CEYLAN-7

3933 Words
Eve geçtiklerinde hemen kahvaltılık alan Cansu masa kurdu. Adam akıllı bir şeyler yedikten sonra tarafa geçip ev sahibi ile görüştüler. Yanlarında Cansu’nun kocası Umut’un olması adamın biraz olsun hal ve hareketlerine dikkat etmesine yetmişti. Cansu ona “Bak şöyle yapalım. Önce ikinci elçiye gidelim ve eşyaları ayarlayalım. Evi gördük. Ne lazım biliyoruz. Ona göre bir ayar çekeriz. Sen doğalgaz su falan derken onları halledersin ben de evi temizlerim.” Dediğinde Ceylan sıkıca dostuna sarıldı. “Allah senden razı olsun.” “Senden de razı olsun. Otuz dört yıllık hayatında bir nefes al sende artık vallahi bana afakanlar basar oldu. Rahat et artık kızım ya.” Sahile indiklerinde denizin kokusunu içine çeken Cansu bir sigara yaktı. Ceylan da bir tane yakıp içerken dumanını havaya üflediler. Yüzü gülen Cansu melodili bir şekilde “Yeni bir ev yeni mi düzen yeni bir de aşk lazım” dediğinde gülen Ceylan “Tüm erkekler bacımdır mottosu ile yaşıyorum ben yavrum o yüzden aşkı aradan çıkaralım. Bu yaştan sonra kimse beni sevmez bende kimsesin boyunduruğu altına girmem. Hem mutluluk diye bir şey yok kendimden biliyorum. Hem tarih yalnızca mutsuzları yazar. Bunu da unutma.” Derken kıyıya kadar gitti ve kollarını iki yana açıp bağırdı. “Ey insanoğlu! Mutluluk diye bir şey yok! kendimden biliyorum öyle bir şey yok!” Arkasından kıçına küçük bir taş atan arkadaşı “Tamam lan anladık senin Poyraz Karayel izleyesin gelmiş. Hele bir eve yerleştirelim seni ben de köye çıkmayacağım daha beraber hem izler hem tesbih dizeriz.” Dediğinde ona dönen Ceylan gülümsedi. Bir o vardı neşesini yerine getiren başka da kimsesi yoktu. Ne zordu değil mi herkes yaşarken hem öksüz hem yetim kalmak. Dükkâna geçtiklerinde küçük bir buz dolabı yatıp uyuyabileceği sabahta kaldırıp oturabileceği bir kanepe, altı kiloluğundan çamaşır makinesi. Elektrikli ocak. Hepsini seçtiler. Kendi aralarında konuşurlarken aslında dinlendiklerini bilmiyorlardı. Serkan duyduklarından sonra hemen abisini aradı. Dağhan, elinde içki kadehi şehrin manzarasını izlerken çalan telefonu cevapladı. “Abi Ceylan Hanım bugün küçük bir ev kiraladı. Galiba ailesi ile sıkıntısı var. İkinci el eşya baktıkları yerde arkadaşı ile konuşurken duydum.” “Sorun ne anlayabildin mi?” Sıkıntı ile iç çeken Serkan bir yandan da kadınları izliyordu. “Evde istememişler.” Dağhan kaşlarını çattı. Sinirlenmişti. Elindeki kristal bardağı sıkarken sorar gibi konuştu. “İstememişler?” Serkan ses tonundan sinirlendiğini anladığı için sakince “Öyle abi.” Dedi. Dağhan ise “Bu kadın illaki çalışıyor bir şeyler yapıyordur. Sosyal medyasını bulun inceleyin on dakika içinde bana ne iş yaptığını bildirin. Ona göre hareket ederiz.” Deyip telefonu kapadığında adamı hemen dediğini yapıyordu. Cansu, telefonu eline aldığında “Kız ben yeni telefon aldım ayıptır demesi. Şu hesabının adını versene ekleyeyim. Hep unutuyorum.” Derken Ceylan güldü. “B12 şart tabi. Az kaldı biz kendimizi bir köşede unutacağız o olacak.” Omuz silken kadın homurdandı. “Valla bacı benim kıçımda delinmedik yer kalmadı. İğne de işe yaramıyor. Genç yaşta Alzheimer olacağız yanarım yanarım ona yanarım.” Ceylan kolunu sıvazlarken başını sağa sola salladı. “Emin ol öyle bile olsak birbirimize bakınca yediğimiz bokları illaki hatırlarız.” İkili ellerini dudaklarına siper etmiş kıkırdarken genç kadın arkadaşına sosyal medyasını verdi. Serkan, şanslı gününde olduğunu düşünürken hemen girip hesaba baktı. Açık hesap olması da işine yaramıştı. Kısa bir inceleme sonrası hesabın linkini patronuna atıp hızlıca “Abi, tane işi ve toptan tesbih yapıp satıyormuş. Sayfası bu.” Diye yazdı. Aldığı karşılık “Tamam. Sen dükkân sahibini ayarla. Eşyaları kendim göndereceğim desin. Sonra git bir mağazadan aldığı şeylerin benzerlerini sıfır olarak aldır dükkân arabası ile adresine götürün. Sorun istemiyorum.” Du. Mesajı okurken kaşlarını kaldırmadan edemiyordu. Dağhan Yasari ilk defa bir kadını böylesine takıntı yapmıştı. İçinden hayırlısı değip adamı yanına çağırdı. Kadınlara çaktırmadan hemen bir şeyler söyledi ve cebine bir tomar para sıkıştırdı. Adam ona başını sallayıp onay verirken hiçbir şey yokmuş gibi gelen diğer bir müşteriye fiyat verdi. Ardından kadınların yanına gelip “Seçtiniz mi?” dediğinde başını sallayan Ceylan “Bunlar olacak abi. Şimdi sen bize cezamızı söyle ona göre hesabımızı bilelim.” Diyerek cevap verdi. Adam şöyle bir bakıp hesap ettiğinde miktarı söyledi. İç çeken genç kadın başını salladı. “Tamam abi. Biz ödemeyi yapalım eşyaları alalım.” “İsterseniz eve araba ile getiriyoruz. Size de getirelim.” Cansu tek kaşını kaldırdığında “Abi sen dün arabanız varsa olur yoksa olmaz demedin mi? Şimdi araba ne alaka?” deyip şüphe ile baktı. Ceylan da şaşırmıştı. “O zaman araba şehir dışındaydı ondan yok dedim ama sabah geldi. Ondan dedim yani.” İki kadın birbirine baktığında tamam dediler. Adresi verip ödemeyi yaparak dükkândan çıktılar. O ara telefonuna bildirim gelen Ceylan duraksadı. Cansu “Ne oldu?” derken teleferiğin o tarafa geri geçiyorlardı. “Mesaj gelmiş sosyal medyadan. Belki sipariştir. Bakayım hemen.” “Ay bak bak. Şu an sana en lazım olanı bolca sipariş. Bende yardım ederim götü doğrultursun. Sonrası Allah kerim artık.” Mesajlara girip isteği açtığında “Merhaba, iyi günler. Toplu tesbih siparişi aldığınızı bir arkadaşımdan öğrendim. Tesbih başı fiyat nedir acaba?” diyen hesapla bir an bakıştı. Hesaba girip kontrol ettiğinde doğrulanmış hesap tikini görmek içini rahatlatmıştı. Pek paylaşımı yoktu ama takipçi sayısı çok yüksekti. Hemen cevap yazdı. “Merhaba iyi günler. Öncelikle bizi tercih ettiğiniz için teşekkür ederim. Tesbih başı fiyatlarımız şu şekilde.” Hemen resimli modelleri ve fiyat listesini attı. Aslında onunla konuşan Dağhan’dı. Liste geldiğinde inceledi ve hesap yaptı. Kaşları çatılırken “Bu fiyata nasıl böyle modelleri yapıp verir. Hiçbir ticaretten anlamıyor bu kadın” dese de hemen karşılık yazdı. “Gerçekten de modeller çok hoş ve fiyatlarınız uygun. Lakin ben size fiyat konusunda farklı bir teklif sunmak istiyorum. Daha önce üretim yapan küçük bir atölye ile çalışıyorduk ve onlar sağlık sorunları nedeni ile kapatmak zorunda kaldı. Onlara verdiğimiz fiyat üzerinden sizinle de çalışsak nasıl olur? Fiyatlandırma şu şekildeydi. Doğal taşlarla yapılan tesbihlerin tane fiyatı 350 tl. Normal cam boncukla yapılanların tane fiyatı 250 tl. Plastik boncukla yapılanların tane fiyatı 200 tl. Biz sizden bu üç tür boncukla 500’er adet tesbih istiyoruz. Üstelik malzemeleri de biz size ulaştırıyoruz. Mümkün müdür acaba?” Genç kadın mesajı okudukça dudakları aralandı. Kalbi ağzından çıkıp gidecek gibiydi. Arkadaşının kolunu dürterken “Allah aşkına bak şuna” demeyi de ihmal etmedi. Cansu da okudu. Hatta üç tur başa sardı. Bakışlarını arkadaşının gözlerine kaldırdığında “Hasiktir. Lan bu ne diyor” dedi. Ardından hemen hesap yaptı. Her hesabında gözleri kocaman oldu. “Lan, bu herif ne diyor? Amına koyim 400.000 bin tl eder. Hesabı kontrol et fake atıyor olmasınlar.” Yeni bir mesaj geldi. “Cevap vermediniz? Bir sorun yoktur umarım.” Ceylan soluğunu usulca verdi ve hiç kıvırmadan “Fiyatlar çok yüksek değil mi? Yani pek inandırıcı gelmedi.” Dediğinde oturduğu yerde dikleşen Dağhan kaşlarını kaldırdı. Kendi kendine “Kolay güvenmiyor sorguluyor” derken yönettiği şirketin küçük kollarından bir tanesi olan doğal taşlarla takı ve türevi üretim firmasının bilgilerini yolladı. “Ben burada sorumlu kişiyim. İstediğiniz gibi inceleyip bana ulaşabilirsiniz. Hatta iletişim numaramı veriyorum ki mesajla ya da arama ile dönüş yapabilirsiniz.” Hemen atına numarasını yazdı. Onu da yolladığında ses çıkmamıştı Ceylan’dan ama bekleyecekti. Çünkü ayakta kalmaya çalışan ve bunun için çabalayan bir kadınsa bu fırsat onun için bulunmaz bir hazineydi. Ceylan gelen firma ismini Cansu ile alelacele gittiği internet kafede oturup geniş ekranlı bilgisayarda inceledi. Arkadaşı “Bacı adamlar çok iyi yalnız. Baksana işlerine yaptıklarına. Sosyal medya hesapları bile milyonun üzerinde. Yurt dışına bile gönderimleri var. Eğer bu işi bağlayabilirsen var ya yaşadın demektir.” Dediğinde alt dudağını dişleyen kadın yeniden sosyal medyaya girdi. Mesajlar kısmına tıklayıp o kişiyle olan konuşmalara girdi. Bilse karşısındaki kişi Dağhan ne yapardı Allah bilirdi. Derin bir soluk aldı ve yazmaya başladı. “İyi günler. Ben durumu değerlendirdim ve olumlu şekilde size dönüş yapmak istedim. İstediğiniz 1500 adet tesbihi ne kadarlık bir sürede teslim etmem gerekiyor acaba?” Beş dakika bekledi. Umutsuzlukla omuzları düşerken “Galiba ben güvenmeyince adam da vazgeçti.” Deyip Cansu’ya bozulmuş bir moralle baktı. Omuzunu sıvazlayan arkadaşı ise “Aman be bacım boş ver. Götünü yesin onlar senin.” Diyerek neşesini yerine getirmeye çalışıyordu. Saati kontrol eden Ceylan “Kalkalım eve geçelim eşyalar gelecek. Artık fatura işlerini de yarın hallederim.” Derken bildirim sesi konuşmasını böldü. Yalan yok eli titremeye başlamıştı. Arkadaşı onun yerine açıp mesajı okurken onun da heyecanı fazlaydı. “Merhaba Ceylan Hanım. Teklifimizi kabul etmeniz bizi memnun etti. Süreye gelirsek de siz bize ne kadar zaman da yapabilirsiniz onu söylerseniz orta yolu bulabiliriz. Bu arada ben Serkan.” Dağhan kendi adını vermemişti. Bir süre bakacaktı Ceylan’ın hal ve hareketlerine. Evet takıntı yapmıştı ilk görüşte ama tedbirli olmakta da fayda görüyordu. Cansu “Ne diyor?” diye sorduğunda genç kadın soluğunu bıraktı. “Siz ne kadar sürede yaparsınız diye sordu.” “Az uz değil süslü olacak bir de dizmesi değil de süsü püsü zaman alır. Kendi ayarını sen bilirsin ona göre bir süre verelim.” Ceylan, Serkan diye görüştüğü Dağhan’a “Bir buçuk ay diyebilirim.” Dediğinde aldığı cevap “Tamam bizim içinde oldukça makul. Şu an için elimizde stoğumuz zaten var. O bitene kadar siz yetiştirirsiniz. İsterseniz detaylar telefonla konuşarak oturtalım. Ona göre de size ulaşması için malzeme çıkartalım.” Oldu. Kalbi çok hızlı atıyordu Ceylan’ın çünkü tek seferde tam 400.000 tl kazanacak malzemeye de para vermemiş olacaktı. Kafeden çıktıklarında hemen eve geçtiler. Eşyalar gelene kadar Cansu’lar da oturup telefonla konuştular. Dağhan, genç kadın onunla konuştukça başını geri yaslamış gözlerini kapamış hayalini kuruyordu. Kımıldanan dudaklar, ciddi bir yüz ifadesi, naif ama kendinden emin ses. Böyle bir kadının hayatını merak etmişti. Ailesine ise ayrı kurulmuştu çünkü Mehmet evlenir evlenmez kızlarını evden atmaları resmen şerefsizlikti. Sonuç olarak ödemenin yarısını teslim edecekleri malzeme ile verip kalan karısını ise ürün teslimi ile yapacaklardı. Genç kadın sadece “Bana bir hafta ekstra süre vermeniz mümkün mü acaba ev değiştiriyorum da. Taşınma yerleşme derken işe odaklanamayabilirim” dediğinde sesindeki mahcubiyeti sezen Dağhan iç çekti. “Sorun değil Ceylan Hanım. Zaten malzemelerin size ulaşması birkaç günü bulur başladığınız zaman haber vermeniz yeterli olacaktır.” “Teşekkür ederim. Görüşmek üzere Serkan Bey iyi günler.” Hemen iban bilgilerini ve yeni evin adresini yolladı. Ardından kardeşini arayıp geleceğini ve eşyalarını toparlayacağını bildirdi. Köye gitme işi yatmıştı. Bir gece Cansu’nun yanında kalacak ertesi gün fatura işlerini halledecekti. Bir saat kadar sonra gelen eşyaları eve taşırlarken şaşırdıkları konu gelen eşyaların geneli sıfırdı. Şaşkınca taşıyan adamlara “Ama bunlar sıfır. Siz evleri karıştırmış olmayasınız” dediğinde adamların içlerinde olan ve kendini belli etmeyen Serkan “Bize bunları verdiler abla. Şehir dışından getirmiştik. Bir mağaza kapanmış eşyalarını da bizim dükkâna vermiş. Abi de bunları götürün dedi. Defoluymuş zaten.” Diyerek durumu kıvırmaya çalıştı. Cansu kolunu dürtüp “Kız sus ne güzel sıfır eşyalar işte. Aynı para sonuçta. Adam tanıdık bir sorun olursa gider konuşuruz.” Dediğinde sesini kısık tutmuştu. Eve eşyalar konduktan sonra Serkan hemen çamaşır makinesini bağladı. Hazır duruma getirdi. Ev şimdilik tamamdı. Yeni kanepesine oturup iç çekerken bir bildirim daha geldi. Banka hesabına geçen para ile gözleri büyüdü. “Lan, bu adam ödemeyi önden yaptı ya.” “Bence güven vermek için öyle yaptı. Baksana baya sağlam bir firma çünkü.” İçi sevinçle dolmuştu. Cansu “Sen git eşyalarını hazır et. Sonra Umut’a haber ederiz gelir alırız. Akşama yer içer otururuz. Umut zaten köye gidecek.” Derken sıkıca sarılıp Ceylan’ın yanaklarını öpüyordu. Bazen insana kan değil can bağı lazımdı. Genç kadın eve geçtiğinde kapıyı çaldı. Asla anahtarı ile açmadı. Gülden kapıyı açtığında yüzü hafif değişik olsa da hiç umursamayan Ceylan içeri girdi. Ayakkabısını çıkarıp salona geçtiğinde gördüğü manzara ile kaşlarını kaldırdı. Gülden’in annesi teyzesi ve yengesi oturuyordu ve ortadaki masa yığınla yiyecek doluydu. Mehmet hemen kalkıp “Ablam hoş geldin” dedi ama sadece başını sallayarak selam verdi. Diğerlerine merhaba bile demedi. Küçük odaya geçip valizi çıkarırken içeri giren Mehmet “Ablam yapma böyle” dese de kadın sadece giysilerini toparlıyordu. “Niye böyle yapıyorsun abla?” Gülden de geldiğinde “İnsan nezaketen bir selam verir abla ayıp olmadı mı?” değince Ceylan patladı. Kaşlarını çatıp Gülden’e bakarken “Hiç de ayıp olmadı. Benim babamın evine karışıp beni yerimden eden kimseye saygı da duymam selam da vermem. Bu evin içinden onlara neydi de illa Ceylan gidecek diye şart koştular? Kim onlar ya? Hadi benim ailem elalem ağzına bakıyor elimde büyüyen kardeşim bile bir karı aşkına beni gözden çıkarınca kimse yaptıklarıma neden diye sorular sorup cevap aramasın. Alın buyurun hakkım olan evden sizin yüzünden gittim. Rahat rahat geniş geniş takılın. Ama unutmayın bu dünyanın üstü varsa altı da var. Şimdi gidin benim başımdan sıkmayın canımı.” Diye resmen bağırdı. Karı kocayı odadan çıkardığında eşyalarını topladı. Sonra mutfağa gidip kendi eşyalarını toparlarken salonda konuşmalara da kulak misafiri oluyordu. “Aman oğlum hiç üzülme. Baksana kimseye saygısı yokmuş ablanın.” Dişlerini sıkan genç kadın elindeki tencereyi koliye sertçe koyup salon kapısına dikildi. “Benim bu evden gitmiş olmam sizin böyle geniş geniş konuşmanıza malzeme olmaz olamaz. Hala bu evde hakkım var. Benim babamın ocağının başında siz kimsiniz ki dedikodumu yapıyorsunuz. Herkes kendi evinin işine baksın. Kızın bu eve gelin geldi tapuyu üstüne alıp mal sahibi olarak gelmedi. Önce dönün bağımlı oğlunuzla kocasının yanından başka kocaya kaçan büyük kızınızla ilgilenin. Benim alnım ak yolum düz.” Kardeşine dönüp “Sana da yazıklar olsun ki şunlar benim hakkımda konuşurken susturmayı bilmiyorsun ama hata sende değil. Sana anne olup bakıp büyüten yardım eden hep yanında olan bende. Bundan böyle de ne ölünüz ölüme ne diriniz dirime olsun. Bir ablan yok haberin olsun.” Deyip geri işine döndü. Sinirden ağlıyordu. Elleri titrerken elleriyle dizdiği her şeyi iç çeke çeke toparladı. Yıkatıp kenara koyduğu halıları kapı ağzına çıkardı. Her şey hazır olduğunda peşinde dolanıp “Abla etme eyleme” diyen kardeşine dönüp bakmadı bile. Gülden’in annesi ise hiç utanmadan oturmaya yiyip içmeye devam etti. Ceylan, Cansu’yu aradı. Arkadaşı eşi ile gelirken babasını aradı. Birkaç çalış sonrası açıldığında akşam ezanının okunmasına bir saat vardı. “Kızım gelmedin. Neredesin sen?” “Ben artık hiçbir yerdeyim baba. Senin ocağının başında gelininin anası beni kardeşime kötülüyor. Gelinin bana akıl vermeye çalışıyor. Siz köyde kalın gelinin anası danası evde keyif yapıp sofralar kuruyor sizin gözünüz yine beni görüyor. Ben evimi tuttum eşyalarımı ayarladım şimdi de buradaki eşyalarımı alıp gidiyorum. Size de ailenizle keyifli bir yaşam diliyorum. Herkesi her yere sığdırdınız da bir bana yeriniz olmadı.” “Ne diyorsun kızım sen?” “Benim dediğimi anladın bence baba. Nasıl olsa işiniz bitti. Herkesin her şeyine koştum hallettim. Kim beni daha ne yapsın ki. Uzatmayacağım baba. Siz varın Ceylan öldü değin. Anama da söyle kına yaksın.” “Kızım delirme” dese de “Selametle baba” diyen genç kadın telefonu kapadı. Kapıya gelen araba korna çalınca çatı ve kolileri valizleri dışarı çıkardı. Cansu ve Umut ona yardım etti. Mehmet çok kötü olmuştu. Ablasına düşkündü. Gülden “Üzülme hayatım hatasını anlar o da” diye kulağının dibinde fıs fıs laf etse de Ceylan sadece alaycı bir gülüşle karşılık veriyordu. İş bittiğinde ayakkabısını giymeden önce aklına gelen son şeyle üst kata çıktı. Çıkarken “Mehmet benimle gel” dediğinde Gülden hemen peşlerinden gitti. “Burası bizim katımız. Ne işin var Ceylan burada?” Yatak odalarına hiç umursamadan girdi. Köşedeki üç sandıktan kendine ait olanı çektiğinde gelin “Bunu nereye götürüyorsun o benim” dediği an gözlerinden ateş çıkaran kız “Bana bak yolarım seni. Bu sandık benim. İçinde ne varsa ya ben yaptım ya da parasını verip alıp koydum. Senin kocanın sandığı orada. Sahip çıkacaksan ona sahip çıkacaksın. Daha da fazla sesini çıkarma elimde kalırsın kimse alamaz.” Dediğinde gözleri dolan Gülden “Mehmet bir şey de” diye homurdandı. Elbette Mehmet “Abla ayıp oluyor ama” dediği an sandığı iten kadın “Kes sesini tut ucundan” diye bağırdı. Sandığı da arabaya yüklediklerinde çantasından çıkardığı anahtarı kardeşinin üzerine fırlattı. “Al bunu, bundan sonra da istediğini yap.” Arabaya binip yola çıktıklarında kendini sıkıyordu. Eve geçip eşyaları koyduktan sonra Cansu hemen masayı kurdu. Ceylan üzerini değiştirip eşofman takımı giyindi. Yemek yedikten sonra Umut müsaade isteyip evden çıktığında ikili baş başa kalmıştı. Cansu hemen hızlıca bir ıslak kek yaptı. Ceylan da bulaşıkları topladı. Fırından çıkan kekin sosunu koyup kahveleri hazır ettiklerinde ışıkları hafif loş bir hale getirip oturdular. Birer sigara yakıp sessizce içtiklerinde iç çeken Ceylan dökülmeye başladı. “En çok ne zoruma gidiyor biliyor musun? Hadi annemi babamı biliyoruz. kaç yaşında insanlar değiştiremezsin huyları bu artık. Ya Mehmet’e ne demeli. Ben peşinden az koşmadım bizimkilere duyurmadan bokunu pisliğini temizlemedim. Annem yüzüne bakmadı iş güç diye dizimde uyuttum. Hak ettiğim bu olmamalıydı. Bir kadın için beni değişmemeliydi. En azından sen karımsan o da ablam deyip arayı bulmalıydı. Evden yollayın dediklerinde ilk onun itiraz etmesi gerekirdi. Onay vermesi değil.” Göz yaşını sildi. Cansu ne dese az gelecekti biliyordu. O yüzden sessizce dinledi. Ceylan’ın akla değil dinlenilmeye ihtiyacı vardı. Gece üçe kadar oturdular. Bazen ağladılar bazen de güldüler. Genç kadın yeni hayatına mis gibi adım atıyordu. Göktuğ ise babasının yanına ulaşmış annesini aramış haber vermişti. Selim ise “Sen bu çocuğun peşinden gelmeyecek misin? Ya geri yollamazsam?” dediğinde ise anlık sinir harbi yaşayan kadın “Gönderme lan gönderme. Benim çocuğumsa senin de çocuğun. Karşıla okul masraflarını adam gibi yetişmesini sağla da görelim adamlığını babalığını. Yiyorsa tabi.” Diye karşılık verdi. Asında eski eşinin derdini biliyordu. Göktuğ’u yanına çekecek sonra da geri yollamayıp Ceylan’ın İstanbul’a dönmesini sağlayacak başına bela olacaktı. Hala bir araya geleceklerinden emindi. Birer çekyatta uyuya kaldıklarında yorgunluk bedenlerinde dört dönüyordu. Dağhan ise gece otelden çıkmış sahile inmiş oturduğu bankta denizin siyah bir çarşaf gibi önüne serilmesini izliyordu. Serkan yanında dikilirken “Anlat” dedi sadece. “Abi dediğin gibi yeni eşyaları spotçu malı diye götürdüm. Çamaşır makinesini bağladım. Kutu gibi ufak bir yer tuttuğu ev. Yani şöyle kaba taslak diyecek olursak senin İstanbul’daki evin salonu kadar anca var.” Başını sallayan adam öyle bir yere bile tamam diye kadını daha da merak etmeye başlamıştı. “Devam et.” “Yani abi ne diyeyim ki. Kocası kötüymüş. Ailesi de ondan aşağı kalır değil. Eve eşyaları koyduktan sonra takibe devam ettim. Aile evine gitti. İçeride nasıl bir sorun yaşadıysa dışarıya kadar sesler taştı baya. Oradan da arkadaşının kocasının arabasına bir şeyler yükledi. Şimdi de adının Cansu olduğunu öğrendiğim arkadaşının evinde.” Dağhan iç çekti. Bir sigara yakıp dumanı ciğerlerine yollarken hafif dalgalanan denizin üzerindeki ay ışığına baktı. “Serkan, bu adam kafayı yedi herhalde diyor musun benim için?” “Estağfurullah abi sadece biraz değişik geldi.” Dağhan derince solurken başıyla yan tarafını işaret etti. “Otur.” Serkan hiç ikiletmeden oturdu. Sigara uzattığında ikramı kabul edip yaktı ve içmeye başladı. “Ben yıllardır bu dünyanın içindeyim Serkan. Çevremde o kadar kadın var ki hepsi süslü, kendilerine göre ihtişamlı, akıllı, kimileri soylu kimileri ise çalışarak bir yerlere gelmiş. Ama hepsi bir nokta da ya tipime ya parama bağlanıyor. Gerçek Dağhan Murat Yaseri kimdir ne ister bilmiyorlar. Bende biliyorum çok saçma bir işin içine girdim. Lakin o kadın başka. Nasıl denir anlatılır bilmiyorum ama o kadında beni çeken yanlar var. Mücadeleci oluşu mu yoksa savaşma azmi mi emin değilim. Değişik işte. Ha bir de ha demeye tipime kanmadı. Dönerci de yüzüme baktığında hemen bakışlarını kaçırdı. Ağzı ayrık ayran budalası gibi yüzüme bakıp tanışmayı istemedi. İş için mesaj yazdım şüpheyle yaklaştı. Araştırmadan okey demedi. Hatta o kadar paraya ihtiyacı olmasına rağmen verdiğim fiyata başta çok dedi.” Aldığı nefesi dışarı veren Serkan başını salladı. “Eşya konusunda da sorguladı abi. Kıvırmak için epey uğraştım. Sosyal medyasında da öyle aman aman bir şey yok. Yaptığı ürünleri koymuş oğluyla birkaç resmi var. Bir de birkaç kendi resmi o kadar. Yalan yok giyim kuşamı da bildiğimiz gibi değil.” Haklıydı çünkü çevrelerindeki kadınların geneli birkaç parça kumaşı bedenine sarınca giyindim diyerek dolanıyordu. Ceylan, maskülen bir giyim tarzına sahipti. Genelde gömlek kumaş ya da keten pantolon, kot veya normal ceketler. Dağhan “Neyse, sen İstanbul’dan bizim firmadan beş yüzer adet her türlü tesbih malzemesi hazır edilsin. Malzemeleri bol koysunlar. Kurye kargo istemiyorum. Arabayla adamlardan biri getirsin. Yarın akşama kadar burada olsunlar.” Dediğinde “Tamam abi hemen arıyorum da evdekilere ne diyeceksin?” deyip o konuyu da hatırlattı. “Burada iş yapacağımı söyleyeceğim. Annemi biliyorsun Ceylan gibi çalışkan kendi ayakları üzerinde duran kadınlara yardımı sever. Oradan yürür giderim.” Otele geri döndüğünde Serkan çoktan adamları aramış depodan fazla fazla malzemelerin hazır edilip gece yola çıkılmasını söylemişti. Saat dokuz gibi uyanan Ceylan telefonundaki sayısız çağrıya gözlerini ovarak baktı. Sessizde kalması işine gelmişti çünkü babası kardeşi defalarca kez aramıştı. Kardeşine “Beni arayıp durmayın. İyiyim. Tuttuğum evdeyim. İstediğiniz oldu. Rahat bırakın” diye mesaj attı. Çok ağlamış çok saf yerine konup sırtına semer vurulmuştu ama bu defa kimseye eyvallahı olmayacaktı. Mademki ilk gözden çıkarılan, vazgeçilen, yaptıkları görünmeyen, canının acıyacağı umursanmayan oydu ona davranıldığı gibi karşı tarafa davranışlar sergilerdi. Babasını aradığında açan adam bağırmaya başladı. Bir süre dinleyen genç kadın sonunda “Bana bağırmayı bırak baba çocuk yok karşında” diye çıkıştı. “Neredesin sen? Eve de gitmemişsin.” “Yoo evdeyim. Hatta kendi evimdeyim.” “Ceylan, kızım sen aklını mı kaçırdın? Ne demek kendi evim?” “Baba, sizin mi kafanız gitmeye başladı yoksa benim mi sabrımı sınıyorsunuz. Siz demediniz mi evden ayrılmalısın gelinin ailesi seni istemedi diyen. Eee? Ben o evde durur muyum? Senin aklın bunu alıyor mu? Bak ne güzel işte. Sırtınızdaki kamburdan kurtuldunuz. Göktuğ yok. Ben yokum. Hoş annem elalem ne der derdine çoktan düşmüştür ama bu saatten sonra o elalem bok yer anam da peçete tutar.” “Sen kime güveniyorsun onu desene önce? Nereden buldun evi hemen? Ceylan bak beni katil etme.” Kaşları çatılan kadın sinire soludu. “Allah’tan başkasına güvenmiyorum baba. Laflarına dikkat et de konuş benimle. Ev de Cansu’ların evinin hemen arkasındaydı. Boş olunca da tuttum. Kaldı ki o aklındaki pis düşünceleri hemen sil ben başkalarına benzemem. Annemin ağzı ile bana gelme baba tamam mı? Unutmadan bugün faturaları Mehmet’in üzerine vereceğim.” Babası ile baya ateşli bir şekilde tartıştı. İşin içine annesi de girdiğinde Ceylan telefonu yüzlerine kapadı. Kendine yeni bir hat almayı aklına not edip evden çıktı ve köşedeki fırından ekmek poğaça simit almaya gitti. Kafasını dağıtması gerekiyordu. Tahammül seviyesi çok düşmüştü. Sinirleri ona uyarıyı ağrıyan ensesi ve yükselen tansiyonu ile veriyordu. Tam ödemeyi yapıp arkasını dönmüştü ki biri ile çarpıştı. Elindekiler düşmedi ama bir adım geriledi. “Önüne baksana bilader.” “Bana çarpan sensin ama.” “E duvar gibi arkamda durursan çarparım tabi.” “Neyse, kusura bakma. Bir anda döneceğini fark etmedim.” Baş ağrısı yüzünden “Tamam sıkıntı yok” değip kenara çekilerek fırından çıktı. Arkasından bakan Dağhan rengi solmuş kadının bir sıkıntısı olduğunu anlamıştı. Ceylan ise hemen karşı kaldırıma geçip yeni açılan eczaneye girdi. Önce tansiyonunu ölçtürdü. Yüksek çıkınca e-nabzından kullandığı tansiyon ilacını bakıp ondan aldı. Telefonu çaldığında Cansu’nun adını görünce cevapladı. “Efendim yavrum.” “Neredesin kızım sen? Yoksun evde.” “Fırına geldim. Geliyorum. Sen çayı koy.” “Tamam. Hadi bekliyorum gecikme.” Telefonu kapayıp eczaneden çıktı. Eve girdiğinde onu arabanın içinden izleyen adamdan bir haberdi. Kahvaltı sonrası biraz uzanan Ceylan tansiyonunun biraz normale dönmesi ile Mehmet’e yeniden mesaj attı. “Geldiğimde hazır ol. Faturaları sana devredeceğim.” Giyinip evden çıkarken “Ben eşyaları yerleştireyim mi yavrum” diyen Cansu’ydu. “Yok be yavrum uğraşma. Ben geldiğimde hallederim.” “Elime mi yapışacak bebeğim ayıp ettin. Merak etme kız çamaşırlarını kurcalamam. Seksi iç çamaşırların sana kalır.” Kaşlarını kaldırıp indirirken saçından bıyık yapıp burunca Ceylan kahkaha attı. Cansu arkadaşını öpücüklerle yolladı. Yan eve geçip mutfağa bakır bacak ne varsa yerleştirdi. Sandığını da kanepenin kenarına koydu. Üzerine de küçük ekran televizyonunu ayarladı. Genç kadın ise kardeşiyle hem faturaları üzerinden bıraktı hem de kendine ait faturaları üstüne aldı. Artık sadece kendi düzeni vardı. Eve gelirken birkaç yiyecek şey aldı. Elinde bir hafta içinde teslim etmesi gereken az biraz siparişi vardı. Onlara başlardı. Kapısını açtığında gelen mis gibi koku ile arkadaşının ondan önce davrandığını anladı. Ayakkabısını çıkarıp içeri girdiğinde besmele çekti. Kim ne derse desin artık kralına eyvallahı yoktu.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD