Buket
Banyo duvarındaki kana takıldı gözüm, dikişlerini patlatmıştı eminim. Elim duvardaki kan izlerine gitti.
Canım acıdı, havluya sarılıp çıktığımda yerdeki izleri gördüm. Kanamış! İçimdeki tüm öfke uçup gitti.
Çok acıdı mı canı? Nerede şimdi acaba?
Bornozumla yatağa uzandım. Affedemiyorudum, onun başka bir kadına dokunmasını unutamıyordum. Evet canı acısın istedim ama hiç bir zaman fiziksel olarak istemedim bu acıyı.
Sadece hissettiğimi hissetmesini istemiştim. Daha fazlasını değil. Banyodan çıkarkenki o son bakışı neden içime o kadar oturdu ki?
Mete
"Volkan'ı gören oldu mu? "
Bir yandan da içecekleri dolduruyordum. Selim " En son Buket hanımın penceresine tırmanıyordu komtanım" deyince Cenk'in tespiti masada puskurarak gülmek isteyen tim üyelerini içleri içlerine güldürmek zorunda bırakmıştı " Adam mart kedisine döndü amına koyayım, çatı, dam geziyor"
Piç! Ağırlığımı korumaya çalışmıyor olsam ben de gülecektim ama zor da olsa tuttum kendimi.
Buğlem ile Eylül odada uyuyordu, bense
" Hayalet " kod adımla piçlere yakın zamanda yurtdışı operasyonunda kitleyecek olmamdan kaynaklı vicdan azabı ile bir yemek yedireyim demiştim.
Şiddetle çalan kapı sesinden gelenin Volkan olduğunu anlamıştık
" Kapının zili dururken Viyana kapısını zorlar gibi çalan bu kişi de kim, aaa Volkan komtanmış!!! " Diye eğlenerek kapıyı açmaya gitti Cenk.
İçeri girdiğinde ise Volkan'ın yüzü allak bulmaktı. Eline bir bez sıkıştırmış.
" Birader bana bir dikiş atsana" kan içinde kalmış kolunu göstererek uzattı bana.
İçeri geçtik, yarasını baya kötü patlatmış. Elimden geldikçe toparladım. " Dikkat et şuna! Yakında dikiş tutmayacaksın"
Cenk'in yüzü sinirden kararmıştı " Yani bu kadar çok sikilme, dikilmeyecek diyor "
öfkeyle bir yandan da Volkan'ı kesiyordu. Belli ki elini bu hale getirmesi onun da canını sıkmıştı.
" Tamam, sar sen dikkat ederim"
Sesi hayat enerjisi kaybetmiş gibi çıkarken. Normal şartlarda az önce kendine dayılanan Cenk'in ağzı ile yüzüne yer değiştirtmesi lazımdı.
Göz göze geldik Cenk'le.
" Buğlem nerede?" Dediğinde elimle üst katı işaret ettim. Çıkarken " Yemek yemeyecek misin ?" diye sorduk ama cevap vermeden çıktı.
" Hayatı sikilmiş lan bunun"
Haklıydı Cenk. Hayatı sikilmiş gibi duruyordu. " Kız iyi süründürüyor" dedim ekipmanları toplarken.
Volkan
Kızım yatakta uyuyordu, Eylül de beşiğinde uyanıktı ama hiç sesi çıkmıyor beşiğinin üstünde uçan melodili kuşlara gel gel yapıp gülüyordu.
Beni görünce hemen kollarını uzattı
- al beni- der gibi. Aldım kucağıma
Bebeklerin melek kokusunu hep sevmişimdir. İçime çektim, boynunu öptüm bir iki defa daha derin derin içime çekip yatağına uzattım, emziğini ağzına verip yatakta uyuyan kızımın yanına gittim. Koynuma çekip kapattım gözümü
Bana iyi gelecek az şey vardı onlardan birisi de kızımdı.
Buket
Gözlerimi açtığımda hava çoktan kararmıştı. Odaya sokak lambasının ışığı vurmuş loş bir aydınlık kaplamıştı.
Bedenimi yatağın diğer tarafına döndürdüğümde onu gördüm. Yatakta uzamnıyordu. Bir an ürktüm. Sonra kalp atışım düzene girmeye başladı.
Karanlıkta güçlükle seçtim yüzünü, bakışlarını. Gözlerindeki yorgunluğu o an gördüm. Bakışlarım elini buldu. Bandajları yeniydi.
Sonra tekrar gözlerine baktım. O kadar yorgundu ki.
"Nasıl çıktın ?"
Amacım bir cevap vermesi , konuşmasıydı. Bir şey söylesin istedim ama söylemedi. Sustu. Aynı bakışı sürdürerek
Neden konuşmuyor. Yanına yaklaştım. Elimle yüzünü okşadım. Şakağında, elmacık kemiğinde, çene çizgisinde gezdirdim parmaklarımı.
Yanağını avcumun içine aldım. Bakışları değişmedi. Aynı yorgun bakış! Aynı ifade. Hiç değişmedi, hiç!
"Acıyor mu ?" Dediğimde buruk yarım bir gülümseme kapladı yüzünü
"Çok!" derin bir nefes vererek, sesi tüm yorgunluğunu haykırırcasına çıkmıştı
Bu kadar mı incinmişti, onu bu kadar çok mu yormuştum? Bitsin istedim , aramızdaki bu uzaklık bitsin.
Volkan'ın öfkesine razıyım, nefretine razıyım ama şuan karşımdaki bu adama, bu çaresiz, bu acı dolu adama bu tükenmiş adama razı değildim.
Sırt üstü döndüm. Bakışlarının hâlâ aynı yorgunlukta olduğunu biliyordum. Yatakta oturup bornozumu açtım, üstümden çıkartıp attım.
Bakışları beni bulduğunda sadece yüzümde odaklıydı. Sonra vücudumda gezindi kısacık bir süre ve tekrar gözlerime döndü.
Eski Volkan olsa çoktan altına almıştı beni, ama o gözlerime bakmaya devam etti
" Giy üstünü, uyumaya geldim. Sana dokunacak değilim" bakışını benden uzaklaştırmıştı.
Bakmıyordu, istemiyordu. Gerçekten de çok yorgun , uykusuz duruyordu! Mutsuzdu.
Onu dinlemedim. Yanaklarım utançtan alev alırken, bakışlarım ondan kaçarken bacaklarımı ayırıp kasığının üstüne oturdum.
Kollarıma dek sarkan bornozu tam olarak sıyırıp yere attığımda gözlerinde tutuşan kıvılcımları yakalamıştım.
Kadınlığım tam üzerindeydi ve aletinin altımda sertleşmeye başladığını hissetmiştim. Ellerimi karnına katıp kalçamı üzerinde hareket ettirdiğimde gözlerindeki kıvılcımlar orman yangınına dönmüştü.
Başını geriye doğru itti gözlerini kapatıp. Derin derin nefes aldığında başarılı olduğumu anlamıştım.
Üstünde kalçamı hareket ettirmeye devam ettim. Aleti taş gibi sertleşmişti, gerilen boynunda hızla inip kalkan adem elması, sert yutkunuşları ile hırıltıları daha fazla karşı koyamayacağının sinyalini vermişti.
Kalçamı üstünde kıvırarak hareket ettirdiğimde iki eli ile baldırlarımı sımsıkı kavradı... okşayarak kalçama çıktı elleri. Sadece eriyen o değildi, bende kazıklarımda sıcaklık,kramp hissederken kadınlığımda karıncalanmalar hissetmeye başlamıştım.
Kalçamdan bastırarak beni üzerinde hareket ettirdi
" Amına koyayım nasıl bu kadar zevk verebilir?"
Hızla doğrulup kolunu belime doladı ve beni üstünden atıp sırtımı yatağa yapıştırdı. Aralanmış bacaklarımın adasında kendini daha da sert şekilde bastırarak alnını alnıma dayadı. Baştan kaybettiği bir savaşı itiraf eder gibi bir ses ile konuşmaya başladı.
" Çıkartmayacaksın, değil mi ?" nefes nefese ama hayal kırıklığı dolu ses tonu ile acı ile kabullenmişti sanki yenilgiyi. Sesinin bu tonu canımı acıtıyordu.
" Çıkartmayacaksın !"
Yanağımda hissettiğim ıslaklıkla gözlerimi açtığımda gözyaşını fark ettim.
Kendine direniyoru, iradesine. Başkasına aittim. Bana dokunmayı kendine yediremiyordu ama şuan öyle bir raddedeydi ki bırakıp gidemiyordu da.
Ellerimle yanağından süzülen gözyaşını sildim. Uzaklaşmış yüzüme bakıyordu.
" Eğer çıkartırsam ikimiz için de kıyamet kopar..."
" Kopsun!" dedi şehvet ile kalınlaşan sesi ile
" Bize saldırırlar... "
" Saldırsınlar!"
" Canını yakarlar... " dedim ağlamaya başlayarak
" Yaksınlar!" Dedi bana bakarak " Elinde taşıdığın o yüzükten daha çok canımı yakacak hiç bir şey yok Buket "
" Babamı tanımıyorsun!"
Durmalıydı, bunu istemeyi bırakmalıydı
" O da beni tanımıyor!" alnını alnıma dayayıp...
" Ne dersem diyeyim vazgeçmeyeceksin değil mi?" Dediğimde başını sağa sola ,hayır, anlamında salladı
Vazgeçmeyecekti. " İkimizin de felaketi olacak bu" dedim , güldü " Çıkart!"
Teslim oldum! Çünkü biliyordum, kendini tüketse bile, acıdan ölse bile, arzudan çıldırsa bile asla dokunmazdı bana.
Tükendiğini görmektense onunla tükenmeyi seçtim. Onunla savaşmaya razıydım.
Çıkartım.
Çıkarttığım anda dudaklarıma kapandı, öyle öpüyordu ki, kıyametin habercisi gibi.
Bedenimin her köşesini ateşe vererek.
Dudaklarım dişlerinin arasında haşin öpüşlerinin altında ezilirken dudağımda kanımın tadı geliyordu ama bu anlamsızca beni mutlu ediyordu
Daha da sert öpmesini arzuluyordum.
Ona ne kadar açmışım meğer...
İçime dolmaya başladığını hissettiğimde gözlerim kararmıştı. Volkan ne zaman içime girse onu vajinamın içinde her ilerleyişini içimdeki iğne batmasına benzer acılar ve girişimde hissettiğim uyarılışla karşılıyordum. Canım ne kadar acısa da bu acıdan zevk alıyordum
" ahhhh , Volkan!" diye ağzımı açmış inlerken Volkan ağzımızın içinde hüküm sürmeye devam ediyordu. " Aklımı başımdan alıyorsun, daracık, sıcak,benim... sadece benim"
Bir anlık uzaklaştı kendini tamamen içime itip bekledi " Sikerim, nasıl özlemişim lan! Nasıl özlemişim seni. Ateş gibisin yavrum!" sesi şehvet dolu çıkıyor, nefes nefese konuşmaya çalışırken sesi titriyordu.
İçime en sert darbelerini geçirirken saçımdan tutup çekmiş , gerilen boynumu emiyor, diğer eli ile göğsümü öyle sert sıkıyordu ki, " Canını acıtacağım, sensiz geçen her anının acısını çıkartacağım, sakın nazik olmamı bekleme " alnını alnıma dayadı
Sıcak ve sık nefesi yüzüme çarparken konuşmaya devam etti " Söyle güzelim, istediğini söyle "
İnleyerek döküldü dudaklarımdan
" İstiyorum, Volkan istiyorum"
Gözlerindeki ateş daha ne kadar yükselebilir, tüm vücudum varlığı ile alev aldı.
Teni tamamen tenime yapışmıştı. Göğsüm, kasığım üstüme yatak adamın tenine sürtünüyor, etim alev alıyordu.
İçimde öyle ustaca gidip geliyordu ki, göğsümü emdiğinde altında şiddetle kendimi kaybederek orgazm olurken buldum " Dur , dur çok fenayım, dur ! ah çok fenayım!"
Durmadı, gözlerim döndü, karardı, tüm vücudum şiddetle altında kasılırken durmadı.
Vücudumdaki tüm kaslar gerilerek, karnım defalarca dalgalanarak şiddetle kendimi kaybettiğimde o da üstümde titreyerek içime boşalmıştı
" Bu ne lan, lan bu ne? Ben hayatımda kimse ile böyle bir şey yaşamadım, hissetmedim" soluk soluğaydı.
Kalbi o kadar hızlı çarpıyordu ki sağ göğsünde kalp atışının şiddetini hissediyordum.
Organı içimde kasılarak içime ılık sıvı akarken dudakları yüzümde, boynumda, saçlarımda her yerimde gezdi. En son boynumu gerdanımdan kulak mememe dek dili ile yalayarak terimi emdi.
Ve burnunu saçlarımın arasına gömüp aynı soruyu sordu " Tuvalete gidecek misin?"
Halen düzelmemiş kısılmış sesi ile kesik kesik konuşarak.
Güldüm, " Hayır " dedim altında tüm vücudumu titreterecek kadar kahkaha atarak
" Gülme, şeker bırakmıyorsun, sikip atıyorsun, kendime gelmek gerek " deyip huzursuz ve sanki biraz da mahcup şekilde uyumaya başladı.
Ellerim saçlarının arasında ve sırtındaki yerini aldı.
Saçlarını okşarken huzur dolu mırıldanışlar yükseldi üstümdeki koca adamdan.
" Sana bir daha çikolata saklarım" dedim uykuya dalmak üzere olan adama başımın hemen yanındaki pazusunu öperken.
" İyi olur" Zar zor anlaşılan sesi ile mırıldandı ve uyudu! Ben de onunla yumdum gözlerimi.
Turgut Türkova
Turgut bey çiftlik evinde koltuğuna oturmuş, Türk kahvesini içerek kitabını okuyordu. Dışarıdan gelen kuş sesleri eşliğinde kitabını masaya bırakıp keyif ile bir yudum daha kahvesinden aldığında telefonunun bildirim sesi ile yakaladığı huzurlu andan çıkmıştı.
Eskiden ne güzeldi, ev telefonu vardı, mahrem diye bir durum vardı! öyle zırt pırt aranmazdı, ayıp diye bir şey vardı!
Söylenerek uzandı telefona. Ekranda yazan isimle kaşlarını çatarak mesajlara girdi.
Buket
Yapamıyorum, ortağına söyle buraya kadar. Sana defalarca dedim, o çocuk çok tuhaf, korkuyorum. Kendimi güvende hissetmiyorum! Dahası onu sevmiyorum! Umurunda mı bilmiyorum ama eğer Volkan'a zarar verirsen kendimi öldürürüm. Sana zafer yaşatmayacağım baba, bedelini canımla ödeyecek olsam bile! Çünkü ben her ne kadar istemesen de senin kızınım! Bana boyun eğdiremeyeceksin.
Telefonu elinden bıraktı. Derin bir nefes verdi ve birkaç adım ilerisinde ayakta bekleyen adama seslendi
" Bana Resul'ü ara gelsin"