Buket
Yeni hayat, yeni bir başlangıç... Gökhan'ın bu kadar titiz olduğunu bilmiyordum. Evime adeta çiçek gibi bakmış.
Onun yanına hâlâ gidemedim. Nazlı gidelim deyip duruyor ama utanıyorum. Az kalsın ölümüne sebep olacaktım.
Gözüm sık sık karşı eve takılıyor... Yarın Buğlem ile benim doğum günümüz. İkimizin doğum günü de aynı gün.
Eminim Buğlem'in doğum gününü kutlayacak bir sürü insan vardır. Ben de artık marketten bir kek alır üstüne dikerim.
Kendime bir kahve yapmaya hazırlanırken şiddetle çalan kapı ile acaba yine kim diye söylene söylene kapıya gittim.
Mete!
" Naber güzellik?"
Yüzü neden öyle ki onun? sorun ne?
" İşte, idare ediyorum... Bir sorun mu var?"
Sıkıntı ile soluk verdi, söyleyip söylememe konusunda kararsız gibi. Üstünde askeri üniforması vardı.
Mete'yi pek askeri üniforma ile görmeye alışık olmadığımdan şaşırmıştım.
" Volkan!"
Ne Volkan ne? boşanıyorum işte daha ne istiyor! sürgün falan mı gideyim...
" pek iyi değil"
Kaşlarımı çatıp dikkatimi tamamı ile Mete'ye verdim. " İyi değil derken?"
Ben de değilim, bana kim soruyor... kimse(!) ama Mete bu kadar endişeli neden duruyor ki!
" Bak , mecbur değilsin ama bir uğrayıp bakma şansın olursa sevinirim. "
Anahtarı uzattı bana. "Buğlem ile bakıcı anneannesine gittiler akşama dönecekler, Cenk ile ben de karargaha gidiyoruz olur da gidersen ve düzelirse ya da daha farklı bir şey olursa lütfen haber ver olur mu hemen geliriz "
Yüzünden ciddiyet akıyordu! Şaka değil, numara da yapmıyor
" Sen ciddisin?" dediğimde arkasını dönmüş arabasına doğru giderken bana bakıp kaşlarını çatarak konuştu " pek şakacı biri de değilim halbu ki, sana ne zaman şaka yaptım?"
Yapmadı ve evet pek şakacı birisi değildi Mete. Elime tutuşturduğu anahtar ile bir süre bakıştık. Ardından içeriye girip kapıyı kapattım.
Ne olmuş iyi değilse, ben de iyi değilim! Volkan güçlü bir adam, nasıl kötü olabilir ki! Tamam insanlık ölmedi Buket!
Ani bir karar ile kalkıp bir kontrol etmeye karar verdim. Üstüme alel acele bir şeyler geçirip eve geldiğimde aşağı katta kimsenin olmadığını hemen fark ettim
Masanın üstünde tek kişilik yemek duruyordu servis ile! Sanırım yer belki diye bırakmışlar. Bu işte endişelendirdi beni!
Volkan yemek yemeyi çok severdi... üst kata odasına ayaklarımın isyanı ile gittim..
Beynim onu görmeden rahat etmeyecekken kırılmış kalbim isyan ediyor, ne işimiz var burada , diye içimde kıyamet kopartıyordu
Yatak odasının kapısına geldiğimde ellerim kapı kulpuna uzanmakta tereddüt ederek uzanıyordu, kızgın bir demir gibi elimi yakması ile canım tekrar ve tekrar acıdı!
Kalbimin isyanı yerini hüzüne bırakmıştı! kapıyı açıp içeri girdiğimde sırtı dönük yatakta uzanan Volkan'ı gördüm.
Titriyor mu o? uyanık olduğuna eminim ama hiç bir tepki vermedi. Yanına ürkek adımlarla yaklaştım, aklımda bin bir soru, bilinmezlikle
Gözleri kapalı, kolları ile kendi kendini sarmış ve yatağın içinde çok şiddetli şekilde titriyordu.
Yatağa oturup elimi alnına götürdüm... Gözü hâlâ kapalı! ateşi de yok! belli ki bir tür sinir krizi geçiriyor... kol kaslarına gelen parmak uçları nerede ise renksiz kalmış gerilmekten
O kadar çok sıkıyor ki kendini! O saatten sonra tek istediğim ona iyi gelmekti. Yatağa, yanına uzandım... elim ile yüzünü okşayıp alnımı alnına dayayarak konuştum
" Volkan, ben geldim"
Tepkisizdi ! Ne oldu bu adama böyle?
Gerçekten endişelenmeye başlıyordum artık.Sanki kendini tamamen soyutlamış, dış uyaranlara kapalı gibi!
Yanına iyice sokuldum " Volkan korkuyorum lütfen" dediğimde gözlerinin açıldığını gördüm. Kenetlenmiş dişinin arasından " Korkma" dedi ve tekrar gözlerini kapatıp titremesi şiddetlendi.
Tanrım, o hiç iyi değil! Gözlerim yaşla dolmuştu! Kim ya da ne onu bu hale getirebilir ki! İçim o kadar derin bir acı ile sarsıldı ki
Karşımda gördüğüm yıkılmış bir adamdı, kaybeden, acı çekmeye bile gücü kalmamış bir adam! Nasıl bu kadar kendinden vazgeçtin?
Gözyaşları içinde ellerimle kollarını gevşemeye çalıştım.. gözleri o yorgun ifade ile yarım aralandı yine!
Napıyorsun bakışı vardı. " Sarıl bana, sana çok ihtiyacım var" dediğimde gözleri sanki uykuya teslim olurcasına kapanırken kolları gevşedi...
Neden sarılmıyor ki! İstemiyor işte! daha da şiddetlendi titremesi... belki de doktoru aramalı ...
Yanından kalkıp gideceğim anda kollarının arasında buldum kendimi. Şaşkınlıkla ona döndüğümde göz yaşını ve yüzündeki acısını gördüm
" Seni sevmek, kendime ihanet etmek demekti! Ben seni kendime ihanet ederek sevdim ama artık bu acıyı kaldıramıyorum. kendime ihanet edemiyorum... sen de yoksun"
Neden bahsediyor?
" Yolumu kaybettim ben ?" sesi sinirden titreyerek çıkıyordu.
Elinin biri bedenimi bedenine sabitlerken diğer eli ile başımı göğsüne bastırıyordu
" bu kadar acı veriyorsa beni sevmek , sevme!" dedim kırgınlığımı gölgelemeye çalışarak
" Nasıl böyle kaldın?"
Nasıl kaldım, anlamadım? nasıl kalmışım ki!
" bu kadar pisliğin içinde bu kadar temiz!"
Sesi o kadar uykuluydu ki! Asıl şaşırtıcı olan ise vücudunun titremesinin azalması oldu.
Bir şekilde onu sakinleştiriyordum nasıl yaptığımı kendim bile bilmeden
" Çok ağır Buket, çok fazla!" sayıklıyordu. Arada titremesi şiddetlense de yanağını okşadığımda şiddeti azalıyordu!
Ağır olan ne? fazla olan ne ki?