Düğün Günü

1048 Words
Ezo elindeki kahveye bir tatlı kaşığı tuzu bocalamasına dökerken söyleniyordu. "Sade kahve içecekmiş!" Dedi hırsla. Mutfakta kendisinden başka kimse kalmamıştı. En sona damat beyin kahvesini bırakmıştı. "Zıkkımın pekini iç!" Hırsını kahveden çıkarırı gibi döve döve kahveyi pişirirken sakin olmak için kendisini zorluyordu. "Sen şimdi bunu iç de o zaman gör dünya kaç bucak!" Kahveyi fincana koyduktan sonra yanına bir bardak da tuzlu su koydu. Derin bir nefes aldı ve tepsiye düzgün bir şekilde yerleştirdiği sırada İclal koşarak içeri girdi. "Ezo!" Dedi nefes nefese. "Az benimle gel kızlar götürsün onu!" Diyerek kızı çekiştirmeye başladığında Ezo şokla kendisini geri çekti. "İclal ne oluyor bir dur." Diyerek elindeki kahveyi kenara bıraktı. "Akif," Dedi fısıltı gibi. "Konu Akifle ilgili." Ezo, Akif'in adını duyduğu anda elektrik çarpmış gibi geriye doğru savruldu. "Duymak istemiyorum!" Dedi kesin bir dille. İclal o anda şaşkınlıkla kaldı. Ölüyordu aşkından Akif'in geberiyordu ne olmuştu? "Ama..." Diye başladı İclal ikan etmek ister gibi. Miran ile evlenmesini istemiyordu. İclal seviyordu Miran'ı. Eğer Ezo evlenmezse kendisini ortaya atacaktı. Hem ailenin gururu olacaktı hem de Miran'ı kazanacaktı. Planı buydu ama Ezo'nun bu yaptığı neydi şimdi? "Ama değil İclal." Dedi Ezo kesin bir dille. "Akif'in adını anma bir daha bana." Kafasını sağa sola salladı. "İçeride ki adamı sevmesem de etmesem de kocam olacak. Onun şerefi benim. Ne olursa olsun." Bıraktığı tepsiyi geri eline aldığında köşede onları dinleyen karartı ve sahibi artık yoktu. Ezo elinde ki tepsiyle içeri girdiğinde Miran yerinde oturmuş kahvesini bekliyordu. Ezo'nun kendisine normal bir kahve getirmeyeceğini anlamıştı. Bunu bilmenin verdiği gerginlikle kahveyi eline aldı. Ne kadar gergin de olsa kimseye belli etmeden kahvesini kafasına dikti. Boğazından aşağı akan çamur ve tuz tadıyla kusmak istese de kendisini tutarak peşinden suyunu içti. Suyu kahvesinden daha beter olsa da onu da belli etmeden birkaç saniye nefeslendi. Müstakbel karısına bu mutluluğu kesinlikle yaşatmayacaktı! Ezo peş peşe hiçbir tepki vermeden kahvesini yudumlayan adamı gördüğünde elleri yumruk oldu. "Ellerine sağlık." Demesin mi bir de üzerine gevrek gevrek. Ezo öfkeden delireceğini düşündü. Yine de sadece uyuz bir gülümsemeyle kafasını salladı. Ne kadar belli etmese de berbat bir kahve olduğuna emindi. Ezo'nun içeri geçmesinin içinde yarattığı öfkeyi sakinleştirerek içeri giren İclal kızın yanına geldi. "Sen duymak istemiyorsun ama Akif evleneceğini duymuş." Diye fısıldadığında Ezo gözlerinin dolmasına engel olmak için aklını başka yerlere odakladı. Nasıl olsa duyacaktı. Bunun dönüşü yoktu ki? Olsaydı Ezo bu ana kadar bulur kaçardı. Nefeslenip dişlerinin arasından konuştu. "İclal!" Dedi öfkeyle. "Sus!" İclal'in içi içini yiyordu. Ezo kesinlikle Miran'ı beğenmişti. Eğer beğenmeseydi bu şekilde tepki vermezdi. Akif'e koşardı. İclal çıplak elleriyle öldürmek istedi Ezo'yu. Miran Karalı'nın karısı olmak sıradan, düzenli maaşı olan bir adamın karısı olmaktan cazip gelmiş olmalıydı. İçi kinle doldu İclal'in. Yine de sakin kalmaya çalışıyor nefretini belli etmemek için kendini kasıyordu. Ezo'ysa o anda yalnızca kendisine yakışanı yapıyordu. Kolunda Akif'in kendine verdiği inci ip bileklik olsa da başka bir adamın karısı olacakıt Ezo. Miran'ı sevse de sevmese de, nefret etse de etmese de onun adına yakışır şekilde davranmalıydı çünkü leke herkesten önce kendisine bulanır, Ezo'nun canını yakardı. Gözlerinin yaşarmasına izin vermeden izledi olup biteni. Sözler verildi, günler kararlaştırıldı. Aradaki gergin hava yok olmasa da kan dökülmemesi için herkes üzerine düşeni yaptı ve düğün gününe kadar evlere dağılındı. ... Ezo üzerindeki gelinlikle odasında bekliyordu. Ezo Aslan olarak değil Ezo Karalı olarak odasındaydı. Aşağıda düğünü için çalan davullar vardı. Dün kıyılmıştı resmi nikahları bugün de düğün sonrasında dini nikahları kıyılacak ardından hem resmen hem de dinen Miran Karalı'nın karısı olacaktı Ezo. İçi yanıyordu. Bileğinde ki inci ip bileklik hala yerindeyken Ezo kendinden nefret etmişti. Odasının kapısı açıldı. Miran taviz vermeyen bir şekilde içeri girdiğinde Ezo bakışlarını sabitlediği yerden kaldırmadı. "Aşağı inmeyi reddetme sebebin nedir Ezo?" Dişlerinin arasından sabır diler gibi konuşmuştu. Çünkü pek sevgili karısı tam da düğün günlerinde aşağı inmeyeceğim diye tutturduğu için Miran odaya çıkmak zorunda kalmıştı. "Seninle konuşmak!" Ezo'nun durgun ses tonuyla kaşlarını çattı Miran. Bir eli kucağında diğer eliyse kucağında olan elinin bilek kısmında ki bileklikteydi. O bilekliğin ne olduğunu bilmiyordu ama hoşuna gitmeyeceğini biliyordu. Sözlerin verildiği gün İclal denen o kadınla Akif diye birinden bahsettiklerini duymuştu. Ezo'nun kesin tavrı o anda Miran'ı etkilemişti. Kendisini sevmediğini her anında belli ediyorken alayla güldü Miran. Belki de orada olduğunu biliyordu. "Ne konuşacakmışsın benimle?" Ses tonu duygusuz ve sertti. Olanların suçu ikisinin de omzuna eşit derecede düşmesine rağmen ikisi de birbirini suçluyor kin ve öfkelerini birbirlerinden çıkarmak istiyordu. "Bundan sonra ne olursa olsun karın benim." Dedi Ezo. Kesindi sesi ve keskindi sözleri. "Benimde kocam sensin." Bakışlarını yerden kaldırmıyorken bileğinde ki inci bilekliği çekiştiriyordu. "Senin şerefin benim boyun borcum benim namusun senin!" Doğu'nun kurallarını dile getiriyordu Ezo. Gözlerini kıstı Miran. Karşısında korkusuzca duruyor kendisine meydan okuyordu. Nasıl bir kadındı bu Ezo? Nasıl bu kadar korkusuzca kendisine meydan okuyabiliyordu? Kendi ailesi bile Miran'la konuşurken iki kere düşünüyorlar sonra söylüyorlardı. Onların daha az korkması lazımken Ezo nasıl onlardan daha az korkuyordu? "Ama," Durdu ve bilekliği sert bir şekilde çekip kopardı. "Namusum kadar şerefimde senin borcun." Kopan ve dağılan boncukların arasında ayağa kalktı Ezo. Direkt olarak bakışlarını bir kere bile kaçırmadan kocasının gözlerine sabitledi. Miran ne demek istediğini anlayamadı. Gözleri kısılmış bir şekilde karısını süzerken elleri yumruk oldu. Üzerindeki gelinlikle güzel olmuştu. Kesinlikle haddinden fazla güzel olmuştu. Gelinliğin altında kalanları merak etmekten geri duramıyordu Miran. Birkaç saat sonra üzerinde onların kalmayacak olduğunu bilmek kanını kaynatıyordu ve bu kaynayışta kendinden nefret ediyordu. İkisinin de hayatını zehir, zindan edecekti ama bir haftadır hem kendisine hem de ailesine dik başlı tavırlarla kök söktüren karısı her hamlesinde ve hareketinde kanının kaynamasına neden oluyordu. "Eğer." Dedi Ezo Miran'a doğru bir adım atarak. İşaret parmağını havaya kaldırdı ve göğsüne vurdu. "Beni aldatmayı bırak..." Elini adamın alnına doğru çıkardı sürte sürte. Parmak ucunun yandığını hissetti. Kendinden daha da çok nefret etti o anda. Yine de bunu umursamadan devam etmeye çalıştı. "Aklından bile geçirirsen Miran Karalı..." Elini yeniden yanağından ve boynundan geçirerek kalbinin üzerine yasladı. "Ölümün benim elimden olur." Karısının cesur sözleri ve kendinen emin tavırları... Miran kesinlikle bu kadını istiyordu. Elini beline sararak sert bir şekilde kendine çekti. Dudaklarının arasında milimler kalmışken alayla gülümsedi. "Kan akmaması için berdelle evlenip kocasını öldürmekle tehdit eden bir karım varken dışarıdaki kadınlarla ne işim olur benim?" Gülüşü genişledi. "Delirdim mi?" Diye devam etti. Alaylı sırıtışı büyüdü. "Kafayı mı yedim Ezo?" Ve Ezo adının ilk defa Miran Karalı'nın dudaklarının arasından döküldüğünü duyduğunda öylece kaldı. Kalbi çarptı yakınlıklarıyla yanakları alev aldı. Gözlerinin arasında şimşekler çaktı ve ortada bir gerilim peyda oldu.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD