
Efsun, sabahtan beri okulun bahçesinde çocuklarla oynuyordu. Mahallenin haylaz çocuğu Ali, her zamanki gibi yerinde duramıyordu. "Öğretmenim, bu oyunu kim kazanır?" diye bağırdı, sesi neşeyle yankılanarak.
Efsun, alnındaki teri silip gülümsedi. "Ali, kazanan önemli değil. Önemli olan eğlenmek!" dedi. Çocukların kahkahalarıyla mahallede bir anlığına kuş cıvıltısı gibi bir hava esti.
O sırada, yanındaki küçük muayenehanenin kapısı açıldı ve Tarık dışarı çıktı. Tarık, mahallenin doktoru, her zamanki gibi şık ama mütevazı bir görünümle ortalıkta dolaşıyordu. Efsun’un gözleri Tarık’a kaydı; aralarında farkında olmadıkları bir bağ vardı, sanki geçmişlerinden gelen bir yankı.
Mahallede küçük ama dinmeyen bir dedikodu fırtınası vardı. Tarık’ın eski bir ilişkisi, mahallede hâlâ konuşuluyordu. Şükran Teyze, kahvehanede diğer kadınlara, “Tarık bey yine bakışıyor. Ama Efsun kızımız nazlıdır, kolay teslim olmaz,” diye laf atmıştı. Sevgi Hanım ona bakarken, "Kızıma layık bir aday bulmadan ölmek istemem." dediğinde Şükran elini tuttu. "Elbet olacak dert etme sen." dedi. Efsun yorulduğunda annesinin yanına oturmuştu.
"Kızım bak doktor bey ne kadar yakışıklı değil mi?" diyerek sorduğunda genç kız ona bakıyordu. "Allah sahibine bağışlasın annem." dediğinde Sevgi Hanım ona baktı. "Evde kaldın kızım evlen artık" diyerek söylenmişti. "Anne yeni atanmam oldu bırak biraz tadını çıkarayım." dediğinde Şükran hanım konuştu. "Üstüne gitme kız haklı mesleği zor almış." dediğinde, "Vallahi çok haklısın Şükran teyzeciğim evde sürekli koca arıyor bana." demişti.
"Ben öldükten" diyeceği anda sözü yarıda kalmıştı. Nedense içinde bir korku belirince, "Anne" diyerek bağırdı. "Lütfen deme öyle bak kardeşim soruyor ona diyemiyorum." demişti. Efsun’un gözleri doldu. Babasının ölümünden sonra annesini de kaybederse asla ayakta duramazdı.
Efsun ve Tarık arasındaki elektrik nasıl olacaktı. Efsun bunca şeye rağmen ona şans verecek miydi?

