V.S 0016 (VİRANDAN SONRA 10. YIL.)
Zefira gözlerini açtığında Dravien’in başucunda sessizce dikildiğini gördü ve hemen yatağında doğruldu.
“Bir sorun mu var Drav?” Daha yeni uyandığı için çok çatallı ve pes çıkan sesine aldırış etmese de bir iki kez yutkunmuştu.
Dravien her zamanki gibi gereğinden fazla bir ifadesizlikle karşısında ona tepeden bakıyordu. Sabah sabah odasına kadar geldiğine göre ciddi bir mesele vardı
.
“Büyük Viran geldi. Evimizde, ana odada seni bekliyor.” Kurduğu cümleyle birlikte Zefira ne diyeceğini şaşırdı.
“Nasıl? Neden gelmiş ki? Dün ki görevi başarıyla bitirdim?”
Sesindeki şaşkın ve sorgulayan ton Dravien için bir anlam ifade etmiyor gibiydi. Bu yüzden kız kardeşi ona soru sorarken o, arkasını dönüp tek kelime etmeden odadan çıkmıştı.
Zefira onun bu hallerine alışkındı. Devlet için, vatanı için insanların başını koparıyordu hem de her gün.
Normaldi yani bu kadar ifadesizleşmesi, duyarsızlaşması…
Küçükken nadir de olsa gülen ve kahkaha atan çocuk git gide duygusuz, az konuşan ve ifadesiz birine dönüşmüştü. Binlerce insanın acı dolu çığlıkları ve yakarışlarını duymak, duyup da ailelerinin gözü önünde onları öldürmek… Her insanın katlanabileceği bir şey değildi.
Bu çok ağır bir işti.
Ama Dravien’e bu teklifi bizzat Büyük Viran yaptığı için reddetme şansı kalmamış ve mecburi olarak modern cellatlık onun en önemli işi olmuştu. Neden onu seçtiğine dair hiçbir soruyu yanıtlamamıştı Viran.
Devlet’te ona Azazil diyorlardı, iblis, cellat, canavar, diyenler bile vardı. Bazı aile üyelerini kaybetmiş insanlar onu sokakta gördüklerinde korkup uzaklaşıyorlar, karşı kaldırıma geçiyorlardı. Hatta bir ara anneler durmayan çocuklarına Dravien’i ve yaptığı işi anlatarak korkutuyorlardı.
Hepsini biliyordu erkek kardeşi ve tek yaptığı şey hiçbir şey yapmamaktı. Bu iş, onu bin bir çeşit kötü sıfata yakıştırmıştı bir kez artık kurtuluşu yoktu.
Zefira ise… Tam bir başarı hikâyesiydi onun yaşadıkları. Annesi gibi olmayı çok istiyordu, gizli ve çok güçlü bir kadın ajan.
Ülkelerinde kadınlar genelde bu görev için seçilmezken üstelik.
Ama Zefira’nın annesi bu tabuyu yıkan az sayıda kadınlardan birisiydi.
Öncüydü.
İdoldü çoğu kız çocuğu için, Zefira bununla her zaman gurur duymuştu.
Ve Zefira da annesinin yolundan gitmeyi çok istedi büyüyünce, başarmıştı da.
Annesi ölmeden üç gün önce ajanlık eğitimi başvurusu kabul olmuştu.
Evet, annesi geçen sene önemli bir görev için uzunca bir süre ortalardan kaybolmuş ve yirmi gün boyunca haber alınamamıştı kendisinden, tekrar evine geldiğinde ise eski annesinden eser oktu.
Gergin, korku dolu ve ne yapacağını bilemez bir haldeydi. Ağzını bıçak açmıyor yemek yemiyor sadece her yeri kilitlediğinden emin olduktan sonra çocuklarını, yaşları yirmiyi bulan ve artık küçük olmayan, kucağına alıp birlikte yatmaya zorluyordu.
Korumak için.
Zefira ve bir zamanlar duyguları olan Dravien, annelerini bu hale neyin getirdiğini çok merak ediyorlardı.
Bir gece Zefira ve Dravien anlaşarak tüm kapıları, pencereleri kilitlediler annelerinden önce ve annelerinin odasına girdiler hızla.
Anneleri büyük bir battaniyeye sıkıca sarılmış hiç ses çıkarmadan öylece karşısındaki duvara bakıyordu.
Dravien söze başladı, tane tane ve çok dikkatli bir konuşması vardı. Az konuşur konuştuğu zamansa her yaştan insan onun konuşması bitene kadar dinlerdi, sesi çok yumuşak ama kelileri kullanış tarzı çok sertti bu tezatlık insanları ona hayran bırakıyordu.
“Anne, istediğin gibi tüm pencere ve kapıları kilitledik. Evde tekiz ve güvendeyiz. Şimdi bize sana ne olduğunu anlat lütfen.”
Uzun bir sessizlik kapladı odayı önce. Liraena derin bir nefes aldıktan sonra yavaşça yatakta doğruldu.
Ve oğluyla kızını ellerinden tutup yanına oturttu. Gözlerinin feri sönmüştü. Ona bunu yapan şey neydi? Veya kimdi?
Zefira annesinin bu haline çok üzülüyor, onu kaybetmekten çok korkuyordu. Ve Dravien bile bu kadar endişeleniyorsa kesinlikle bir sıkıntısı vardı.
“Çocuklarım, hayatımı adadığım ve asla beni pişman etmeyen iki değerli mücevherim…” diye başlamıştı cümleye, sanki veda eder gibi.
Bir taraftan oğlunun yüzünü okşuyor diğer taraftan da kızının saçlarını koklayıp öpüyordu.
“Babanızla ben sizi hep çok sevdik, hep seveceğiz. Ne yaptıysak sizin iyiliğiniz içindi, umarım sizin için iyi bir anne baba olabilmişizdir.”
Bunları söyledikten sonra yine birkaç saniye sessizliğe gömüldü ve gözleri yerdeki ayaklarına doğru daldı. Sanki bir şeyler söylemek istiyor gibiydi ama nasıl anlatacağını bilemiyordu. Bu yüzden iki kardeşte sessizlikle annelerine zaman tanıdı.
“Ben, devlete sadık ve tam bağlı bir ajanım. Ve bu işin getirdiği tehlikeler çok fazla. Sizden uzakta kalmaksa cabası… Daha önce bu kadar hissetmesem de bu son görev beni çok zorladı bu yüzden biraz dalgın ve yorgun olabilirim. Ama bu sizi çok sevdiğim gerçeğini değiştirmez.
Sadece son bir gece sizden müsaade istiyorum. Yarın sabah uyandığımızda her şey çok farklı olacak söz veriyorum.”
Annelerinin buruk gülümsemesi iki çocuğunda da çok farklı hissiyatlar oluşturmuştu. Yatının onlara ne getireceğini ilk kez bu kadar merak ediyorlardı. Bu yüzden annelerine sıkıca sarılıp birlikte uyumayı bu sefer kendileri istemişti.
***
“ Hadi uykucular! Kahvaltı hazır, hepsini tek başıma bitireceğim bakın!”
Zefira annesinin cıvıltılı ve canlı sesiyle gözlerini açtığında o kadar iyi hissetmişti ki o an durup içinden ağlamak gelmişti.
Liraena kızına uzaktan sesli bir öpücük yolladıktan sonra oğlunun saçlarını karıştırarak uyandırdı onu da.
Hep birlikte yemek odasına giderlerken Liraena sanki normal bir şeylerden bahseder gibi Zefira ’ya dönmüştü.
“Bugün seninle birkaç hain planım var bebeğim. O yüzden güzel bir şeyler giyinsen iyi edersin.”
Zefira gülümseyerek yemek yemek için sandalyesine otursa da içine kurt düşmüştü. Daha dün derbeder bir haldeyken şimdi güller saçıyordu etrafına.
Bu ne kadar normaldi?
Yine de sesini çıkarmadan yemeğini yemiş ve Dravien’le atışarak odasına geçmişti, üstüne geçirdiği beyaz pantolon ve açık pembe gömleğiyle aynanın karşısına geçip kısaca kendine göz attıktan sonra makyaj masasından saatini alıp koluna takmış, örgü yaptığı gümüş rengi saçlarını birkaç kez tarayıp açık bırakmış ve spor ayakkabılarını giyip aşağıya inmişti.
Annesini evin girişinde görünce gülümseyerek ona arkasından sarıldı.
“Saçlarımı sen toplar mısın anne?”
Liraena, kızına merhametle gülümseyip kendi saçını topladığı tarağı eline aldı ve hızla kızının saçlarını topuz yaptıktan sonra dışarı çıktılar. Hava çok güzel ve ılıktı. Derin bir nefes aldı ve aşina olduğu yola, sokak ve evlere kısaca baktı. Aklına gelen soruyu sormanın zamanı gelmişti.
“Anne, nereye gidiyoruz?”
“Dövmeciye bebeğim.”
“Ne?”
Zefira’nın şaşkınlığı sesine yansımış ve biraz yüksek çıkmıştı ve bu dışarıda yapılmaması gereken bir hareketti.
Liraena hafifçe kaşlarını çatsa bile bir şey demeden arabasına binmeyi tercih etmişti. Zefira dışarıda kimsenin olmamasının getirdiği rahatlıkla omuzlarını serbest bıraktı. Annesinin peşinden arabaya atladı ve kapısını kapattı.
Ama zihnindeki sorular son bulmuyordu bir türlü. Yine soru sordu kendisine hakim olamadan.
“Anne, beni cidden dövme yaptırmaya mı götüreceksin? Neden peki?”
“Bebeğim geçen doğum gününde sana bir hediye alamadığım için telafi etmeye çalışıyorum tabi ki. Senin dövme yapmak için ağladığın günleri unuttuğumu mu sandın?”
Dediğinde Zefira mahcubiyetle gülümsemişti.
Evet, bir aralar deli gibi dövme yaptırmak istiyordu ama annesi hep yaşının küçük olduğunu söyleyip durmuştu.
Peki şimdi ne olmuştu da dövme yapması için bizzat kendisi götürüyordu? O bunları düşünürken annesi çoktan arabanın radyosunu açıp güzel bir şarkıyı başlatmıştı bile.
Zefira, düşüncelerini bir kenara bırakıp şarkının naifliği içinde Alpiyon şehrini izledi.
Araba, yarım saatin ardından ıssız denilebilecek, tek tük küçük evlerin bulunduğu, güzel havaya ve esen ılık rüzgara inatla karamsar duran ve havayı üşüten bir sokağın başında durduğunda Zefira, kaşlarını çatarak etrafına bakmaya çalıştı arabanın içinde.
Farklı ve melankolik bir duruşu vardı. Ve Zefira böyle bir yere ilk kez adım atıyordu.
Annesi gergin bir şekilde arabadan inip kapısını kapatırken Zefira da ona ayak uydurup dışarıya çıktı.
Kafasını annesinin baktığı yere çevirdiğinde gördüğü şeyle şaşırmadan edemedi.
“Panthus Dövme Atölyesi"
Tamamen siyah yazıyla yazılmıştı, yasak olan tek renkle, Zefira daha görür görmez içini kaplayan “ yanlış yapıyoruz” hissiyatına karşı koyamadan fısıltı ve şüpheyle annesine seslendi:
“Anne? Ne işimiz var burada? Bu yerin güvenliğinden emin misin?”
Liraena ona dönmeden sadece konuşmuştu.
“Hiçbir şeyden emin değilim kızım. Tek emin olduğum şey hayatınla büyük bir kumar oynadığım, bunun için bana bir şey sorma olur mu? Benim için yeterince zor çünkü.”
Dedikten sonra ani bir hareketle dövmecinin kapısını açıp içeriye, karanlığa doğru adımladı.
***
Günümüz
Zefira üstünü hızlıca giyip yüzünü yıkamış ve başka yapacak bir şeyi olmadığı için Viran’ın yanına gitmek için merdivenlere yönelmişti.
“Evet Dravien, Zefira bundan sonra benim için özel olarak çalışacak. Kendisini benim sağ kolum yapacağım.”
“Peki neden efendim? Kardeşim şu an bu görev için seçebileceğiniz en acemi kişi.”
Dravien’in sorusu Zefira’yı merdivenlere kilitlemişti.
Aşağı inmek yerine Büyük Viran’ın cevabını beklemek istedi.
“Çok haklısın Dravien Lumeris, işte tam da bu yüzden onu istiyorum. Kimse onun gibi acemi birisini sağ kolum olarak düşünmeyecek ve bu devletimizi korumak için mantıklı bir yöntem.”
Dediğinde Zefira dişlerini sıkarak aşağıya doğru adımlamış ve Viran’ın karşısındaki yerini almıştı.
“Hoş geldiniz Büyük Viran.” Yüzüne kondurduğu yapmacık gülüş çenesini ağrıtmıştı. Hayır karşısındaki adama ve devletine büyük bir saygı ve sevgi besliyordu. Nefret ettiği için böyle davranmıyordu. Sadece, bir şeyleri dayatması hoş gelmiyordu kendisine o kadar.
Viran, Zefira’yı görür görmez ayağa kalkıp ona doğru ilerlemişti. Kibarca elini alıp iki eliyle sarmalamış ve dudaklarına götürüp iki kez öpmüştü.
“Hoş geldim, sen de iyi ki geldin benim cesur ajanım.”
Viran’ın gözleri tuhaf bir ışıkla parlıyordu. Zefira kibarca gülümsedi ve abisinin yanına geçip oturdu.
Viran da aynı şekilde tam onların karşısındaki koltukta yerini alınca direkt söze girdi.
“Seni sağ kolum ve aynı zamanda gizli ajanım yapmak istiyorum Zefira ve Dravien onay verdi. Senin düşüncen nedir?”
Dediğinde Zefira, Dravien’e bakmamak için kendini zorladı. Viran bariz bir şekilde Drav’i kıstırıyordu. Ve iki kardeşte hiçbir şey yapmadan öylece bu zoraki teklifin sahibine sırıtmakla yetiniyordu.
Zefira sonunda söze başladı; “Ben, bundan onur duyarım Büyük Viran, sizi ve devletimi yapabileceğim en iyi şekilde korumak benim görevimdir.”
Karşısında şık, bej rengi bir takım giymiş Viran’ın yüzünde oluşan o bariz zafer ifadesi, Zefira’yı soktuğu zoraki durumdan dolayı sinirlendirse de bir şey demedi.
“E peki madem, kabul ettiğine göre önümüzdeki hafta seni bekliyorum odama.”
Göz kırpıp arkasını dönmüş ve kapıya tıklatmasıyla kapı açılmıştı, yaklaşık sekiz tane adamın Viran’la birlikte evin önünden ayrılması sadece saniyeler sürmüştü.