-3-

5000 Words
-YUSUF Bilal ve Duru masada tam karşıma oturmuşlardı. Duru’nun başı öndeydi. Kafasını dahi kaldırmıyordu ve muhtemelen masanın altından parmaklarıyla oynuyordu. Ben ise ilk olarak hepimizin tabağına havuçlu çorbamdan koymuştum. Abisi de biraz daha sakinlemiş görünüyordu. “ Beğenmediniz mi çorbayı? “ diye sordum birden. Biraz tuhaf bir soru olmuştu aslında. “ Ellerinize sağlık hocam. “ dedi Bilal. Duru’nun da pek bir şey demeye niyeti yoktu fakat bu sözüm üzerine çorbadan içmeye başladı. “ Demek Duru sizin öğrenciniz hocam. “ dedi Bilal. Bunu daha fazla duymak istemiyordum Allah’ım lütfen… Ama sanki onun hocası olmam beni daha değerli kılmış gibiydi. En azından gözlerime öfkeyle bakmıyordu. “ Evet… Matematik hocasıyım. “ dedim. Duru’nun da gevşemesini istiyordum fakat bunun için ne demem gerekirdi? “ Duru’nun matematiği süperdir. Süper zekadır kendisi. “ dedi abisi. Gülümsedim. “ Evet biliyorum. Sınıf arkadaşları da öyle söylüyor. “ dedim ve Duru’ya odaklandım. Sanki gözlerime bakarsa kendisini ham yaparlarmış gibi sakınıyordu benden. Hoş… Ne yapacaktı başka? Öğretmeniyle evlendiğini öğrenmişti. Boynuma mı atlasaydı? “ Size de zahmet verdim böyle ama tanışmamız gerekiyordu biliyorsunuz. “ dediğimde abisine odaklanmıştım. Daha sonra hemen sözüme devam ettim. “ Duru… Sözleşmenin detaylarını zaten biliyorsundur. Birlikte bir fotoğraf çekimi yapmamız gerekecek inandırıcı olması için. Birde bazı zamanlar buraya gelmek zorunda kalabilirsin. Tabii habersiz geliyorlar ama… En azından sen gelene kadar bir bahane uydurabilirim. Birde işte en önemli nokta… Bunu hiç kimsenin bilmemesi gerektiğini biliyorsun. Öğrencim olduğun için artık bu daha da önemli. Çok dikkatli olmamız gerekiyor. Hiç kimsenin yaptığımız bu anlaşmayı bilmemesi lazım. Eğer okuldan birisi duyarsa hiç iyi şeyler olmaz. Çevreden duyulursa da tabii… Bu konuda sana güveniyorum daha doğrusu güvenmek zorundayım… “ dediğimde Duru bakışlarını bana sabitledi. “ Hocam… “ diye girdi söze. Gerçekten çok utanıyordum ve yerin dibine girmek istiyordum… Bunu nasıl atlatacaktım bilmiyorum. Salak kafam işte… Evlenmeden önce görseydim kabul eder miydim? Asla… Ama onun morali de çok kötüydü. Bu yüzden hissettiklerimi anlatıp ya da belli edip onu daha fazla utandırmak istemiyordum… “ Ben bir sözleşme imzaladım. Yanlış bir şey yaparsam bedelini ödemek zorunda kalacağım bir sözleşme. Benim hiçbir kuralı çiğnemeyeceğim aşikar. Ayrıca böyle bir şeyi zaten dile getiremem. Kimse kağıt üzerinde de olsa öğretmeniyle evlendiğini söyleyemez… O kişi bensem asla… Asıl siz söz verin. Siz kimseye özellikle okuldan birilerine ve en başta öğretmenlerime bundan bahsetmeyeceğinize dair söz verin. “ dediğinde sesi titriyordu ve kızaran gözleriyle bana bakıyordu. Yutkundum… “ Tabii… Buna hiç şüphen olmasın ama kedini bu kadar kötü hissetmeni gerektirecek hiçbir şey yok. Bu gerçek bir evlilik değil sonuçta. Kağıt üzerinde bir şey. Senin öğretmenin olmam bunu değiştirmez ki? Benim oturum alabilmem için böyle bir şey yapmam gerekiyordu ve sizinde paraya ihtiyacınız vardı. Ortak bir iş yaptığımızı duşun. Merak etme zaten işlerimizi halledince çok fazla bir araya gelmeyeceğiz bile. Emin ol sende unutursun o zaman. “ deyip gülümsedim. Duru’nun 22 yaşında bir genç kız olması hiçbir şeyi değiştirmiyordu çünkü gözlerime tıpkı bir çocuk gibi bakıyordu. “ Teşekkür ederim hocam. “ dedi ciddi bir ses ile. Sahi… Ne için yapmıştı bu evliliği? Bu paraya neden ihtiyaçları vardı? Abisi mi zorlamıştı yoksa ona bunu? Para için kızı mı kullanmıştı yoksa? İyi birisine benziyordu... Yapmış olamazdı bunu değil mi? “ Siz nasılsınız Bilal bey… Sizinle de çok tanışamadık ama… “ dedim mahcup bir tonda.  “ Ne olsun hocam bende fabrikada çalışıyorum. Annemler şehir dışında işleri vardı. Bir suredir yoklar. Biz Duru ile beraber kalıyoruz evde. Duru sağolsun hem evle hem okuluyla ilgileniyor ama neyse ki haftaya gelecekler. Hatta ben almaya gideceğim annemleri. Onun için de mutluyuz biraz. “ deyip Duru’ya baktı. Duru’nun masum suratında bir ışık gördüm o an. Çok özlemişti ailesini belli ki… Birden parladı yanakları. Gülümsedi hemen… Sanırım biraz olsun rahatlamıştı. “ Matematik sınavına hazır mısın Duru? “ diye sordum hemen. “ Bir konuda eksiğim var ama Salı gününe kadar hallederim hocam. “ dedi ve yine hemen gözlerini kaçırdı benden. “ Tamam… Yarın okuldan sonra yardımcı olayım sana. Hallederiz beraber olur mu? “ dediğimde hemen abisi girdi söze. “ Hocam valla çok iyi olur. Değil mi Duru? “ dedi ve Duru hiçbir şey söylemeden elindeki kaşığı masaya bıraktı. O an istemsiz tebessüm ettim. Saçlarını yine örgü yapmış, sonradan çözmüştü muhtemelen. Beyaz yanakları da al aldı ama oldukça dolgun duruyorlardı. Gerçekten çok güzel bir kızdı… “ Sizin aile nerede hocam? Daha önce buradalarmış galiba… “ dedi Bilal. O an yüzüme inen durgunluğu hemen yok edebilmek için sahte bir tebessüm oluşturdum. Aile kavramının benim hayatımda hiçbir önemi yoktu ki… Ben bir ailenin parçası değildim… Annem yoktu, babam yoktu… Tek başımaydım ben… “ Evet bizde küçükken buradaydık. Ben aslında hiç yabancı sayılmam. Köyün bütün yerlileri tanır beni. Burada büyüdüm. Sonradan yurtdışına taşındık sonra ben üniversite için tekrar geldim. Bir daha da gitmedim. Ailem orada sadece. Onlarda sürekli geliyorlar zaten… “ dediğimde Duru merakla dinliyordu beni. Sonra bir ara göz göze geldik. “ Tek mi yaşıyorsunuz burada? “ diye sordu Bilal. “ Tek yaşıyorum ama işte… Arkadaşlarım gelip kalıyor, pek yalnız bırakmıyorlar. “ dedim. Sonra yemeğe devam ettik ve bittiğinde yaklaşık 1 saattir sofradaydık. Artık herkesin kalkmak istediğini anlayınca ilk önce ben yerimden kalktım. “ Buyurun isterseniz salona geçelim. Çay içeriz değil mi? “ diye sordum. Nezaketen kabul ettiler. Her şey bir misafirlikte nasıl olursa öyle ilerliyordu. Ben her ne kadar berbat hissetsem de yanlarında bir şey belli etmeme konusunda gayet iyi olduğumu düşünüyordum. “ Ben çayı koyup geliyorum o zaman. “ dediğimde koltuğa oturmuşlardı ve Duru hemen ayağa kalktı. “ Ben size yardım ederim hocam. “ dedi. “ Hayır hayır… Olur mu öyle şey ben hallederim otur lütfen. “ dedim fakat beni hiçbir şekilde dinlemedi ve yanıma geldi. “ Tamam o zaman… “ dedim bende. Birlikte mutfağa geçtik. Işıkları açtığımda derin bir nefes aldım. İlk başta biraz panik olur gibi oldum tabii. Mesela çayın yerini bulmak için 3 tane çekmeceyi açtım. “ Su ısıtıcısına suyu koymamı ister misiniz? “ diye sorduğunda başımla onayladım onu. Bende demliğin içine çayı koydum. “ Çay fincanlarım… “ diye fısıldarken Duru’nun yanına geçtim ve dolaptan fincanları indirmeye başladım. O an yan yana olduğumuz için boyu tam göğüs hizamdaydı ve çaktırmadan şöyle bir baktım ona… “ Biraz daha iyi misin? “ diye sordum sonra. “ İyiyim… “dedi. Geçiştirmek ister gibiydi ama haklılık payı da vardı muhtemelen.  Öğretmenimin indirdiği çay bardaklarını tepsiye koyarken suratım beş karıştı. Muhtemelen eve geçince de hıçkıra hıçkıra ağlayacaktım ama şimdi ayıp olmasın diye tutuyordum kendimi. Çok fazla konuşmak bile istemiyordum ama merak ettiğimde çok şey vardı tabii… “ Şeker nerede? “ demek için aniden döndüm ona doğru ve bir an çarpışır gibi olduk. Ben refleks olarak hemen sol bileğinden tuttum. O an ikimizde konup kalırken başımı hafifçe kaldırdığımda göz göze geldik ve sağ elinde şeker vardı. “ Burada… “ dedi gülerken. “ Çok özür dilerim… “ diye fısıldadım utançla ve elimi bileğinden çekmem gerektiğini fark ettiğimde ise tokamla karşılaştım… Evet benim tokamdı! Ne yani? Bileğine mi takmıştı tokamı? Evet o gün evine geldiğimde ondaydı… Şaşkınlıkla bileğini tutmaya devam ederken güldü. “ Ne oldu? “ diye sordu ve ben hiçbir şey söylemeden bileğini bıraktım. Bana verecekti ama unutmuştu muhtemelen… Bende yanlış anlamasın diye bir şey demek istemedim. “ Yarın okul çıkışı direkt ben alayım seni. Yorulma hiç olur mu? Söz verdiğim gibi matematik çalışırız. Sonra ki günde fotoğraf çekimine gideriz. “ dedi ve sıcak suyu çayın üzerine boşalttı. O an bende dalıp gittim boşluğa… Karaca kurtuldu. Şuan benim hangi durumda olduğum ya da ne şartlarda olduğumun bir anlamı var mıydı? Hem ağlayıp söylenmem kardeşime bir ihanet sayılmaz mıydı? Duysa ne kadar uzulurdu. Hem Yusuf hoca haklıydı. Bu gerek bir evlilik değildi ki… Üzülmeme ne gerek vardı? Evet utanç verici bir