Yorucu bir hafta sonu geçirsemde bu iki gün Barış hocayı görmediğim için keyfim yerindeydi. Bu gün onunla dersimiz olmadığı için uykulu şekilde sabah derslerini birtirmiş öğle arasındayken bahçede en köşedeki kamelyaların birine oturduk.
Her zaman ki gibi Demir ve ben uykulu olduğumuz için Ali bize kahve alıp geldi.
"Alın bakalım, uykucular." diyip gülerek bize kahveleri uzattı.
Uzattığı kahveyi Demir'le hemen içmeye başlarken ikimizin de gözlerimizi açmaya çalıştık.
"Aşk olsun bana yok mu?"
"Var, haberci güzeli."
"Selam." diye seslenen Berk'e bakmadan kahvemi içmeye devam ediyordum. Kahvenin sıcaklığı ve acı tadı biraz olsun kendime gelmemi sağladı.
"Hayırdır Berk, sen bize pek selam vermezdin." diyip Ali kahvesini alıp yanıma oturdu.
"Gece'yle bir şey konuşmam lazım." dediğinde anlık başını çevirip baksamda konu ne kadar önemli olursa olsun bu ukala çocukla tek kelime konuşmazdım. Tek yaptığı canı isteği zaman derse girmek ve sınav zamanı gelince herkesten parayla not toplardı.
"Seninle muhatap alabileceğim ortak bir konumuz yok." dedim varlığını yok sayıp kahvemi içmeye devam ettim.
"Sınavlar yaklaşıyor, bana özel verir misin?"
Berk'in saçmalasına son vermek için tam ağzımı açıcaktım ki Ali araya girdi.
"Aynı sınıftayız, gitde dersi derste dinle." diye kızarcasına söyleyince Berk masaya biraz daha yaklaştı.
"Sana ne oluyor? Ben Gece'ye sordum."
"Hocalardan ders al ya da şimdiye kadar kimden not satın aldıysan onlara git." dedim en sonunda ayağa kalkıp terslediğimde pis pis güldü.
"Ücreti neyse vericem." dediğinde Ali'nin attığı ani yumrukla birden yere düşünce ellerim ağzımda ufak bir çığlık attım.
"Al sana ücret."
"Ali!" diye kolundan çekip çıkıştığımda Ada'yla Demir aramıza girdi.
"Ali tamam." dedi Ada.
"Bi defol git sende." diyerek Demir'de Berk'i kovduğunda tehtit ederek çekip giderken onu umursamadan hepimiz yerimize geri oturduk. Onu tehditlerinden korkacak değildim tabii ki ama Ali'nin anlam veremediğim öfkesine ters ters baksamda sakinleşmek için kahvemden içmeye çalıştım. Ne kadar istemesemde karşımda beni korumaya yeltenen bir Ali vardı ve bu yüzden ona kızsam öfkesi daha da artacaktı.
"Berk nasıl yere yapıştı ama." diye Ada ortamı yumusatmak için gülerek söylediginde Ali zorlada olsa tebessüm etti ama pek işe yaramayınca dayanamayıp artık sitem ettim.
"Ali tamam ya, defoldu gitti işte"
"Gece bak, bu çocuk kafede ya da çıkışta filan rahatsız etmeye kalkarsa hemen beni arıyorsun." diye parmağını sallaya sallıya tembihlediğinde karşımdaki Ali'ye şaşkınlıkla baktım. Şuan 'Çüş artık' diye bağırasım vardı.
"Abartma istersen." dedim tek kaşımı kaldırıp ters ters baktım.
"Gece-......."
"Hadi hadi canlarım, artık derse girelim." diye Ada telaş yapıp araya girdiğinde kalkıp sessizce okula yürüdük. Sınıfa girerken Ali arkaya geçip oturduğunda Ada hariç hiç birimizin dersi dinlemeye hevesi olmadığı için not tutmayı ona bıraktık. Ada her zaman ki gibi Emir hocanın dersini dikkatle dinlerken ben masaya başımı koyup uyumaya çalıştım. Daha sonra nasıl olsa Ada'dan notları alırdım.
Sınıftaki sessizliğin yerini uğultu alınca başımı kaldırıp Ada'ya bakarken herkesin elden ele dağıttığı kağıt dikkatimi çekti.
"Sınav filan mı oluyoruz? Bu ne?"
"Haftasonu yapılacak sınavın bilgilendirme formu."
Ada sorduğum soruyu cevaplarken kendine kağıt alıp kalanı bana verdiğinde, bende bir tane alıp diğerlerine uzattım. Dersin sonunda elimdeki formu inceleyerek yürüdüğümde Ali'nin kolumdan çekmesiyle yanında duran sandelyeye oturdum.
Sınava girmek için formaki şartlar; tabii ki yüksek not, son senede verilicek tam burs ve sonrasında bu şirketle çalışma şartıydı.
"Şirketin ismini niye yazmamışlar?" dediğimde formu incemeleyi bırakıp masaya koyduğumda Demir yine uyku moduna geçmiş, diğerleri ortalıkta yoktu.
"Diğerleri nerde?" diyip kolumdan çekiştirdiğimde yarım yamalak gözünü açtı.
"Ali kahve alıyor, Ada'da sınavı düzenliyen şirketi öğrenmeye gitti."
Ali, Murat'a kızarak yanımıza gelirken dertleri neydi diye dönüp baktım.
"Ali abi zaten ellerin dolu."
"Lan oğlum o zaman tepsiyle verseydin." diye kızarak elindeki kahvenin birini masaya bıraktı.
"Gece abla sabah iki çikolatanın parasını ödedin, almayı unutmuşsun." diyip hızla elindekileri masaya bırakıp giderken ben şaşkınlıkla arkasından baka kalmıştım. Niye bunu yapıyım ki, ay dönümüme de daha var ve onun dışında aşırı öfkelenmediğim sürece çikolata yemem, yiyemem.
"Sabah sabah çikolatayı alıp, yemeyi unutacak kadar neye cinlendin." diyip yanıma otururken masada duran çikolataya baktığımda aklıma Barış hocanın dediği gelmişti. 'Borcumu çikolatayla ödesem' demişti. Dalga geçiyor sanmıştım. Beni her kızdırdığında çikolata yersem yakında onun yüzünden yüz kiloya çıkardım.
"Gece?" diye Ali sorunu hatırlatmıştı.
"Ada sabah müzikle kafamı şişirmişti." dediğim sırada Ada'da yanımıza gelirken 'ne oldu' der başını sallasada 'sonra' diyip geçiştirdim.
Barış hocayla aramızda geçen tuhaf olayların hiç birini Ada'yla paylaşmamıştım. Yanlış anlayacağından degil de, şimdi bana Barış hocayı savunucaktı. Bende ona kızıcaktım ve bu yüzden yine saçma şekilde aramız bozulacaktı. Ne Barış hocaya ne Emir hocaya laf söyletmediği için bazen tartışıyorduk.
"Burs veren şirketi öğrenmen için sana enerji lazım." dedim masadaki çikolataların birini ona uzattım.
"Öğrenicem diye canım çıktı; hatta abime bile sordum. Oda ser veriyor sır vermiyor." diye sitem edip açtıgı çikolatadan büyük bir parça ısırdı. Ada'nın gelişiyle Demir uykudan uyanmış bu haline gülmekle meşguldü. Ada'da istediği soruya yanıt bulamayınca geriliyordu. Ona gülerken diğer çikolatayı çantama atıp kahvemi içmeye başladım.
☆▪︎
Bu gün kafenin sakin ve sessiz olması Barış hocayla geçirdiğim günleri düşünmeme sebep oluyordu. Beni düşünüp Ahmet amcayla konuşması, elimin yandığını düşünüp paniklemesi ve saçmalayıp aldığı çikolata. Bu davranışlarına anlam yüklemek istemiyorum, sırf bu yüzden yeniden güvenmekte istemiyorum.
Aklımdaki düşünceleri bir kenara bırakıp yeni gelen müşteriyle ilgilenmek için tebessüm ederek masaya yaklaştıgımda Berk'i görünce gülüşüm kayboldu.
"Bir çay alabilir miyim?" diye kibarca söylede, buraya çay içmek için gelmiş olamaz.
"Başka bir şey istermiydiniz?" dedim bakışlarımı yumusatmaya çalışarak, sonuçta kafedeyiz.
"Hayır, istemiyorum."
Yanından uzaklaşıp şipariş ettiği çayı getirdiğimde yüzünde tuhaf bir gülüş belirdi, acaba şuan aklından ne şinsilikler geçiyordu.
"Bu çay demli olmuş, açık istemiştim." dediğinde cevap veremeden içimden 'sabır' çektim uzun uzun. İtiraz etmeden çayı değiştirdiğimde bu sefer de sütlü kahve istemişti. Yumruğun acısını böyle çıkarıcaksa elimdeki kahveyle onu yakmamak için içimden kaça kadar sayıp sabır çekmem gerekiyordu, bilmiyorum masaya tekrar döndüğümde Berk yerinde yoktu.
Elimdeki kahveyle kasaya yöneldiğimde "Yedi numaralı masadaki müşteri kahve istemişti. Ne zaman çıktı?" diyip kasa duran Buse'ye sordum.
"Yanına biri gelince, hesabı ödeyip gittiler."
Kahveyi mutfağa ğeri bırakırken Berk yaptığından keyif aldığı o kadar belliydi ki ama gidişini de hiç sorgulucak değildim. Kafede sayılacak kadar az müsteri olunca Ahmet amca erken çıkmamı istemişti. Sabrım Berk yüzden zorlanınca temiz havayı içime hapseder gibi nefes alıp verdim. Otobüsü beklerken sinirden canım tatlı isteyince çantadaki çikolata aklıma geldi. Barış hoca alsın Berk'e kız çikolata ye iyi mi?
Çok geçmeden otobüsün gelmesiyle hemen binip terste olsa boş bulduğum koltuğa oturdum. Karşımda oturan anne kızın tatlı oyun sohbetine kulak vermiştim, kızı sıkılan anne yoldan geçen arabalarının renklerini ilk kim söyleyecek diye oynuyorlardı. Kızın tatlı gülüşleri annesinin numaradan kaybetmiş gibi yapıp kızının gülüşüne eşlik etmesi izlemeye değerdi.
İşte tam o onda içimde bir şey koptu; uzun zaman sonra ilk defa aklıma annem gelmişti. Beni büyüten, oyunlar oynayan, hastalanınca başımı bekleyen, benim için her şeyi yapacağını düşündüğüm bir annem vardı.
Aslında böyle zamanlarda babamı daha çok özlüyorum. Keşke hayata olsa, o zaman hiç bir şey değişmez, aynı kalırdı. Onlara olan öfkem yüzünden çocukluğumu, tek dostum Ege'yi hiç düşünmeden bırakıp İstanbul'a geldim. Hayatımızı tecihlerimiz mi değiştiyor yoksa hayatın bizim için seçtiği yolu mu izliyoruz fark etmeden bilmiyorum ama artık kendimi saklamaktan çok yoruldum.
Aklımdaki düşüncelerle eve nasıl geldiğimi anlamamıştım, elimdeki anahtarla kapıyı açıp içeri girdiğimde Ada yine müzik dinliyordu. Allah'tan bu sefer sesini sadece kendisin duyacağı şekilde düşük açmış olsada benim geldiğimi fark etmediği için çantamı çıkarıp hırkamı usulca aşkıya astım. Ada dinlendiği şarkıya öyle dalmış ki yanındaki koltuğa oturmama rağmen fark etmemişti. Onunla beraber şarkıyı dinlerken sözlerine kulak verdim, bu kız aşık mı oluştu?
"Ada sen aşık mı oldun?" diye birden sorunca Ada birden sıçramıştı.
"Kızım bir ses verir insan." diyip uzandığı koltuktan kalktı.
"Araya kaynatma, aşık mı oldun?" dedim yanına otururken oda şarkıyı yeniden açmıştı.
"Yok be ne aşkı?" dedi gözlerime kaçamak bir bakış atıp oturduğu yerden kalktı. "Kahve yapıyorum, içeriz." diyip hızla lafı değiştiği gibi mutfağa gitti.
"Bir kahveyle kandıramazsın. Ben şimdi duşa giriyorum, sonrasında konuşucaz." dedim daha fazla sıkıştırıp ağzından laf almadan önce kendime gelmem lazımdı.
Ada'yla oturup her şeyi herkesi konuşa bilirdin ama iş kendisini anlatmaya gelince oda benim gibi çoğu zaman sessiz kalırdı. Önceleri bu hallerini işime geldiği için sorgulamamıyordum ama onu iyice tanıyıp hayatına girdikçe sebebinin ailesi olduğunu anlamıştım. Ada'nın ailesi çok tatlı insanlardı; hem Oğuz amca hemde Özğür abi Ada'ya çok düşkün oldukları için ayrı eve çıkmasına aynı mahallede olursa izin vermişlerdi. Özğür abi gözünün önünde olsun diye çalıştıgı üniversitede de okumasını istemişti ve Ada'da hep gözün önündeydi, bir abi kardeşine bu kadar düşkün olabilir.
Onun için Ada'nın şuan aşık olması demek büyük bir sorundu. Allah yardımcısı olsun başında böyle abi varken sevgili yapması savaş çıkmasına sebep olurdu.
Banyoya girip çıktığımda Ada'nın beni kapıda beklediğini görmemle şaşırmıştım. "Konuşmak için bi saçımı kurutsaydım."
Hiç bir şey söylemeden elindeki telefomu bana uzattığında yüzündeki ifadeye anlam veremedim. "Annen." dedi boğuk çıkan sesini zor duymuştum