Kimi önemsemeli insan hayatında ya da kime değer vermeli? Ortaya çıkan yalanları elimizin tersiyle kenara itip çıkardığı sorunları çözmeye çalışıyoruz. Peri'mi gerçekten çok seviyorum ama onun hayatınında yerim kalıcımıydı? Barış hocaya o kadar çok hocam diyorum ki nişanlı olduğumuza nasıl inandıracaktık, mahallede kime sorarsan sor bize inanmaz. Tüm bu olaylar olurken Ada'nın bizi yakıştıran sakalar yapması gerekmezmiydi ya da Barış hocanın tarafını tutup kabul etmiyorum diye kızması gerekirdi. Bir sorun var belli yoksa alıp başını annesigile gitmezdi. Hafta sonu ailesiyle birlikte geçirip sınava orada çalışacağını söyleyip gitmişti, nasıl olsa okulda görür konuşurdum ya da olmadı Özğür abiye sorardım. Eğer oda bir şey bilmiyorsa son çağre Emir hocaya soracaktım. Kerem canımı yaktığı için tüm pişmanlıyla üzülürken aynı gün elinde kremle kapıma dikilmişti. Kolumdaki iz bir kremle geçerde sözlerle yarattığımız izler nasıl geçicekti? Tüm olanları düşünmek için kimseyle görüşmesemde yine aynı hatayı yapmamak için Peri'mi görüşmüştüm. Telefonumu açtığımda resmen Ali tarafından bildirim yağmuruna tutulmuştu, Ada, Ali'yle konuşup iyi olduğuma ikna etsede bende arayıp iyi olduğumu söyledim.
Evde yalnız oldugum için odama kapanmak yerine salona kurulmuş ders çalışıyordum. Ders çalırken kahve içmemem konusunda Eğe'nin tarafından extra tembihlenince çay içerek çalışıyordum. Kapı usulca vurulduğunda kimseyi beklediğim için delikten kontrol ettiğimde karanlıktan kimseyi görmedim. Saat nerdeyse gece yarısına geldiği için bu saate bize kimse gelmez.
"Kim o?" dedim en saçma şekilde karşı taraftan cevap beklersen. Hırsız dediğin kapıdan mı gelir zaten.
"Kızım aç sana kapıyı ağaç oldum." diye kapının arkasından söylenirken Kerem'in sesini duysamda görmediğim için temkinli yaklaşarak kapıyı araladım.
"Kerem." dedim emin olmak isterken ışık yanmıştı. "Allah iyiliğini versin Kerem ödümü kopardın." dedim kapıyı tam açıp karşısında dikildim.
"Niye ki?" dedi sanki normal saatte kapımı çalmış gibi.
"Bu saatte gelinir mi?" dedim söylenerek kaşlarımı çattım.
"Yanlız buraya gök salıcam." diye sitem ettiğinde içeri girmesi için kenara çekildim. Salona geçer geçmez saçma şekilde söylendiğinde kapıyı çarpıp hızla yanına gittim. "Vallahi sen bu pasaklılıkla evde kalırsın."
Tam koltuğun üstüne dizdiğim notlarımı alacakken "Dur! Sakın dokuma. Ben toplarım." dedim sırayla tek tek kağıtları alıp Kerem'e oturacak yer açtım. "Ayrıca evlenmek isteyende kim?" dedim tüm ciddiyetle yüzüne bakarken hiç bir cevap vermediği için diğer kağıtlarımıda toplayıp masanın üzerine bıraktım.
"Çayım var içer misin?"
"Olur."
Mutfağa gidip ikimizde çay doldururken ayak seslerine başımı kaldırıp baktım. Kerem kapının eşiğinde beni izliyordu.
"İki şeker dimi?."
"Artık şekersiz içiyorum." dediğinde doldurgum çayıları alıp beraber içeri geçtik. Ne zamandan beri şekersiz içiyordu?
İkimizinde değişen huyları çaya şeker atmamak kadar basit şeyler olsa keşke......
Sessizce çayımızı içerken neden geldiğini merak ediyordum ve sanki keyifi yokmuş gibi göründüğünde daha da merak ettim, geliş sebebini.
"Kötü ev sahibi demezsen, bu saatte niye geldin?" diye sordum dayanamayıp.
"Evde sıkıldım, ışığını açık görünce geldim." diyip çayından içmeye devam ettinde bir şey söylemedim. Haklıydı, odamın ışığı, mutfağın hatta Ada'nın odasının ışığı bile açıktı. Evet karanlıktan hala nefret ediyorum ama cevabı beni tatmin etmemişti.
Kerem çayını bitirip bardağını masaya bıraktı. "Ben artık gideğim." diyip ayaklandı. Kapıya doğru yürürken cevap vermeden peşinden gittim. Bir şey unutmuş gibi durup bana döndüğünde birkaç saniye gözlerime baktı ve sarıldı. Aynı veda ettği günkü gibi sıkıca sarıldı.
"Kerem." dedim zar zor. Şuan gitmesinden değil tekrar gelmemesinden korkuyordum.
"Seni gerçekten çok özledim." dedi derince iç çekerek.
Bende seni çok özledim ama bu saate ki davranışının sebebi özlem mi? Veda mı? bilmiyorum.........
"Kerem." dedim tekrar bu sefer sesimi duymuştu sanırım, kollarını yavaşça gevşetip benden bir adım uzaklaştı.
"Özür dilerim sadece yanında olduğumu hisset istedim." dediğinde küçük bir tebessüm eşliğinde kapıyı açtım.
"İyi geceler Kerem."
"İyi geceler Gece gözlü kardeşim." dedi babam gibi seslenirken evden çıktı.
Arkasından kapıyı kapattığımda gülümsedim, gerçekten yanımda olduğunu hissettirmek istiyordu. Işıkların birazını kapatıp yatağıma girdim. Umarım sabah güneş doğup, yeni güne başlarken hayatımda olmaya devam edersin abi, umarım bu sarılman bir veda sarılması değildir.
☆☆
Sabah uykumun kaçmasıyla bir süre öylece tavananı izledim. Ada olsa yüksek sesle müzik açar güne enerjik başlıyalım derdi. İki günde soluksuz konuştuğu hâlini ve bana takılmasını özlemiştim. Telefonumun alarmı çaldığında susturup yataktan kalktım. Proje ödevimi evde hazırladığım için Eğe'yi beni alması için aradım ama sanırım hâlâ uyuyordu. Banyoya girip rutin işlerimi bitirdiğimde dolaptan ne giyebilirim bakınmaya başladım. Kolumdaki iz hafifte olsa görünsün istemediğim için kıyafet konusunda takılıp kaldım. Askılı kırmızı dar kesim elbisemin üzerine ince beyaz hırkamı alıp giydim ve artık alışkanlık haline getirdiğim kaküllerimi topladım. Bugün hem proje sunumu hemde Barış hocanın sınavı vardı ve bu hafta bittiğinde artık yılında sonuna gelmiştik.
Evden çıkmadan ilacımı kullanırken Eğe'yi tekrar tekrar aradım ama açmamıştı. Bugün tam uyuya kalıcak zamanı bulmuştu. Telefonumu çantama atıp proje ödevimi aldığımda evden çıktım. Neyse bugün taksiyle gitmek şart oldu, kapının önünde çıktığımda Kerem'in arabası da yoktu. Anlaşılan abi olabilmesi için biraz daha uğraşması lazım.
"Aradığında kimseyi bulamazsın zaten." diye kendi kendime söylendim. Telefonum çaldığında tek elimle çantamdan çıkarmaya çalışırken elimdeki projemi biri tuttu.
"Aman dikkat!" dedi Barış hoca yanımda bitmişti.
Nerden çıktın sabah sabah ya......
"Telefonuna bak istersen." dedi elimden ödevimi alırken çantamdan telefonumu çıkardım. Arıyan Eğe'dir diye düşünürken Ali'ydi.
-'Efendim.'
--'Günaydın, umarım Eğe'den önce aramışımdır. Seni almaya geliyorum.'
-'Günaydın ama hiç gerek yok-........'
--'Gece ya. Hafta sonu gelmeme izin vermedin zaten, on dakikaya mahallede olurum.'
-'Ali okulda görü-.....'
--'Sekiz dakikalık mesafem kaldı.'
-'Of pes ediyorum. Tamam kapının önündeyim.'
Telefonumu kapatıp çantama attığımda Barış hoca kaşlarını çatmış bana bakıyordu.
İki saniyede niye kızdı ki....
"Günaydın ve teşekkür ederim." dedim elindeki ödevimi alacakken izin vermeyip kendi arabana yürüdü. "Barış hocam." dedim durması için ama hiç oralı olmayıp arabanın arkasına bıraktı.
Onu hocam demem bile durdurmuyorsa.........
"Günaydın ve benimle geliyorsun." dedi arabanın ön kapısını açıp.
"Gelemem, on dakika sonra Ali-......." dedim durumu anlatmaya çalışırken olduğum yerde öylece durdum.
"Gece hadi." dedi lafımı keserken inatlaşmaya devam etti.
"Of ya." dedim ayaklarımı yere vura vura yanına gittim. "Ben seninle neden geliyorum?" dedim ellerimi belime koyup hesap sordum.
Kollarını kapıya yaşlarken yavaşça yaklaştı."Ben istiyorum."
"Ali-...." dediğim an öfkesinden kaşlarını çattığında adımı uzatarak söyledi.
"Geceee."
Neye kızıyorsun bu kadar bir anlasam.......
"Of ya Of." dedim sinirden yine ayaklarımı yere vurduğumda umursamadan kapının önünden çekilip binmem için yolu gösterdi.
Sanki arabaya binmeyi bilmiyorum.
Biraz daha inatlaşmaya devam edersem Ali'ye yakalana biliriz ve Kerem'le olan yanlış anlaşılmayı düzelte bilirim ama bunu düzeltemezdim. Sessizce arabaya bindiğimde kapımı kapatıp kendi tarafına geçti. Arabayı çalıştırdığında evin önünden uzaklaşırken çantamdan telefonumu çıkarıp Ali'ye mesaj atarken aynı anda Eğe'ye de mesaj attım.
Ali: Kusura bakma acil işim çıktı. Okulda görüşelim.
Ayarsızım: Okula gidiyorum, uyanınca hemen gel.
Yolu izlerken camı açıp nefes almaya çalıştım.
Sabah sabah sabır testi niyetinemi karşılaştım ben seninle, ne güzel Ali'yle sakin sakin gidecektim.
"Gece." diye sakince seslendiğinde duymazlıkdan gelip camdan dışarı bakmaya devam ettim.
Arabaya bindim diye konuşmak zorunda değilim.
"Gece." diye tekrar seslendiğinde sesi konuşmam için daha ikna edici olsada kollarımı göğüsümde birleştirip başımı olabildiğince yola çevirdim.
Konuşmadığımı anlaması için başka ne yapmam lazım....
Gerçi her dakika birbirimize kızıyoruz, niye buna katlanıyorsa..........
Telefonuma mesaj gelsede şuan ona kızğın olduğum için duruşumu bozmadım.
"Gece özür dilerim." dedi sesi sanki konuşmam için yalvarır gibi çıktığında sadece on dakikadır sessizdim ve o buna mı katlanamamıştı.
Hâlâ camdan dışarıyı izlerken ya sinirlendircektim ya da hiç bir şey yokmuş gibi konuşucaktım. Yol kenarında pamuk şekerciyi gördüğümde aklıma gelen şeyle telaşla arabayı durdurmasını istedim.
"Bir dakika arabayı durdur."
"Gece saçmalama herhalde burda inmiceksin." diye arabadan iniceğimi düşünüp itiraz etti.
"Hayır ya, pamuk şeker gördüm." dedim bakışlarımı sonunda ona çevirdim. "Seni affetmemi istiyorsan bana pamuk şeker al." diyip çocuk gibi mızmızlandığımda arabayı yolun ortasında durup indi. Arabanın önünden geçip koşarak pamuk şekercinin yanına giderken arkadan korna sesleri gelsede şaşkınlıkla Barış hocayı izliyordum.
Hayır der insan......
Çocuk musun filan der.......
Elinde pamuk şekerlerle gelip gülümseyerek arabaya bindi. "Al bakalım." diyip aldığı üç tane pamuk şekeri kucağıma bıraktı.
Afetmemi garantiye almaya çalışır gibi üç tane pamuk şekerle geldi....
"Başka bir isteğin varmıydı?" diye sorup arabayı tekrar çalıştırsada, ben hâlâ kucağımdaki pamuk şekere bakıyordum. "Mesela kahvaltı yaptın mı?" diye sordu bu sefer.
Kucağımdakileri alıp arabanın önüne bıraktım. Zaten yemek için değil o sinirlensin diye istemiştim ama hiç işe yaramadı.
"Bugün sınav yapıcaksın." dedim ona bakmadan, okula geç gitmek gibi lüksümüz yoktu..
"Biliyorum çünkü hocanım." diye hatırlatı.
İyi ki hatırlattın sana nasıl davranacağımı nereyse unutuyordum.......
Bunu hatırlatana kadar sınav saatine daha var desen.....
"İyi o zaman okula gidebilirmiyiz Barış hocam." dedim inatla hoca kelimesini baştırdım.
Şuan gerçekten konuşmasam hak ediyordu.
"Hay benim dilimi eşek arısı soksun, nereden hatırlattım." diye kendi kendine sinirle söylensede olmayan keyfim daha da kaçmıştı.
"Boş ver. Doğruyu söyledin diye-....."
"Özür dilerim, asma suratını n'olur." diyip yaptığına üzülülerek pişman olsa da şuan saçmaladığının farkında mı?
"Barış!" dediğim gibi gözleri kocaman açıldı ve hızla ekledim "Hocam. Barış hocam." dedim saçmalası yüzünden ona adıyla hitap ettiğime inanamıyorum. "Lütfen, konuşmadan okula gidelim" diyip bakışlarımı ona çevirdiğimde pişman olduğu belliydi ama susmuştu.
Hocan olmak istemiyorum diyordu şimdi hocam olduğunu söylüyor. İstiyor diye arabasına bindim, sonra da konuşma mı istiyor, neyim ben duygusuz robot filan mı?.......
Hiç düşünmeden sevgili olduğumuzu söylüyor ve yine düşünmeden nişanlısı olduğumu.....
Her yalan basit görünsede etkiliyor hayatımızı ve hayatımı.......
Yol boyu sessizliğimizi koruduk ve ilk defa okulun yolu bana bu kadar uzun gelmişti. Sonunda okula girdimizde arabayı en uç köşeye park etti. "İstediğin gibi geldik." dedi hâlâ elleri direksiyonda önüne bakıyordu. Hiç bir şey söylemeden arabadan inip kapıyı kapatırken arka koltuktaki proje ödevimi almak için kapıyı açtığımda hareket etmeden öylece duruyordu.
Konuşmalımıyım diye düşündüm bian, ne dicektim ki; teşekkür ederim mi? Arabasına isteyerek bile binmedim. Bu şuana kadar yaptımız en saçma tartışmaydı ama özürde dilemicektim.
Hiç bir şey söylemeden kapıyı kapatıp hızlı adımlarla yürüyerek otoparktan çıktım. Elimdeki ödevimi sunum için sınıfa bırakıp kaferteryaya yürürken koridorun kalabalık olmasından mı bilmiyorum. Tuhaf bakışları üzerimde hissettiğimde adımlarımı hızlandırdım.
Tabii ya onların gözünde hâlâ Kerem'le sevgiliyim, neyse bu lafımla düzelir zaten.
Kaferteryaya girdiğimde bizden kimse gelmiş mi diye bakınırken Ada ve Ali'yi görmemle yanlarına doğru yürüdüm.
"Wow, bu ne güzellik kızım?" diyip Ada beni fark ettiğinde şaşkınlıkla kaşlarımı kaldırdım.
"Kim? Ben mi?" dedim özellikle kendimi gösterirken yanındaki sandelyeye oturdum.
Giydiğim bir elbise, saçım her zaman ki gibi, yüzümde desen makyaj yok.
Ne kadar güzel olmuş olabilirim, Ada'nın abartması diye düşünüyorum......
"Tabi ki kızım. Yoksa bu güzelliği şeye mi borçluyuz? Sevgiye." diye yaptığı imâya gözlerimi devirdim.
"Ya ne demezsin." dedim bahsettiği kişi anladığımda, Ada'nın eski haline dönmesine sevinirken Ali'nin gözündeki morluk dikkatimi çekti.
"Gözüne ne oldu?" diye sorduğumda dokunnacağım sırada "Yok bir şey." diyip kendini çekti.
Ali bu sorsam zaten anlatmazdı, üstelemem saçma olurdu.
"Merak etseydin beni ek-..." diyerek sitem edip iğneleyici bir tavırla söylerken devam etmesine izin vermedim.
"Acil işim çıkmasaydı, ekmezdim Ali." diye mesajda yazdığımı tekrarladım ve kısa bir sessizlik oluşurken bozulduğunu anlamam için yüzüne bakmam yetti.
Kaşlarını çatıp bir yere odaklanarak baktığını fark ettiğimde dönüp bende baktım ama kızacağı bir şey yoktu.
Öğrenciler + Kerem vardı.......
"Bu hoca nasıl hâlâ burda?" diye sinirle söylendiğinde Kerem'i kast ettiğini anladım. Ali kalkıp Kerem'e doğru giderken ondan önce davranıp araya girdim.
"Günaydın." dedim uzatarak en tatlı ama saçma halimle gülümserken.
"Günaydın." dedi Kerem hafif tebessüm ederek.
"Neden okula gelirken beni beklemedin?" dedim ellerimi arkamda birleştirip sordum.
İsterdim sabah uyandığımda kapının önünde beni beklerken bulmayı.....
"Sen." dedi bakışlarıyla beni süzüp ellerini cebine koydugunda yüzüme baktı. "Eğe'yle gelirsin diye düşünmüştüm." dediğinde Ali kendini öksürerek hatırlattı.
Unutmuş değilimde sorun çıksın istemiyorum. Konuşmaya yeltendik madem etrafımızda bu kadar öğrenci varken dikkat çekmeyelim.
"O kadar tartışmadan ve şikayetden sonra hâlâ nasıl bu okuldasınız?" dediğinde sesindeki öfkeye ve sıktığı yumruklarına rağmen ben şikayet kısmına takılmıştım.
"Ne şikayeti?" diye sordum merakla ve kaşlarımı hafiften çatarak.
"Arkadaşın söylemedi mi?" dedi Ali'ye bakıp sonra bakışlarını bana çevirdi."Birkaç öğrenciyle beraber olup kovulmam için Özğür beye şikayette bulundu." diye açıkladı Kerem ve kaşlarını hafiften çatıp Ali'yle bakıştılar sonra.
"Ben seni korumak-......" diyip yaptığını savunurken elimi kaldırıp konuşmasını engelledim.
"Tamam sus Ali." dedim duymak istemediğim için çünkü bu sefer ileri gitmişti. "Kerem sende uzatma." dedim anlayışı ondan beklerken.
"Yok canım ne uzatıcam sonra görüşürüz." dedi elini omzuna koyup sıvazlarken tebessüm ederek yanımızdan ayrıldı.
Sakince gittiği için teşekkür mi etsem yoksa şikayeti söylemediği için kızsam mı bilemedim.
"Sen az önce Kerem dedin, doğru mu duydum?" diyip yeni soru yönelsede gidip yerime oturdum. "Gece bir şey sordum." diye tekrarladı Ali başımda dikilirken biraz daha ısrar ederse sanane diye bağırıcam artık.
Duydum duydum da sana kim dedi şikayet et diye.
"Ali sana o günde söyledim. Seni ilgilendiren bir durum yok, karşıma." diyip Ada araya girdi.
O gün bir çok şeyi tahmin ederdim de Ali'nin bunu yapıcağı aklıma gelmezdi.
Ada'nın soğuk davranışını sebebini ve nasıl düzeldiğini de bilmiyorum....
"Zaten Ali kim ki? Dış kapının dış mandalı." diyip sitemle söylenirken Eğe aramıza neşeyle giriş yaptı.
"Günaydın." diyerek omuzumun üstünden eğilip yanağımdan öptü.
"Hâ. İşte sizin muhatabınız geldi." diye söylenerek yanımızdan gitti.
"Bu suçlu olduğu halde birde söyleniyor mu?" dedi arkasından bakarken sandalyeyi çekip yakınıma oturdu.
"Ada sınav var gelmiyor musunuz?!" diye Sude bize seslendiğinde hepimiz ayaklandık.
Eğe beni kolunun altına alırken sınıfa doğru yürümeye başladık, "Doğru söyle." diye uyararak konuşmaya başladığında ağzından çıkacak kelimelere bakıyordum.
Sanki sana yalan söylediğim var Eğe...
"Nasılsın?" diye sorduğunda gözlerimi kapatıp derince nefes aldım. "Daha kötü günlerimde oldu." dedim en son olanları düşünürsek ama ilk defa Barış hocayla tartışarak okula geldim.
Artık kelimeler ağır geliyor, Barış derim demeye de....
Hocam mı? değil mi? kendi bir karar verse....
"Umarım Ali'yi kafana takmıyorsundur." diyip Ada dahil konuşmamıza.
Hayır Ada, seni takıyorum daha çok.....
"Zaten takmıyorum." dedim omuz silkerek, "Hadi sınava." dedim Eğe'nin kolunun altından çıkıp sınıfa kapısından girdim. Sınav varken arka taraflara oturmak mümkün değil tabii.
Eğe'nin çantamı çekmesiyle dururken "Güzelim şunu giyermisin?" diyip uzandığı gömleğine baktım.
Kıskançlık mı seziyorum Ada bir Eğe iki....
Mini elbise giydim sanki......
Çantamı ve hırkamı çıkarıp Eğe'nin elline tutuştururken gömleği üzerime giydim. Bu gömleği tişörtünün üzerine giymeseydi, acaba ne halt edicekti. "Oldu mu?" diye sordum gömleğin kollarını katlarken.
"Güzelliğinde biraz kusur olsun." dedi yanaklarımı sıktığında elinde sınav kağıtlarıyla Barış hoca sınıfa girmişti.
Eğe'den eşyalarımı aldığımda Ada'nın yanına otururken bende onu yanına oturdum. Çantamdan kalem alıp beklerken sınav kağıtlarını öndeki öğrencilere veren Barış hocayı izliyordum. Kaşlarını çatarak ders anlatmasına ya da gülümseyerek bakışını ve saçma olsa da benim için endişeleni görmüştüm ama bu asık suratlı halini görmemiştim.
"Siz hangi ara tartıştınız?" diye fısıldıyarak sorsada bakışlarım hâlâ ondaydı.
"Eğe derslerde hep böyle mi?" diye sorusuna soruyla karşılık verdim çünkü derslere uzun zamandır girmiyordum.
"Yani uzun zamandır böyle."
Önüme bırakılan kağıttan bir tane alıp Eğe'ye uzattım. Kafamı toparlamak için derince nefes aldım ve önümdeki sorulara odaklanmaya çalıştım. Okuduğum her bir soru diğerinden daha zor gelmişti, oysa bu konulara daha dün baktım. Aklımdaki bütün bilgiler uçup gitmiş gibi hiç bir sorun cevabını bilmiyordum. İçten içe oflayarak başımı sınav kağıdından kaldırdığımda Barış hocayla göz göze gelmiştim. Dudaklarını yavaşça oynatırken söylediğini anlamaya çalıştım. 'İyimisin?' diye sorduğunda başını olumlu manada sallayıp hemen önüme döndüm.
Sınıftaydık ve yaptığını benim dışımda biri daha göre bilirdi.
Ben en iyisi sınav kağıdan başımı kaldırmayım.....
Sorulara tekrar göz atmaya başladım. Ne kadar zor olabilirdi ki? Bana derste tek tek sormuyor muydu? Niye şimdi aklıma gelmiyor?
"Üçüncü soruyu derste sen anlatmıştın."
Sesini duyduğumda sıçrarken elimdeki kalemi daha sıkı kavradım, bir süre başımı kaldırmayıp görmezden geldim.
Sınavdayız biz...
"Birinci soruyu derste sorduğumda, inatla uzun uzun anlatmıştın." diyerek kulağıma eğilip fısıldadığında kaskatı kesildim. Nefesinin tenime çarptığı her saniye midem kasılmıştı. Ürpermekten söylediklerine zor idrak edebilmiş olsamda "Hatırlamıyorum." diye fısıldadım.
Derste sorduğun soruyu değil inatlaştığımızı hatırlyorum.......
Tahtada da ders anlatığım gün özür dilemek için gözlerimin içine baktığını hatırlıyorum.....
Ve aklımı karıştırdığın için konuların hiç birini hatırlamıyorum.........
Hep soruyorum ya sen benim hocam mısın diye, peki ben senin öğrencin miyim???????
"Herkes sınav kağıtlarından başını kaldırsın." dediğinde geldiği gibi yanımdan sessizce gitmişti. "Sorunlar zor mu?" diye ciddiyetle sordu.
"Her zaman ki gibi zor hocam." dedi hemen Elif gülerek.
Ay bu kız hep gülmek zorundamıydı.
"Eğer kızmazsanız söylüyorum." diyerek bu sefer araya Berk girdi. Eliyle izin verdiğini işaret ettiğinde Berk konuşmaya devam etti, "Kitabı açsak cevabını zor bulunuruz." diye yaptığı siteme kaşlarımı çattım.
"Sen kitabı okumadığın için cevabı da bulamazsın." dediğim an sınıftaki gülüşmeler eşliğinde bakışlar bana dönsede ben Barış hocaya bakıyordum, belli belirsiz tebessüm etsede gözleri gülümsüyordu.
Hiç ders çalışmadığı halde Berk laf söyleyecek bende susucam öyle mi?
"Soruları kimin zor bulduğu anlaşıldı. O zaman tam not almak isyorsanız, tek bir soruya cevap verin. Kızdığınızda ve ya öfkelendiğinizde en çok ne yemeyi seversiniz? Basitçe resmini çizin ya da yazın." dediğinde küçük bir uğultu eşliğinde herkes birbirine bakarken şaşkınlıkla kaşlarımı kaldırdım. "Herkes sinirlendiğinde ne yediğini biliyordur herhalde." dedi bakışları tüm sınıfı gezerken bende durduğunda bakışlarımı kaçırdım.
Bunu benim için mi yapmıştı? bilmiyorum. Niye her hareketi aklımada yeni sorular üretiyordu.
Elimdeki kağıda üç tane pamuk şeker çizmeye başladım. "Güzelim dalga geçmek için bulut mu çiziyorsun?" diye Eğe kıkırdıyarak sordu.
"Hayır, bu pamuk şeker." dedim çizmeye devam ederken.
"Sen çikolata-...."
"Uzun hikaye sonra anlatırım." diyip sözünü kestim. Ben de biliyorum çikolata sevdiğimi ama yemek ne mümkün.
"Anlaşılan Barış'la yeni bir macera yaşamışsınız." diye çok sesli olmayacak şeklinde Ada araya girip bana takıldığında gözlerimi devirdim.
Herkes çizimini bitirip birbiriyle keyifle sohbet etmeye başlamıştı ve hiç sınav oluyormuş gibi değildik. Barış hocanın uyarısıyla herkes elindeki kağıdı önündeki öğrenciye uzatsada sınıftan çıkmamıza izin vermedi. Sınıfa giren Özğür abi ve Kerem'i gördüğümde kaşlarımı çattım. Önce Barış hocayla kısa bir şey konuşup sınıfa döndüler.
N'oluyor ya yine?......
"Perşembe günü sınıfa yaşan olaylar ve öncesindeki şikayetlerin dolayı Ozan alan, Aslan kaya, İlker çağrı'na uygun gördüğümüz ceza okul değişimidir." diyip Özğür abi cezayı duyurduğunda sınıfta çıt çıkmıyordu.
Bence bu cezayı hak etmişlerdi, okuldan da atıla bilirlerdi.
"Artık Kerem hocayı da kovarsınız" diye Ozan dalga geçerek söylendi.
"Bu kadar olaydan sonra okula girmesi hata." diyip Ali'de hemen onu desteklediğinde sinirden kaşlarımı çattım.
Ne yaptığını sanıyordu? Nasıl onları savunuldu?
Tamam Kerem'in abim olduğunu bilmiyor olabilir ama yanımda olamazmıydı?
"En saçma dedikoduyu çıkarıp yine en saçma şekilde o dedikoduyu bütün okulda duyurmanızda sorun yok ama hocanın okula gelmesi hata. Öyle mi?" diyerek savunmaya çalıştım Kerem'i.
"Sınıftaki herkes seni korumaya çalışıyor Gece." diye Ali cevap bana bakarak verdi.
"Yaaaa ne demezsin. O yüzden paylaşılan görüntüler sınıftan çıktı." diyip bu sefer Ada kızdı.
"KİMİ KİMDEN KORUYORSUNUZ FARKINDA DEĞİLSİNİZ. AKLINIZI BİRAZ KULANIP SOY ADIMA BAKSAYDINIZ, GECE'NİN ABİSİ OLDUĞUMU ANLARDINIZ." dedi Kerem, gür sesi ve asla başka türlü göremeceğim çatılmış kaşları sınıfa herkesi muma çevirmişti. İtirafı üzerine bir süre öylece baksamda sonra oturduğum yerden kalkıp yanına gittiğimde Özğür abiyle ikisin arasında durdum.
Özğür abinin ceketini parmaklarımın ucuyla çekiştirdiğimde bakışlarını bana çevirdi. "Kerem'e çok yüklendiler." diye fısıldaya bildiğim kadar sessizce söylemeye çalıştım.
Ben istediğim gibi kızabilirim ama başka birinin asla........
O kadar da değil.......
"O zaman bombayı patlatıyorum ufaklık." dediğinde sesi öyle keyifli çıkmıştı ki sınıfa olmasak kesin gülerdi. Bakışlarımı benden çekip sınıfa çevirdiğinde hiç bir şey yapmadım.
Eğer bütün sorunlar ortadan kalkıcaksa buyursun söylesin.......
"Yanlız okulun sahibini okuldan koyamam. Onun için söylediklerinize dikkat edin." diye Özğür abinin uyarıyla yaptığı itirafı sınıftaki sessizliği yok yetmişti. Ders bitmesine rağmen kimse sınıftan çıkmasa da Kerem beni kolunun altına çekip sarıldı. "Bu arada gömlek yakışmış."
"Yaaa Kerem." diye yalandan da olsa sitem ederek ittim.
"Anladım bana rahat yok." diyip kolunu çektiğinde tamamen bana dönüp gözlerime baktı. "İtiraf ettiğime göre sen kazandın, söyle bakalım. Ne yapmamı istersin?" diye sorduğunda neyi kast ettiğini hatırlamaya çalıştım.
İlk kim itiraf ederseydi dimi? Unutmuşum.
"Hiç bir şey istemiyorum." dediğimde Kerem şaşırsada Eğe ve Ada yanımıza gelmişlerdi. Eğe'nin elinden çantamı ve hırkamı alıp sınıftan çıkacağım sırada Ali seslenmişti.
"Gece biraz konuşalım mı? " diyip öğrencilerin arasından yanıma ulaştığında "Olur." dedim kendini nasıl savunucaktı merak ediyorum.
"Olmaz." diyip Eğe arkamdan seslenirken dönüp baktım. Buna itiraz eden tek tek Eğe degil ki Özğür abi, Kerem ve Barış hocaydı. Dördü de inatla kaşlarını çatmış ben çok Ali'ye bakıyorlardı.
Kollarımı göğüsümde birleştirip "Siz yine ne haltlar karıştırnız?" diyerek onlar gibi baktığımda, çocuklarını azarlayan anne gibi hissetmiştim ama hiç kimseden ses çıkmamıştı.