durumdu ve belki de bunun için moralim çok bozulmuştu. “ Çayın yanına koymak için pastaneden taze kurabiyeler aldım. “ dedi Yusuf hoca ve dolaptan tabakları çıkardı. Bende kurabiye kutusunun kapağını açtım. “ Duru biliyor musun hala aklıma geldikçe moralim bozuluyor. “ dedi birden. Başımı ona doğru çevirdim. “ Sana tüm sınıfın içinde o şekilde hitap etmemem gerekirdi. Aslında kötü bir niyetim yoktu ama sonradan çok kabaca bir davranış olduğunu fark ettim. Eğer sınıfta sana bu şekilde hitap edenler varsa lütfen yarın derste bana söyle. Ben gerekeni yaparım. “ dedi. Açıkçası bu kadar kafasına takmış olması beni çok şaşırtmıştı. Çünkü dışarıdan hiçte öyle birisi gibi durmuyordu. “ Hayır hocam kimse bir şey demiyor. Hiçbir sorun yok, sizde bu kadar kafanıza takmayın bence. Ben unutmuştum bile. “ dediğimde kulağımda örgülü deyişi çınladı ve hemen gülümsedim. Bu ona kendini iyi hissettirirdi. “ Ben kurabiyeleri götüreyim. “ deyip tepsiyi elime aldığımda Yusuf hoca da çayları aldı ve beraber salona geçtik. Aslında evin önüne geldiğimizde bir ihtimal tanıdık gelmişti fakat karanlık olduğu için çok da düşünememiştim. Düşünsem bile ihtimal vermem imkansızdı. Evi gerçekten tek kişinin yaşaması için fazlasıyla büyüktü. Açıkçası diğer odalarını da merak ediyordum. Genel olarak siyah, gri ve beyaz hakimdi her yere. Yine de eşyaları fazlasıyla zevkli dizilmiş görünüyordu. Muhtemelen her şeyi ile tek başına ilgilenmişti. Salonda da gri koltuklar, kocaman televizyon, kitaplık ve masadan başka bir şey yoktu. “ Kaç kardeşsiniz? “ diye sordu Yusuf Hoca. “ 3 kardeşiz hocam. Duru’nun bir küçüğü İstanbul’da. Annemle babamın yanında. “ dedi abim. “ Tatile gittiler herhalde? “ diye söyledi. O an abimle göz göze geldik ve ikimizde yüzünde buruk bir ifade oluştu. “ Onun gibi bir şey işte… “ dedi abim. Yusuf hoca bir karşılık vermedi. Muhtemelen tatilde gezen bir ailenin ne parasına ihtiyacı var diye düşünmüştür. Olsun… Abimle bundan bahsetmeme kararı aldık. Bize acımasını ya da farklı şeyler düşünmesini istemiyorduk. Hoş belki de şuan daha farklı şeyler düşünüyordu…  “ Hocam vallah bizde seni yemeğe bekleriz. Kapımız her zaman açıktır. Annemler gelse seni nasıl severler. “ dedi abim. Gözlerinin içi gülüyordu. Nedense bir sempati duymuştu Yusuf hocaya karşı. O da ona tebessümle yanıt veriyordu. İçinden gelerek mi bilmiyordum tabii. “ İnşallah çok isterim. Peki bir şey soracağım… Ailenin diğer üyeleri bu durumu biliyor mu? “ diye sordu. Biz yine abimle birbirimize baktık. İçimden Allah korusun dedim. “ Yok hocam. Bu sadece Duru ile benim aramdadır. Öyle de olması gerekir. Başka kimse bilmiyor. “ dedi. Anladığını söyledi öğretmen. Sonra yine ikisi muhabbet etti. Çaylarımızı içtik, kurabiyelerimizi yedik ve ben artık kalkmamız gerektiğini düşünüp bir anda ayaklandım. “ Saat 10 olmuş. Gidelim artık abi… “ dediğimde abimde hemen ayaklandı. “ Otursaydınız diyeceğim ama yarın okul var. “ dedi. Sonra birlikte kapıya kadar gittik. Kapının ağzında Yusuf hoca önce abimle vedalaştı ve de çokça teşekkür ettikten sonra sıra bana geldiğinde yavaşça elini uzattı. “ Geldiğin için teşekkür ederim, oyun arkadaşım… “ dedi sonra ve güldü. O gülünce bende gülüp elimi uzattım. Öğretmenim biz evliyiz farkında mısınız diye geçirdim içimden. Tam o sırada kapı çaldı. Yusuf hoca hemen elini kapının koluna atıp açtı ve tam karşımıza sarışın, düz saçlı ve tabiri caizse at gibi bir kadın çıktı. Makyajlı, fiziği düzgün, bakımlı ve oldukça güzel. O bizi görünce şok oldu biz ise sadece kapıdan çıkmak için yeltendik. “ Cavidan… Geç içeri geliyorum. “ dedi Yusuf hoca. Kadın bana tebessüm ettikten sonra içeriye geçti. Bu kimdi acaba bu saatte? “ Kuzenim, benden bir şey alması gerekti de. “ deyiverdi Yusuf hoca. “ İyi akşamlar tekrardan… “ dedik ve merdivenlerden indik. Abim hemen kulağıma fısıldadı. “ Kadını gördün mü? Kuzeniymiş. “ dedi. Aslında çokta umursamamıştı. Sadece pek inanmamış gibi duruyordu. “ Hava nasıl soğuk… Kaç dakikaya eve gideriz? “ diye sorduğumda titremeye başlamıştım ve üzerimdeki elbisenin kollarını sündürerek bağdaş yaptım. Rüzgar çok sert esiyordu. Yakında kesin kar yağardı. Yürümeye devam ettik ve biraz