3. BÖLÜM

1234 Words
Sabah ki ufak sorundan sonra bu gün son derside bitirdiğimizde diğerleri kaferteryada otururken ben Hasan abiden kahvemi alıp kütüphaneye geldim. Bu gün kafeye gidip Atmet amcadan fırça yemeğe hiç niyetim yoktu.Geçen sefer aldığım kitabı teslim edip yenisini bakınırken rafta gözüme takılan bir kitaba uzandığımda Barış hocanın seslenmesiyle de döndüm. "O kitabın filmi çıkmıştı." "Olabilir, ben okumayı tercih ediyorum." dedim onu umursamadan kitabı alıp cam kenarına bir masaya oturduğum da, gelip tam yanıma oturdu. "Bu gün bütün derslere girdiğine göre Ahmet amcayla konuşmam işe yaramış." dedi sessizce belli belirsiz tebessüm etti. "Senin yüzünden mi beni uyardı?" diye sinirle birden yerimden kalkıp kızdığımda kolumdan tutup geri oturmamı sağladı. Sesimin yükselmesine etrafımdaki öğrenciler bir şey diyecek gibi oldugunda Barış hocayı fark etmeleri susmalarına yetmişti. "Şşş kütüphanedeyiz ve karşında hocan var." dedi benim aksime onun bu rahat tavrı daha da sinirlenmeme sebep oluyordu. "Eğer bir daha böyle bir şey yaparsan, seni Özgür beye şikayet ederim." diye sessizce tehdit ederken kolumu hızla çekip yanından ayrıldım. Sabah sanki özür diliyen o değilmiş gibi birde şu davranışına bak. Gerçekten bu hocanın benimle derdi neydi? Sınıfta hiç düşmeden dersle ilgili her şeyi bana sorar. Birde yetmiyormuş hayatıma karışıyor. Emir hocada dersine girmeme kızıyor ama en azından onun gibi yapmıyor. Eğer daha fazla ileri giderse hiç düşünmeden Özgür abiyle konuşa bilirdim ama yinede mecbur kalmadıkça yardım istemiyordum. Bu Barış hoca sorunu elimden geldiğince kendim çözsem iyi olacaktı. ☆▪︎ Eve gelene kadar sinirim geçsin diye iki üç tane çikolata yiyip biraz olsun kendime gelmiştim. Çantama anahtarı bakınırken Türkan teyze Ada olduğumu düşünüp yukarıdan seslenmişti. "Ada kızım yukarı gelir mişin?" "Benim Türkan teyze." diye seslenirken bulduğum anahtarla kapımı açtım. "Gece kızım müsaitsen gelebilir mişin?" diye tekrar seslenince çantamı ve elimdeki dosyayı koridorda atıp açtığım kapıyı geri kapattım. "Gelirim tabii." Türkan teyzeye hayır demek gibi bir huyum yoktu ki, buruya taşındığımdan beri ne zaman yardıma ihtiyacım olsa her zaman gelirdi. Bir annenin kızına öğretmesi gereken her şeyi bana sabırla öğretmeye çalışıyordu. Allahtan kafede işe başladım da okul ve kafe arasında gidip geliyordum. Merdivenleri çıkış kapının önüne geldiğimde ayakkabıların çok olduğunu fark ettim, bugün Türkan teyzenin kadınlarla günü vardı. Ada olsa dedikoduya bayılırdı ama bu hiç benlik değil. Ayakkabılarımı çıkarıp çekinerek içeri girdim. "Hoş geldin güzel kızım." diyip beraber salona girdimizde bizim mahallede bu kadar kadın var mı diye düşünürken hepsiyle tek tek selamlaşıp tanışırken büyüklerin elini öptüğümde Türkan teyzeyle beraber kendimi mutfağa attım. "Ben nasıl yardım edebilirim?" dedim yanında öylece beklerken ne yapacağımı bile bilmiyorum. "Şuradaki tabakları al bakalım." diyip çay doldurdugu bardakları tepsiyle alırken gülümseyip salona geçti. Servis tabaklarını alıp içeri geçerken kadınlar arasında koyu bir muhabbete dalmışlardı. Sohbetle beraber masadaki yemeklerden atıştırırken ara ara onlara çay servisi yapıyordum. Mutfağa gidip gelirken ne kadar sıkılsamda, bir iki üç derken kaç demlik çay yapmıştım, bilmiyorum. "Kızım sende mi Ada gibi okuyorsun?" diye sorunca kadının ismini hatırlayamamıştım. "Evet efendim okuyorum." dedim doldurgum çayı uzatırken. "Oku tabii kızım ama evlilikte önemli." "Doğru söylüyorsun kız, bak benim doktor torunum var." dedi yanındaki teyze hemen cebimden torunun resmini çıkardı. "Dur kız, ben Mete oğlum için söyledim." dedi resmini göstermesini engelleyip. "Ben güvenmeden evlenmeyi düşünmüyorum." dediğimde aralarında bakıştılar. Aslında sevmeden evlenmeyi düşünmüyorum demem lazımdı. "Kızım bana bir paşa çayı getirmişsin?" dedi yaşça büyük teyzelerden biri. "Paşa çayı?" dedim bilmediğim için. "Çayın içine biraz soğuk su koy kızım." Mutfağa tekrar gidip teyzenin dediği gibi çayı doldurup salona giricekken Barış hocanın sesini duymamla elime döküldü. "Yandı boncuk gözlü kızım." diye teyzelerden biri feryat ettiğinde daha ben ne olduğunu anlamadan Barış hoca bileğimden tutup elimi mutfaktaki musluğun altına tuttu. Elimin üstünde suyu hissetsemde Barış hocanın saçma telaşını izliyordum. Elimi tutarak sınırlarımı mı aşmıştı şuan. "Acıyor mu?" diye hafifçe gözlerini kısıp sorunca, kendime gelip ellerimi hızla çektim. Bu hoca benim ayarlarımla mı oynuyordu... "Gece kızım, hemen krem sürelim." diyip Türkan teyze dolaba krem bakmaya başladığında, kimseyi daha fazla telaştırmak için gerçeği söyledim. "Çay soğuktu." dedim Barış hocaya bakıp söylediğimde kaşlarını çatmış bakıyordu. Ben mi dedim telaşlan diye, birde kendi kendine sinirleniyor, biraz vicdan azabı çekseydi iyiydi ya arada Türkan teyze var. "İyi ki soğukmuş kızım, elin yandı diye çok korktum." diyip elimi tutarken diğer eliyle gözümün önündeki saçlarımı çekip yanağımı sevkatle okşamıştı. Barış hocanın gerçekten Türkan teyzenin oğlu olduguna süpheliyim, o bu kadar iyi kalpliyken, onun sinirli aksi biri olması normal olamaz. Salondaki herkes iyi olduğumu görüp sevinirken küçük bir yanığı büyütmelerine şaşırmıştım. Mahallede insanların birbirine yakınlığını Ada'dan sürekli dinlesemde uzun zamandır buna sahit olmamıştım. Mahallenin teyzeleri son çaylarını içip giderken masadaki tüm tabakları taşıyıp makineye yerleştirmeye başladığımda Barış hoca mutfağa girsede görmezden gelip işime devam ettim. "Az önce beni oyuna getirdin." "Hayır hocam, sen elimin yandığını düşündün." dedim onu umursamayıp işime devam ettim. Başımda dikilmeyi bırakıp yanındaki sandelyeye oturduğunda tabakları hızlıca yerleştirmeye çalıştım. Daha kütüphanedeki olanlar yüzünden sinirim geçmemişken şuan konuşmak istemiyordum. "Bu hoca kelimesi de şuan tuhaf oldu." dediğinde duraksayıp ona yandan bakış attım. Hocam demicektim ne dicektim acaba abi filan mi bekliyorsa çokkk bekler. Şuan sinir etmek için en güzel kelimeyi söylerdim ama neyse..... "İyi, Barış bey derim o zaman." dedim elimdeki son tabağı makineye koydugumda. "Buda iki yabancı gibi oldu, Barış de sen?" dediğinde makinenin kapağını sertçe kapatım. Ben abi demicem diye içimde inatlaşırken o adını mı söyleme mi istiyordu? Daha neler? Bir iyi bir kötü davranarak ne yapmaya çalışıyordu, ikizi filan varda ben mi bilmiyorum. "Çüş artık." diye mırıldanarak söylenirken suyu açıp elimi yıkadığımda aramızda oluşan sessizlikte hâlâ cevap beklediğini fark ettim. "Bence hocam daha iyi, sonuçta hocasınız." dedim bilmiş bir edayla söyleyip tezğaha yaşlandığım da dudakları hafifçe kıvrılmıştı. Bu söylediğime gülmüşmüydü o. Sanki komik bir şey söyledim, mesleğini hatırlattım altı üstü. Bende Gece'ysem Emir hocaya adıyla hitap eder sana yine hocam derim. Türkan teyze mutfağa girdiğinde aramızdaki anlamsızca sohbete bu sayede son vermiş olduk. "Ellerine sağlık kızım, bu gün seninde yorduk." "Önemli değil Türkan teyze, yardıma ihtiyacın olduğunda her zaman gelirim." "İyi kalpli güzel kızım benim bak bunları sizin için hazırladım, Ada kızımla yersiniz." diyip tezgahanın üstünne sırayla dizdiği saklama kablarını bana uzattı. Ne kadar almak istemesemde Türkan teyzenin aşırı ısrarı üzerine elimde saklama kaplarıyla mutfaktan çıkarken Barış hoca elimden aldı. "Bende eve geçiyordum, sana yardım edeyim." dedi ve ben şaşkınlıkla ona bakıyordum. Eve mi geçiyorum dedi. Hangi eve? Zaten evinde değilmiydi? "Emir oğluma söyle artık beni sevgiliyle tanışırsın, yoksa onu yemeklerime hasret bırakırım." diye tehtit ettiğinde poşette koyduğu diğer saklama kablarını uzattı. Barış hoca onlarıda alıp mutfaktan çıktı. "Annecim, sen Emir'in sevgilisini ne yapacaksın Allah aşkına?" dedi ciddiyetle. "Bana bak eşek sıpası, yoksa Emir kızla gönül mü eğlendiriyor?" dediğinde ayağındaki terliği çıkarıp eline alırken, bu haline gülümsememe sebep olmuştu. Okulda bana kök söktüren Barış hoca annesine kuzu gibiydi. "Anne şunu Gece'nin yanında yapma bari." diye isyan edip kapının önüne çıktı. "Gece kızım bakma sen Barış'ın bu hallerine, iki inatçı aynı evde kalalı hiç söz dinlemiyor." diyerek Türkan teyze açıklama yaparken bu evde kalmadığınıda öğrenmiş oldum. Gerçi bundan banane, yeter ki benden uzak olsun. "Önemli değil efendim de, biz artık gidelim." dediğimde Türkan teyzeyle vedalaşıp önden merdivenlerden inmeye başladım. "Teşekkür ederim, sana borçlandım." "Borcunuzu ödemek istiyorsanız, hayattıma müdahale etmeyin hocam." dedim araya mesafe koymak için ciddiyetle söylesemde kolumdan birden çekmişti. Aramızdaki mesafeyi diğer elinde tuttuğu saklama kapları sağlasada bence çok çok yakındı. Kimsenin sarılmasına, dokunmasına izin vermeyen şuan onun ikinci kez sınırımı aşmasına izin mi vermiştim. "Hımmm, borcumu çikolatayla ödesem." dedi gülümseyip gözlerime baktığında o bal rengi gözlerine bakmamak için bakışlarımı kaçırdım. Hızla elindeki kapları alıp kapıyı açmak için sırtımı ona döndüğümde resmen gülüşü duydum. Niye titrediğini bilmediğim elimle kapıyı zor açarken içeri girip kapıyı yüzüne çarptım.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD