BABAMIN GÖLGESİ

919 Words
23 Mart 2019 ÇARŞAMBA Ece, çatı katındaki odasından okul için hazırlanıp alt kata, evin girişindeki kafeye indi. Annesi kahvaltıya gelen tek tük müşterilerle ilgilenirken Ece de bahçelerindeki mama ve su kaplarını tazeledi, ağaçlardaki kuş yuvalarını kontrol etti. Haftaiçi sabah saatlerinde pek yoğunluk olmazdı. Sonra kafeye dönüp bir şeyler atıştırdı. Her sabah olduğu gibi yine peş peşe 5 shot espresso yuvarlayıp, annesinin yanağına bir öpücük kondurup en son da espresso makinesinin arkasındaki duvarda bulunan oyuğa yerleştirilmiş içi kül dolu kavanoza bir öpücük bırakarak "Hoşçakal babacığım." dedikten sonra okula doğru yol aldı. O ev, babasının onlara bıraktığı tek mal varlığıydı. Annesi de evin giriş katını bir kafeye çevirdi ve üst katında da kızıyla yaşamaya başladı. Böylece hem kızını büyütebildi hem de geçimlerini sağlamış oldu. 20 sene böylece geçmişti. Genç kız okulu olduğu günler annesinden sonra kalkar, kahvaltısını kafede yapar ve kafeden ayrılmadan önce kavanozdaki babasıyla vedalaşıp okula giderdi. Okulu olmadığı günler de annesi uyurken kafeyi o açardı böylece annesi dinlenme fırsatı bulurdu. Rutinleri bu şekildeydi. İki kişilik dünyalarında mutluydular. Bir de ara sıra İzmir'e ve Balıkesir'e kısa seyahatler düzenleyip anneannesini, babaannesini, dedelerini ve kuzenlerini görürdü. Ama dünyası kendisi, annesi ve kavanozdaki babasından ibaretti. Kafenin adını Begonvil koymuştu Melike Hanım. Çünkü eşiyle beraber geçirdiği son akşamda Harun Bey, begonvillerle gelmişti eve. Miras bıraktığı evin bahçesine begonvil çiçeklerinin dikilmesini o gecenin anısına istemişti. Bunu da karısına ve hayata veda ettiği (Aslına bakılacak olursa, Harun Bey için ikisi de aynı şeydi) son mektubunda dile getirmişti. Melike Hanım, yıllar sonra Sezen Aksu'nun Begonvil şarkısını ilk dinlediğinde aklına o gece gelmişti. Şarkının "Benim yerime de sev" kısmında hıçkırıklarına engel olamamıştı. Sanki yıllar sonra Harun Bey bu şarkı aracılığıyla eşine yeniden seslenmiş ve "Kızımızı benim yerime de sev" demek istemişti. Melike Hanım elinden geldiğince iki kişilik sevmeye çalışmıştı kızını zaten. "Cymbeline'in "Sen" diye hitap etmesindeki amacı karşısındakini küçümsemekti. Çünkü o dönemde birine "Siz" yerine "Sen" diye seslenmek, hitap edileni hakir görmenin bir göstergesiydi. Günümüzde bu kelimenin kullanımı kalkmış ve hem resmî hem de gayr-ı resmî konuşmalarda sen kelimesi dile yerleşmiştir." "Sanırım bugünkü dersimiz burada bitti. Dersime katıldığınız için teşekkür ederim. Önümüzdeki derse kadar Bernard Shaw'dan Kleopatra ve Sezar ile William Shakespeare'den Antonious ve Kleopatra okumuş olmanızı ve kitapları hem ayrı ayrı hem de birbirleriyle karşılıklı analiz etmenizi istiyorum. Önümüzdeki derse kadar iki haftanız olduğu için bence yeterince vaktiniz var. İki haftaya görüşmek üzere." dedikten sonra eğitim dili İngilizce olduğu için garip aksanıyla dersi İngilizce anlatan Türk hoca sınıftan çıktı. Ders bitmişti ama Ece'nin de beyni erimişti. İngiliz dili ve edebiyatı bölümünde okuyordu. Derslerini seviyordu ama ağır bir bölümdü. "Kuzum biz bir şeyler içmeye gidiyoruz. Sen de gelir misin?" Filiz'in sorusuna her zamanki gibi "Yok güzelim. Ben direkt eve gitsem daha iyi olur. Hem annem yalnız hem de dünya kadar ders var malum. Bir gün siz gelin bize. Ya da daha sonra çıkarız." diye cevap verdi. Filiz başıyla arkadaşını onayladı ve Ece'yi öpüp sınıftan çıktı. Ece de onun arkasından sınıftan ayrılıp durağa yürüdü. Eve geldiğinde kafede sadece bir masa vardı. Annesi de fırsattan istifade bahçedeki çiçeklere göz gezdiriyordu. "Kolay gelsin Melike Hanım." dedi Ece neşeyle. "Hoşgeldin kuzum. Nasıldı okul bugün?" dedikten sonra kızını öptü. "Çok yorucu anne. Beynim aktı. Zombi gibiyim resmen." dedi zombi taklidi yaparak. Melike çok seviyordu kızının bu hallerini. Mutlu bir çocuk yetiştirmek istemişti ve elde ettiği sonuç onu tatmin ediyordu. Kızı onun her şeyiydi. Hayatına Harun'un gerçekten girdiğinin ispatı gibi... Eğer kızı olmasaydı, Harun'un ardından hayata tutunamazdı. Eşinin ardından dayanma gücünü daha doğmamış bebeğinden almıştı. Harun Bey de bunu bildiği için ölürken bile aklından "İyi ki karnında bebeğimiz var. Minicik haliyle annesinin güç kaynağı olacak. Melike'm ona sığınır, onunla avunur." diye geçirdi. Hayatı son bulurken aklından geçen son düşünceler bunlardı. "Anne!" dedi genç kız. "Bodrum kattaki odaların anahtarı neredeydi? Babamın kütüphanesine ihtiyacım var da yine." Melike cebindeki anahtarları kızına verdi ve içeri geçtiler. Ece önce bir şeyler atıştırdı. Son zamanlarda masaya oturup doğru düzgün bir öğün yememişti ve annesi bunun farkındaydı. Kızı aşağıya kütüphaneye geçince ona güzel bir masa hazırladı. Dükkanda tek bir müşteri olduğu için kendine de bir tabak koydu. Anne kız birlikte biraz vakit geçirmeliydiler. "Hanımefendi! Hesabı alabilir miyim?" diye seslendi son kalan müşteri. Melike hemen adisyonu uzattı ve "Afiyet olsun, yine bekleriz." diyerek gülümsedi genç adama. "Doğum günü gibi kutlamalar için rezervasyon alıyor musunuz?" diye sordu genç adam ayrılmadan önce. "Evet, alıyoruz. Yaz aylarında bahçemizi de açıyoruz hatta." diye bilgi verdi Melike. "Mekanınızı çok beğendim hanımefendi. Başka şehirde yaşayan çok sevdiğim bir arkadaşım var. O İstanbul'a gelecekti doğum günü için. O geldiğinde burada kutlayabiliriz sanırım. Kartınızı alabilir miyim." "Ah! Tabii, buyrun. Bir gün öncesinden haber vermeniz yeterli. İyi günler dilerim." dedikten sonra Begonvil Kafe yazan kartı uzattı Melike ve genç adam da gülümseyip "İyi çalışmalar." dedikten sonra ayrıldı. Melike genç adamın ardından kapıyı kapattı. Fırsat bu fırsat kızıyla baş başa kalabilirdi. Kızının sevdiği aryayı açtı. O esnada kızı da elinde birkaç eski kitapla bodrum kattan yukarı çıktı. Tek müşterilerinin de gittiğini farketmişti. Duyduğu müzik sesiyle annesinin bu parçayı kendi için açtığını anlayıp gülümsedi. Annesi hep böyle küçük sürprizler yapardı kızına. "Anahtarları vereyim sana Meloşum. Çok dersim var. Hemen yukarı çıkıyorum." diyerek anahtarları annesine uzattı. "Kuzum çok güzel sofra hazırladım bize. Hadi gel anne kız güzel bir yemek yiyelim. Sonra yaparsın ödevlerini. Hem bak portakallı, karamelli profiterol de yaptım. Çok seversin sen.'' "Tamam. Babamın kitaplarını masama bırakıp iniyorum." dedi Ece ve yukarı çıktı. Aşağı indiğinde üstünü de değiştirmişti. "Madem baş başa yiyoruz, o zaman babam da gelsin." dedi ve kavanozu alıp masaya koydu. "Şimdi maaile yemek yiyebiliriz." dedikten sonra sandalyesine oturdu ve annesi servis ettikten sonra, babasının gölgesinde keyifle yemek yemeğe başladılar.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD