2. BÖLÜM

1090 Words
Sabah duydugum müzik sesine sinirle uyanırken "ADA!!!!" diye bağırdığım battaniyenin altından başımı çıkardığım da odanın kapısını açtı. "Güne enerjik uyanalım ama dimi?" dedi sırıtarak. "Allah belanı versin Ada." dedim sinirle başımın altındaki yaştığı alıp ona attığımda kapıyı hızla kapatıp kaçtı. "Vermiş ya zaten tatlı belam." diye bağırdı. Battaniyeyi üstüme komple çekip uyumaya çalışsamda Ada müziğin sesini daha da yükseltince pes edip telefonu elime aldığımda saat yedi buçuğa geliyordu. Sabah sabah Ada tarafından zorla uyandırılınca bu günü degerlendirmek için hemen yataktan çıktım. Ada'nın benden önce yaptığı buhar banyosunu yok sayıp duşa girdim. Duştan sonra dalgalı saçlarımı kuruturken kâküllerimi düzeltip gözlerime siyah kalem çektim. Lila renkteki belde biten spor takımı giyip çantamı dün tuttuğum not dosyamı ve telefonumu alıp odamdan çıktım. "Ada ben çıkıyorum." diye ayakkabımı giyerken seslendim. "Derse daha bir saat var. Nereye?" diyip odasından bağırdı. Müzik yüzünden sesini zor duysamda dediğini anlamıştım. "Erken kaldırdın madem Yusuf abinin yerine gidiyorum!" diye bağırırken beni duymasını umdum. "Bana da simitlerinden al, özledim!" "Tamam!" diyip son kez bağrırken evden çıktım. Binanın kapısından çıktığımda Ada odasının camını açtığı için maşallah tüm mahalleye şarkıyı dinletiyordu ama onun bu deli hâllerine mahalle bile alıştığı benden başka şikayet eden yoktu. Yusuf abinin dükkanına geldiğimde yine her zamanki gibi dolmuştu. Allah bereket versinde ne zaman böreğini özleyip yerinde yemek istesem oturmak için masa bulamıyordum. Dükkanın köşesinde iki kişilik boş masa görünce hemen oturdum. "Yusuf abi bana bi buçuk porsiyon su böreği bi de çay." diye seslendiğimde elinde tepsiyle gelmişti. "Uzun zaman gelmedğin için seni görünce hemen böreği hazırladım." dedi Yusuf abi gülümseyerek tabağı ve çayı bıraktı. "Çok sağol Yusuf abi. Böreğini özlemiştim." dedim tabağımdaki böreği soğutmadan yemeğe başlarken çayımdan da bi yudum aldım. Böreğim yarım olmuşken Yusuf abi ikinci çayımı getirdi. "Oturabilir miyim?" diyen sese başımı kaldırdığımda Barış hocayı karşımda gördüm. Ağzımdaki böreği yutmaya çalıştığımda çayımdan bir yudum içtim. "Hoş geldin Barış. Ne zamandır görünmüyordun?" diyip Yusuf abi Barış hocayla ayak üstü tokalaşdı. "Okuldu, derslerdi, biliyosun zaten abi söyletme beni." "Geç otur, sana da börekle çay getireyim." dedi Yusuf abi sandelyeyi gösterirken, çayımı tekrar içtiğimde göz ucuyla baksamda Barış hoca boş olan yere oturdu. "Kusura bakma Yusuf abi otur diyince, seni mecbur bıraktım." dedi mahçup şekilde konuşurken onu daha önce hiç böyle görmemiştim. Okulda çatık kaşlarla gezerken görmeye alışmışım bu hali tuhafıma geldi. Hem onunla aynı masada ne işim vardı ki. "Sorun değil hocam, zaten birazdan kalkıcam." dedim çayımı hızla yudumlaya başladım. "Dersime daha çok var, tabii giriceksen." diye imâda bulunurken Yusuf abi börek ve çay getirmişti. Telefonum çalarken elime aldığımda Barış hocanın söylediğini duymazdan geldim. -'Efendim tatlı belam.' --'Gece, Ali arabayla kapıda, geçerken senide alalım mı?' -'Olur, Ali'ye sor bakalım. Börek istermiymiş.' --'İstermiş, benim simitleri unutma.' -'Tamam bayyy.' Telefonumu kapatırken çayımın son yudumunu içip masada olan eşyalarımı aldım. "Çok mu sıkıcı anlatıyorum? Dersime girmiyorsun." diyip bakışlarını bana diksede çayından bi yudum içti. "Bilmem, dikkatimi çekmedi." dedim sordugu soruyu umursamazca cevap verip çantamı aldım. Ne deseydim, ay çok güzel ders anlatıyorsunuz dinlemeye doyamıyorum mu deseydim. Yanlış kişiye sorarsa böyle cevap alır. Bizim çocukların istediklerini alıp hesabı öderken biri kredi kartı uzattı. "Burdan alın." "Ali'm." dedim şaskınlıktan yine ağzımın ayarı kaçarken. Dünden beri ikidir Ali'm ediyorum yanlış anlamaz inşallah.. "Bu seferlik benden olsun." diyince itiraz etmeden gidip arabaya bindim. Ali arabaya gelip çalıştırdığında kısa sürede okula gelmiştik. Demir kahveleri almış bizi beklerken yanına geçip oturdum. "Börekle, simit Ali'den." dedim elimdeki paketi masaya bırakırken kahvemi aldım. "Ne fark eder, biz de kafeye gelince ödeme yapamıyoruz." diye imâyla söyleyerek poşetteki böreği çıkardığında, kafeye uzun süredir gelmediklerini fark ettim. "Lan siz o yüzden mi gelmiyorsunuz?" diye birden sorunca, hepsi gözlerini kaçırıp börek ve simitten yemeye başladı. "Ali?" dedim cevap almayı umarcasına ama o koca bir börek parçasını ağzına attıp konuşmasını engelledi. "Demir, Ada?" dedim bu sefer onlardan cevap bekledim. "Tamam kızma, arada geliriz." diye sonunda Demir yanıt verirken bir şey demek için ağzımı açıcaktım ki Ada araya girdi. "Barış hoca ufukta göründü ve onu bekliyen Sude ve Elif'te." diyip her zaman ki gibi yaptımız iddiayı hatırlatıp konuyu değiştirirken Barış hocaya odaklanmışlardı. Öğlen yemek yerken kazanan kişi hesap ödemiyordu aslında hocaların bu komik hâlleri bizi eğlendiriyordu. "Soru kitabını eline alıp cevap vericek." dedi Ali. "Sanmam, normal dinleyip cevaplar." dedi Demir. "Sinirli görünüyor, kalemin ucuyla direk cevabı gösterir." dediğinde Ada, Barış hocaya dikkatle baktım. Sinirli mi görünüyor? Sabah verdiğim cevaba kızmıştır. Hâ, işte çok istiyorsa bu iki deliye sorsun pohpohlanmak için.. "Bence hiç bakmadan geçicek." dedim keyfimden sandelyemde iyice yayılıp otururken kahvemi içtim. Bana derste yaptıklarından sonra onu kızdırmak hoşuma gitmişti. "Gece kazandı." diyip Ada kahkaha atmaya başladı. Çünkü Barış hoca, Sude ve Elif'i görmezden gelip geçtiğinde o ikisi mal gibi arkasından baka kalmıştı ve bu hâlleri gülmeye değerdi. Sabah sinirli uyansamda şimdi keyfim yerine gelmişti. Sınıfta girdimizde daha yerimize geçip oturamazken Barış hoca arkamızdan geldi. "Gece dersi beraber anlatıcaz." diye emir vericesine söylediğinde çantamı ve elimdeki dosyayı Ada'ya uzattım. İlkokul öğrencisi gibi tahtanın önünde beklerken Barış hoca konuyu tahtaya yazmıştı. "Şimdi Gece, ikinci dünya savaşında Türkiye nasıl bir politika izlemiştir.?" diyip elindeki kalemi bırakırken bana dönmüştü. "İyi de hocam Gece geçen ders yoktu. Bu yaptınız adil değil." diyerek Ali ayağa kalıp beni savunmuştu. "Arkadaşını savunmak sana mı düştü Ali? Gece kendini savuna bilir." diye gür sesiyle birden çıkısıca sınıfa sessizlik hakim olurken Ali'ye oturmasını işaret ettim. Ali yerine oturduğunda kalemi alıp tahtaya not almaya başladım. "Eylül 1939'da Türkiye kendini yeni bir dünya savaşının eşiğinde bulmuştur. İkinci Dünya Savaşı başlangıcında toprak bütünlüğünü korumayı amaçlayan bir politika çerçevesinde savaşın dışında ve tarafsız kalmayı tercih etmiştir." Barış hoca buna benzer bir kaç soru daha sordugunda not alıp cevaplamaya devam ettim. Ders bittiğinde Barış hoca notlarını toplarken masasının başına gittim. "Okul dışında söylediğim şey yüzünden derste bunu yapmaya hakkınız yok" dedim ne kadar sinirli olsamda kendimi savunurken sakin olmaya çalıştım. "Demek ki isteyince kendini savuna biliyorsun. Ali'ye gerek yokmuş." diye söylenirken yüzüme bile bakmayınca daha da sinirlenmeme sebep oldu. Neydi bu hocanın derdi benle... "Siz niye her defasında bana eziyet ediyorsunuz?" diyip saklamaya çalıştığım öfkem bu sefer sesime yansımıştı. Başını kaldırdığı an ilk defa tereddütsüzce gözlerine baktığımda balı anımsatan gözleri sanki içimdeki karanlığı aydınlatmıştı. "Özür dilerim." diye pişmanlıkla söyleyip gözlerini gözlerime sabitlediğinde bakışlarımı kaçırdım. Bir silkelenip kendime gelince masadan bir kaç adım uzaklaştığımda sanki diğer kızlar gibi davrandığımı fark ettiğim an sınıftan hızla çıktım. Az önce ne oldu da öyle Barış hoca özür diledi, bilmiyorum ama bunun bir daha tekrarlanmaması için elimden yapmalıydım. "GECE!" diye Ali bağırırca benimle beraber koridorda herkes duymuştu. "Sakin ol ya, niye bu kadar bağrıyorsun?" dedim ona doğru bir kaç adım attım. "Arkadan kaç kere seslendim Gece, duymuyosun." diye saçlarını karıştırıp sitemde bulumdu. "Dalmışım. Diğeleri nerde?" "Ada sakarlık yapıp, senin notları saçtı. Onları topluyorlar."
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD