" Ah be Anadolu! Şimdi her köşen ağlayan ANA' dolu..."
YARIM KALMIŞ HAYATLAR
“ Sen beyaz karlar altında damat mı oldun annem, seni al bayraklar içinde damat mı ettim yavrum!? “
" Kınalı kuzum, beni bırakıp nereye gittin? Damatlık giyecektin, kefen giydin; ev alacaktık, mezar aldık! “
Kaçıncıydı bu? Kaçıncı ananın tabuta sarılarak feryat edişi, kaçıncı babanın acısını göğsüne gömüp "Vatan Soğolsun" deyişi idi?
İki gün önceki saldırıda sekiz askerimiz şehit düşmüştü, bayrak yere düşmesin diye toprağa düşen tam sekiz kahraman! Ve gerisi ise Hakkari’ nin semalarında yankı bulan haykırışlar ile gözlerimin önündeki manzaraydı...
Siz hiç bir cenazeye yahut bir askeri cenaze törenine katıldınız mı? Ben katıldım, hem de o kadar çok katıldım ki bu gözlerimin önündeki kareler hayatımın bir parçası oldu artık.
Omuz omuza çatıştığı, ekmeğini bölüştüğü silah arkadaşının ay yıldıza sarılı tabutunu gururla omzunda taşıyan üniformalı askerler... Acısını göğsüne gömüp ailesinin dayanağı olan o babalar ile anaların ve yârların tarif edemediğim, kelimelere dökemediğim feryatları... Ha o dudaklardan dökülen her cümlede ezberimde!
Alışık olduğum kareler gibi değil mi? Öyle olmuyor ama işte! Her seferinde yüreğime saplanan bir acı, gözlerimden sicim sicim akan yaşlar... Ve dört gözle sevdiğinin görevden dönmesini beklerken tabutuna sarılan o yârların yerine kendimi koyuşum!
“ Sana daha doyamadım ki ben. Seni böyle mi karşılayacaktık? “
Onca sesin, haykırışın arasında keskin bir bıçak misali zihnime saplanan cümle ile bakışlarım kalabalığın içinde ay yıldıza sarılı tabuta sevdiğine sarılıyormuşçasına sım sıkı sarılan o genç kadınıulmuştu.
O kadın bendim mesela şimdi... Ağlamaktan sarsılan beden benim bedenim, dudaklarından dökülen feryatlar benim feryatlarım... Ve o kahraman benim sıcak kahvelerine bakmaya doyamadığım sevdiğim, Yiğit’ im...
“ Şehitlerimiz için bir dakika saygı duruşu; rahat, hazır ol! “
Albayın sesi ile irkilerek kalbimde büyük bir zelzeleye sebep olan düşüncelerden sıyrıldığımda gözlerimden akan yaşlar eşliğinde son kez baktım, örtüsü başından düşmek üzere olan o genç kadına. Ardından herkes gibi hazır ola geçtiğimde bir bir geçti gözlerimin önünden, şehitlerimizin o nur yüzleri... Hepsi şimdi cennetin en güzel yerinde peygamberimize komşuydu. Peki ya bizim yüreklerimize ektikleri acı?
Bir dakikalık saygı duruşu bittiğinde Gökhan albayın gür sesi duyuldu yeniden; “ Asker tabut al “
“ Oğluumm! “
Gökhan albayın komutuna eş kopan feryat ile yere yığılan yaşlı kadına doğtu bir kaç adım atmıştım ki bir çığlık daha yankılandı o an tören alanında; “ İbrahim’ im, can parçam benim... “
Başımı hızla sesin geldiği yöne çevirdiğimdeyse, eli karnında iki büklüm olmuş genç kadının harelerime dolması ile bakışlarım kararsızca iki kadın arasında gidip geldi bir süre. Lakin genç kadının dudakları arasından “ Bebeğimm “ diye acı dolu bir feryat daha döküldüğünde yerde iki büklüm olmuş kadının baş ucunda almıştım soluğu. Ve genç kadının bebeğini korumak istercesine karnına sardığı ellerini tutuğumda bir yakarış daha döküldü dudakları arasından; “ Bebeğimde gitmesin n’ olur! “
Yakarışları üzerine âdeta koca bir yumru oturmuştu boğazıma. O an söz vermek istedim; ikinizde iyi olacaksınız, demek istedim ama diyemedim. Ne o anneye o sözü verebildim ne de gözlerimden akan yaşlara engel olabildim... Sadece avucumun içindeki titreyen ellerini destek verircesine sıkıp “ Güzelim benim, güçlü olmalısın. Sen güçlü olursan bebeğinde güçlü olur. “ diyebildim. Ardından ise göz pınarlarıma dolan yaşları saklamak adına sağ tarafa doğru çevirmiştim başımı.
Ve işte yanıbaşımızdaki tabtun önüne özenle yerleştirilmiş fotoğrafın harelerime dolduğu o an... Bir kez daha yankılanmıştı kulaklarımda, son nefesini kollarım arasında veren kahramanın o sözleri; “ Ben şehabet şerbetini çoktan içtim hemşire hanım, eşim ve oğlum sizlere emanet. “
Bir çocuk canlandı o an gözlerimin önünde; babasını hiç görmemiş, tanımamış bir çocuk... Ama babası her sorulduğunda gururla “Benim babam bir kahraman!” diyen bir çocuk...
“ Nefes. “
İsmimin seslenilmesiyle irkilerek daldığım düşüncelerden sıyrıldığımda dumura uğramışlık ile öylece bskakalmıştım, Sinan’ ın endişe dolu kahvelerine. “ İyi misin abim ? “ diye bir kez daha soran sesiyle de ancak kendime gelip uzattığı elinden destek alarak ayağa kalkerken, “ Abi... “ diye titrek bir fısıltı dökülmüştü dudaklarımdan. Lakin Sinan’ ın “ Şimdi değil Nefes! Şimdi hiç sırası değil. “ demesiyle sustum.
Haklıydı. Şimdi sırası değildi! Ne zaman kollarım arasından alındı bilmiyorum ama revirde yardımımı bekleyen bir anne varken hiç sırası değildi..!
* * *
Operasyondan yaralı dönen askerin yarasına pansuman yapmayı bitirdiğimde elimdeki eldivenleri çıkarırken kocaman bir tebessüm kondu dudaklarıma; “ Geçmiş olsun. Bir süre istirahat etmelisin, kolunu kullanmamaya çalış ve pansumanlarını aksatma. “
Ben tavsiyelerimi ard arda sıralarken, “ Söz konusu vatansa gerisi teferruattır. “ deyip kalkıp giden asker ile öylece bakakalmıştım arkasından.
Biz gece yataklarımızda rahat uyuyabilelim diye canlarını hiçe sayan kahramanlardı işte onlar! Onlar ay yıldız gökte dalgalanmaya devam etsin diye kendi hayatlarını feda edenlerdi! Çok şey borçluyduk onlara, çok...
“ Allah sizden razı olsun. “ diye bir fısıltı döküldü dudaklarımdan.
Her şey vatan içindi, her ama her şey...
“ Bebeğim... “
Kulaklarıma dolan inleyiş ile hızla arkama döndüğümde isminin Aslı olduğunu öğrendiğim genç kadının gözlerini açtığını görmemle hızla ilerledim yanına.
“ Merhaba, hemşire Nefes ben. Merak etme bebeğin gayet iyi. Sen nasıl hissesiyorsun Aslı? “
“ Çaresiz ve yapayalnız. “
Aslı’ nın yaşların süzüldüğü gözlerini gözlerime kenetleyip verdiği yanıt ile yanıbaşındaki tabureye oturup ellerim arasına aldım ellerini. Ve fısıldadım usulca “ Yalnız değilsin; bebeğin var, biz varız. “ diye...
“ Ama o yok, ömrümü ömrüne adadığım adam artık yok. Ben onu çok sevdim, defalarca dedi bana ‘ben ölümü sırtında taşıyan bir adamım’ diye. Ama bir an olsun vaz geçmedim onu sevmekten. Ne yapacağım şimdi ben onsuz? “
Sözleri ile sevdiğim adamın gülcemali gözlerimin önüne gelirken bir anlık sım sıkı yumdum gözlerimi.
Asker yareni olmak yürek ister, kim ölümle yarışan birini sevebilirdi? Biz sevdik! Yüreğimizde mermi izleriyle, ruhumuzda barut kokusuyla... Her saniyenin son olacağını bilerek, her vedayı son görüşme gibi yaşayarak...
“ Seveceğiz Aslı, hem de sonsuza dek seveceğiz onları. Çünkü aşkın dili ölümsüzdür, kalbimizdeki sevgi her zaman yaşayacak. “
“ Her daim kalbimizde, benim de oğlumuzun da... “
Ruhları şehitlik makamında yücelirken, anıları kalplerimizde daima taze kalacaktı. Vatan sevgisiyle dolu yürekleri ve kahramanlıklarıyla gelecek nesillere ilham kaynağı olmaya devam edecekler. Onların hikayeleri nesilden nesile aktarılacak ve vatanseverlik ruhu sonsuza dek yaşayacaktı.
BÖLÜM SONU