3.Bölüm

1105 Words
Kalbimi bir dart tahtasına benzetirdim.Çok fazla oka maruz kalmıştı.Aldığı darbeler yüzünden dizleri üzerine çökmüş,kanlı elleriyle her çektiği oktan sonra bir yemin etmişti. Hayatımın başından itibaren iyileştirmeye çalıştığım her yaradan sonra geçeceğine dair inancım yüksekti fakat son darbe benim bile iyileştiremeyeceğim bir darbeydi.Ayağa kalkamazdım diye düşünürdüm ilkin ama öyle olmadı.Mantığına tutunanlardandım. Kalbimin bedenim deki tek işlevi ayakta tutmaktı beni. Sabah aceleyle evden ayrılmıştım.Alarmı duymamıştım ve uyandığım da saat epey geçmişti.Telefonumda cevapsız çağrı vardı.Emniyetten aramışlardı ve şimdi arabayı olay yerine doğru sürüyordum. Savaş komiserin,şehrin merkezinden uzakta attığı konumu tekrar göz ucuyla kontrol ettim. Dakikalar sonra arabayı etrafı sarı şeritlerle kapatılan alanının yakınına park edip,torpidoda ki telefonumu da alıp aşağı indim.Telefonu cebime koyup bana doğru gelen Savaş komisere baktım. Üzerinde siyah kot pantolon, siyah kazak ve koyu kahverengi şişme montu vardı. Kumral saçlarını yukarı doğru taramıştı.Yumuşak yüz hatları vardı.Elinde tuttuğu telsizle, hızlı adımlarla bana yaklaştı. "Olay yeri ekibi geldi mi?" dedim, benden 4-5 adım uzakta durduğun da. "Evet savcım." "Olay nedir? " "Sabah erken saatler de isimsiz ihbar üzerine ekiplerle olay yerine geldik,savcım.Etrafta hiç kimse yoktu." Üzeri siyah naylonla kapatılan cesedin yanına doğru yürüdüğümde peşimden gelip konuşmasına devam etti. "Savcım, cesedin 30-35 yaşları arasında olduğunu düşünüyoruz.Üzerinde kimlik bulamadık.Erkek.Kafasında darp izleri var." Üzerinde beyaz kıyafetleri,yüzlerinde de aynı renk maskeleri olan olay yeri ekibinin yanına vardığımızda gerekli incelemeler yapılıyordu. "Aç bakalım şunu" dedim ekipten birine çenemle naylonu işaret ederek. Bembeyaz kesilmiş cesette yüzündeki tek renk morarmış dudaklarıydı.Dün geceden beri ölü olduğunu düşündüm. Kafasında derin bir yara vardı.Kanı durmuştu.fakat olduğu yer kan içindeydi. Kafamı kaldırıp etrafı incelemeye başladım fakat bir iki ev dışında başka bir şey yoktu. Komisere dönüp, "Etrafta ki evlere sordunuz mu? Görmüşler mi birşey? dedim. "Evet savcım.İki eve de gittik ama kimse bir şey görmemiş.Bu arada tutanak ta hazır savcım." Yandaki,ekibinden olan polis memurundan istediği dosyayı bana uzattı. Dosyayı elinden alıp imzaladım ve geri uzattım. "Tamam, otopsi raporunu bekleyelim.Sen kayıp ihbarlarına da bak.Ben adliyeye geçiyorum.İhbarlardan bir şey çıkarsa haber ver bana.Bir de civarda mobese kamerası varmı ona bakılsın." "Anlaşıldı, savcım" "Kolay gelsin" Başka birşey söylemeden arabaya doğru ilerledim. Bugün hava açıktı ama ayazı daha da artmış gibiydi.Yerdeki karların ayağımın altında çıkardığı gıcırtılı sesler eşliğinde arabaya ulaştım ve kapıyı açıp şoför koltuğuna yerleştim.Arabayı adliyeye doğru sürdüm.Yarım saat sonra anca varabilmişim. Aracımı park edip çantamı ve telefonumu alıp aşağı indim ve hızlı adımlarla adliyeye girdim.Odama geçmeden önce kendime çay almıştım.Sabahtan beri ağzıma tek lokma koymadığım için midem bulanmaya başlamıştı. Odamdan içeri girip, elimde ki çayı masaya koydum.Paltomu da çıkarıp askıya astım. Eren odada yoktu. Sandalyeme oturup yorgunlukla derin bir nefes verdim. Her günüm olmasa çoğu zaman çok yoğun çalışırdım.Ama yoğun çalışmak alıştığım bir şeydi. Açıkçası bu kadar çalışmanın arasında kendimi dinlemeye fırsat bulamamaktan memnundum.Karanlık iç dünyama girmek istemiyordum.Çünkü girersem o hüsran dolu karanlık beni içine çekerdi ve bir daha çıkmam mümkün olmayabilirdi. Çalan kapıyla birlikte elim,yudumlamak üzere ağzıma götürdüğüm çayımla durakladı. "Gel" Komutumla birlikte kahverengi ahşap kapı iteklenerek açıldı.İçeriye baş selamı vererek giren başsavcı kalemi olan kadın girdi.Adını hatırlamıyordum. Sevgi miydi? "Savcım,Cihangir savcım Ahmet Demir'in dosyasını istiyordu." Ah!Bide bu vardı değil mi? Ve yine o isim. Kadına sakin olmaya çalışarak baktım. Derin bir nefes alıp konuştum. "Savcı Bey odasında mı?" "Evet, savcım." Harika! Ona dosya nasıl verilirdi gösterecektim. Ayağa kalkmadan tekerlekli sandalyeli arkamda kalan alçak dosya dolabına doğru döndürdüm. Aradığım dosyayı alıp ayağa kalktım ve kadına yönelik konuştum. "Ben götürürüm Savcı Bey'e istediği dosyayı" Kapıdan çıkarken kadının sesi ardımda kalmıştı. "Ben götür-..." Koridorda sadece siyah,bilek boy topuklu botlarımdan çıkan ses hakimdi.Üzerimde siyah kumaş pantolon ve siyah blazer ceket vardı. Önünü açık bırakmıştım ve içimde beyaz açık yakalı bir tişört vardı.Saçlarım, sabah evden aceleyle çıkmamdan ötürü ensemde özensiz bir topuzdu.Gözümün önüne gelen perçemi elimle kulağımın arkasına itip başsavcı yazan kapının önüne geldim. Kapıyı iki kez tıklatıp kapı kulpunu çevirdim.İçeri girip daha kapıyı kapatmadan,direk masada olduğunu düşündüğüm başsavcıya yönelik konuştum. "Israrla isted-.. " Masada kimse yoktu. Ama kapıyı ardımdan kapatıp pencerenin önünde sırtı bana dönük olan uzun boylu bir adam vardı ve sanırım başsavcı oydu. Ağır adımlarla bana döndü. Ve benim dünyam da o an dondu. Sendeledim. Sanırım hayal görmeye başlamıştım.Yoksa gördüğüm şeyin gerçek olmasının olasılığı yoktu.Üzerinde siyah takım elbisesi, hala ilk gün ki gibi olan kemikli,sert yüzü, lacivert gözleri,yukarı doğru özensizce taranmış saçları ama hep inatçı olan bir tutamının alnına düşmesi. Olamazdı. Karşımda ki Cihangir olamazdı.Olmasındı. Elimde ki dosya ağır çekimde parmaklarımdan kayıp yere düştü. Ömrümde ki yeminlerimin tek sebebi karşımdaydı. Burdaydı. Karşımdaydı. Gözlerime bakıyordu. Hayır bakmasındı.Böyle bakmasındı. Sanki uzun zamandır özlemini çektiği şeyi sonunda görmüş gibi. Ağzımı açıp konuşmak istiyordum. Ama lanet olası çenem,onu karşımda