13

1002 Words
Seo–Yun, bir süre sessiz kaldı. Sonra başını kaldırdı ve derin bir nefes aldı. “Peki ne öneriyorsunuz? Her şeyi durdurmak mı?” Dawn bir an düşündü. Flakonu tekrar yerine koydu, kapağını dikkatle kapatırken gözleri bir an için Seo–Yun’un karnına kaydı. “Hayır,” dedi kısık bir sesle. “Sadece... gerçeğe hazır olalım. Ve bu gerçeği kontrol edebilmek için ne gerekiyorsa yapalım. Doktor Von Auster ile konuşacağım.” Seo–Yun başını yavaşça salladı. “Bu daha iyi olur. GeneWorld Projesinin başında ki üç doktordan birisiniz. Söz hakkınız var.” Doktor Dawn, gözlüğünü yeniden takarken, soğutucudan aldığı flakonu dikkatle yerine yerleştirdi. Ellerini sabırla ovuşturdu, fakat içindeki huzursuzluk dışa vuruyordu. Her şeyin kontrolden çıkmış olabileceği gerçeği, bu projeyi başlatan idealizmin somut bir şekilde çöküşünü simgeliyordu. Seo–Yun, omuzlarındaki gerginliği atmaya çalışarak bir adım geri gitti. Ancak zihni, her geçen saniye daha çok karışıyordu. Çoğu zaman, bilimin gerçeklerini kabul etmek zordu; özellikle de o bilimin içindeki potansiyel felaketi fark ettiğinizde. Bir sonraki adımın ne olacağına karar vermek, sadece mantıkla değil, bir dereceye kadar vicdanla da ilgiliydi. “Ama Doktor Von Auster ile ne konuşmayı planlıyorsunuz?” Seo–Yun’un sesi, düşüncelerini durdurmaya yetti. “Gerçekten ondan alabileceğimiz bir çözüm olduğunu mu düşünüyorsunuz? Doktor Von Auster hırslı bire adam. GeneWorld Projesi üzerinde yirmi yıla yakındır çalışıyor. Şey makalelerini okumuştum. Kolay kolay vazgeçeceğini sanmam.” Dawn, gözlerinde kısa bir kırılma hissetti. “Doktor Von Auster, eğer karşı çıkacak olursa bende bildiğimi okurum. Mutasyon gerçekten beklediğimizin dışında tersine bir evrimsel değişim yaratıyorsa, bu dünya çapında büyük bir etkisi olabilecek bir şey.” Seo–Yun, kafa karıştırıcı duygularla dolmuştu. Gerçekten de, bu projeye başladıklarında, hayatlarını tamamen değiştirebilecek bir şeyin peşinden gitmeye karar vermişlerdi. Ama şimdi, bunca zaman sonra, bir şeylerin yanlış olduğunu hissediyorlardı. Ve içlerinden bir ses, ne kadar isterlerse istesinler, doğru yolu bulamayacaklarını fısıldıyordu. “Bu projeyi bu kadar derine indirmek...” Seo–Yun başını sallayarak devam etti. “Bu kadarını tahmin etmemiştim. Kimse bunun nereye varacağını bilemezdi ama hedefimiz üstün insan nesli yaratmaktı. Hayat amacından vazgeçeceğinden emin değilim.” Doktor Dawn bir süre sessiz kaldı, sonra sesindeki sertlik tekrar belirginleşti. “Başında kontrol altına almalıyız, Seo–Yun. Ama bunu durdurmak... sanırım bunun için geç kaldık. Şimdi, yapmamız gereken tek şey benim ciddi bir negatif etki bulmamam için dua etmen.” Seo–Yun derin bir nefes alarak, karnına bir kez daha dokundu. O an, içinde hem korku hem de umut vardı. Bu projeye katılmak, belki de hayatının en büyük hatasıydı ya da lütfu. Bilmiyordu. Ama şu an, bir seçim yapmalıydılar ve bu seçim, geri dönüşü olmayan bir yolculuğa çıkmalarına yol açacaktı. Doktor Dawn’a güveniyordu. Kolay kolay hata yapmayacağını biliyordu. Yanlış karar vermeyeceğini de. İlk başta emin konuşsa da şimdi proje için şüphe duyuyordu. “Bu işin sonu sizce nereye varacak, Doktor Dawn?” diye sordu, sesi kararlı ama tedirgin bir şekilde. Dawn, mikroskobu bir kez daha inceledi, gözleri hala o ince ayarları yaparken tamamen kaybolmuştu. Sonra, içindeki karamsarlığı bir kenara iterek, başını kaldırıp Seo–Yun’a baktı. “Lateral Hipotalamus ve Prefrontal Korteks,” dedi, “Beyinde ilk etkilediği yerler kontrol ve açlık merkezi olmasaydı belki bir umut olabilirdi ancak seni rahatlatacak bir şey söyleyemem.” Seo–Yun, gözlerini karnına tekrar indirdi. Bir karar vermeliydi. Ve o karar, sadece onu değil, etrafındaki herkesin hayatını değiştirebilirdi. “Yine de, bir şeyler yolunda gitse bile, bu evrimsel değişim, insan türünün çok daha fazlasını kaybetmesine yol açabilir,” diye devam etti Doktor Dawn. “Eğer doğru çözümü bulamazsak, bu, tüm insanlık için çok daha büyük bir risk oluşturabilir. İlk başta bir avantaj olarak gördüğümüz bu ilaç, insanların biyolojik zaaflarını ortadan kaldırırken, davranış kapasitelerini sınırlayabilir. Bizi bilinçsiz varlıklara çevirebilir. Yani, amacımızın tam tersi bir sonuç doğurabilir.” Seo–Yun, Doktor Dawn’ın söylediklerini sindirmeye çalıştı, ancak her kelime içinde daha fazla belirsizlik barındırıyordu. Gözlerini kapatıp derin bir nefes aldı. Dünya, her geçen saniye daha da derin bir uçuruma sürükleniyor gibiydi ve bu, kontrol edebilecekleri bir şey değildi. Ne yapacaklarını, nasıl bir çözüm bulacaklarını düşünmek ise sadece onları daha da çaresiz hissettiriyordu. Birden, Dawn’ın söylediklerine takıldı. “Bilinçsiz varlıklar… Yani, insanlar kendilerini kaybetmeye mi başlayacaklar?” diye sordu, sesi korkuyla titreyerek. “Eğer bu ilaç gerçekten beynin bu bölgelerine etki ediyorsa, düşünme kapasitemizi mi kaybedeceğiz?” Dawn, derin bir iç çekerek başını salladı. “Bunun tam olarak neye yol açacağını bilemiyorum. Beyindeki bu merkezler, sadece fiziksel değil, aynı zamanda psikolojik denetimi de sağlıyor. Bu değişim, insanın en temel içgüdülerine bile müdahale edebilir. Kontrol kaybı, insanları toplumsal bir yapıdan çok daha farklı, belki de hayvani bir yapıya sokabilir.” Seo–Yun, gözlerini Doktor Dawn’dan ayırıp bir an için sessiz kaldı. Bütün bu zaman boyunca, potansiyel bir başarı için risk almışlardı, ama şimdi hissettikleri tek şey, tereddütü. Ne kadar ileri gitmiş olsalar da, ne kadar bilimsel veriye dayansalar da, her şeyin temelinde bir bilinmeyen vardı. Bu bilinmeyen, belki de her şeyin sonunu getirecek olan şeydi. “Yani, bu projeyi tamamladığınızda, belki de aksi bir sonuç elde edeceğiz. İnsansal değerlerimizi taşımayacak bir nesil...” dedi Seo–Yun, kelimeler ağzından zorla çıkarken. “Gerçekten buna mı karar verdik? Şüpheleriniz doğru çıkarsa bu felaket olur.” Dawn’ın yüzü, daha önce hiç görmediği bir ciddiyetle sertleşti. “Düşündüğümüz gibi bir evrimsel sıçrama, insanlık için felaket olabilir. GeneWorld projesiyle yaratmayı umduğumuz nesil, daha az uyuyan, daha dayanıklı ve analitik zekası üstün bir insan modeli yerine, çok farklı sonuçlar doğurabilir. Beynin duygusal ve sosyal işlevlerini hedef alan bu değişiklikler, insanları empati ve ahlaki sorumluluktan yoksun bırakabilir. Sonuçta, bireyler, yaptıkları eylemlerin toplumsal ve duygusal sonuçlarını anlayamayacak kadar bilinçsizleşebilirler.” Birkaç saniye sessizlik hakim oldu. Seo–Yun, zihin çarkları hızla dönerken, kararını vermek zorundaydı. Yine de, bir şeyler yapmak zorundaydılar. Onlar, bu projeye adanmışlardı. Başarısızlık, her şeyin sona ermesi demek olacaktı, ama başarının da bedeli ağır olabilirdi. “Yani, artık durmak için geç mi?” diye sordu Seo–Yun, sesinde kararlılık ve endişenin iç içe geçtiği bir tonla. “Yoksa daha fazla ilerleyip, riski alarak bu süreci geri döndürülebilir hale getirmeye mi çalışmalıyız? Doktor, siz ne yapmayı düşünüyorsunuz?”
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD