bc

Kal Benimle (bxb) TAMAMLANDI

book_age18+
689
FOLLOW
7.2K
READ
family
HE
stepfather
heir/heiress
drama
sweet
like
intro-logo
Blurb

Eşcinsel kurgu... Intersex birey içerir!!!

KURALLAR

1. Her sabah 6.30, Pazar günleri 8.30 uyanma saati.

2. Yemeklerimi sen yapacaksın. Yemek yapmayı bilmiyorsan yemekleri kontrol edeceksin.

3. Yalnızca benim söylediğim yemekler benim için hazırlanacak.

4. Kişisel bakımım ve odamla sadece sen ilgileneceksin, başkaları karışmayacak.

5. Aile yemeklerinde yanımdan ayrılmayacaksın, başkaları bana hizmet etmeyecek.

6. Evdeki tüm çalışanlar sana hizmet etmekle yükümlü, isteklerini yapmak zorundalar.

7. Dışarı çıkmak istediğin zamanlarda önce benden izin alacaksın, şoförlüğünü Cahit yapacak.

8. Asla fiziksel temasta bulunulmayacak, ayrı odalarda kalınacak.

9. Ben çalışırken kesinlikle rahatsız etmeyeceksin, çağırmadığım sürece odama gelmeyeceksin.

10. Sana verilen telefonla önemli olmadığı sürece iletişim kurmayacak, mesaj atmayacaksın.

chap-preview
Free preview
1 -
~5.10.2024~ Yeni tür deniyoruz, beceremezsem yerim 😎😎 Cidden bu defa yorum falan yapın korkuyoree 🙄🙄 Agit'in evlenmek gibi bir niyeti ya da hayali hiç olmamıştı. İnsanların kusurlu dedikleri gençle bir kadının evlenmesini zaten hiç beklememişti. Doktorların doğumunda çift cinsiyetli olduğunu anladıklarında babasına ameliyat edebileceklerini söyleseler de babasının umursamazlığı kaderini belirlemişti. Hiçbir zaman onların istedikleri gibi bir evlat olamamıştı, ne kadındı ne erkek, sadece tarlada insan gücüydü. Hor görülmekten ziyade görülmemişti bile, sanki hiç var olmamıştı. Abileri askere giderken onun gidemeyeceği belliydi, büyük abisi komşu köyden kız kaçırıp evlendiğinde onun evlenemeyeceği belliydi. Aslında hiçbir zaman böyle bir istediği de olmamıştı. Ta ki diğer abisi soylu bir ailenin kızını sevip kaçırdığı güne kadar. Bir insanın hayatı bir günde değişir miydi, kendi gözleriyle görmüştü. Kızın ailesinin abisini kurşuna dizmesini engelleyen tek sebep, onların büyük oğullarına Agit'i berdel olarak almalarını istemeleriydi. Netice de kızın da gönlü vardı ve abisi çoktan imam nikahı kıydırmıştı. Hiç kız kardeşi ya da ablası yoktu, neden onun gibi cinsiyeti bile belli olmayan birini istediklerini de annesinin ağzı kulaklarına varana kadar mutlulukla anlatırken duymuştu. Meğer bu büyük oğlan kesinlikle bir kadınla evlenmek istemiyormuş. Ona asıl komik ve saçma gelen buydu. İçindeki o ses büyük bir belanın içine düştüğünü söylüyordu. Bunun ilk yankısı da nikaha bile gelmeye tenezzül etmeyen damadın yokluğuydu. Annesi kolunu dürte dürte gösterdiği ve kayınvaliden olacak senin dediği kadının küçümseyici ve aşağılayıcı bakışları eğliğinde "Oğlum evlenecek bir kadın da aramıyor, senin gibi ne üdüğü belirsiz bir şey de. Ona hizmet etmekle yükümlüsün hepsi bu, iğrenç fikirlere kapılıp oğlumu ayartmaya çalışma sakın" cümlelerini dinledi. Kısaca Agit ne üdüğü belirsiz bir şey ve oğluna hizmet edecek hizmetçiydi. Bu kadar varlıklı olmalarına rağmen oğluna neden bir hizmetçi tutmamıştı, bunu da yavaş yavaş ezile büzüle öğrenecekti. Eve ilk kez bir bayram havası getirmeyi başarması acaba yirmi bir yıllık kefaletini öder miydi bilmiyordu ama annesi Agit'ten çok kendisine aldırdığı yeni kıyafetlerle ve ona düğün çeyizi olarak takılan altınları takıp evin içinde salına salına yürürken belki de sadece o an kendisini işe yarar biri zannetmişti. Ama annesinin "Kedi olalı bir fare yakaladın. Ölene kadar sana mı bakacaktık, biraz da koca evinde ekmek ye" diyişi yüzünde kalan son mutluluk kırıntılarını silmişti. Annesine göre bir külfetten, sırtındaki yükten ve sofradaki bir tabaktan kurtulmuştu. Bir hafta sonra alacaklı gibi gelinip evdeki üç beş kıyafeti bir bavula sıkıştırılmış, annesinin geri dönmesin diye arkasından dökmediği suyla bindiği arabada kaderine doğru yola çıktı ve bu defa ne olcağını bilmemekten korkuyordu. Köyden çıkalı üç saat olmuştu ve Agit kendisini sadece bir iki kere gördüğü, o da tarla sahibinin hasadını pazarlıkla sattığı çarşıya onu da götürürken hayranlıkla izlediği büyük konakların ve tarihi sokakların içinden bulmuştu. Araba kocaman konağın bahçesinde durduğunda ölüm kadar sessizlik onu beklediğini görmüştü. Konakta ne bir düğün havası vardı ne de onları karşılamaya gelenler. Kapısını açan şoförün en azından sevecen gülümseyişine sığınarak arabadan indi. Kayınvalidesi olacak Zelal Hanım şoföre bagajı göstererek "İndir şunun ıvır zıvırlarını" diyerek konağın yolunu tuttu. Genç şoför "Emredersiniz hanımım" derken elleri önünde yaprak gibi titreyen Agit'e bakarak "Hoşgelmişsin beyim" dediğinde Agit ağzı açık şoföre baktı. Birinin ona bey demesi kadar ironik bir şeyi daha önce duymamıştı. "Ben Cahit, Devran Ağa'nın şoförüyüm. Emir buyurursa bundan sonra sizi de ben getirip götüreceğim." Agit şaşkın şaşkın sadece baş sallamakla yetindi ve önden giden adamı takip etti. Konağa girdiğinde ise onu izleyen çalışanların meraklı bakışlarıyla gerim gerim gerilerek birinin ona bir şey söylemesini ve bir an önce bu işkencenin bitmesini istiyordu. Yoksa birazdan korkudan kalbi çıkacaktı. Üst katın merdivenlerinde Zelal Hanım'ın tok sesiyle "Afşin onu üçüncü kata çıkart, Devran onu kendi katında istiyormuş" cümlesini duyduğunda iyiden iyiye korku artmıştı. Afşin adındaki genç çalışan "Gel bakalım oğlan, beni takip et" dediğinde bavulunu almak için uzandı ama Cahit "Sen çık beyin, ben çalışanlarla gönderirim" dedi. Agit eli boş yüreği korku dolu çalışan kadını takip etti. Merdivenlerden çıkarken Afşin arada bir göz ucuyla ona bakıyor ve sessiz mırıltılarla başını iki yana sallıyordu. Agit git gide geldiği yere aslında ne olarak geldiğini sorguluyordu. Afşin en üst katın merdivenine ulaştığında "Buranın tamamı Devran Ağa'nın" diyerek geniş kapısı olan odayı gösterdi. "Bura çalışma odası ve kimseyi odaya sokmaz." Odanın karşı koridorundaki başka bir kapıyı gösterip "Bura da kütüphanesi, çok okur, sürekli bir şeyler yazar. Burayı ayda bir kere bana temizlettirir ama sanırım artık bunu da sen yaparsın." Agit kadın konuştukça sadece başıyla onaylayabiliyordu. Koridorun içlerine doğru devam ederek diğer iki kapıdan daha geniş olan kapıyı gösterdi. "Bura da Devran Ağa'nın yatak odası, yanındaki oda da senin odan" dediğinde Agit sertçe yutkundu ve yavaş yavaş ne olduğunu anlamaya başladı. Kadın kalacağı odanın kapısını açıp Agit'in odaya girmesini bekleyerek "Senin geleceğini söylediklerinde odayı temizledik, rahat rahat kullanabilirsin. Bir şeye ihtiyacın olursa önce bana gel olur mu?" deyince Agit yüzüne gülümseyen kadına samimi bir gülümsemeyle baş salladı. Geniş ve ferah bir odaydı, büyük camları ve temiz duvarları vardı. Odanın içindeki bir kapıyı gördüğünde ise merakla kaşlarını çatıp Afşin'e döndü. "O kapıda ne var?" Afşin elini ağzına götürüp kıkırdayarak "Devran Ağa'nın odasına açılıyor" dediğinde Agit korkuyla geri adım attı. "Anladım" diye kekeleyince Afşin onun omzuna küçük bir omuz atıp "Korkma korkma akşam yemeğinde kim olduğunu göreceksin" dedi. Agit derin ama korkulu bir nefes verirken Afşin odanın kapısına doğru yürüdü. "Şimdilik dinlen yorulmuşsundur, eh biraz da korktun." Agit samimi bir baş sallama ile kapıdan çıkan kadına baktı. "Akşam yemeği hazır olduğunda gelirim yanına. Devran Ağa'nın yemeği ayrı olur, sen götürürsün odasına." Kadın kapıyı kapatmadan önce son kez Agit'e biraz acıyarak bakıp "Güçlü olman gereken bir yerdesin, çabuk pes etme" diyerek kapıyı kapattı. Agit titrek bir soluk verip geniş yatağın üstüne oturup ellerini kucağında birleştirdi. Hemen karşısındaki kapının ardında onu neyin beklediğini bilmiyordu ve ilk kez anne diye çığlık atarak kaçmak istiyordu. Ama biliyordu, bu saatten sonra ne gidecek bir yeri vardı ne de korkma oğlum diye sarıp sarmalayacak annesi. Neredeyse kurtuldum diye zil takıp oynayacak annesi, verilen altınları bir güne kalmadan satacak babası vardı. Saatlerdir tüm bedenini geren stres ve korku yüzünden ciddi anlamda yorulmuş, eklemleri çığlık çığlığa yeter diye bağıracaktı. Yataktan kalkıp yatağı bozmamaya dikkat ederek yatağa çıkıp uzandı, bacaklarını kendine çekip kollarını kendine sararak gözlerini kapattı. Acılarını ve korkularını saklamaya meyilli bünyesi güçlü durmasını sağlıyordu ama terk edilmişlik duygusu bütün kalbini paramparça etmişti. Gözünden süzülen bir damla yaş yastığa düşerken o da uykunun kollarına düştü. Saatler sonra kapısı tıklatıldığında gözlerini açıp yataktan fırladı. Yatağın bozduğu taraflarını hızlı hızlı düzeltip kapıyı açtı. Afşin yine gülümseyerek "Hadi aşağı mutfağa inelim, Devran Ağa'nın yemek saati" deyip cevap beklemeden koridora çıktı. Agit hızlıca üstünü düzeltip odadan çıkıp kadını takip etti. "Bavulunu kapının önüne koymuştum, almamışsın içeri." Agit yanında eşya getirdiğini bile unutmuştu. Zaten içinde üç beş parça kıyafeti olan valizin önemi bile kalmamıştı. Büyük mutfağa girdiğinde onu izleyen beş altı kadının fısıltıları eşliğinde sanki Afşin'e sığınır gibi geniş masaların olduğu yere kadar onu takip etti. "Pek bir çelimsiz, dokunsan kırılacak" diyen kadını duyuyordu elbette. Diğeri burun kıvırarak "Aman sanki Devran Ağa koynuna mı alacak oğlanı, köle gibi kullanacak" dediğini de duyuyordu. Onlardan daha büyük olan ise ikisini de dürterek "Edepsizlik yapmayın" derken Agit'e göz ucuyla bakıp "Pekte güzel yüzü var garibimin, kaderi güzel olsun inşallah" deyince Agit yutkunarak Afşin'in eline tutuşturduğu tepsiyle kadınlara baktı. Gözleri dolmuştu ama bunun farkında bile değildi. O da istememişti evinden koparılıp bilmediği bir yere düşmeyi, kimsenin koynuna girmekte istememişti ki. Afşin az önce konuşan kadınlara ters bir bakış atarak "İşinize bakın, masa sizi bekliyor" deyince kadınlar burun kıvırarak işlerine döndüler. "Hadi biz çıkalım" diyen Afşin'i takip eden Agit arkasından başka bir kadından duyduğu cümleyle alt dudağını dişledi. "Kadına da benziyor ha, neymiş ki bu?" Afşin sinirli bir nefes vererek arkasından gelen Agit'e döndü. "Bu konakta kimin ne dediğini umursamayacaksın anladın mı? Sen Devran Ağa'nın nikahlı eşisin, al eline şu maşayı." Agit ne demek istiyorsun der gibi suratına boş boş bakınca Afşin pes eder gibi başını iki yana salladı. "Seni daha çok üzerler burda çocuk." Üçüncü katın merdivenlerinin bitiminde Afşin elinde tepki tutan ve yaprak gibi titreyen yüzü sararmış Agit'e döndü. Tepki tutan küçük ellerini tutup samimi mavi gözlerini Agit'in gözlerine çevirdi. "Ne olduğun ya da kim olduğun önemli değil, Devran Ağa'yı anlayabilirsen tüm konağı karşına alabilirsin." Agit anlamadığı cümleler kuran kadınla sadece dudaklarını büzerek başını salladı. O, konağı karşısına almak istemiyordu ki, sözde eşini anlamak için ne yapması gerektiğini de bilmiyordu. Afşin omuzlarından tutup Agit'i odanın kapısının önüne götürdü ve titrek bir nefes veren gencin omuzlarını sıktı. "Endişelenme, korkutucu biri değil." O gülümseyerek geri çekilirken Agit korka korka kapıyı tıklattı ama Afşin yine gülerek "O konuşmaz" deyip kapıyı açtı. Agit neden diye sormaya kalmadan geri çekilerek içeri girmesini işaret eden kadınla derin bir nefes verip odaya girdi. Arkasımdaki kapı büyük bir gürültüyle kapanınca yerinden sıçrayıp yutkundu. İçinden bir ses kaç diyordu ama Agit nereye gideceksin diye düşünerek odanın içine doğru yürümeye başladı. Çok geniş bir odaydı ve sanki odanın içine küçük bir ev yapılmış gibiydi. Korkudan yürüyemeyen ayaklarını zorlayarak ışığın olduğu yöne yürüdü. Loş beyaz ışığın altındaki büyük bir masanın üstündeki üç tane bilgisayar ekranına bakan adamı gördüğünde nefesini tuttu. Ses çıkarmamaya dikkat ederek masaya doğru yaklaştı. Başını bilgisayar ekranından kaldıran adam Agit'i gördüğünde kaşlarını çatarak bir süre gencin yüzünü inceledi. Agit ise korkudan başını yerden kaldırmıyor tepsinin üstündeki yemekleri sanki ilk kez görmüş gibi inceliyordu. Devran Ağa işaret parmağıyla masaya vurduğunda Agit bir kaç saniye sonra başını kaldırıp adama bakmayı başardı. Sakalları bakımsız şekilde uzamış, saçları artık modelini bozacak biçimde karışmış, yorgun gözleriyle göz altları mora çalmış, üstünde dünden kalma kıyafetleri kırışmış, yemyeşil gözlerinde canlılık emaresi görülmeyen adam Agit'e kaşlarıyla tepsiyi masanın önündeki oval sehpaya koymasını işaret etti. Agit yutkunarak hızla başını salladı ve tepsiyi sehpaya koyup hızla geri çekildi. Bir süre daha onu izleyen Devran Ağa tekerlekli sandalyesiyle masadan uzaklaştığında gencin tepkilerini izliyordu. Agit ise elleriyle oynayarak başını tekrar yere eğmiş kesik soluklar veriyordu. Devran Ağa masanın üzerindeki not defterini ve kalemi alıp sehpaya doğru yaklaştı ve tepsinin üzerindeki yemeklere baktı. Not defterine bir şeyler yazıp bu kez Agit'in dikkatini çekmek için işaret parmağıyla tepsiye vurdu. Agit metal sesle irkilerek başını kaldığında adamın uzattığı defteri aldı. Düzgün bir yazıyla yazılmış - İç kelimesiyle başını kaldırıp "Neyi?" diye sordu. Ona çok garip gelen bu kelime Devran Ağa'nın iletişim biçimiydi. Kaşlarıyla tepsinin üstündeki şerbeti gösterdi. Agit garipseyerek şerbet bardağına baktı ama adamın yeniden tepsiye vurmasıyla irkilerek bardağa uzandı ve şerbetten küçük bir yudum alıp yerine koydu. Devran Ağa kaşlarını daha da sert çatarak Agit'in tepkilerine baktı ve saniyeler süren izlemeden sonra tekerlekli sandalyesini sehpaya daha da yaklaştırdı ve Agit'in içtiği şerbet bardağını alıp içmeye başladı. Tepsinin üzerindeki çatalı gösterdiğinde ise Agit bu kez ne demek istediğini daha çabuk anlayarak çatalı tepsiden alıp tabaktaki yemekten bir parça aldı ve çatalı mümkün olduğunca ağzına çok değdirmemeye çalıştı. Çatalı tekrar tepsiye koyup "Sana yeni çatal getireyim" diyerek geri çekildi ama onu izleyen adamın çatılan kaşları düzelirken tepsideki çatalı alarak yemeye başladı. Bu kez izleme sırası Agit'teydi ve iştahla yiyen adamın acıkmış hali oldukça masumdu. Devran Ağa tepsidekileri deyim yerindeyse silip süpürüp son kalan şerbet yudumunu da içti. Agit onun bu haline gülümsediğinin farkında bile değildi ama başını kaldırıp ona kaşlarını çatarak bakan adamla hemen toparlandı. "Afiyet olsun" diye mırıldanırken Devran Ağa kaş çatmaya devam ediyordu. Agit tepsiyi almak için uzandığında ise adam tepsiye elini koyup durdurdu. Şu anda daha önemli bir konu vardı ve Agit'in hemen gitmesini istemiyordu. Agit "Bir şey mi oldu?" diye sorunca tekerlekli sandalyesiyle sehpadan uzaklaşıp masaya yöneldi ve üzerindeki kağıdı alıp Agit'e uzattı ve tekli koltuğa oturmasını işaret etti. Agit elinde kağıtla gösterdiği yere oturup hafif öksürerek yazıları okumaya başladı. KURALLAR 1. Her sabah 6.30, Pazar günleri 8.30 uyanma saati. 2. Yemeklerimi sen yapacaksın. Yemek yapmayı bilmiyorsan yemekleri kontrol edeceksin. 3. Yalnızca benim söylediğim yemekler benim için hazırlanacak. 4. Kişisel bakımım ve odamla sadece sen ilgileneceksin, başkaları karışmayacak. 5. Aile yemeklerinde yanımdan ayrılmayacaksın, başkaları bana hizmet etmeyecek. 6. Evdeki tüm çalışanlar sana hizmet etmekle yükümlü, isteklerini yapmak zorundalar. 7. Dışarı çıkmak istediğin zamanlarda önce benden izin alacaksın, şoförlüğünü Cahit yapacak. 8. Asla fiziksel temasta bulunulmayacak, ayrı odalarda kalınacak. 9. Ben çalışırken kesinlikle rahatsız etmeyeceksin, çağırmadığım sürece odama gelmeyeceksin. 10. Sana verilen telefonla önemli olmadığı sürece iletişim kurmayacak, mesaj atmayacaksın. Agit okumayı bitirdiğinde çoktan önüne bir kutu içinde telefonu koymuştu. Yutkunarak başını kaldıran genç "Bu kadar mı?" diye mırıldandığında Devran kaşlarını çatarak bir kaç saniye Agit'in kumral tenindeki büyük ela gözlerine baktı. Göz göze gelen ikili için her şey yazılı kurallardan ibaretti. Agit o an bu eve Devran'a eş olmak için değil ona hizmet etmek için alınan ve karın tokluğuna çalışacak bir çalışan olduğunu anlamıştı. Bir süre daha birbirlerine boş gözlerle baktıktan sonra Devran onun sehpanın üstüne koyduğu not defterini alıp bir şeyler yazdıktan sonra ona uzattı. Agit dudaklarını büzerek defteri alıp tam da düşündüğü cümleleri okudu. - Çocuk doğurabileceğini ve çift cinsiyetli olduğunu biliyorum. Ama bir eş istiyorsan ben sana kocalık yapamam. Eğer niyetin buysa büyüklere haber verip evine dönebilirsin. Kimse sana engel olmayacak.- Agit buruk bir nefes vererek başını salladı. Şimdi neden bir kadınla evlenmek istemediğini ve onu eve getirdiğini anlamıştı. Ama bunun kalbini kıracağını bilmiyordu. "O zaman neden benimle evlenmek istedin, kendine bir yardımcı tutabilirdin. Aşağıda bir sürü çalışan var." Devran Ağa saatler sonra ilk kez küçücük bir dudak kıvrılmasıyla defteri vermesi için elini uzattı ve saniyeler sonra yeni bir cümle yazıp gence verdi. Agit okuduğu cümleyle kaşlarını çattı. - Bir gün anlayacaksın. -

editor-pick
Dreame-Editor's pick

bc

Askerin Gelincik Çiçeği

read
33.2K
bc

AŞKIN KÜLLERİ [ YENİDEN DOĞMAK ]

read
7.4K
bc

İNFAZ

read
4.8K
bc

Sessiz Çığlık

read
10.0K
bc

Kod adı :Buz

read
6.1K
bc

Geyna-Layon'un Fısıltısı

read
1.3K
bc

Kader Çıkmazı

read
4.6K

Scan code to download app

download_iosApp Store
google icon
Google Play
Facebook