görünce tutulmuştu sanki. Gözlerimin önü neden bulanıklaşmıştı. Odanın içi neden buz gibiydi.Benim ellerim neden titriyordu peki.Ben soğuğa alışıktım.Saatlerce dışarda kalsam da üşümezdim. Bana doğru adımlamaya başladı. Titreyen elimi kaldırıp bana doğru gelen adımlarının duraksamısına sebep oldum. "Se-se-sen.. " dedim, kendimi toparlamaya çalışıp.Geriye doğru adımlamaya çalıştım ama arkamda olan sandalyeye çarptım. "Deren" dedi ismimi içine çeker gibi.Bana doğru çekiliyormuşta ayaklarında onu yere bağlayan hayali ipler varmış gibi hareket etmiyordu. Bunu bana yapamazdı. Üç yıl sonra hiçbir şey yokmuş gibi karşıma çıkıp, adımı böyle söyleyemezdi. Kafamı kabul etmek istemiyormuşum gibi iki yana salladım. Tıpkı üç yıl önceki gibi bir şaşkınlık yaşıyordum.Ve yine üç yıl önce ki gibi dolan gözlerimi kırpıştırarak görüşümü düzelttim.Çenemi yukarı dikip gözlerinin içine duygusuz, soğuk gözlerle bakıp, yere düşürdüğüm dosyaya eğilip aldım ve sandalyenin etrafından dönüp masasına bıraktım. "Buyurun, başsavcım.İstediğiniz dosya" Ağzını açıp bir şey diyecek gibi oldu ama ona fırsat vermeden sırtımı dönüp hızla odadan dışarı çıktım.Arkamdan ismimi tekrar seslenmesine aldırış etmedim. Koridoru hızlı adımlarla geçip odama girdim ve hızla çantamı alıp gerisin geri aynı hızda çıkışa yöneldim. Arabamı park ettiğim yere hızlı adımlarla yürüdüm ve çantamdan aldığım anahtara titreyen elimle basıp kapıların açılmasını sağladım.O kadar hızlı hareket ediyordum ki sanki Cihangir arkamdan gelip beni yakalayacakmış gibi. Arabaya binip aynı hızda çalıştırdım.Anahtarı deliğine takmak için biraz uğraşmıştım. Arabayı park yerinden çıkarıp, nereye gideceğimi bilmeden sürdüm. O kadar kötü hissediyordum ki kendimi, ağlamamak için kastığım bedenim iliklerime kadar ağrıyordu.Nefeslerim çok sıktı ama yine de yetmiyordu sanki akciğerlerime. Göğsümde ki ağrı gittikçe artıyordu. Ne yapacaktım şimdi? Nereye gidersem Cihangir'den millerce uzakta olurdum? Arabayı durdurup kafamı yan tarafıma çevirdim.Geldiğim yere baktığım da yumruk yemişe döndüm. Üç yıl önce terk edildiğim yürüyüş parkındaydım. Buraya nasıl gelebilmiştim ben. Üç yıl önce hep geldiğim, anılarımla dolu parka, üç yıldır ayak bile basmamıştım. Şimdi niye gelmiştim peki? Buraya gelmenin şokunu üzerimden attığım da ne yapacağımı bilemedim. Ama arabanın kapısını açıp yere ayağım değdiğinde bedenimin kontrolünün bende olmadığını anladım.Donuk bir ifadeyle arabanın kapısını kapattım ve üzerimde sadece ince ceketimle parka doğru ilerledim. Karların kapladığı alan tıpkı bir kartpostal gibi görünüyordu.Kış olmasından ötürü etrafta bir kaç kişi dışında kimse yoktu. Karla kaplı ihtişamlı ağaçların sardığı yolda ilerlemeye başladım.Ne yaptığımı bilmiyordum. Az sonra arkamda ve oldukça yakından duyduğum ayak sesiyle olduğum yerde durdum.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD