Gökhan
Kuş sesleri arasında saçlarımda gezinen ellerini tekrar hissettiğimde sahip olduğum son güzel andan aklımda kalan o huzurla dolu olduğumu hissettim.
Başım yumuşacık dizinde, elleri sıcacık... Sobası yanmayan evde annemin sıcak elleri ısıtırdı kardeşim ile benim ellerimizi.
Pencere camı kırık , yerine şeffaf naylonla kapatılmış, yırtık terliğinin topuk kısmına dolan suyu terliği baş aşağı katıp süzmesini beklerken bile...
Bizimde ayağımıza yine komşuların giyip eskittiği ayakkabıyı çöpe atana dek sevap işlemek için bize vermesi ile ya ayağımızı vuran ya da bol gelen ayakkabılara rağmen annemin kanatları altında hissettiğim huzuru hiç bir yerde hissetmedim ben bir daha... hem o kadar savunmasızdık hem de o kadar güvendeyik annemle
Bir Almancının binbir hevesle inşaa ettirip sonra yarım bıraktığı bir yapının üstü örtme bir çinko ile kaplı tuğlalı duvarı, kapısı, penceresi olmayan bir odasında yaşam mücadelesi verişimizden bu güne bir asır geçti...
Çok tuhaf, harabe bir yer nasıl yuva olabilir... İçinde annem, kardeşim vardı ,belki de o yüzden yuvaydı bize
Komşuların yine sevap diye verdiği kuru ekmek ile hoşlarına gitmeyen, eşlerinin çocuklarının beğenmediği yanmış poğaçalar, misafire çıkartamadıkları kabarmamış kekler..." Yiyemedik, al sen götür çöpe gidip ziyan olmasın, yenir yani o kadar da kötü değil! " deyip annemin eline tutuşturuluduğunda bile... o yoklukta ,o açlıktan bile annemin elleri huzur verirdi bana.
Kardeşimi zatürreden kaybetmiştik. Ne ilacını alabildik düzenli, ne beslenmesine dikkat edebildik. En acısı mı ne, naaşını bile teslim alamadık hastanenin morgundan.
Annem ben de ölmeyeyim diye beni yetimhaneye bırakırken o son bakışı ile aslında anlamıştım bunun bir veda olduğunu.
Beni Allaha emanet edip göz yaşları içinde kayboldu bahçe kapısından yırtık montu, başında eskimiş eşarbı ile...
Çok tuhaf ama bir daha onu göremeyeceğimi kabullenmiştim. Bana söylememişti ama ben anlamıştım bunun bir veda olduğunu...
5 gün sonra bulmuşlar annemin cesedini denizde. Şişmiş, deforme olmuş... benim annemi güzel yüzünden değil yırtık mantosunun içine sakladığı kimliğinden teşhis etmişler.
Şimdi onun dizinde tekrar uyumak bana tanrının lütfu gibiydi.
" Seni bu kadar erken beklemiyordum" dedi saçları önüne dökülmüş, yüzünü bana dönmüş, dizi üstündeki başımı okşayarak.
" Çok sıkıldım, burası daha eğlenceli baksana"
Aslında sıkılmadım, aslında burada olmak için erkek ben de farkındayım... aslında siz gittiğinizden bu yana ilk defa mutluydum ama nasıl dönülür bilmiyorum anne! Bir dönüş var mı bilmiyorum...
Yoğun Bakım önü
Buket
Doktor bazı açıklamalar yapıyordu.Mete ile Cenk görevdeydi, Volkan, Nazlı, Vera, Selim doktorun yanındaydı ama ben gidemedim...
Üstümde kana bulanmış kıyafetim ellerimde Gökhan'ın kanı... Her anlamda ellerimde Gökhan'ın kanı vardı!
Ben sebep oldum.. benim yüzümden...
Koridorda bir köşeye saklanıp düşüncelere daldım... İnsanların koşturma, kan arama telaşı, volkanın yanıma gelip ellerimi tutarak teselli vermesi...
Her şeyden soyutlanmıştım. Ben yıllar öncesindeydim... Abimle geçirdiğimiz kazada. Kimse bilmiyor kimseye söylemedim, hatta kendime bile ama abimin ölmesinde benim kabahatimdi
Kaza geçirdiğimizde yoldan çıkmıştık, beni çıkartmıştı araçtan ama o sıkışmıştı. Yapmam gereken tek şey yola çıkıp yardım istemekti ama karanlıktan o kadar korkuyordum ki abimin yanından ayrılmak istemedim
Beni cesaretlendirmek istedi " Hadi güzelim, korkma buradayım, dikkatli ol" dedi ama benim hareketsiz kalışımı gördüğünde sessizliği, yüzündeki ifade...
Kendimi bile suçsuz olduğuma inandırmıştım. 11 yaşındaydın Buket, karanlıktan korkuyordun Buket...
Hepsi babamı gece mahsende öyle kanlar içinde görmemle başlamıştı bu korkuların. Hiç aşamadım birdaha o üstüme yapışan korkuyu.
O gün abimi kaybettim, sonra ise en sevdiğim hocam benim gibi korkuları yüzünden hayatını kaybetti, elimi kesen bıçaktan sonra Melek hocanın üstüne yürürken neden kafasına bir şeyle vurmadım ki!
Şimdi de Gökhan! Doğan ile Çiçek'in dediğini kabul etsem belki şuan bambaşka bir yerde olacaktı...
Gözümün önünde tüm koşturma devam ederken ben birilerinin beni sürüklemesi ile hareket ediyordum.
Ne nereye gittiğimi ne de bana yapılanı bilmeden. Bir hastane odası, takılan serum.. Elimi ıslak mendil ile silen Volkan
" Merak etme iyi olacak, ona 2 kurşun bir halt etmez. Kan çok kaybetmiş, ona da müdahale edildi"
Gerçek mi? Doğru mu ? Peki ya sonra? Bitecek mi? Duracak mı o tanrının cezası Doğukan!
Vazgeçecek mi yoksa başka bir gün başka bir hastanenin koridorunda , odasında, yoğun bakım önünde ya da morg önünde kimi bekliyor, kim için üzülüyor olacağız ?
Serumu biter bitmez kimseyi dinlemeden Volkan'a " Beni Gökhan'a götür " diye ısrar edip ikna etmişken koridorda onu gördüm.
Tüm korkularının mimarinin! Babamı!
Neden geldi? Oğlunun cenazesine bile gelmemişti oysa!
Gözümdeki yaş mı onun? Hiç inandırıcı değil! Sen evlatlarını yiyen bir timsahsın
Karşısına dikildim... artık ayaklarım titremiyordu... gözlerini gözlerime dikmiş şaşkınlıkla bana bakıyırdu
" Burada olmamalıydın" dediğimde ağzını açmasına izin vermeden
" Ölürse başıma iş açar diye mi endişe ediyorsun? Nedir gelme sebebin? Yine nasıl bir bencillik peşindesin"
Yüzü sertleşmeye başlamıştı. Elinin tersi ile belli etmemeye çalışarak göz yaşlarını sildi
" Saçmalama Buket"
Saçmalama Buket!
Doktordan bilgi almak için yanımdan geçip giderken ardı sıra baktım... o kadar da korkacak bir şey yokmuş.
Sonra gözüm Çiçek'e takıldı. Bana kollarını göğsünde bağlamış bakan Çiçek'e.
Durmadım, düşünmedim. Ben az önce hayatımın en korkunç varlığına savaş açtım, karşı koydum! Artık bir daha korkmak istemiyordum
Yanına geldiğimde şaşkındı, yüzü tavrı değişti " Bir şey mi oldu?"
" Seda'yı dediğin gibi yemle, Mete ile Cenk gelmeden yapmalıyız. 1 gün sonra onun beni kaçırabileceği bir ortam olduğunu düşünmesini sağla"
Yanımıza hızlı adımlarla gelen Doğan kolumdan tutup çekerek kulağıma " Sakın, şuan mantıklı düşünemiyorsun" dediğinde tüm samimiyeti ile beni korumaya çalıştığının farkındaydım
Başı ile onu gösterdi " Bunun dönüşü yok Buket, Affetmez! " dedi affetmezi farklı bir ciddiyet ile tonlayarak söylemiş " Ne seni ne beni affetmez" diye pekiştirmişti.
"Af dilemeyeceğiz doğru olanı yapacağız" dediğimde beni vazgeçiremeyeceğini anlamıştı. Korkusuzluk bu mu? hayır, bu yorgunluk... Sanırım korkmaktan yoruldum.
Elimdeki tırnaklarımın arasında kalan kanlara baktım... " O iyi olacak değil mi?" dediğimde kafasını evet anlamında salladı.
" İyi olsun, kimseye artık benim yüzümden zarar gelmesin... "
Gözüm yine sevdiğim adama yöneldi. Sızlayan ayağı ile saatlerdir koridorda koşturup duran adama!
Bir süre sonra Çiçek yanımıza geldi
" Kulağına kar suyu kaçırıyorum. Buradan götürmeye çalışacaktır seni. Şuan dikkatimizin dağınıklığından yararlanmak isteyecek" diye fısıldadı
Gözüm Volkan'dan bir an başka yere gitmedi... Her ayrıntısını hafızama kazımak istedim.
Doktorla konuşurken yüzünün aydınlanışını gördüğümde derin bir nefes çektim içime...
Tanrım ne kadar zamandır tutuyordum ben nefesimi...
Yanımıza aksayarak ama hızla geldi
" 2 gün yoğun bakımda kalacak ama iyiye gidiyor. 4 gün sonra çıkartırız bu şekilde devam ederse dedi" deyip doktorun verdiği müjdeyi bana iletirken " Bak sana demiştim" diyerek çocukça sevinçle sarılıyordu
Benden çok kendini kandırdığını itiraf eden davranışının farkında bile olmadan. Ben de ona sarıldım. Belki de son defa... kokusunu içime çekerek!
İlk defa kaçmıyorum sevgilim, ilk defa savaşıyorum... sonuç ne olur bilmiyorum ama sevdiklerin uğruna verdiğin bir savaşta kaybetmek diye bir seçenek var mıdır ki?
Sabah olduğunda Volkan'ı göremedim odada. Koridora çıktığımda Çiçek "Tam zamanı " dedi hızla yanıma gelerek
" Volkan nerede?"
Nasıl yani, bir kere daha göremeden mi gideceğim...
" Zaman yok, eve gitti birkaç şey almaya. Seda'nın hastaneye girdiğini söylediler. Tuvalete gideceksin. Oradan götürmeye kalkacak seni. Ben yeni güvenlikleri oyalayacağım. "
Tanrım, bir kere daha görseydim keşke...
Korku değil içimdeki, keder... Onu göremeden olacağını düşünmemiştim, buna hazırlamamıştım kendimi. Kafamı ' Tamam' diye sallayıp Çiçek ve Doğan korumalara doğru giderken ben lavaboya gittim bir müddet oyalanıp...
Gel bakalım seda! Hazırım!
Buket
Gözlerimi açtığımda bir tekne kamarasında olduğumu fark ettim.
Kamaranın lumbozundan dışarı baktığımda sonsuz bir mavilik... üstümdeki kıyafet de neyin nesi, kim değiştirmiş ki!
Kim,kim soydu beni?
Lanet olsun o olmasın, buna dayanamam! O olmasın!
Sinirden kendimi kaybetmiştim, öfkem gözümü kör etti. En son hatırladığım tuvalet aynasında gördüğüm Seda'nın iğrenç yüzüydü. Demek ki başarmış... koşarak tüm kamaralara baka baka güverteye çıktım
" Ne oluyor, neredeyim ben?"
Dümende sırtı bana dönük onu gördüm... az ileride masayı hazırlayan bir kadın bir erkek çalışan...
Çok büyük bir yelkenliydi...
Bana döndü " Sonunda uyandın güzellik"
" Sen?"
Ağır ezgi adımlarla yanıma gelip gözlüğünü çıkarttı. Beni süzerek " Elbise yakışmış" dediğinde ağzım cüreti karşısında hayretle açılmıştı
Koluma dokunmak istedi, çekildim... Bir daha bana dokunmasını kaldıramazdım
" Sakın, sakın !"
" Tamam sakin ol"
" Neresi burası?"
" Sadece ikimizin olacağı bir evren"
" Ne demek ya o, neresi, nerdeyiz?"
Başımın dönmesi ile teknenin zincirlerini tutundum son anda..
Koluma girip " Sakin ol, ilaç etkisi yüzünden hemen kendine gelmezsin, başın döner bir süre mide bulantısı olur , ani hareket etme. Bir kahve iç kafein iyi gelecektir"
Kolumu çekmek istedim, tekrar bana dokunması ne sebeple olursa olsun canımı yakıyordu...
Bir yanardağa düşüyor olsam bile uzanan el onunkiyse tutmazdım eğer sevdiklerim mevzu bahis olmasaydı
" Çek elini benden" çekti, uzun uzun yüzümü inceledi " Çok asisin, ama ehlileşeceksin... Seni eğitmek öyle zevkli olacak ki..."
" Sen önce kendini eğit ayı! " Güldü... iğrenç sesi ile kahkaha atarak güldü. Ne bekliyordum ki , onurunun olup alınacağını mi?
" Hadi kahve tüket"
" Ne zamandır buradayım, burası neresi söylemezsen açlıktan ölene dek bir şey yiyip içmem"
Tehdidim karşında canı sıkılmıştı. Yüzümde gezindi sert bakışları, ciddi miyim diye bakıyordu... ciddiydim, o da bunu anlayıp geri adım attı
" Uluslar arası sulardayız ama bilmek istediğin 'Türkiye'ye yakın mıyız?'ise evet yakınız ama daha ziyade Yunanistan'a daha yakınız... şimdi biraz kahve iç. Gerçi tehdidinin etkisine bakarsak zihnin zehir gibi ama bünyeye iyi gelir toparlar bari" deyip masaya doğru yürüdü
" Ne kadar zaman oldu?"
Sorumla duraksadı, batmak üzere olan güneşe baktı " Nerede ise 2 gün" deyip yürüdü...
Nerede ise 2 gün... 2 gündür Volkan benden haber alamıyor, kim bilir ne halde?