2. Kimsin Sen?

817 Words
EYLÜL “Tu Chi Sei?” Bağlandığım sandalyeden kurtulmaya çalışarak ellerimi oynatmaya çalıştım. “Ciao amore mio bellissimo,” demesiyle gözlerim kocaman açılırken, karşımdaki adamı dikkatle süzdüm. Benim güzel aşkım mı? Kim olduğunu sanıyordu bu aptal? Ardından dil değiştirip Türkçe’ye dönmesiyle ikinci şaşkınlığımı yaşadım. “Türkçe konuş! İtalyanca ana dilim gibi olsa da, Türkçe konuşmayı tercih ederim.” “Kimsin sen?” dedim bu kez Türkçe. “Müstakbel kocan, aşkım,” dedi yüzünde insanı çıldırtacak bir gülümsemeyle. Neler oluyordu? En son konsolostuktan çıkmış ve gitmek için arabama binmiştim. Gerisi yoktu… Sıfır… Korumalara ne olmuştu? Bu adamlar beni nasıl kaçırmıştı? Tanrım neler oluyordu? Beynim resmen yaşadıklarım yüzünden dünyadan hızlı dönüyordu. Kaçırılmıştım. Karşımdaki adam kocam olduğunu söylüyordu. Pardon, müstakbel kocam! Ve sinir bozucu bir şekilde gülüyordu. Allah'ım sen yardım et! “Beni hemen bırak! Ne kocası? Ne aşkı? Sen ne saçmalıyorsun?” “Sakin ol mia bella. Kızgın olduğunda çok ateşli görünüyorsun.” Dilimin ucuna kadar gelen küfrü tutarak sakin olmaya çalıştım. “Beni neden bağladın?” “Üstüme atlamandan korktum cara!” Benimle resmen dalga geçiyordu. “Beni bırak! Yoksa başın belaya girer.” Bana doğru yaklaştı. Bir dizinin üstüne çökerken işaret ve baş parmağıyla çenemi tutup göz göze gelmemizi sağladı. “Nasıl belaya girer sevgilim? Devlet ajanı baban mı çok kızar, yoksa İtalya'nın bir numaralı mafyası olan sevgilin mi?” Gözlerim büyürken yanlış bir şey söylemiş gibi güldü. “Ahh! Sen sevgilinin kim olduğunu bilmiyordun değil mi?” Başını kendi kendine sallayarak gülümsedi yeniden. “Sen bilmiyorsan baban da bilmiyordur tabi…” “Beni bırak,” dedim tüm yalanlarını görmezden gelerek. Babam dışında yanılıyordu. Matteo mafya falan değildi. “Sıkıldım,” diyerek ayağa kalktı. Masanın olduğu yere yürüyüp kumandayı aldı ve siyah bir karartı olan yerde bir anda annemin yüzü ekrana yansıdı. Hastanedeydi, hemen önünde bir adam oturuyordu ve elinde annemin fark etmeyeceği bir şekilde silah vardı. Sandalyede tepindim. Gözlerim dehşetle akmayan yaşlarla parladı. “Annemi bırak seni orospu çocuğu!” Başını cık cık dercesine salladı. “Nikahımız kıyıldığında anneni elbette bırakacağım Amore mio. Katil miyim ben?” Derin bir nefes aldım. Sıkıca bağlanmış ipler derimi acıtmaya başlamıştı. Bir kez daha çırpınırken öfkeyle yüzüne baktım. “Ne nikahı be? Ruh hastası!” “Çok doğru bir noktaya parmak bastın Cara! Ruh hastası olmam konusunda,” derken güldü. “Ve sen beni oyaladıkça ellerim kaşınıyor.” “Benden ne istiyorsun?” “Evlenmek Mia bella! Biraz önce söyledim ya!” “Benim bir sevgilim var zaten. Seninle ne diye evleniyorum?” Cık cık dercesine başını salladı. Tamam, babam bilmiyordu ama yakında öğrenecekti. Hoş, şu anki durumuma bakınca bu pek mümkün olmayacak gibiydi. Annem ekrandaydı ve onu nişan almış silahtan habersizdi. Nasıl bir kapana kısılmıştım böyle? “Sevgilin bir mafya! Hem de İtalya'nın en tehlikeli adamı! Ayrıca seni aldatıyor. Neden gizli görüştüğünü sanıyorsun?” Gerizekalı! Gizli görüşüyorduk çünkü emin olmadan babama yakalanmak istemiyordum. Ne aldatmasından bahsediyordu? Beni kaçırıp bağlayan insana mı inanacaktım? “Şu silahı indirsin artık!” dedim ekrana bakarken. Derdim Matteo değildi o an! Annem tehlike altındaydı. Hem benim korumaları, hem annemi sıkı sıkıya koruyan korumaları geçip de nasıl sızmışlardı asla anlamıyordum. Beynim uyuşturulmuş gibiydi. “Evlenmeyi kabul edersen hemen çekerim Mia bella!” Saatine baktı. “Zaten karar vermek için üç dakikan kaldı. Malum Türkiye'de bir hastaya düşen muayene hakkı çok uzun olmuyor.” Gözlerindeki bakış karardı. Oyun oynamıyordu. Şu an olan her neyse kesinlikle bir şaka ya da oyun değildi. Dudaklarımı ısırırken düşünmeye çalıştım. Başka türlü kurtulma şansım var mıydı? Şimdilik teklife evet deyip annemi kurtarsam, sonra bir şekilde buradan kaçmayı başarabilir miydim? “Aklından geçenleri o can alıcı gözlerinde görüyorum Cara. Oyun yok. Oyun oynarsan, tıpkı şu an olduğu gibi annene ulaşmak benim için zor olmaz.” Ağlamaya başladım. Kibar konuşuyor gibiydi ama sözleri ateşten gömlekti sanki. Daha birkaç saat önce evime gidecekken düştüğüm duruma inanamıyordum. “Son bir dakika,” derken sesi soğuk çıktı. “Sıkıldım demiştim değil mi? Karar ver artık! Annenin canı mı? Evlilik mi Mia Bella?” Telefonu çıkardı ve elinin içinde döndürmeye başladı. “Tamam,” diye bağırdım ağlayarak. “Tamam! Evleneceğim.” “Güzel,” diyerek telefonuyla adamını ararken. Bir şekilde kurtulacağımı umdum. Öncelik annemdi. Adamıyla konuşup telefonu kapattı. Adam ayağa kalkarak odadan çıkarken derin bir nefes aldım. “Bugün için geç oldu. Yarın konsoloslukta evleneceğiz. Belgeleri hazırlamak için kimliğini almıştım zaten. Sen hiçbir şeyi sıkıntı etme!” Odadan çıkacakken durdu. “Neredeyse unutuyordum. Bana inanmadın ama…” Cebinden çıkardığı resimleri karşıma geçip yüzüme doğru tuttu. Tek tek… “Ben yalan söylemem cara. İşte sevgilim dediğin adam bu!” Matteo bir kadınla dudak dudağaydı. Diğer bir resimde el ele yürüyordu. Diğer bir resimde yine öpüşüyorlardı. Belki eski resimler olabilirdi. Fakat nedense yalan söylemediğini düşünüyordum. İhaneti düşünemeyecek kadar kendi durumuma odaklanmış durumdaydım ve tamamen kendi başıma gelenler yüzünden ağlıyordum. Uzanıp yanağıma düşen bir damla yaşı dudaklarıyla içerken, “ağlama Cara! Ağlayan kadınlardan nefret ederim,” dedi soğuk sesiyle. Yakınlığı öyle bir ürpermeme neden oldu ki, daha çok ağlamaya başladım.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD