Öfkenin Tohumu

1272 Words
Miran Karalı... Karalıların gözbebeği; en değerlisi; Miran Ağa'sı, Miran Karalı. Kardeşinin yaptığı ayıbı duyduğu ilk andan beri içinde ki öfkeye engel olamıyordu. Onun kardeşi Aslan'ların kızını kaçırmıştı. Düşmanlarının kızını kaçırmıştı! Şimdi de düşmanlarının büyük kızını abisine berdel etmek zorunda kalmışlardı. Ağa olarak kan dökülmesini emretse edebilirdi ama bunu yapmayacaktı. Ne kadar en çok kanı şuanda o dökmek istese de kanın başlangıcı olurdu lakin sonu gelmezdi. Öfkeyle ellerinin saçlarının arasından geçirdi. Müstakbel karısı Ezo Aslan... Miran onun hakkında hiçbir şey bilmiyordu. Tek bildiği Aslan'ların büyük kızı olduğuydu. Ve şuanda onu istemeye gittikleri. Arabanın hızını arttırdı. O kadına asla gün yüzü göstermeyecekti. Kendisi nasıl asla mutlu olamayacaksa Ezo'da asla mutlu olamayacaktı. Miran ne kadar mutsuzsa o da o kadar mutsuz olacaktı! Kanla başlayan bir evlilikte, iki düşman aile daha fazla kan dökmesin diye kabullenişmiş bu evlilikte mutluluk ikisi içinde haram olacaktı. Herkes ikisi içinde ellerinden geleni ardına koymadı elbette ama bu mutsuzluğun yegane temeli Miran olacaktı. Bizzat kendi elleriyle ilgilenecekti mutsuzlulukları için. "Miran." Nenesinin sesiyle kafasını kaldırdı Miran. Yan tarafına kısa bir bakış attığında Zozan Nene ağır ağır devam etti. "Öfkene hakim olmalısın. Hata bizim, ayıp bizde." Miran nefes alıp verdi. Ne kadar nenesine katılmak istemese de öyleydi. Kızı kaçıran kendi abisiydi. Berivan'ın gönlünün olup olmaması abisinin yaptığı ayıbı temizlemiyordu. Bu yüzden kafasını salladı sadece. "Ben seni bilirim Miran." Dedi Zozan Hanım ağır ağır. "Anladım der dikine gidersin." Kafasını salladı yine aynı yavaşlıkta. "O dikte yanan Ezo olursa canını alırım senin bilesin." Güldü Miran. Ruhsuz soğuk bir gülüştü ama güldü. Nenesi daha kızı görmeden ona destek olmaya karar vermişti anlaşılan. "O dikte herkesi yakacağım ne Ezo'su." Kendi kendine mırıldandı Miran. Nenesine saygısızlık yapamayacağını biliyordu o yüzden içinde yanan öfke ateşini ne kustu ne püskürttü. Sadece sessizce harlamaya devam etti. Ezo'nun suçu olmadığını biliyordu. Tıpkı kendisi gibi ama yine de ne şartlarda evleneceklerini değiştirmiyordu bu durum. İkisi de unutmadığı sürece ikisi de bu gerçeği kaybetmedikleri sürece hayatları normal şekilde akmaya devam ederdi ancak. Miran Aslanların konağının önüne arabayı park ederken Ezo'da hazırlanmış üzerini değiştirmiş camın kenarında ki yerini almıştı. Perdenin hemen yan kısmını açıp saklanma gereğini bir an bile duymadan dışarı baktığında en önde olan siyah jeepin kapısı açıldı ve içinden Miran Karalı çıktı. Uzun boylu, kalıplı, yapılı bir adamdı Miran Karalı. Attığı her adımda bastığı yeri titretecek kadar güçlü duruyordu. Ezo arabadan indiğini anladığı o anda anladı rakibinin gücünü. Yapacağı ufak tefek oyunların bu adamda işe yaramayacağına emin olarak alayla güldü. Neyse ki deli taklidi yapmayı son dakika iptal etmişte üzerine en güzel giysilerini giymiş şekilde savaşına hazırlanmıştı. Gözlerini Miran'ın üzerinden bir an olsun çekmedi Ezo. Savaşını açık açık ilan ederken izlenildiğini hisseden Miran'da kafasını kaldırıp hedefini nokta atışıyla tutturduğunda üzerinde ki ceketin yaklarını düzelterek gözlerini kıstı. Siyaha çalan gözleri rakibini bulmuştu. Aralarında ki mesafelere rağmen kesişmiş olan bakışları arasında Miran alayla güldü. Ezo Aslan... Dedi içinden. Bu hayatı sana cehennem edeceğim. Ne sen ne ben bu evliliğin hiçbir anında mutlu olmayacağız. Dedi. Hayatın onlar için planladıklarını bilmeden büyük konuştuklarını fark edemediler. Bilselerdi belki de bu denli nankör olmazlardı. "Miran Karalı..." Ezo adamın adını mırıldandığında Miran sanki onu duymuş gibi soğuk bir şekilde gülümsedi ve son kez kızın gözlerinin içine bakıp konağa doğru adımladı. Ezo'da perdeyi çekerek önünden çıktı. İtiraf etmesi gereken üç beş gerçek vardı. Miran Karalı yakışıklı ve güçlü bir rakipti. Kolay kolay ezilemeyecekti ama Ezo'yu dişsiz sanıyordu. Sırıttı Ezo. Herkesin içinde değil yalnız kaldıkları ilk anda Miran Karalı'ya gerçek Ezo'yu gösterecekti. Onun bir suçu yoktu bunu biliyordu Ezo ama içinde ki öfkeye engel olamıyordu. Sebepsizce rakibi olarak gördüğü kocasının da aynı durumda olduğunu düşünüyor bununla daha da şevkleniyordu. Miran'a ezilemeyecekti. Onu ezecekti. Ezo odasının kapısının tıklatıldığını duyduğu zaman aynadaki aksine bakmaya son verdi. Üzerini sarmış siyah bir elbise giymişti. Kulağına pırlanta küpeler takmış saçlarını özenle şekillendirmiş şekilde dalgalandırmıştı. Yaptığı savaş makyajı siyah tonlu badem gözlerini daha da ön plana çıkarmıştı. Koluna taktığı bileklik Akif'e aitti. Bunu yapmanın erdemsiz bir davranış olduğunu biliyordu ama o bilekliği söküp atmaya kıyamıyordu. "Gelin!" Derin ama güçlü bir ses tonuyla konuştuğunda odasının kapısı açıldı ve içeri Fatma girdi. Elleri önünde bağlı mahzun ve mahcup bir şekilde, "Karalılar geldi Ezo." Dediğinde derin bir nefes aldı Ezo. "Bu bana nerenin sınavı Fatma Ana?" Durgun bir sesle sorduğu sorunun yükü omuzlarında dağlandı. Fatma içli içli baktı elinde büyüyen kıza. "Ah kınalı kuzum benim." Dedi ellerini kara saçlarını bozmadan usulca severek. "Kader yavrum bu." Dedi "Kadere kim karşı durabilir ki biz duralım?" Kafasını salladı Ezo. Fatma anasından beklemişti belki de o anda kendi anasının ona vermediği desteği ama Fatma anasının gücü yetmezdi ki Karalılara karşı. "Haklısın Fatma anam." Ellerini öptü Ezo kadının gül kokusunu içine çeke çeke. Kendi annesinden çok severdi Fatma Annasını. Hiçbir zaman çocuğu olmamış olan Fatma'da da yeri ayrıydı Ezo'nun. "Kuzum benim." Dedi başını öperken. "Kara kızım, kalk ayağa güçlü dur." Kafasını salladı Ezo. Aradığı her çıkış kapısı yüzüne kapanmış geriye açılmamıştı. Açamadıkları o kapıları Fatma Ananın açmasını ummak idam sehpasında çok yaşa denildiğini duymak gibiydi. "Geçtiler mi yerlerine?" Kafasını salladı Fatma Ana. "Geçtiler sözler veriliyor. Kahve dağıtılacak." Kafasını sallır bir kere daha Ezo. Ayaklandı ve odadan çıktı. Merdivenlerin başına geldiğinde son kez derin bir nefes aldı. Güçlü bir kadındı Ezo ve güçlü kalacaktı. Merdivenleri inmeye başladığında avluda toplanmış olan Aslan ve Karalı ailesi fertleri kısa bir an Ezo'ya baktı. Avlunun ortasında konuşuyorlardı. Berivan her zaman kurallara uyan kişi olarak olmadı gerektiği gibi giyinmişti Ezo'nun aksine. Ezo üzerini ikinci bir deri gibi saran siyah kadife, yarım bir elbise giymişti. Kolları uzundu v yaka bir elbiseydi. Dudaklarında kırmızı bir ruj vardı ve sırıtıyordu. İlk göz göze geldiği kişi annesiydi. Onun için yollatığı elbiseyi paramparça ettiğinden henüz haberi yoktu. "Abo!" Diye bir bağırış duydu kalabalıktan. "Bu ne hal?" Diye devam etti başka biri. Onlara bakmadı bile Ezo. Babasının sert ve uyarı dolu bakışlarına umursamaz bir şekilde bakarak müstakbel kocasına döndü. Herkes gibi onun bakışları da üzerindeydi. Gözleri kısıldı, kaşları çatıldı. Ezo alelen ona meydan okuyordu. Miran bunu beklemiyordu. Kesinlikle beklemiyordu. Kısa bir anlığına dumura uğradı Ezo'nun giydikleriyle. Ayağında ki yüksek topuklu ayakkabılarıyla sarsılmadan ilerliyordu. On dokuz yaşındaydı ama on dokuz yaşında gibi değildi. Hayranlıkla gözleri parladı. Onca kişinin arasında gözlerini bir an bile olsun kırpmadan kendisine bakıyorken gülümsemesi genişledi. "Kan dökmeme bahenenizin detayları bitmiştir diye umuyorum." Dediğinde herkes elini ağzına kapadı. Miran gözlerini kısmış Ezo'yu izliyordu. Doğu'nun adet ve kültürlerine göre yetişmiş bir kadına göre fazla cüretkaardı. "Kahveleri dağıtacakmışız ama ayıp olmasın." Etrafta gezdirdiği bakışlarını direkt olarak Miran'a odakladı. "Nasıl alırsınız kahvelerinizi?" Miran güldü. Sinirli olmasının yanında inanılmaz bir gülüştü bu. Delirmiş olmalıydı ya da deli numarası yapıyordu. "Bu ne biçim kızdır!" Diye bağırdı amcası öfkeyle. "Bu ne saygısızlıktır!" Diye devam ettikten sonra öfkeyle bağırdı. "Bu Berdel olmaz Karalılara böyle gelin yakışmaz." Ezo sırıttı. Deli numarasındansa saygısız gelin olma fikri daha mükemmel gelmişti ve o mükemmel ana teşekkür etti içinden. "Keyfiniz bilir." Derken gülerek meydan okuyordu adama. Miran sinirle güldü ve ayağa kalktı. "Yakışır." Dedi gözlerini Ezo'dan ayırmadan. "Tam da Karalı gelini olacak kız." İkisinin gözleri birbirine çakışırken Ezo gözlerini kıstı. Meydan okumasını almış ve kabul etmişti. Üzerine bir de meydan okuyordu. Gözleri kısık bir şekilde izledi Miran'ı. Heybetli bedeniyle diğerlerinin arasından sıyrılarak tam Ezo'nun karşısında durdu. "Benimki sade olsun." Dedi "Bol köpüklü ve sade." Ezo hırsla ellerini yumruk yaparken Miran alayla gülümsedi. Ezo nefes alıp verdi. Tek kaşını kaldırdı ve kendisini sakinleştirdi. "Müstakbel kocamın kahvesi sadeymiş." Dedi yüksek sesle. Arsızlığa vuruyordu öyle mi işi? Peki vursundu bakalım. Miran kafasını sallarken Ezo alayla etrafa baktı. "Eee?" Dedi "Siz söylemediniz." Diye devam etti. "Sizinki nasıl olsun?" Miran'a döndü. "Ağanızınki gibi sade mi?" Konunun bir kahve olduğundan herkes şüpheliyken Miran Ezo'ya doğru bir adım daha attı. "Bu," Dedi sadece ikisinin duyabileceği şekilde. "Son iyi günün, keyfini çıkar!" Geri çekildi ve soğuk bir gülüşle devam etti. "Herkese sade!" Arkasını dönüp yerine oturdu.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD