OFLAZ
“Korhan’da az orospu çocuğu değilmiş.”
Doğan’ın tepkisi düşündüğümden farklı olmadı.
“Bunu ben de beklemiyordum,” dedim düşünceli bir sesle. Daha önce Korhan'ı araştırma gereği hiç duymamıştım çünkü zaten, ne mal olduğu belliydi. Geçmişte kurtulduğu işler benim bir işime yaramazdı.
Kartal içkisinden bir yudum alırken “sizinle aynı düşüncede değilim,” diye mırıldandı.
Kaşlarım çatılırken geriye doğru yaslandım. Karşımdaki adamın notunu yanlış mı verdim diye kafamda hesap işine geçerken, “bu tam da ondan beklenen bir hareket bence,” diye devam etti.
“Rahat olma hiç. Benden sonraki hedefi sen gibi görünüyorsun.”
“Bana uyar,” derken genişçe sırıttı. “Kelepçeleri ben de severim.”
Kaşlarım çatılırken, çene kaslarımın gerildiğini hissettim.
“O kelepçeleri sokturma bir yerine!”
Kartal, Doğan ile bakışıp yeniden bana döndü. Yüzüne yerleşen alaycı ifadeyi parçalama isteğimi zorlukla bastırdım.
“Dostum, sakin ol! Kafama sıkacak gibi görünüyorsun.”
Sakin değildim. Öfke bir mızrak gibi tenimde geziniyor, gezdiği yerleri yakıp geçiyordu. Sabrımın son demlerindeydim.
Kartal'ın sevdiği kelepçelerle, Deniz'in kelepçeleri arasında hiçbir bağ yoktu. Olamazdı da…
Beni içeriye tıkmak isteyen bir kadın için çok fazla hislere sahiptim. Ve bu öfkemin daha fazla açığa çıkmasına neden oluyordu.
Dudaklarının tadı hala damadığımdaydı. Daha önce hiçbir kadına böylesine çekildiğim olmamıştı. İki kişi arasında çekim ne kadar güçlüyse, bir o kadar da tehlike barındırıyordu çünkü gözümü karartmak istememe neden oluyordu.
“Dalgayı bırakalım. Sence onu biri mi yönlendiriyor sana? Babası yüzünden mi?”
“Sanmıyorum. İhtimal dahilinde değil.”
Babasıyla iş yapıyor olsaydı, defalarca karakola gidip ondan şikayetçi olmazdı. O küçük kızı düşündüm. Sürekli olarak karakola gidip babasından şikayetçi olan o hali gözümün önünde canlandı. Kimse tarafından duyulmamak onun için zor olmalıydı.
On yaşındaki gözü kara halini hayal etmek zor değildi. Çünkü hala o gözü kara, dik başlı, tuttuğunu koparan, sözünü sakınmayan cevval biriydi.
“Öyleyse ne düşünüyorsun?”
“Bence babasını bitirmek istiyor.”
“Seninle aynı şeyi istiyor o zaman!”
“Tam olarak olmasa da öyle!”
Olcay’ın yüzü gözlerimin önüne geldi. Kiraz ağacının dalında sallanan o narin bedeni yine gözlerimin önündeydi. Elimdeki bardağı sıkarken anıları geldikleri yere soktum.
“Sence biliyor mudur? Ağzını falan arasana!”
“Bildiğinden şüpheliyim.” Biliyor olsaydı beni geçmişle vurmaya cesaret edemezdi. “Dosyada kuzeninin adı hiç geçmedi.”
“O zaman kuzenini öldürenin de sen olduğunu bilmiyor diyebilir miyiz?”
“Senin derdin ne?” dedim sinirli bir sesle. “Zaten canım burnumda! Ne duymak istiyorsun amına koyim!”
“Anlamaya çalışıyorum. Ben böyle iç içe geçen durumlardan, tesadüflerden falan haz etmem.”
“Anlamayacak ne var? Babasını bitirmek istediği belli. Fakat bunu babası üzerinden yapamıyor. Gözüne masayı kestirmiş. Sırayla herkesi yakalamayı deneyecek.”
“Saçma,” dedi Kartal kabul etmez bir sesle. “Masadaki her adam ülkenin bir çok yerine yuvalanmış kişiler. Emniyetten tut, devletin bile içinde yönettikleri kişiler var.”
“Bunlardan biri de sensin,” dedim yüzümü buruşturatak. “Övünüyor musun?”
“Ben kimseyle iş yapmam,” dedi kesin bir dille. “Milletin taşşağını yalayacak adam mıyım ben? Onlar benimkini yalasın.”
“Öyle yapıyorlar ya zaten,” dedi Doğan alaycı bir sesle. “Fazla kullanmaktan hissizleşti mi?”
“Neyse ne!” Kartal, Doğan'ın alaycı tavrını görmezden gelip ayaklandı. “Sen işini bilirsin. Durumdan beni haberdar et. Kızı da benden uzak tut. Beceremeyeceksen ben kızın tayin işini ayarlayayım. Başımı ağrıtamam hiç.”
“Sen karışma,” dedim sinirlenerek. “Tavuğuna kış diyen yok.”
“Ben de kış diyen olmasın diye diyorum.” Ses tonu oldukça ciddiydi. Her zaman eşeğini sağlam kazığa bağladığından tepkisini fazla karşılamadım. Ayağına dolaşan insanlardan haz etmiyordu.
Alnımı kaşıdım. Masadaki diğer şerefsizler gibi olmasa da yine de onlardan biriydi. Tıpkı benim gibi. Ama ikimizin çıkarları aynı davaya hizmet etmiyordu. Kartal, tıpkı dediği gibi sadece kendini düşünürdü.
“İşine bak.”
“Korhan’la konuşayım mı?”
“İşine bak dememin neresini anlamadın?”
“Korhan öğrenirse karşı karşıya gelirsiniz. İstediğin bu mu? Bu zamana kadar saman altından su yürütüyordun. Niye şimdi samanı kaldırıyorsun?”
“Belki de zamanı gelmiştir artık.”
“Yeterince kanıtın yok hala. Ayrıca masadakiler Korhan’a düşman olmak yerine sana oluyor farkında mısın?”
Bir taraftan haklıydı. Henüz Korhan'ı bitirecek bir şey yoktu elimde. Yıllarca öyle bir çevre edinmişti ki polisle, hakimle bitecek biri değildi. Onun elinden gücünü almak gerekiyordu. İnsanların gözünde ulaştığı yeri dibe çekmek gerekiyordu. Bu da kolay bir iş değildi.
“Dedim ya, işine bak!”
“İyi bakalım,” dedi Kartal. “Yıllardır uğraştığın her şeyi piç et. Aferin!”
Eliyle selam verip çıktı. Doğan arkasından bakıp bana döndü. “Bu konuda haklı abi. O kadar sabrettin.”
Sabretmiştik de ne olmuştu? Korhan bile isteye beni herkesin gözünde istenmeyen adam ilan etmişti. Asıl saman altından su yürüten oydu.
Kendime ancak bugüne kadar engel olabilmiştim. Deniz’i görmek bir istekten çok ihtiyaca dönüşmüştü benim için. Belki Korhan'ı asıl bitirecek darbe bu olurdu kim bilir! Kızı ondan köşe bucak kaçarken, o sürekli kızının peşindeydi.
“Belki de taktik değiştirmek lazımdır,” derken çoktan kendimi ikna etmiştim bile. Deniz'le güzel bir anlaşma yapabilirdik.
Ceketimi aldım.
“Nereye?”
“Polis avına,” dedim karar değiştirmeden çıkmak için. O bana, ben ona bir şeyler verebilirdik. Düşmanımın düşmanı dostum olmasın mı? Hem de bu kadar ateşli bir dost!
Off, o ateşte yanmak istiyordum.
Çok mantıklıydı. Arabama binip Deniz'in evine doğru giderken kafamda kırk kez nasıl yaklaşmam gerektiğini düşündüm.
Aramızdaki çekim ne kadar tehlikeli olursa olsun. Yanmak güzel olurdu. Ölmüş ruhumu dirilten hayat ateşi Deniz’deydi sanki. Sadece çıkarlar söz konusuydu. Ama biraz eğlenmenin de kimseye zararı olmazdı.
Karşılıklı, ne istediğini bildikten sonra ne olabilirdi ki? Beni ona doğru çeken o kıvılcım, onu da bana itiyordu. Gözlerinde görmüştüm. Kıvılcımı biraz alevlendirmem yeterdi.
Onunla ilgili düşünceler aklımdan çıkmıyordu. Zihnime takılıp duruyor ve orada asılı kalmaya devam ediyordu.
Aramızdakilerin ne kadar ateşli olabileceğini düşünmek, ona dokunduğumu hayal etmek daha fazla uzak durmama engel oluyordu. Ve bu öyle bir zehirdi ki, azalmak yerine her geçen gün daha fazla zihnime sızıyordu.
Düşünmek kararımı netleştirmeme çok yardımcı oldu. Arabayı park edip indim. Korhan'ın kızının böyle tehlikelere açık bir yerde yaşamasına neden izin verdiğini merak ediyordum.
Kapıyı çok geçmeden açtı. Yine harika görünüyordu. Tam da hatırladığım gibi… Gece karası dalgalı saçları ellerinin hezimetine uğramış gibi dağınıktı. Göğüs dekolteli askılı bluzu vücudunu doğru yerlerden kavramıştı.
Harika görünüyordu. Tepeden tırnağa yenilecek bir çerez gibi… Hayal ettiklerimin en başına onu yemeyi yerleştirdim.
Ama önce onu da bu fikre ikna etmem gerekecekti.
***
Her şey düşündüğümden daha kolay olmuştu. Oltaya gelen ben miydim yoksa Deniz mi emin olamasam da, şu an mantıklı çıkarımlar yapacak durumda değildim.
Kendimi ona, anın akışına ve istediğim tatlı bedene bıraktım. Günlerdir aklımı esir eden dudaklarının tadı tam da hatırladığım gibiydi. Hatta çok daha iyiydi.
Yatak odasına girmemizle beni eliyle hafifçe durdurup geriye doğru çekilirken, karar değiştirirse elimden çekeceği vardı. Kayıtlara geçsin diye söylüyorum. Bir erkeğin şuuruyla oynayıp geri adım atmak insanlığa sığmazdı. Evrensel ahlak kurallarına aykırıydı.
“Bunda ciddi miyiz?” diye sordu aniden. Dakikalardır neyin pazarlığını yapıyorduk biz?
Kaşlarımı kaldırdım, biraz önce yükselen nefesim durağanlığa geçerken yutkundum.
“Tam da şu an, ciddi değil gibi mi duruyoruz?”
Dudaklarını yalayınca bakışlarım yeniden o güzel dudakları buldu. Nefesim bir anlığına göğsümde takıldı kaldı. Çoktan yatağa geçmemiz gereken sırada, konuşmak da nereden çıkmıştı?
“Beklentiler yok!” dedi birden, sesi biraz daha derinden geldi. Sanki kendini ikna etmeye çalışıyordu.
“Yatak hariç kesinlikle yok,” dedim ben de, dudaklarımda arsız bir sırıtışla. “Yatakta beklentiler olur.”
Bundan daha iyi bir teklif olabilir miydi? Beni başıyla onayladı. Ama başını öyle bir salladı ki, yüzüne düşen saç telleri savrulup yanağını okşadı. Elini kaldırıp saçlarını arkaya atarken o kısacık harekete takılı kaldım.
“Ama,” diye durakladı. “Bir şey paylaşacaksak başkaları da olmayacak. Yemeğimi tek yemeyi severim. Bir başkasının artığını yemekten hoşlanmam.”
Bunları söyleyen kişi, ben olmam gerekirken onun dile getiriyor olması canımı sıktı.
Onu bir başkasıyla düşünmek midemi burkuyordu.
“Ben de!” dedim hızlıca. “Aynı fikirdeyim.”
Bakışlarındaki ciddiyetin içinde bir kıvılcım parlıyordu. “Aramızda bir çekim olduğunu hissediyorum. Belki bu saçma his geçer.”
“Belki,” dedim ellerimi ondan uzak tutamazken. Teni parmaklarımda tatlı bir his bırakıyordu. Daha fazlasını istiyordum. Ne zaman bitecekti siktiğimin konuşması!
“Daha konuşacak mısın?”
“Önce koşulları konuşmamız gerekiyor ki, kafamızda soru işareti kalmasın!”
Aklım kuzeyden çok güneyde olduğu için koşulları sonra da konuşabilirdik bence. Yine de sabırla dinlemeye çalıştım. Ellerim hariç. Onlar usul usul Deniz'in bedeninde gezinip, aklını çelmeye çalışıyordu.
“Sikicem şimdi koşulları!”
Bakışlarını dik bir şekilde kaldırırken, elimi bedeninden uzaklaştırdı. Odaya taşırken kafasını bir yere mi çarpmıştık arkadaş? Neydi bu panik havası?
“Tercihin bu yöndeyse, sen bilirsin tabi,” dedi omzunu silkerek.
“Hızlıca söyle,” diyerek ayağa kalktım ve gömleğimi çıkarmaya başladım. Bari vakitten tasarruf edelim.
Bakışları parmaklarımı takip ederken “ne yapıyorsun?” diye sordu.
“Soyunuyorum.”
“İyi de koşulları konuşmadık.” Dudaklarını yalarken bakışlarını kaçırmaya çalıştı ama beceremedi. Yüzümde kendini beğenmiş bir sırıtma yerini aldı.
“Oturma odasında anlaşmaya karar vermiştik. Öpüşürken beynin oksijensiz falan mı kaldı?”
“Bak, duygusal karmaşalar için vaktim yok. Kendimi garantiye almaya çalışıyorum. Ben hayatı yoğun olan bir insanım. Yeterince sorunum var. Yaşadıklarımızdan sonra olanları dramatize edip, kendini şövalye falan ilan edip, bana tapınmaya karar verecek ve hayatıma karışacaksan bence bu işe hiç bulaşmayalım.”
Cidden! Gözden tam olarak neyi kaçırıyordum? Neden benim yapmam gereken konuşmayı yapmaya devam ediyordu bu hatun?
“Sence dramatik birine mi benziyorum?”
“Cık,” dedi başını geriye doğru hareket ettirip. Atleti de sıyırıp attım.
“Sadece seks deniz kızı! Ötesi yok. İkimizde istiyoruz ve hepsi bu kadar.”
“Tamam,” dedi dudaklarını yalarken.
“Beni yalamanı tercih ederim,” dedim üzerine doğru yürüyüp. “Her şeyin canı cehenneme! Günlerdir aklımı siktin attın. Ne dersen de, ne iddia edersen et, ben buradan dönmem. O yüzden artık bedenlerimiz mi konuşsa?”
“Peki,” derken bir kez daha dudaklarını yaladı. Kendime çektiğim gibi dudaklarına yapıştım. Dilimi biraz önce yaladığı diline dolarken, ellerim bluzunu söküp aldı.
Varımı yoğumu her şeyi şu anda bırakıp onunla bizi kimsenin bulamayacağı bir adaya kaçıp, bir ay boyunca tenine hapsolabilirdim.
Tadı aklımı başımdan alıyordu. Parmaklarımı uyuşturan tenine indirdim dudaklarımı. Boynunun en tatlı yerine dilimi hapsederken, ellerim sütyenin kopçasına uzandı. Aramızdaki tüm engellerden hızlıca kurtulmak istiyordum.
Nefeslerimiz birbirine karıştı. Göğsü inip kalkıyor, bir kuş gibi nereye koyacağını bilemediği elleri bir omzuma, bir göğsüme konuyordu.
Yavaşça göğüslerine doğru inerken, göbeğini içine çekip bıraktı. Heyecanı heyecanıma karışmış, beni darmaduman etmişti. Bedeninin bu kadar hassas olması bedenimde karşılık buluyordu.
Bir göğsünü ağzıma alırken, diğerini elimle ovuşturdum. Bakışları beni takip ediyordu, dudağının kıyısını dişlerken dudaklarından kısık bir inleme çıktı.
Her santimini yalayıp yutma ihtiyacı içinde göbeğine doğru yavaşça indim. Ellerim üzerindeki pijamayı iki yanından kavrarken kaskatı kesildi. Parmaklarım olduğu yerde donarken bakışlarımı gözlerine kaydırdım.
Sikeyim. Durmak istemiyordum. Fakat hareketlerindeki bir şey durmamı söylüyordu.
“Bunu istiyor musun? Tek taraflı olacaksa, almayayım.”
Bakışları gözlerimde o kadar uzun takılı kaldı ki vazgeçtiğini düşündüm. Sertçe başını sallarken gözlerine kararlı bir ifade yerleşti yeniden.
Lanet olsun! Aziz falan değildim. Hele psikolog hiç değildim. Duygularını anlamaya çalışmak benlik bir durum değildi.
Yine de, kendimi aynı soruyu tekrar sorarken buldum. “Emin misin?”
“Konuşacak mısın?” Titrek sesi tereddüt etmeme sebep olurken cesur bir adım atıp pijamasını tuttuğu gibi aşağıya indirdi.
Benden günah gitmişti. Dizlerine kadar inen pijamayı hızlıca çıkardım. Ellerimi kalçalarına yerleştirip onu ağzıma doğru çektim.
İç çamaşırının üzerinden kokusunu içime çekerken mantık ve tereddüt tamamen kayıplara karışmıştı.
Parmaklarımı iç çamaşırına takıp onu da yavaşça sıyırdım. Parmaklarımla kadınlığını okşadım. Nefesi kesilirken bedeni titredi.
“Yatağa çık ve benim için o güzel bacaklarını arala.”
Dediğimi yapıp yatağa doğru yürürken iştahla vücudunu süzdüm. Gözlerim, onu baştan aşağı ilk kez detaylıca inceliyordu. Zihnim, birkaç saniyeliğine bedenimin diğer işlevlerini unuttu sanki. Karşımda duran kadın, iliklerime kadar arzuyu çağırıyordu.
Vücudu tam da ondan beklediğim gibi sportifti. Kollarında beliren çizgiler, omuzlarının güçlü ve sıkı yapısıyla birleşip ona neredeyse vahşi bir zarafet katıyordu. Göğüsleri dik ve dolgun, hareket ettikçe hafifçe salınan bir davet gibiydi. Aklımın içinde o an, ondan başka hiçbir şey yoktu.
Karın kasları kusursuzdu. Parmaklarım ve dilim biraz önce o çizgiler arasında gezinmişti. Nefesim ağırlaştı. Göbek deliğinin hemen altı bir erkeğin aklını alabilecek kadar tehlikeliydi.
Kalçaları, hem dolgun hem sıkıydı, gözlerimi oradan çekmek imkânsızdı. Bacakları uzun ve güçlüydü. Yürümek için değil, üzerime çıkıp dizlerini iki yana açması için yaratılmıştı. Düşüncesi bile başımı döndürdü.
Deniz sessizce yatağa çıktı. Hareketlerinde ne aceleci bir hal vardı ne çekinme… Ama her adımı beni çıldırtmak üzere tasarlanmış gibiydi. Yatağın ortasında durduğunda, başını geriye yaslayıp saçlarını omzundan arkaya savurdu. Sonra bacaklarını araladı. Açık, cesur ve korkusuzdu.
Damarlarımda kan yerine ateş akıyordu artık. Gözlerimin içine baktı. Vücudundan daha çok beni alt üst eden bakışları arzu doluydu. Gücünün farkındaydı. Bana ne yaptığını o kadar iyi biliyordu ki!
“Tapılası…” Dudaklarım tenine ulaşmak için yandı. Bakışlarım sonsuzluğu çağıran manzaraya kilitlenip kaldı. İki bacağının arasındaki karanlık, beni içine çekmeye hazır bir girdap gibiydi. Teni gece kadar büyüleyiciydi, nabzım hızlandı.
Kollarımdan başlayarak içimi bir sıcaklık sardı. Elim kemerime gitti. Parmağım tokaya dokunduğunda gözlerimi onun gözlerine kilitledim.
Bedenine duyduğum açlığı saklamıyordum, o da arzuyla parlayan gözlerini benden çekmiyordu. Parmaklarım yavaşça düğmeyi çözerken, nefesim iyice derinleşti.
Fermuarı indirirken, gözleri hala üzerimdeydi. Dudakları aralık, göğsü ritmini kaybetmiş gibiydi. Bense pantolonumu sıyırırken gözlerimi bir an bile ayırmadım ondan.
İçimde daha fazla bastıramadığım bir sahip olma arzusu vardı. Onu istiyordum. Şimdi!
Pantolonu ve iç çamaşırı sıyırıp attım ve yatağa doğru ilerledim. “Korunuyor musun?” diye sordum.
“İhtiyacım olmadı. Ama temiz olma anlamında soruyorsan temizim. Asıl sen temiz misin?”
Yere attığım pantolonun cebinden iki prezervatif çıkarıp ulaşabileceğim bir yere koydum. “Ben de temizim. Şimdilik böyle koruyacağız o zaman. Fakat korunmaya başlamanı istiyorum. İçine girdiğimde aramızda engel istemiyorum!”
“Tamam ama,” derken bakışları kondomlara döndü. “Cebinde prezervatifle mi geziyorsun? Yuh!”
“İhtiyacımız olacağını bildiğim için yanımda,” dedim. “Yoksa cebimde kondomla gezmiyorum.”
Yere diz çöküp bacaklarının arkasını kavradım ve onu biraz daha kendime çektim.
Bakışlarım, dudaklarımın nereye ineceğini çok önceden seçmişti. Bir saniye bile düşünmeden eğildim ve dilimle ilk temas ettiğim andan itibaren her şey yok oldu.
Teninin sıcaklığı, ıslaklığı, aramızdaki delicesine çekim hepsi bir araya gelmişti.
Dilimde onun tadı, kulağımda boğuk ve hızlı nefesleri vardı sadece. Başta derin ve temkinliydim, ama Deniz’in ilk kısık iniltileriyle içimdeki vahşi taraf ipini kopardı.
“Ah… Oflaz,” diye inledi, sesi boğuk ve bastırılmıştı. “Oraya… evet… aynen orası…”
Parmaklarım bacaklarına daha sıkı gömüldü. Dilim her daire çizdiğinde, o bir kez daha titredi. Kalçalarını kıpırdattığında, hareketleriyle beni kendine bastırıyordu. Benden kaçmak gibi bir niyeti yoktu. Tam tersine, daha derine gömülmemi istiyordu.
“Nefes aldırmıyorsun,” dedi boğuk bir sesle. “Ama... sakın durma.”
Parmaklarım, kalçalarını biraz daha sıktı. Bacaklarını omuzlarıma dolarken nefesleri artık kontrolsüzdü. Her inilti, her kıpırtı beni daha da derinlere sürüklüyordu. Sanki sadece onu tatmak için yaratılmıştım.
Haykırıp, ellerini saçlarıma geçirdi. “Bu da neyin nesi böyle!” diye inlerken sarsılarak boşaldı. Yıldızları gördüğüne emindim. Göğsü inip kalkıyor, bedeni ellerim arasında titremeye devam ediyordu. Yüzündeki ifade tam da görmeyi arzu ettiğim gibiydi.
Aletimi içine gömmek için sabırsızlandım.
Başımı kaldırıp gözlerinin içine baktım, dudaklarım hâlâ onun tadıyla ıslaktı.
“Daha yeni başladım,” dedim alçak bir sesle. “Bu gece seni paramparça edeceğim.”