Avlu, Urfa gecesine yakışır bir ihtişamla donatılmıştı. Renk renk yastıklar, işlemeli sedirler göz kamaştırıyordu. Yer sofraları kurulmuş; ortada halılar serilmişti. Bakır semaverler fokurduyor, nargileler közleniyor, ciğerler ızgaralarda cızırdıyordu. Havayı isot, köz, baharat, kömür ve çiğ köfte karışımı bir koku sarmıştı. Karan Alpata’ya yakışır bir gece olacağı kesindi. Erkekler bir bir yerlerini almıştı. Kimi sarıkla, kimi takım elbiseyle ama herkes gayet iyi giyimliydi. Bir köşede saz heyeti oturmuştu; ud, bağlama, darbuka… Gecenin ruhunu taşıyacak nağmelere hazırlanıyorlardı. Ben, konak avlusunun merdivenlerinden ağır ağır indim. Mavi elbise bedenime tam oturmuş, ince askıları omuzlarımı narin gösteriyordu. Ayak bileklerimdeki Helin’in hediyesi olan halhallar her adımımda tın t

