bc

Bir Doğu Masalı (Berdel) +18

book_age18+
5.3K
FOLLOW
40.0K
READ
friends to lovers
drama
city
like
intro-logo
Blurb

"Sana yemin ederim asla karım olmayacaksın! Sadece bu evin, bu konağın gelini olacaksın, kölesi olacaksın ama bana hiçbir şey olmayacaksın!"

Ezo Aslan, on dokuz yaşında okuma hayalleri kurarken, abisinin Karalı aşiretinin kızını kaçırmasıyla kendisini Miran Karalı ile berdel olurken bulur. Bu evliliği istemse de kabul etmek zorundadır.

Ezo'nun hislerinden bir haber kendi öfkesinde boğulu olan Miran, Ezo'ya konağı dar etmeyi planlarken Ezo'nun tanıdığı tüm kadınlardan farklı, daha gözü kara ve daha korkusuz; sözlerini asla sakınmayan bir kadın olduğunu gördüğünde öfkesi daha da büyür. Çünkü Miran'ın tek amacı bu lanet evliliğin iki taraf içinde en acı verici şekilde sonsuza kadar uzamasıyken Ezo'nun tavıları ve onu arzulamasını sağlayan tutkulu halleri ikisi içinde büyük bir sonun başlangıcıdır.

"Sen, hiçbir şeyin olmayacağımı söylerken her şeyin oldum Miran Karalı. Şimdi kendime verdiğim sözü tutuyorum ve her şeyin olmuşken seni hiçbir şeyim olmaya layık görüyorum!"

Doğu'nun kurak topraklarına yarışan; Tutku, haz, inat, intikam, sırlar ve daha nice olayın arasında filizlenen bir aşkın öyküzüne hazır mısınız?

chap-preview
Free preview
Bir Aşk, Bin Ölüm
İnsan korkar... İnsan doğası gereği ölümden de korkar yaşamdan da... Ne yaparsan yap geçiremezsin ölümün bilinmezliğinin korkusunu. Kaçmak istersin. Bazen saklanarak da olsa; bir fareden farksız da olsa yaşamak istersin. Çünkü yaşamak budur. Yaşamın amacı ölüm anına kadar yaşamı kovalamaktır. Ne kadar berbat olursa olsun, ne kadar can yakarsa yaksın yaşamayı ister insan. Dilinde dolanan ölüm yalnızca bir anın, ona uğramayacağının güvencesi gibi dolanır. Oysa ölmekten korkar insan. Ölüm geldiği zaman yapamadıkları gelir gözlerinin önüne. Kaçırdıkları ve yaşayamadıkları. Yüzyıllar... Bu topraklarda, Mezopotamya'nın bağrında açan; bu coğrafyaya hayat veren topraklar yaşamın başlangıcıyken en çok ölümü gören, ölüme kucak açan da bu topraklardır. Zamanın kırıldığı anların içinde yitip giden hayatların, hikayelerin ve acıların kurumuş, solmuş hatta çürümüş tohumları salınır her bir adım atılan zeminde. Ölümün kokusu, ölümün nefesi, ölüme dair her şey bu toprakların yegane gerçeğidir. "Ezo!" Ezo annesinin içeriden bağırdığını duyuyordu. Duyuyor olmasına rağmen içinden kalkıp da aşağı inmek gelmiyordu. Kardeşinin yaptığı hatanın bedeli Ezo'ya değmişti. Gözünden birkaç damla yaş aktı. Elinde ki resmen son kez bakacağı tek an buydu. Sevdiği adam parmaklarının ucunda kendisine suçlar gözlerle bakıyorken Ezo'nun içi kan ağlıyordu. Bu hayatı, bu gerçekliği o istememişti ama nitekim istememiş de olsa bu gerçekliğin en ortasındaydı. İki gün içinde Miran Karalı'nın eşi Ezo Karalı olacaktı. Kalbinde Akif'in aşkı, yanında doğduğu toprakların ona armağan ettiği adam... Ezo ölmek istedi. Ezo yıllar içinde ilk defa ölmek istedi. "Allah'ım, canımı al da kurtulayım!" Gözlerinden akan yaşlar eşliğinde ilk defa Rabbine canını alması için yalvardı. Korkuyordu. Akif döndüğü zaman kendisine suçlar gözlerle bakacaktı. Deli gibi korkuyordu fakat korku neye yarardı? Bilinen gerçeklerin korkusu neye çare bulurdu? Bu zamana kadar sıradan biri olmamıştı Ezo. Hiçbir zaman da olmayacaktı. Mardin'in kurak topraklarının ona sunduğu bu dünya içinde olabileceği en güçlü ve en başı dik kadın olmuştu. Şimdi yıllar sonra babasının daima öfkelendiği, başımıza bir iş getirecek diyerek daima aşağılayıp hor gördüğü kızı Ezo, babasının sözlerine hiç karşı gelmemiş olan kardeşi Berivan'ın hatasını kapatıyorken Berivan utanç sebebi olmuştu. Güldü Ezo. Komikti çünkü. Babası yıllar boyunca Ezo'dan bir hamle beklemişti. Yıllar boyunca Ezo'nun kendisine ve adına leke getireceğine emindi. Bu yüzden Berivan'ı daima farklı bir güvenle sevmişti. Oysa Ezo bu zamana kadar hakkını savunmak dışında bir şey yapmamıştı. Sadece hiçbir haksızlık karşısında sesini kısmamış, daima yüksekten cevap vermişti. Berivan'sa suçu olsun olmasın hep susmuş asla sesini çıkarmamıştı. Bu yüzden babası Berivan'dan aldığı bu darbeyle yıkılmıştı. "Kime diyorum ben Ezo!" Elinde ki resmin üzerinde kendisine bakan adamın yüzünde son kez gezdirdi parmaklarını. Görevden döndüğü zaman kendisinden nefret edecek olan o adamın hiç dokunmadığı tenine ama defalarca öpmekten aşındırdığı resmine son bir öpücük daha kondurdu. Annesinin duyduğu adım sesleriyle çakmağı çaktı ve resmi yakarak kül tablasının içine attı. Gözlerinin önünde yanan kalbini izlerken yaşlar ardı ardına süslüyordu yanaklarını. Ezo kalbinin acıdığını hissediyordu. Kalbi acımakla da kalmıyordu, kalbinde ki yangın öyle bir boyuttaydı ki ruhunu yakıyor, nefes almasına izin vermiyordu. Bu evden teliyle duvağıyla gelin olarak çıkacağı günü beklemişti. Beklediği umduğu ne varsa hepsi elinde kalmıştı. Bu sevdanın, bu kadar sevmenin bedeli bu olmamalıydı. Ezo'nun parmak uçlarında ki resmin sahibi Akif... Üstteğmen Akif Taş. Ölmek istiyordu Ezo. Kalbinde ki bu aşka leke bulanmadan ölmek istiyordu. Keşke dedi keşke bencil olabilseydim de ölümü kucaklayabilseydim Akif. Özür dilerim. Bencil olamadığım için senden çok özür dilerim. Affet... Gözlerinden akan yaş elinde ki resme damladı. Resmin parıltılı yüzü buğuya bulandı. "Kime sesleniyorum ben Ezo!" Annesinin sesi gittikçe yaklaşıyordu. Avuçlarının arasında duran resmi yok etmesi gerekiyordu. Biliyordu, bilmesine rağmen kıyamıyordu. Önünde dalgalanan mumun alevine atmak istedi resmi. O mumun alevinde yansın yok olsun istedi. Belki sevdası da kalbinde bu şekilde kurur diye düşündü ama eli gitmedi. Kalbi izin vermedi resmin yanıp yok olmasına. Annesinin adım seslerinin kapının önüne kadar geldiğini duyduğu anda hızla elinde ki resmi çekmecenin üst kısmına gelişigüzel fırlattı. Resim çekmecede kendine ait olan en dip köşeye ulaştığında odasının kapısı açıldı. Ezo yüzünü nemlendirmiş olan yaşları silip annesine baktı. "Ben sana Ezo demiyor muyum?" Ezo ellerini yumruk yaptı. Babası sevmezse annesi de sevmezdi ve evin sevilmeyen kızı Ezo'ydu. Bunu acı da olsa kabul etmişti genç kız. "Duyuyorum anne." Dedi alayla. "Duymam mı hiç? Duyuyorum. Tıpkı Berivan'ın ayıbını örteceğimi duyduğum gibi adımı da duyuyorum!" Dili uzundu Ezo'nun ucunda ölüm olacağını bilse de konuşurdu. Bunu bildiğinden yüzünü buruşturarak baktı Remziye Hanım kızına. Yetiştiremedim diyordu kendi kendine. Ben bu kızı adam edemedim diyordu. Oysa yüreğinin üstleneceklerini bilse kendi dilinden, düşüncelerinden utanırdı ama bilemedi. "O yılan dilini sok içeri." Dedi ağır ağır. "Gelir Karalılar şimdi. Üzerini değiştir. Çıkma bu paçavralarla kimsenin karşısına!" Ezo'nun dili zehirdi. Elbet yakardı da annesinin dilinden dökülenler daha beter can yakıyordu. Ezo zehirdi de annesi panzehir değildi. O yüzden dilinde ki zehri hiçbir anda olmadığı gibi şimdi de saklamadan sundu annesine. "Bu ettiğin hangi kitaba sığıyor anne?" Dedi nefret kokan sesiyle. "Bir kızını diğerinden ayıran ana ana mıdır?" Orta yaşlı kadının alnında belirginleşmiş olan kırışıkları bile gizleyemedi çattığı kaşlarını. Gözleri öfke ateşiyle yanarken Ezo umursamadan annesine doğru adımladı. "Bu alnındaki dekin lekesi kalbine sinmiş senin." Dedi acımasızca. Babasının istediği deki yaptırmıştı annesi. Sırf o adamın gözüne girebilmek için. Babasıysa ilk aşkında gördüğü deki koymuştu karısının alnına. Ona bakmak daha çekilir hale gelsin diye. İkisi de birbirinden kansızdı. "Ama sana yemin olsun Remziye Hanım. Şimdi mecburen çıktığım bu konağa öyle bir döneceğim ki yer yerinden oynayacak. Sana öyle bir ah bırakacağım ki bu yılan dilime şükredecek geri gelmem için yalvaracaksın da af vermeyeceğim." Yeminini belgelemek ister gibi, nefretine katmış gibi elini yukarı kaldırdı. "Şu içimde ki nefreti bir ben bir da Allah biliyor. Ona kimlerin layık olduğunu da..." Kafasını salladı. "Rabbimin bildiğini senden esirgemiyorum." Güldü. "Sana yemin olsun bu yılan dilimi size mumla artacağım." Öfkeden gözü dönmüştü. Dik başlıydı Ezo ama içine düşen kor ateş dik başının yanına öfke de katmıştı. Artık öfke ve nefret doluydu. "Siz Ezo, Ezo, Ezo diye adımı inim inim inlerken bugün hepinizin üzerime basıp geçtiği gibi o günde ben sizin üzerinize basıp geçeceğim." Yaşlı kadının nefesi kızını bilmenin verdiği korkunun yanında öfkeyle körüklendi. Elini kaldırdı. Sert bir tokat atmak için hamlesine başlamıştı ki Ezo o eli ilk defa tuttu. "Bu yeminimin şahidi de önce Allah, sonra ben en sonda bu koca Mardin olsun." Dedi "Bir de üzerine hadım olsun ki yeminimi yerine getiremezsem bu Mardin bana dar olsun!" Kendisine kalkan eli itti. O anda iki kadının gözleri arasında bir şimşek çaktı adeta. Kopan fırtınanın eşliğinde Remziye Hanım yutkunarak baktı kızına. Hızla tuttuğu elini kurtardı. "Hazırlan geliyorlar!" Demekten başka bir şey diyemeyerek kapıdan çıktı. Ezo'yu tanıyordu. Damarına basarsa ne kadar ileri gideceğini biliyordu. O yüzden adeta koşarak kaçtı Remziye Hanım. Ezo'ysa içinde tutamadığı kinin öfkesiyle nefes nefese kalmış şekilde sırıttı. Demek Karalılar gelmek üzereydi öyle mi? Gelecekleri varsa görecekleri de vardı Ezo Aslan olmak kolay değildi elbette ama Ezo Aslan'la uğraşmak... İşte o imkansızdı! "Gel," Dedi nefretle. "Gel de gününü gör Miran Karalı."

editor-pick
Dreame-Editor's pick

bc

HÜKÜM

read
223.2K
bc

MARDİN KIZILI [+18]

read
520.0K
bc

AŞKLA BERDEL

read
78.9K
bc

ÇINAR AĞACI

read
5.7K
bc

Ne Olacak Halim (Türkçe)

read
14.3K
bc

PERİ MASALI

read
9.5K
bc

Siyah Ve Beyaz

read
2.9K

Scan code to download app

download_iosApp Store
google icon
Google Play
Facebook