma Asiye! Bir gün bu kapıdan içeri gelinliğinle girdiğinde yüzüme bakacak cesaretin olsun!"
Adamdaki özgüvene bakın! Utanmasa nikâh memuruna benim yerime evet diyecek.
"Bu yaşıma kadar kimseye saygısızlık etmedim, bu yaştan sonrada etmek istemiyorum bu yüzden kapıyı açın!"
O diretiyordu, ben de geri adım atmıyordum.
"Açın!" dedi sonunda.
Kapı anında açıldı ve gitmek için yoluma yöneldim. İşte tam o an "Bu kapıdan bir dahaki girişinde oğlumun karısı, Kayalar'ın gurur duyduğu gelini olacaksın Asiye Alkurt!" dedi.
Kararlı duruşuyla kendimden dahi şüphe etmiştim. Nasıl oluyorda bu kadar, bu derece emin olabiliyordu?
"Barış! Müstakbel karını eve sen bırak!"
"YA SABIR, YA SABIR!"
Bence de sabır! Bir kez daha arkama dönersem Asiye'de sakinlik namına bir b.k kalmayacaktı.
Villadan çıkmamla kapı sertçe üstüne vuruldu. Az önce ne yaşadım, kulaklarım neler duydu hatırlamak dahi istemiyorum!
Önüme düşen ilk taksiye bindim.
**
"Oo Asiye hanım! Gözümüz yollarda kaldı yav!"
Cihan! Hiç seni çekecek durumda değilim.
Kapıyı geri kapattım ve elimle perçemlerimi geriye doğru savurdum. Odama geçmek için adımlarken Cihan'ın yanına geldiğimde kolumu tuttu. Bakışlarımın yönünü ona çevirdim. Ne yapmaya çalışıyordu anlamıyorum. Çocuk gibi oynayıp duruyordu benimle.
"Nerdeydin sen kaç saattir?"
Cevap vermeden bakmaya devam ettim. Kalbimin sahibi oluşunun gerçeği bana hesap soracağı manasına gelmiyordu.
"Saatten haberin var mı senin?"
Vardı. Gece 11'di ve saatten çok net haberim vardı. Kafamı dağıtmak, düşüncelerime yön vermeye çalışmak benim de hakkım değil miydi?
"Var." dedim soğuk sesimle.
Son bir kaç haftadır benimle oynuyormuş gibi hissediyordum.
"Demek var!"
Kaşları sinirle havalandı ama umurumda değildi.
"Cihan bırakır mısın kolumu? Çok yorgunum ve dinlenmek istiyorum, lütfen!"
"Burası dingonun ahırı değil hanımefendi! Öyle kafana esen vakitlerde girip çıkamazsın. Bu evin kuralları var!"
"Ne kuralıymış onlar!"
Tok sesin sahibi Rasim amcadan başkası değildi. Babasının sesini duyan Cihan kolumu bırakarak aramızda haddinden fazla oluşan yakınlık mesafesini açtı.
Karanlığın içinden çok açık seçilemeyen silüet Rasim amcaydı. Villanın girişinde ayakta durmuş, bize bakıyordu. Acaba ne zamandır orada öylece bizi izliyordu hiç bilmiyorum...
"He Cihan? Şu kurallardan bize de bahsetsene."
Cihan sustu, bende sustum. Gerçekten çok yorgundum ve tantana çekecek havamda değildim.
"Asiye müstakbel sözlüsünün yanından geliyor."
İşittiklerime şaşırmaktan ağzım yorulmuştu. Bunların ikisi iş birliği yapmış, düğün olmadan da yakamı bırakmayacak gibilerdi. Hayatım kayıyordu ve ben sadece izliyordum...
"Ne?" dedi Cihan şaşkın sesle. Ben de aynı duyguları yaşıyorum Cihan, pekte şey yapma yani...
"Ne sözlüsü?" dedikten saniyeler sonra bana döndü.
"Doğru mu söylüyor babam?"
Gerçekten modumda değildim.
"Bilmem. Benim adıma kararlar alınmış sanırım. Şimdi izninle dinlenmek istiyorum." dedim.
Üzerimde seyreden yoğun karmaşa belirtileri her geçen gün etkisini artırarak devam ediyordu.
"Hiçbir yere gidemezsin!"
Kolumu öyle sıkı kavradı ki Cihan'a bunca yıl boyunca ilk kez korkuyla baktım.
"Benim adıma alınmış kararlarda ne demek Asiye?"
"Bırak kızı!"
"Sen karışma baba!"
"Sana ne oğlum! Kızın görüştüğü varsa sana ne! Seni ne ilgilendiriyor bu konu! Gitte karım olacak diye ortalıkta gezdirdiğin kıza bak!"
Omuzlarıma eklenen bir yük daha... Cihan başkasını mı seviyormuş? Şu kalbimin sahibi, hayatımın neşe kaynağı, yıllardır bu evde yaşama tutunmamın sebebi olan Cihan, başkasına mı aşıkmış?
Yutkunurken düğümlendi boğazım. Sessizliğim yalnızca dışarı vuran detaydı. Oysaki içim çığlık çığlığa bağırıyor, bana kör olan gözlerin başkasına aşık bakmasına yanıp tutuşuyordum.
Sakin adımlarla yanlarından ayrılıp odama çıktım. Keşke bende sinirlendiğim zaman Cihan'ın kız kardeşi gibi elime geleni yere atsam, şu koca villayı birbirine katsam...
Ama yapamıyordum. Ben kimimki? Asiye kimdi? Çocukluk aşkına açılmaya cesaret dahi gösteremeyen korkağın tekiydi. Sanki ilanı aşk yapsam ne olacaktı, boynuma mı sarılacaktı?
Cihan'ın gözü hep bakımlı, sosyetik ve asil kadınlarda olmuştu. Ne zaman haberlerde çıkan ünlü kadınları görse işini gücünü bırakır onları izlerdi.
'Of be! Şöyle hatunum olsun, dünya kadar borcum olsun!' derdi hep. Bende içten içe hırslanarak önümdeki hedefleri yüksek tutmaya çalışırdım ama elim, hayalim olan mesleğe ulaştı ve öğretmen oldum. İyiki de öğretmen olmuştum zaten...
**
"Hayırlı sabahlar herkese."
Düşük modumla zoraki söylediğim cümleye karşılık veren Gülten teyze olmuştu.
"Hayırlı sabahlar güzelim."
Herkes masadaydı, Cihan bile... Sessizce yerime oturarak tabağımı doldurmaya başladım. Hepsini yiyeceğimi sanmıyordum ama bilincinde olmadan doldurmuştum.
Günlerdir bedenime uğramayan uyku kelimesi bu gece yine benimle beraberdi. Gözyaşlarımın eşlik ettiği karanlık odamda sabaha kadar hıçkıra hıçkıra ağladım. Belki benimde annem ya da babam olsa başımı omzuna koyardım ama yoktu. Asiye her zaman ki gibi tek başına yıkıldı, yine tek başına ayağa kalktı...
"Halis bey beni aradı, bugün seni....cafeye çağırıyor kızım."
Pes etmeyeceğini biliyordum ama bu denli ısrarcı olması sinirlerimi bozuyordu.
Cevap vermeden yemeğime odaklandım. İşte tam o sıra Cihan'ın burnundan soluma sesini duydum. Kafamı anlık olarak kaldırıp yüzüne bakmamla gözlerimiz çakıştı. Bana ilk kez öfkeyle bakıyordu.
"Tamam Rasim amca. Halis bey araba yollayacak mıymış?" dedim.
Sorum Rasim amcaya, gözlerim Cihan'a dönüktü. Sadece duygularını anlamaya çalışıyordum. Benim evlilik haberime niye bu kadar takılı kalmıştı?
"Barış dışarıda seni bekliyor."
Barış mı? İşte bu hiç beklemediğim bir hamleydi. Dün sabır dileyen adam, bu gün kapıma kadar gelmiş miydi sahiden?
"Barış kim?" dedi Cihan.
"Asiye'nin sözlüsü."
Cihan elindeki çatalı masaya vurarak ayağa kalkıp kapıya doğru hareketlendi.
"Görelim bakalım kimmiş bu şanslı adam!"
Şanslı? Ne davranışlarına ne de cümlelerine asla anlam veremiyordum. Daha dün akşam aşık olduğu bir kadın olduğunu öğrenmişken, şimdi kendimi saçma sapan ikilemin içine sokamazdım.
"Saçmalama Cihan!" dedi Rasim amca.
Muhtemelen saçmaladığını o da biliyordu ama umurunda değildi.
Talimat verdiği korumalar kapıyı açınca içinde Barış'ın olduğunu tahmin ettiğim arabayı gördüm. Bütün camları simsiyahtı ve içinde kim var, asla belli olmuyordu.
Cihan arabayı görünce bedenini biz tarafa döndürerek baş parmağıyla arabayı işaret etti. Ardından küçümseyici tavırla "Bu mu?" dedi.
Ne bileyim ben Cihan? Sanki gözüküyor mu kim oldu-... diyemeden şoför koltuğundan Barış indi. Of evet, oymuş!
Gözlüklerini çıkarttı ve o kadar insan arasından direk beni gördü. Buz gibiydi bakışları. Kendi kutuplarında krallık yapan adamdı. Her yer sımsıcakken onun soğuk buzulları araya mesafe koymaya yetiyordu.
Kimseye bakmadı ya da soru sormadı. Adının zıttı savaş misali villaya girdi, bana doğru yürüdü. Gözlerini bir saniye olsun gözlerimden ayırmadı.
Her adımında kalbimin karalar bağlamış katmanları çözülüyordu.
Bir insan hem soğuk, hem ciddi, hem katı kurallı, hemde aynı zamanda nasıl bu kadar çekici olabiliyordu?
Yanıma geldiğinde tam önümde durdu.
"Hazırsan çıkalım." dedi.
Sesinde aşkın hüznü yatıyordu. O da kabul ettiğine göre sevdasını içindeki kutuya gömmeye karar vermişti. Pekiyi ya bir gün o kutu tekrar açılırsa?...
"Hazır Barış. Çantasını alıp gelecek şimdi." dedi Rasim amca.
Bırakın odama çıkmayı, adım atacak gücüm kalmamıştı benim.
Karşımda duran adamın gemileri yakan duruşuyla etlerim lime lime oluyordu. Yanan ben olmamalıydım, yanan ben olmamalıydım...
"Al gel, bekliyorum."
Hareket etmek zorundaydım yoksa ona aşık olduğumu falan düşünecekti.
Çantamı aldım, doğrudan bahçeye çıktım. Rasim amcayla masada oturmuş konuşuyorlardı. Cihan ise Barış'ı savaşa evirmek için fırsat kolluyor gibiydi.
"Şey..." dememle Barış yerinden kalkıp Rasim amcayla kısa bir vedalaşma yaptı.
**
"Nerelisin sen?"
Karşımda oturan sert yüzlü, keskin bakışlı adamın ağzından çıkan ilk kelime 'nerelisin' olmuştu.
Sorunun üstümde oluşturduğu şaşkınlıkla gözlerimi bir anlık yüzüne çevirdim.
"Karadeniz." dedim kısık sesle. Gözleri simsiyah, teni hafif esmerdi. Kirli sakallarını süsleyen bıyıkları yüzüne ayrı bir ağırlık katıyordu. İnanmıyorum! Bu adam resmen yürüyen Ağa'ydı!
Cevabımı duyar duymaz kaşları iyice çatıldı.
"Bizim töreye ayak uydurabilecek misin? Yani Doğu bölgesine."
Yutkundum. Benim de en büyük korkum buydu ya zaten. Kulaktan dolma bilgilerle ailenin adının duyulur bir kesimden geldiğini öğrenmiştim.
"Herkese çabuk uyum sağlarım."
"Biz herkes değiliz! Belli başlı kurallarımız var. Mesela öyle kafana her eseni yapamazsın!"
Kesinlikle anlaşmaya gelmemişti. Amacı beni kendinden soğutarak evliliğe 'hayır' dememi sağlamaktı ama demeyecektim. Çünkü bunu Rasim amcaya borçluydum...
Bende onu öyle kapıda görünce... Aptallık işte!
"Bak benim aşık olduğum kadın var. Hayatımın sonuna kadar, son nefesimi verene kadar da onu seveceğim. Sen ise sadece kağıt üzerinde eşim olacaksın. Yani uzun lafın kısası ne senden bana kadın olur, ne de benden sana koca..."
Beklentilerim büyük değildi ama kalbinde başkasını taşıyan adama evet demek de pek içten değildi.
"Eğer cevabın hâlâ evetse gidip yüzükleri alalım."
Onca cümlenden sonra nasıl hemen karar vereyim? Hiç mi vicdan yok sende be adam!
"Biraz düşünsem iyi olacak." dedim.
"İyi düşün. Ama uzun sürmesin."
Garsonun getirdiği çayları geri çevirerek masaya yaklaşmasını engelledi. Madem içmeyeceksin, ne diye söyledin?
Ellerini masaya koydu ve bedenini bana doğru eğdi.
"Eğer kararın olumlu yönde gelişirse bizimle villada yaşayacaksın. Yani öyle ayrı ev falan yoktur bizde. Mecbur aynı odalarda kalacağız ama merak etme, yataklarımız ayrı olur. Zaten yaklaşık 3-4 ay sonra bebek isteme çanları çalmaya başlar. Bizde olmuyor deriz, sonra evliliğimiz biter. Yani biter diyorum çünkü seninde neden burada olduğunu biliyorum."
Korkunç boyutta hâkimdi tüm olaylara. Rasim amcanın kötü giden işini, o yüzden evliliği düşündüğümü ve belki de daha fazlasını...
"Ben zaten senenin yarısı burda, yarısı memlekette olurum. Yani öyle fazla yüz yüze gelmeyiz. Çok değil, sadece 3-4 ayda, taş çatlasın yarım senede biter evlilik. Sonra sen yoluna, ben yoluma."
Ne güzel de anlattı öyle. Erkek ya tabii, yoluna bakması kolay. Pekiyi ben? Dul, başkasının eskisi olarak kalacaktım.
"Mesleğime devam edeceğim." dedim dolan gözlerimin aksine dik durarak.
Bir kaç saniye sadece yüzüme baktı. Sonra dertli aldığı nefesle "Fazla ihtiyacın olmaz. Yani istediğin her şey elinin altında olacak. Boşansak bile..." dedi bastırarak.
Bu demek oluyorki ben köpek yavrusu olacaktım ve önüme kemik atacaktı.
"Senden para isteyen olmadı. Mesleğime devam etmek istediğimi söyledim sadece."
Ve yine baktı yüzüme ama bu sefer cevap gelmedi.
Cebindeki sigarayı yakarak dudaklarına yerleştirdi ve uzaklara daldı. Dün gece öğrendiklerinin ağır olduğunu biliyordum ama faturayı bana kesmeye çalışması çok acımasızdı. Karşımda oturan adam tek evetimle kocam olacaktı ama hakkında hiçbir bilgiye sahip değildim.
"Güzel bir okul ayarlarız, oraya gidersin."
"....okuluna atandım zaten."
"Bizim eve yakın olana gidersin. Fazla uzak iyi değil."
Kısılan gözleriyle sigarasından bir duman daha çekti.
"Neden?" dedim tereddütle.
"Nedeni yok. Bizim düşmanımız çoktur bu yüzden benim gözetimim altında olacaksın. Hatta attığın adımdan dahi haberim olması lazım."
"Oldu olacak tasma tak, peşine gezdir!" dedim. Sabırlı beni bile yoldan çıkartmıştı.
"Bunları evet dediğin gün konuşuruz. Şimdi kalkalım, babam seni bekliyor."