mesafe açıldıktan sonra kafamı çevirip Yusuf hocanın evine doğru bakındım. Penceredeydi… “ Adam çok iyi birine benziyor gülüm. Ee senin de öğretmeninmiş işte ne güzel. Vallah billah nasıl rahat edersin. Dersler konusunda sana daha çok yardımcı olur. Ben ilk çok korkmuştum ama… Neyse ki korkulacak bir şey yokmuş. Sen bir kötü oldun ama boşa kotu oldun Duru. Öğretmen tutup da okuluna öğrencimle evlendim ben diyemez ya… Daha neler. Hemen panik oldun. “ dediğinde koluma çarptı. “ Abi söylemesi önemli değil ki. Ben zaten adamın kendisine rezil oldum. Kağıt ustu olsa bile ben şuan öğretmenimle evliyim. Kulağa ne kadar kötü geliyor farkında mısın? Ne bilecen hiç öğretmeninle mi evlendin sanki… Berbat! Sınıfta yüzüne nasıl bakacağımı bile bilmiyorum. Başkası olsa aklıma bile gelmezdi. Şimdi hep koca kelimesi zihnimde dolaşacak. Adama öğretmen vasfıyla nasıl bakacağım bilmiyorum. Okulların hemen tatil olması lazım. Yoksa ben bunun derslerine falan girmem! “ deyip dudak buzdum hemen. “ Aynen girme, o derslerinde kötü gelsin. Annem seni kızılcık sopasıyla nasıl dövüyor görürüz hep birlikte.” Deyip kahkaha attı. “ Abi Allah aşkına zevk mi alıyorsun ızdırap çekmemden… Eve gidince nasıl uyurum onu bile bilmiyorum. “ deyip mızmızlandım. -YASEMİN  “ Tahir olmak da ayıp değil, Zühre olmak da. Hatta sevda yüzünden ölmek de ayıp değil. Bütün iş Tahir ile Zühre olabilmekte, yani yürekte. Mesela bir barikatta dövüşerek. Mesela kuzey kutbunu keşfe giderken. Mesela denerken damarlarında bir serumu ölmek ayıp olur mu? Tahir olmak da ayıp değil, Zuhre olmak da. Hatta sevda yüzünden ölmek de ayıp değil. Seversin dünyayı doludizgin ama o bunun farkında değildir. Ayrılmak istemezsin dünyadan ama o senden ayrılacak. Yani sen elmayı seviyorsun diye, elmanın da seni sevmesi şart mı? Yani Tahir’i Zuhre sevmeseydi artık, yahut hiç sevmeseydi, Tahir ne kaybederdi Tahirliğinden? Tahir olmak da ayıp değil, Zuhre olmak da… Hatta sevda yüzünden ölmek de ayıp değil… - Nazım Hikmet “ Yazdığım şiiri mektup zarfının içine koyarken Burak kapıyı tıklattı. Hemen olduğu gibi yastığımın altına sıkıştırdım. Burak içeriye girince ise yatığımı düzeltiyor gibi yaptım. “ Ne oldu Burak? “ diye sorduğumda geçip sandalyeme oturdu. “ Ne ne oldu? Anlatsana. Bugün Duru’nun evine gitmişsin. Ne dedi? Benle ilgili bir şey konuştunuz mu? “ diye sordu merakla. “ Hayır konuşmadık şansına kus. “ deyip geçiştirdim. Hemen morali bozuldu… “ Biliyorsun kız konuşmak istemiyor. Hayır bir şey var ona eminim. Seviyor zaten o kesin. Ya utanıyor ya da başka bir şey var. Hem böyle olmaz ki Burak. Belki kızın kafası falan karışıktır. Ne bileyim dışarıda buluşup baş başa vakit geçirmeniz lazım. Yani öyle şeyler yap ki artık Ben Burak’ı seviyorum diye kendisi haykırsın. “ dedim. Elleriyle saçlarını karıştırıp oflamaya başladı. “ Abla okulda peşimde o kadar çok kız var ki… Duysa morali bozulur. Kızlar ne mesajlar atıyor, neler söylüyor bana. Ben sadece Duru’dan duymak istiyorum. Seni seviyorum dese tamam ya tamam. Başka bir şey yapmasına gerek bile yok. Ben beklerim. Devamı da gelir. Şimdi yine sevdiğinden eminim ama bu kalp böyle kuru kuruya atmıyor. “ dedi. Güldüm ama haklıydı. Onu o kadar iyi anlıyordum ki... İnsan bu hayatta en çok sevgiye muhtaçtı. Sevilince güzelleşirdi. Ya da ne bileyim sevgi toplardı insanı başka bir şey değil. “ Abla bir şey soracağım. Sence onu kıskandırmalı mıyım? “ diye sordu Burak. Hemen gözlerim irileşti. “ Saçma saçma konuşma salak. Kızlar soğur öyle şeylerden. Ne kıskandırması ya.. Seni seviyorum kelimesini nah duyarsın o zaman haberin olsun. “ deyip burun kıvırdım ve makyaj masama oturup saç bandımı taktım. “ Ne? Çıldırıyorsunuz siz kızlar böyle şeylere. Ben artık Duru’nun benim için bir şeyler yapmasını istiyorum. Kıskandığını görmek, meraklandığını bilmek ya da telaşı… “ dedi. Bense cevizli kremimi yüzüme sürmeye başlarken onun bu haline kahkaha attım. “ Bunu istemenin sebebi ne ki? Ne olacak kızı çıldırtınca? “ diye sordum. “ Hiçbir şey… Nasıl olduğunu göreceğim. Yüzünün aldığı şekli bileceğim. Daha fazla mimik oluşacak muhtemelen. Kaşlarını çatacak mesela, göz kenarları kırışır belki. Bunları bilirim. Ben onun yüzünde her hattı ya da her hareketi bilmiyorum. “ dediğinde yatağıma uzandı ve kollarını iki yana açıp bakışlarını aptal bir aşık gibi tavana dikti. “ Hadi iyisin… Bize davet ettim onu. Annemin dizinin dibinde nasıl oluyormuş onu da görürsün. “ deyip kahkaha attım. Hemen doğruldu yattığı yerden. “ Gerçek mi diyorsun? “ diye sordu. Şaşırmıştı çünkü Duru kolay kolay gelmezdi bize. Çok çekingendi bu konuda ama bence bu Burak’tan kaynaklıydı tabii… “ Ne zaman gelecek? “ diye sordu hemen. “ Belli değil, bu hafta. Annemler senin öğretmeni davet edeceklermiş yemeğe. Tanıyorlarmış eskiden o yüzden. Ben de sen de gel dedim. Hem öğretmenin gözüne girersiniz beraber. “ deyip güldüm. Burak çoktan heyecanlanmıştı.  “ O gün kimse beni evden çıkaramaz o zaman. “ dedi hemen. Aptal aşık… -YUSUF Ellerim başımda koltuğa oturmuştum ve Cavidan da yanımdaydı. O kadar sinirlenmiştim ki ona, o kadar gergindim ki. Her an ağzımdan kırıcı bir şey çıkabilirdi. “ Niye bu kadar öfkelendin anlamadım Yusuf… Sürpriz yaptım alt tarafı. Ne oldu şimdi? Evdeymişsin işte. “ dedi pişkin bir şekilde. “ Peki sence müsait miydim Cavidan? Öğrencim vardı bilmiyorum fark ettin mi acaba? Uygun oldu mu yani Allah aşkına! Bıktım senin şu sürprizlerinden. Canın isteyince habersiz ekip gelmek sürpriz olmuyor vazgeç şu huyundan! “ dediğimde sesim oldukça ciddi çıkmıştı. “ Ya evden çıkıyorlardı kapıdalardı zaten. Gelip yanlarına oturmadım ya! Hem öğrencinin senin evinde ne işi var ki? Not için yalvarmaya falan mı geldiler? “ diye sordu dalga geçer bir vaziyette. “ Aynen sınıfın en zekisi kız zaten 100 değil de 200 olsun notum diye ağlamaya gelmiş… Saçma saçma konuşma Allah aşkına. Kızın abisi çocukluktan arkadaşım. Davet ettim öyle ne var bunda? “ deyip arkama yaslandığımda sinirden ayağımla ritim tutuyordum. “ Nasıl öğrencin onu da anlamış değilim zaten… Kız gayette büyük duruyordu. Hiç lise öğrencisi gibi değildi. Ben onun yaşındayken üniversite okuyordum. “ dediğinde sinirden güldüm. “ Burası köy yeri ya hani… Buradaki çocukların hepsi geç başlamış okula. Tatmin edici bir cevap oldu mu? Umarım olmuştur. Olmadıysa öğrencilerimle aramda sadece 4 yaş olmasını kendine dert edinebilirsin… “ dedim ve ellerimi saçlarıma geçirdim. “ 4 yaş mı? Anlaşıldı seni öğrencilerinden deli gibi kıskanacağım… Hele bu gelen kız… Benim kadar olmasa da baya güzeldi.” Dedi sesini kısarak. O an güldüm ve fısıldayarak konuştum. “ Kız makyajsız haliyle bile senden güzeldi. “ dedim kendi kendime. “ Efendim aşkım ne dedin? “ diye sordu hemen. “ Bir şey demedim. Takılmak istiyorsan takıl, ben uyuyacağım. Yarın dersim var. “ deyip oturduğum yerden kalktığımda hemen kolumdan tutup durdurdu beni. “ Allah aşkına hemen mi uyuyacaksın yani! Ayıp bu yaptığın farkındasın değil mi? “ dedi ve o da kalktı. “ Cavidan ben mi dedim sana gel diye anlamadım ki? Sen çıkıp geldin farkındasın değil mi? “ diye sorduğumda yüzümde çok ciddi bir ifade vardı. “ O zaman ben de seninle uyuyacağım. “ deyip koluma girdi. “ Benim böyle yapış yapış şeyleri sevmediğimi, sinirliyken üzerime gidilmesinden hiç hoşlanmadığımı bilmiyor musun anlamadım. “ deyip kolundan çıktım ve hiçbir şey söylemeden yatak odama doğru gittim. -DURU Başımı yastığa koyduğum andan itibaren içimdeki sıkıntı daha da büyümüştü sanki. Bunu nasıl atlatacağımı hiç bilmiyordum. İnşallah okullar hemen kapanırdı. Ben de yüzünü dahi görmek zorunda kalmazdım. Bununla baş etmek çok zordu çünkü. Öğretmenimle evlenmiştim… O kadar utanç verici bir şeydi ki… O da şok olmuştu. Ya birine söylerse? Ya duyarlarsa mesela… O zaman ne yapardım? Ne diyebilirdim insanlara? Özellikle bu köyde her dedikodu çabuk yayılır birde üzerine laf çarpıtılırsa… Annemi babamı düşünemiyorum bile! Kalbim sıkıştı bir an. Bu 3 sene nasıl geçerdi? Keşke bileğindeki tokayı alsaydım. Ne geziyorsa onda? Allah’ım sen sabır ver… Ertesi sabah uzun zamandır ilk kez bu kadar durgun uyanmıştım. Okul kıyafetlerimi giymiş, saçlarımı örmüş, abimle kahvaltı için masaya geçmiştim. O çayları doldururken bende ekmekleri bölüyordum. “ Bugün bir kızla görüşmem var. “ dedi birden. Şaşkınlıkla baktım yüzüne.  “ Ne demek o? “ dedim merakla.  “ Baya… Yengen olabilir her an. “ dedi heyecanla. Kahkaha atmak istedim ama mutluluktan. Abim daha  önce bir kez nişanlanmış, kız tarafı sonrasında çok fakir olduğumuzu söyleyip vazgeçmişti. Açıkçası onun  bu sebeple aşka kustuğunu düşünüyordum. Abim benim için çok değerliydi. Onun mutlu olması her şeyden  daha önemliydi. Hep bizim için çalışır çabalardı. Artık birazda kendisi için uğraşmasını hepimiz isterdik.  “ Abi aşk olsun gerçekten. Hiç bahsetmedin. Kim bu kız? “ diye sordum merakla.  “ Dur şimdi detay veremem. Anlatırım işler yoluna girince. Sadece görüşeceğimizi bil. Akşam geç gelirim  onun için. İşten sonra gideceğiz. “ dedi heyecanla.  “ Akşam kaç gibi gelirsin? Bizde… Yusuf hoca ile fotoğraf çekimine gidecekmişiz. “ dedim utanarak.  “ Tamam güzelim. Araşırız zaten. Bana bak… Adama trip atma. Öğretmenin o senin. Ayıp… Sonuçta  bedavaya yapmadık bu işi. Karaca’nın hayatı kurtuldu sayesinde. Yoksa ne yapardık Duru? Ben hiç  düşünemedim. Sen duşundun mu? “ dediğinde içime bir şeyler oturmuştu. Ne düşünebilirdim ki? İnsan  kardeşini ölürken hayal edebilir mi hiç?  “ Abi doğru diyorsun tamam da… Öğretmenim o benim. Elimde değil ki… Bugün derste nasıl yüzüne  bakacağım hiç bilmiyorum. “ dedim yutkunurken. “ Ne demek o? Adam senin gerçekten kocan değil farkındasın değil mi? Öğretmenin gibi bakacaksın işte.  Aklına tuhaf tuhaf şeyler getirip kendini sıkıntıya sokma boşuna ben diyeyim. “ dedi. “ Deneyeceğim. Rüyama girdi gece ya! Rezil oluyordum bütün köye… Görsen ağlarsın yani… Gerçi  ağlıyordun rüyamda ama olsun. “ dedim üzgün bir şekilde. Daha sonra gözlerim saate çarptı ve hemen  ayaklandım. “ Abi ben kaçıyorum. Geç kalacağım okula! “ dedim panikle ve abimin yanağından öpüp hemen çantamı  sırtladım ve aceleyle çıktım evden. Fakat birde ne göreyim… Kapımızın önünde son model bir araba.  Olduğum yerde öylece dururken arabanın filmli camı bir anda indi ve Yusuf hoca ile göz göze geldim. O an  ne diyeceğimi ve ne yapacağımı fazlasıyla şaşırmıştım.  “ Hocam… “ diye fısıldadım yutkunurken ve arabaya doğru birkaç adım attım. “ Bir şey mi oldu? “ diye sordum merakla. Başkasını mı bekliyordu acaba diye düşünüp etrafıma bakındım.  “ Binsene “ dedi hemen. “ Yok… Ben şey etmiyim. Rahatsızlık vermeyeyim yani. Kendim giderim. “ dedim panikle, güldü.  “ Saçmalama Duru. Aynı yere gidiyoruz, gel hadi. “ dedi. O an rüya gördüğümü sandım. Bu da neydi  şimdi? Ben ondan kaçmaya çalışırken onun evimin önünde ne işi vardı? O kadar gerilmiştim ki… Derin bir  nefes alarak bindim arabaya. Çantamı da dizlerime koyduktan sonra beş karış olan yüz ifademi toparlamaya  çalıştım ancak bu pek mümkün değildi… “ Günaydın. “ dedi Yusuf hoca.  “ Size de günaydın hocam… “ dedim ve parmaklarımla oynamaya başladım.  “ Nasılsın bakalım? “ diye sordu.  “ İyiyim ama sizin burada ne işiniz var? Yanlış anlamayın evinize ters onun için… “ dedim mahcup bir  şekilde. Gülümsedi.  “ Seni almaya geldim. “ dedi. Dönüp yüzüne baktım. Arabanın için yoğun bir şekilde parfüm kokuyordu ve  aynı zamanda temizlik hissi veriyordu. Yusuf hoca da takım elbiseli ve yeni tıraş olmuş vaziyetteydi.  “ Neden? “ diye sordum şaşkınlıkla.  “ Dün pek iyi değildin bunu ikimizde biliyoruz. Seni biraz olsun sakinleştirmek istedim. Çünkü eğer  benden kaçarsan bozuşuruz ve biliyor musun Duru… Senin benden kaçmaya çalışacağını o kadar iyi  biliyorum ki… “ deyip bana göz kırptı. O kadar strese girmiştim ki, arabanın kapısını açıp atlayasım vardı. “ Yanlış duşunmuş olabilirsiniz hocam. Böyle bir niyetim yok. Biraz düşününce kendime geldim ben.  Sorun yok gerçekten… “ dediğimde yalan söylediğim o kadar belliydi ki… Sesimden bile anlaşılıyordu.  Yusuf hocanın da o kadar saf olduğunu sanmıyordum.  “ Göreceğiz… Ama şunu unutma ki sevgili öğrencim… Kaçan kovalanır biliyorsun değil mi? Yani sen  benden kaçtıkça beni daha çok karşında görürsen hiç şaşırma. Ben aramızdaki bu sırrın senin eğitim  hayatına etki etmesini istemiyorum. Sosyal hayatına da aynı şekilde. Yani psikolojik olarak yara almaman  için elimden geleni yaparım. Yapacağım da… Ve duşundum ki aslında birlikte ne kadar vakit geçirirsek o  kadar arkadaş gibi oluruz ve sende bunu takmazsın. “ dedi birden. Gözlerim irileşmişti. Allah’ım neler  diyordu böyle.  “ Bu kadar kafanıza takmanız gereken bir şey yok. Size bunu nasıl kanıtlarım bilmiyorum ama… “ dediğimde sesim oldukça ince çıkmıştı.  “ Benimle konuşurken göz teması bile kurmuyorsun. “ dedi birden. O an hiç çevirmedim kafamı ve yola  odaklandım. Yusuf hoca ise dönüp dönüp bana bakıyordu.  “ Bunun bu kadar önemli olduğunu bilmiyordum. Bir dahaki sefere dikkat ederim. “ dedim ve okula giriş  yaptık.  “ İyi dersler, okuldan sonra arabamın yanına gelirsin. “ dedikten sonra arabadan indim. Kalbim deli gibi  çarpıyordu ve nefes alışlarım hızlanmıştı. Çok tuhaf olmuştum. Sabah sabah bu konuşmaya gerçekten hiç  gerek yoktu. Artık ondan daha fazla kaçacaktım. Hatta mümkünse yüzünü hiçbir şekilde görmeye niyetim  yoktu. Ellerimi cebime koyup hızlı hızlı okulun merdivenlerinden çıkarken Sevda’nın seslenmesiyle  yavaşladım.  “ Günaydın, Yusuf hoca ile mi geldin? “ diye sordu hemen.  “ Yolda karşılaştık, durdu öyle. “ deyip geçiştirdim hemen. “ Ayy hangi yol o? Keşke bende karşılaşsam. Ne kadar yakışıklı değil mi? “ dedi hayran bir şekilde. Sonra  birden üzerime eğilip koklamaya başladı. “ Bu erkek parfümü… Adamın kokusu üzerine sinmiş! “ dedi heyecanla. Durup yakamı kokladım. Sahiden  öyle olmuştu. “ Parfüm kutusunu üzerine boşaltmış zaten. Arabada nefes alamadım. Binmem bir daha… “ dedim sinirle.  “ Biz can atıyoruz binmek için bu ne diyor… Okulda kaç tane kız aşık ona sen biliyor musun? Hatta b  sınıfında ki Aysel galiba hocayla konuşuyormuş. Ben öyle duydum… “ dedi birden. Tuhaf tuhaf baktım  Sevda’ya. “ Bana ne bundan? Kiminle konuşurlarsa konuşurlar. Hem öğretmen o ya siz aklınızı mı kaçırdınız! “ deyip  adımlarımı hızlandırdım. Bu sırada da sürekli evli olduğumuz aklıma geliyordu ve bende sinirden  yumruğumu sıkıyordum. O sırada öğretmenler kapısından giren Yusuf hoca da tam karşımızdan geliyordu.  İkimizde o kalabalığın içinde birbirimize baktık… Tabii kızlar koşarak yanına gittiği için hemen kesildi bu  bağlantı. Bende sınıfıma girdim. Her zamanki yerime geçtim ve Burak hemen yanıma geldi.  “ Günaydın, bugün göremedim seni. Beraber geliriz sandım. “ dedi. Çantamdan kitaplarımı çıkarmaya  başladım.  “ Biraz öyle oldu. Bende seni göremedim. “ deyip geçiştirdim ve kitabımın sayfalarını karıştırmaya  başladım. İlk iki ders böyle geçti. 3. Ders sınava yönelik testler çözdük ve daha sonra matematik dersi  geldi… “ Ben derse girmek istemiyorum… “ dedim kendi kendime. Bahar ve Sevda hemen gülmeye başladılar.  “ Biz matematik dersi için kurşun atar kurşun yeriz bundan sonra. “ dedi Bahar. “ Ne demezsin. İkinizde kaldınız matematikten. Yakışıklı adamı görünce kurşun atarlarmış. “ deyip burun  kıvırdım ve meyve suyumu içmeye devam ettim.  “ Sadece yakışıklı mı… “ deyip kolumdan çekiştirdi Sevda. O sırada zil çaldı.  “ Hadi gidelim! “ diye hemen ayaklandılar.  “Siz gidin, ben tuvalete gidip geliyorum… “ dedim ve sakin adımlarla okulun içine girip uzun koridorda yürümeye başladım. Öğrenciler sınıflarına koştururken benimde arka planımda daha önce hiç duymadığım  bir şarkı çalıyor gibiydi. Bir şeyler mırıldanıyordum ama ne olduğunu asla bilmiyordum… Tuvalete geldiğimde kızlar çoktan çıkmıştı. İçeriye girip aynanın karşısına geçtim ve musluğu açıp ellerimi  yıkadım. Daha sonra da soğuk suyu yüzüme çarptıktan sonra derin bir nefes aldım… Gerçekten o derse  girmek istemiyordum. Dakikalar geçtikçe ondan daha da çok çekinmeye başlamıştım sanki… Bugün o  derse girersem kendimi çok kötü hissedecektim. Peki ya sonra? Of… Okul çıkışı yine beraberdik! Bu  resmen bir işkenceydi… Ağlamak istiyordum. Duraksayıp yine üzerimi kokladım. Evet… Kokusu hala  geçmemişti. Gerçekten parfüm şişesini üzerine boşalttığına emindik artık. Lütfen bir mucize olsun ve  bugünü komple silelim Allah’ım ne olur… Bana bir hafıza kaybı… Ben böyle kara kara düşünürken ders başlayalı tam 8 dakika olmuştu. Daha fazla dikkat çekmeden tuvaletten çıktım ve hızlı adımlarla sınıfa doğru yürüdüm. Fakat kapıyı çalıp içeriye girecek cesaretim  yoktu şimdi de ve durup sakince elimi kapının koluna doğru uzattım. “ Hadi… “ diye de söylenmeye başladım ve tam kapıyı açacakken kapı aniden içeriden açıldı ve dışarı  çıkmak üzere olan Yusuf hoca ile karşı karşıya geldik… O an ikimizde donup kalırken Yusuf hoca dışarıya  çıkıp kapıyı kapattı. Bende bir adım geriye gittim.  “ Seni aramaya geliyordum Duru… Neredesin? “ diye sordu sitemkar bir ses ile.  “ Özür dilerim hocam ben… “ diye mırıldandım utançla.  “ Derse gelmeyeceğini sandım. Ve bunu konuşmuştuk… Lütfen. Kendimi suçlu hissetmek istemiyorum. “ diye fısıldadı. Hiçbir şey söyleyemedim. Sonra birlikte sınıfa girdik. Ben beş karış suratımla sırama geçtim.  Yusuf hoca da masasına geçip önündeki kitabı karıştırmaya başladı ve derse geçti… Sanırım bu tavrıma  biraz üzülüyordu. Bunun karşılığında bize 300 bin tl vermiş olmasına rağmen kendini suçlu hissediyordu… Bu durum beni biraz üzmüştü. Sonuçta o da böyle olmasını istemezdi ama… “ Sıradaki soruyu kim çözmek ister? “ diye sorduğunda sesinde güzel bir heves vardı ama tabii ki  matematik dersi olduğu için kimse el kaldıramadı. Yusuf hoca biraz bakındı sınıfa ve bekledi. Fakat hiç ses  çıkmadı.  “ Ben yapabilir miyim? “ diye sordum sonra. O an biraz şaşırmış gibi baktı bana. Sonra gülümsedi ve  gelmemi söyledi. Bende bir cesaret kalktım yerimden ve gidip elindeki kalemi aldım.  “ Soruyu tekrarlamamı ister misin? “ diye sordu.  “ Evet hocam. “ dedim ve Yusuf hoca soruyu tekrarlarken ben de işlemi tahtaya yazdım. Birkaç saniye soru  üzerine mantık yürüttükten sonra ise soruyu çözmeye çalıştım. Yusuf hoca da masasına oturup tahtaya  bakıyordu. Birkaç dakika sonra sonucu buldum ve Yusuf hocaya döndüm. “ Bitti hocam. Cevap 2, doğru mu? “ diye sorduğumda daha sakindim.  “ Evet doğru, aferim Duru. Yerine geçebilirsin. Arkadaşlar sizde cevapları defterinize geçirin.  Anlamayanlar varsa Duru size tenefuste tekrar anlatır. “ dedi ve ben tam yerime geçerken Burak hemen  söze girdi. “ Ben anlamadım hocam… “ dedi. Yusuf hoca ile birkaç saniye anlamsız bir bakışma yaşadılar. Sonra  Yusuf hoca hiçbir şey demeden derse döndü. Bende arkama dönüp Burak’a fısıldadım.  “ Ben sana anlatırım. “ dedim ve tekrar dersime odaklandım. O an aklıma Yusuf hocanın bizi samimi bir şekilde gördüğü birkaç an geldi… Daha sonra dersin sonlarına gelmiştik. Yusuf hoca kitabını kapatıp masanın üzerine oturup bize odaklandı. “ Şimdi sizlere bir şey söyleyeceğim arkadaşlar. Önümüzdeki günlerde bir etkinliğimiz olacak. Tiyatro, şiir,  şarkı gibi. Bende bu etkinliğin şiir kısmında görev alıyorum ve sizlerinde bana yardımcı olması gerek.  Aranızdan bu sınıf için iki öğrenci programda şiir okusun istiyorum. Diğer sınıflardan da öğrencilerim  olacak. Gönüllü olmak isteyen var mı yoksa ben mi seçeyim? “ dediğinde bu kez Yusuf hocaya aşık olan  kızlarında hiç sesi çıkmadı. Bizim sınıf pek sanat yanlısı değildi çünkü. “ Beraber çok güzel çalışabileceğimizi düşünmüştüm. “ dedi sonra.  “ Hocam diğer sınıflardan da katılanlar oldu mu? “ diye sordu Bahar.  “ Evet tabii ki. 12 B sınıfından Aysel mesela. “ dedi ve o an istemsizce Sevda ile göz göze geldik. Bunu  demesi beni biraz şaşırtmıştı. Sevda’nın söyledikleri doğru olabilir miydi yani? Aysel okulun en güzel kızıydı ama… Yusuf hoca yapar mıydı öyle bir şey?  “ Duru! “ dedi birden. Dalıp gittiğim için panikle baktım hocaya. “ Efendim hocam? “ diye sordum ve Yusuf hoca bakışlarını iyice bana odakladıktan sonra söze girdi. “ Bu sınıftan şiir için seni seçiyorum. “ dedi. O an gözlerim korkuyla irileşirken tam hayır demek  için ağzımı açmıştım ki… “ İtiraz etmeni tavsiye etmem. İyi olacağına eminim. “ dedi.  “ Hocam ben şiir okuyamam. Başkası olsun lütfen. “ dedim ısrarlı bir ses tonuyla. Fakat Yusuf hoca başını  iki yana doğru sallarken bunu bile bile yaptığının farkındaydım… Ondan kaçmamı istemediği için  yapıyordu! Ama bunu sürekli dibimde olarak yapmasına gerek yoktu ki… Resmen yıkılmıştım.  Ben şimdi ne yapacaktım? İnadına sevmediğim daha doğrusu yapamadığım bir şeyi mi yapacaktım yani!  Kendimi ona karşı nasıl kanıtlayabilirdim ? Ne yaparsam peşimi bırakırdı?                                                                                                           
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD