Bazı kararlar insanı daha büyük bir yanlışa sürükler ama kendi de farkında olmaz. Kurtulmak adına denize düşüp yılana sarılmak değimi gerçek olurdu. İş yerine gittiklerinde kafasında çoğu şeyi netleştirmişti. Bu aile onun ölümü olacaktı. Kaçmalıydı. Sevgi dediği şeyin adının kurtulma iç güdüsü olduğunun farkında değildi. Selim, ona gizli kaçak bakışlar atıyor diğer iş arkadaşlarına küçük notlar bırakıyordu. O ara Selim askere gitmek için işten ayrıldı ve gitti. Ceylan için gerçekten cehennem aile içinde kendini gösteriyordu. Yediği yemek kursağından geçmiyor uyuduğu uyku kabusların ev sahibiydi. Günler geçiyor zaman akıyordu. Abisi ya da kardeşi bir hata yapsa suçlu hep Ceylan’dı.
Annesi neyin intikamını alıyor bilmiyordu. Çözemiyordu da. Babası evet, bazen dur diyebiliyordu ama genel de kendini pek ortaya koymuyordu. Abisi her türlü haklı çıkıyordu. Adı abiydi sonuçta ailenin göz bebeğiydi. Mehmet ise küçüktü. Olanları pek anlamıyordu.
İş yerinde ise ustalar ve patronlar Ceylan’ın sakin mazlum haline üzülüyor ellerinden bir şey gelmemesi onları da üzüyordu. Ara sıra aile büyükleri ile konuşup bu durumu bitirmelerini söylediklerinde ise gece olan yine kıza oluyor şiddet görüyordu. Bir sabah çalışırken makine de arıza çıkınca ustayı çağıran kız kimsenin duymayacağı şekilde arızayı anlatır gibi yapıp “Abi kurban olayım bir daha bizimkilere benim hakkımda bir şey demeyin. Sonra cezasını bana kesiyorlar.” demişti. O an ustası çok pişman olmuştu laftan anlamaz insanlara bir şeyler dediği için. Ondan sonra Selim ile olan bağını daha da desteklemişti. Oysa bilse sonradan olacakları hiç destelemez başka yollar arardı.
Selim sonunda askerden gelip yeniden işe başladığında bu genç kız için sevindirici olmuştu. Bir kez dışarıda görüşme şansları olmuştu o da ailesi bir akrabaya gitmiş onu da evde tek bırakmışlardı. Oysa öyle bir sinsilik vardı ki abisi erken çıkmış eve gelmiş kızı bulamayınca aileye haber vermiş Ceylan korka korka eve geldiğinde ise salonda hepsini oturur halde görmüştü.
O gün resmen ıslatılıp ıslatılıp dövülmüş iş yerine de iki gün hasta gelemiyor demişti. İşe dönen genç kız ise kararını gerçeğe çevirme adımları attı. Ceylan, ne kadar zorda olduğunu ve artık onunla olmak istediğini söyleyen notu yine iş arkadaşı sayesinde ona ulaştırdı. Selim başta ciddiye almamıştı ama kuzeninin düğünü zamanı gizlice ev telefonundan arayıp ağlayarak “beni kaçır sana vermeyecekler” dediğinde genç delikanlı tamam dedi. Ertesi gün iş yerindeyken maaşla ilgili imza atması gerektiğinde muhasebeye girdi. Oradaki kıza “Aileme söyleme bana biraz para verir misin?” dedi.
Kız, hemen içeri giren ustaya baktığında “Para istiyor” diyerek söylendi. Usta “Ver. Hiç bekletme.” dediğinde ise bir miktar para verdi. Koynuna atan kız işinin başına döndü. Kuzeninin kınası gecesi son kez aşina olduğu çevre içindeydi. Ailesiyle son kez bir arada yemek yedi zar zor. Son kez uyudu. Ertesi gün babası ve abisi evdeydi ama annesi başka ilde olacak düğün için akrabalarla yola çıkmıştı.
Oturma odasının kapısını mutfaktan ses gelmesin diye kapadığında ilk önce annesinin iş çantasından kimliğini aldı. Birkaç parça kıyafeti büyükçe bir çantaya doldurdu. Tek özgür olduğu yer mutfak ve fenerli radyolardan biriyle müzik dinlemekti. O yüzden sesini açmış orada iş yapıyormuş gibi izlenim vermişti. Cesaret mi kurtulma isteği mi yaşamaya çalışmanın verdiği çabamı bilinmez usulca araladı dış kapıyı ve yavaşça çıktı.
Evleri bir yokuşlu yolun dibindeydi. O yokuşu nasıl çıktı bilmiyordu. Selim ile sözleştiği yere geldiğinde ise kalbi ağzında atıyor göğüs kafesi acıyordu. İlk hayal kırıklığını an yaşamıştı Selim’de. Çünkü genç adam kız kaçırmaya dolmuşla gelmiş cebinde resmen bozuk paralardan çok az bir miktar vardı ve üzerinde atlet tarzı tişörtü dar bir kotu ve ağzında sakız. Geri dönmek istedi lakin emin değildi. Döndüğünde başına gelecekler onu iyice korkutmuştu.
Sertçe yutkundu ve dolmuşa bindi. İndiklerinde ise eve doğru yürümeye başladılar. Temmuz ayıydı. Sıcak o kadar çoktu ki dili damağı kurumuştu ama Selim’den su istediğinde “Param yok eve gidince içersin” cevabını aldığında kalbi sıkıştı. Yanlıştı. Kararı yanlıştı ama dönemiyordu. Dönemezdi. Çoktan yokluğu fark edilmişti ve defterden silinmişti bile.
Eve girdiklerinde annesi şaşırmıştı. Ardından oğlunu bir köşeye çekip geri götürmesini söylemiş Selim ise ilk yalanlarını sıralamıştı.
“Götüremem anne çok seviyorum. Altmış yaşındaki adama vereceklerdi. Ailesi çok kötü. Ben kurtardım onu.”
Akşam üzerine doğru Selim’in telefonu çalmış Ceylan’ın abisi Gökhan “Şimdi kızı getirdin getirdin. Getirmedin bizim için öldü. Bir daha ailem var demesin. Bunu ona söyle.” diyerek seçenek sunmuştu. Genç kız bir an dönmeyi düşünse de Selim “Biz evleneceğiz. Onu size vermem bir daha” demiş telefonu kapamıştı. Oysa abileri de istemiyordu.
En büyük abisi Serkan eve geldiğinde ciddi tartışmalar oldu. Ceylan’a “Benim kardeşim birine ne eş olur ne de baba. Şerefsizin önde gideni. Aklın varsa git” dediğinde yutkunan genç kız giderse olabilecekleri düşündü. Selim ise sahip çıkıp göndermem diye elinden tutup çıkınca ortada kalıvermişlerdi.
Geceyi bir parkta geçirdiler. Pişmanlık yağlı urgan gibi boynuna dolanırken Selim’i geri götürmesi konusunda ikna etmeye çalışmıştı. Nasıl olsa arada bir münasebet de olmamıştı. En fazla iki dayak yer eve kapatılır hayatı zindan olurdu ama yine de ailesinin yanında olurdu.
Edemedi. Sabah, aileyi ikna etme çabasına giren Selim kontör yükleyecek parası olmayınca iş yerinden aldığı parayı çıkaran Ceylan ona verdi. Yüklediği kontör ile abilerini arayıp konuşan adam sonunda ikna ettiğinde eve geri döndüler. Eve girdikleri gece Selim abilerinden dayak yedi. Annesi şeker hastası olduğu için ayılıp bayıldı. Sonunda ise varılan karar nikahın kıyılmasıydı.
İş yerinden çıktığı için ustasının yardımı ile çıkartıldı gibi gösterilip işsizlik maaşı bağlanan Ceylan aldığı ilk maaşla nikahının masraflarını karşıladı. Selim'i ise matbaada çalışan abisi yanına almış maaşına ise el koymuştu. Genç kız için çok alışık olmadığı bir ortamdı. Altı erkek kardeş olan Selim’in kendinden hariç dört kardeşi de evdeydi. En küçükleri kendi erkek kardeşi ile yaşıt sayılırdı. Üç tane de kocasından büyük kaynı vardı. Hepsi evlere şenlikti.
İlk ay sıkıntılı geçse de her işe koşup her şeyi en iyi şekilde yapmaya çalışıyordu. Laf işitmemek kendini kabul ettirmek için çabası büyüktü. Nikah günü evden çıkarken çantasına sıkıştırdığı kuzeninin düğünü için aldığı kahve krem tonlardaki çiçekli elbisesini giymişti. Gelinlik kına düğün şöyle dursun ayağındaki sandaleti bile evden getirmeydi. Bir kırık iğne alınmamıştı.
Nikaha gittiklerinde buruktu. Yapa yalnızdı. Verdiği yanlış karar yüzüne tokat gibi çarpıyordu. Dediği evetler ve atılan imzalar onu bir cehennemden başka bir cehenneme sürüklemişti. Çaresizlik insana yanlışların en büyüğünü tek çare olarak gösteriyordu.
Kapısı bozuk bir odayı sözde yatak odası yapmışlardı. Kenarları kırılmış kaynanasına ait eski püskü baza, lekeli yatak, delikli nevresimler onun ilk gecesinin şahidiydi. İlk birliktelikte umduğu gibi kan gelmemişti ama kadınlığındaki ufak yaranın soyulup kanamış olması Selim’e yetmişti. Kızlığını bozduğunu düşünmüştü. Ceylan ise resmen ölüp ölüp dirilmişti. Çünkü düşüncelerinde çok daha kötü anlar vardı. Kimse ona ne olduğunu bilmiyordu. Bilemezdi de.
Evlilik hayatı başlarken günleri kaynanasına yardım etmek herkese ayrı yemek pişirmek ev temizlemek toz almak kocasına karılık yapmakla geçiyordu. Aslında gördüğü bir şey vardı ki Selim evde resmen köpek muamelesi görüyordu. İstenmiyordu. Kaynanası ha bire oğlunu kötülüyor diğerlerine ise canını verecek gibi bakıyordu.
Kendi gibi gördüğü için de daha da savunma yanına olma ihtiyacı hissediyordu. Nikah günü abisi ve amcası gelmiş nikah dairesinin kapısında kardeşine bir tane çeyrek verip “Görüp görebileceğin sadece bu. Artık bizim ailenin bir parçası değilsin.” diye sessizce söylemişti. Ele güne karşı rezil olmamak adına kaçan kızına takısını yolladı desinler diye yapılmış bir şeydi.
O çeyreği gözü gibi saklarken kaynanasının kız kardeşi kızını evlendiriyordu ve memlekete gitmesi lazımdı. Büyük kayınları “Maaşı almadık daha. Ne takacaksın?” dediğinde kadının aklına gelen şey “Ceylan’a abisi çeyrek vermişti onu götürürüm” demek oldu. Selim “Getir” dediğinde “O bana ailemden hatıra olmaz” dediğinde ilk itirazını ve onlarla ilk ters düşüşünü yaşamıştı.
Kaynanası “Sen hangi aileden bahsediyorsun? Bu yaşta seni oğluma yamayan ailen mi? Uzatma getir.” diyerek çıkıştığında “Ay başım ağrısı şekerim yükseldi” diye velveleye verdi ortalığı. Kocası onu kolundan tutup odaya soktuğunda attığı tokat kulağında çınlamıştı. Yere düşen Ceylan sanki kalbine yemişti o tokadı çünkü kocasını sevmeye de başlamıştı.
Selim onun yerde olmasını umursamadan çantasını karıştırmış kutuyu bulup içeri götürmüştü. Bir süre kalkamayan kız zorlukla kalkıp banyoya girdiğinde soğuk suyla elini yüzünü yıkadı. Ağlasa da kendini tutmaya çalıştı. Şiddetten kötülükten kaçmıştı değil mi? Şimdi yaşadığı neydi? Sevmeye başladığı kocası sırf annesi böyle yaptı diye neden hemen el kaldırmıştı ki? Kendine gelmeye çalıştı. Yalnızdı. Arkasında kimsesi yoktu. Ezilmeye mahkum olduğunu o an anladı. Kaderinden kaçamıyordu.
Kaynanası düğüne gidip geldiğinde onların komşularına misafirliğe gittiler. Kaynanası hem akrabalara hem de komşulara “Ateşi başına vurmuş kaçtı geldi geri de gitmedi mecbur aldık” diyor sürekli onu yeriyordu. Oysa Ceylan bir yudum sevgi saygı anlaşılma için elinden gelenin fazlasını yapıyordu. El üzerinde tutuyordu. Burada bari tutunmak yuvasını devam ettirmek istiyordu.
Lakin orada otururken kocasına Ceylan ile ilgili bir şey sorulduğunda “Anneme baksın işte aldım getirdim” cevabı kalbini daha da kırdı. Var mıydı ötesi. Kalp kırıla kırıla tükenmiyordu ki yok olup gitsin bu hayattan.
Olmuyordu. Koca dünya dönüyordu herkes yaşıyor sığıyordu da bir Ceylan sığamıyordu kimsenin yanına yöresine. Üstelik o günün akşamında kocası sevişmek istemiş Ceylan da istemeyince neden istemediğini de anlatınca bir tokat daha yemiş boğazı sıkılmış karımsan karılığını yapacaksın. Sike sike yatacaksın altıma diyen adamla ağlaya ağlaya birlikte olmuştu. Bunun adına da kocasına görevini yerine getiren kadınlık denmişti. Cehennem hiç bitmiyordu. Onun kaderi ya böyleydi ya da canına kıysın diye el birliği ile herkes uğraşıyordu.