Kurşunlar susmuştu bir anlığına… Ama sessizlik huzur getirmiyordu. Tam aksine, daha büyük bir çığlığın ayak sesleri gibiydi. Toprak, barut kokusunu sindirmişti içine. Hava… ölüm gibi ağırdı. Dijvar, arabanın arkasına siper almıştı. Nefesi hızlıydı, alnından süzülen ter soğuk bir zehir gibi çenesine iniyordu. İçerideki İdâl'in fısıltısı hâlâ kulaklarındaydı: > “Ne olur… ölme. Ben sensiz doğurmam.” Ama o cümleye daha cevap veremeden… Serhat tek gözüyle nişan aldı. Ezdînşêr sessizce başını eğdi. Ve bir kurşun daha… Dijvar’ın göğsü sarsıldı. Silahı elinden düştü. Ayakta kalmaya çalıştı ama dizleri çözüldü. Dudaklarından kan sızdı. “İdâl…” diye inledi. Sesindeki çaresizlik değil, korumaya gücünün yetmemesi vardı. İdâl içeride çığlık attı. Gözleri büyüdü. Ellerini cama vu

