"Hadi acele edin." dedim kısık bir sesle. On iki kişiyle birlikte, bu kıyafetleri bulduğum odaya girerken koridora kısaca bakıp bende içeriye girdim ve kapıyı kapatarak diğerlerine döndüm. "Dolaplarda kıyafetler var." der demez herkes ne demek istediğimi anlamış gibi dolaplara akın ederken bende arkamı dönüp kapıdaki camdan dışarıdaki saate baktım. Sekiz dakikamız kalmıştı.
"Sen de kimsin?" diyen siyahi çocuğa baktım. Üzerine siyah bir tişört ve mavi kot pantolon geçirmişti.
"Ah, bunu kaç kez daha cevaplamam gerekiyor ya?" diye söylensem de, umursamazca konuşmayı olabildiğince kısa tutmak istermiş gibi sorusunu üstünkörü cevaplamıştım. "Sadece sizinle aynı kaderi paylaşan bir savaş kölesi, deney faresi veya adını her ne koyduysanız ondanım."
Genç çocuk, verdiğim cevaptan pek tatmin olmasa da, sorgulamayı kesmişti.
Herkes giyindiğinde de tavandaki havalandırmaya ulaşmak için dolap kapaklarını açıp rafları birer merdiven gibi kullanarak havalanırmanın ızgaralarını sıkıca tutup ayaklarımı dolaptan ayırdım ve boşlukta sallanarak ızgarayı söktüm.
Yere ayaklarımın üzerinde düşünce elimdeki ızgarayı bir kenara bıraktım ve havalandırmadan geçebilecek olan kişileri seçtim. İnce uzun iki erkek ve altı kız havalandırmadan ilerleyecek, diğer dört erkek benimle gelecekti.
Elimle sağ tarafı göstererek, "Binanın Güney kanadına açılan bir havalandırma borusu var. Tahminimce şu tarafa gideceksiniz, dışarıya çıktığınızda da ben sizi alacağım." diyip havalandırmadan gidecek sekiz kişiyi gönderirken geri kalan dört kişiye baktım.
"Birazdan diğerleri gelecek, onlar gelince ne yapacağımızı düşünürüz." diyince kapıya yaklaştım ve saate baktım. Son beş dakika.
Hadi maviş, lütfen yakalanmamış ol.
Hala gelen giden olmazken tam arkama döneceğin sırada koridordan gelen bir sürü ayak sesiyle cama yaklaşıp baktım. En önde koşan maviş ve onu takip eden elliye yakın insanla ister istemez ağzımdan bir küfür çıktı.
Hızla kapıyı açıp dışarı çıkarken elimle içeriye girin işareti vermemle Maviş başta olmak üzere hepsi odaya doluşurken bakındım. Garanti ederim ki elli kişiden fazlalardı.
"Pekala." dedim aceleyle. Fazla zamanımız kalmamıştı. "Şu havalandırmadan geçebilecek kadar zayıf olanlar yanıma gelsin." dediğimde herkes önce havalandırmaya bakıp sonra da ayrılmaya başlamıştı.
Yanımda yaklaşık 20 kadar kız biriktiğinde hepsine teker teker baktım. "Havalandırmanın diğer kapısı binanın Güney kanadında." diyip sağ tarafı gösterdim. "Önünüzde bir grup daha var, onlarla karşılaşırsanız sizi benim gönderdiğimi söyleyin." dedim ve onları da havalandırmaya postaladım.
Geriye kalan 30 kişiye baktım. İri yapılı birkaç kızdan ve genellikle erkeklerden oluşuyordu. Ayrıca fazla zamanımız kalmamıştı ve ben ne yapabileceğimizi bilmiyordum.
Maviş yanıma gelip konuşmaya başlarken kafamı kaldırıp baktım.
E doğal olarak o da havalandırmadan gidemezdi. 1.67 boyunda olan ben bile onun omzuna anca geliyordum.
Herkesi beşerli gruba bölüp konuşmaya başladı. "Herkes rasgele grup oluştursun, ve bir grupta en fazla beş kişi olsun. Batı kanadından çıkacağız. Her grup çok iyi arkadaş. Bazılarınız doktor, bazılarınız hemşire. Nöbetiniz bitti ve evlerinize gideceksiniz ama öncesinde beraber takılmak için dışarıya çıkacaksınız. Anlaşıldı mı?" dediğinde kendi grubumun yanına gittim. Havalandırmadan geçebilirdim ama ben olmasam onları yönlendirecek birisi olmayacaktı. Onların yanında kız çocuğu gibi kalıyordum resmen.
Grup grup hepimiz belirli aralıklarla odadan çıkarken grubumdakilere baktım. Benim haricimde iki kız ve iki erkek vardı. Uzun koridorun sonuna gelip sağa dönerken birkaç insanla karşılaşınca bizim grupla konuşup gülüşerek yürümeye başladık. Saçma sapan sorular sorup saçma cevaplar verirken aslında hepimizin dikkati de bir an önce çıkışa ulaşmaktı.
Önden giden Maviş'in grubu sola dönünce bizde onları takip ettik ve sonunda sağ tarafta duran çıkış kapısını gördüm. Kapıda tuhaf sensör gibi bir şey vardı ve bu durum beni fazlasıyla germişti. Kaçabileceğimizi düşünerek bunu koymuş olabilirlerdi ama nedeni çok farklı şeyler de olabilirdi. Hemen kötü düşünmemeliydim.
En kötü ihtimalle hepimizi kurşuna dizerlerdi.
Kapıdan çıkınca beklediğim gibi alarm falan çalmamış veya silahlı adamlar etrafımızı çevirmemişti.
Sorun yok, sorun yok. Hala yaşıoruz...
Öndeki grup sağa dönüp binanın Güney kanadına ilerlerken bizde adımlarımızı hızlandırıp onlara yetişmiştik. Bina fazlasıyla büyüktü ve bizim için zaman kaybıydı.
Güney kanadına gittiğimizde etrafta hiç kimse yoktu ve buradan ötesi ormanlık alandı.
Özgürlük, bu ormanın sonundaydı.
Sonunda... Özgür olacaktım.
İnanması bile fazlasıyla güçtü.
Havalandırma kapağını görünce direk oraya yönelip açmaya çalıştım ama bu içeridekilere oranla çok daha kalın ve büyük olduğu için açamamıştım. Maviş gelip tuttuğu gibi havalandırma kapağı elinde kalınca iri gözlerle baktım ona. Benim saçlarım genç olmama rağmen ne kadar beyaz ise, onun o kas dolu kolları da o kadar güçlüydü.
İçeriden hepsi tek tek çıkarken Maviş'e baktım.
"Sen diğerlerini götür, ben onları da alıp gelirim." dediğimde kaşları çatılmıştı.
"Hayır." kısa ve net. Hoyor!
"Burada bu kadar kalabalık durmamız daha tehlikeli. Git." dediğimde kararsızlıkla bana baktı. Tamam ayrılmak tehlikeliydi ama bu kadar kalabalık olmamız daha da tehlikeliydi. Nereden baksan 60 kişi vardık.
"On dakika içinde gelmezseniz geri dönerim." dediğine gülümsedim ve onu başımla onayladım. Sert bir görünüşü olsa da iyi birisine benziyordu.
Maviş - bu arada onun adını bir ara sorsam iyi olacaktı- diğerlerini alıp ormana giderken arada arkasına baksa da sonunda ormana girince koşmaya başladılar. Kolundaki saate baktığını da göz ucuyla görmüş bulundum.
Birkaç dakika sonra herkes çıktığında ormana koşmaya başladık ama ormana girdiğimiz anda tüm binada alarmlar ötmeye başlamıştı. Fark etmeleri biraz geç olmuştu ama bu bizim için artı puan demekti ne de olsa.
Tüm binayı aramaları yaklaşık on beş dakika sürerse ve bahçeye bakmaları, ardından da kameraları izleyip ne tarafa gittiğimizi öğrenmeleri derken en az bir saat peşimize düşmeyeceklerdi. Ve bize o zamana kadar buradan oldukça uzaklaşmış olurduk.
Maviş'e ulaşınca orman boyunca koşmaya devam etsek de birkaç dakika sonra arkamızdan silahlarla ateş etmeye başlamışlardı. Sanırım onlar benim düşündüğümden çok daha hızlı çıkmıştı.
Endişelenmem gerekiyordu değil mi?
Kesinlikle!