1. İlk Karşılaşma

2079 Words
OFLAZ “Tüm muhteşem hikâyeler iki şekilde başlar; ya bir insan yolculuğa çıkar, ya da şehre bir yabancı gelir,” diyordu John Gardner. Bizim hikayemizde ne yolculuğa çıkan olmuştu ne de şehre gelen… Biri ortadan kaybolmuş, bir diğeri hiç olmaması gereken yerde belirmişti. Karanlık bir hikaye olmasının sebebi belki de tam olarak buydu. Başlangıç yanlıştı… *** “Abi içeride sakin ol gözünü seveyim. Sonra, durduk yere düşman kazanıyorsun.” Bakışlarımı Doğan’a çevirdim. “Sinirli bir adam mıyım aslanım ben? Ne diye karımmış gibi uyarıp duruyorsun?” “Estağfurullah abi!” Bir nefes alıp toplantının yapılacağı Korhan’ın mekanına girdik. İşleri güçleri, canları sıkıldıkça toplanmaktı. Ufacık bir olayda herkesi ayaklarına bekleyen bu fütursuz tavırları canımı acayip sıkıyordu. Her zaman olduğu gibi korumalar, girişte silahlarımıza kibarca el koydu. Göt korkusu arşa yükselince insan evladı her türlü önlemini alıyordu doğal olarak… Ne saçma bir hamle! Öldürmek istedikten sonra silaha gerek yoktu. Bir sıkımlık canını silahsız da alabilirdim. Basit ve kolay! “Ben buradayım abi!” “Takıl kafana göre!” İçeriye girince başımla selam verip masadaki yerime oturdum. Birkaç öfkeli gözün anında bana döndüğünü hissetmiş olmama rağmen, umrumda olmadı. Eksiklerin de gelip yerlerini almasıyla kendini sözcü ilan eden Korhan konuşmaya başladı. Severdi oraya buraya hitap etmeyi… Hepsinden nefret ediyordum. Yeterince açık mıyım? Hepsinin iflahını sikmek, yerin dibine sokmak, İstanbul’un orta yerinde sallandırmak istiyordum. Fakat işler böyle yürümüyordu. Ne yazık… “Toplantı sebebi sensin Hakim,” dedi girizgahı yapan meymenetsiz. Parmaklarım masanın üzerinde bir ritim tutturdu. “Öyle mi?” dedim tek kaşımı kaldırıp. “Hayırdır?” “Üç gün önce ateşe verdiğin gece kulübü!” Dudaklarım kıvrıldı. Tam da düşündüğüm gibi o kulübü içlerinden biri açtırmıştı. Bir kez olsun yanıltın amına koyim! “Eee? Bu mu yani?” Arkama yaslandım. Soğuk bakışlarımı hepsinin üzerinde tek tek gezdirdim. “Sorun bunun neresinde?” “Veli’nin yeğenine sıktın!” Bakışlarım Veli’yi buldu. Gözlerindeki nefret öylesine açıktı ki tahmine yer bırakmıyordu. “Anlaşmaya uymaz, kan akıtırsan senin de kanın akar,” dedi Veli. Ve devamında herkesten onay mırıltıları yükselmeye başladı. Avuç içimi sertçe masaya indirdim. Sesler kesilirken, bakışlar doğrudan bana dönmüştü. “Anlaşmaya uymayan, kuralı çiğneyen ilk sizsiniz,” dedim soğuk bir sesle. “Gece kulüpleri benim bölgem. Benim bölgemde benden destur alınmadan mekan açılacak, yetmeyecek bir de kadın pazarlanacak.” Alaycı ve tehditkar sesim bir kara bulut gibi hepsinin üzerinde dolaştı. “Kafasına sıkmadığıma şükret Veli!” Sesim bir bıçak kadar keskindi. “Her yere hakim olamazsın. Küçük mekanlara karışmayacaktın,” diyerek beni bastırmayı denedi. “Küçük algımız epeyce farklı desene. Sen beni salak yerine mi koyuyorsun lan? Beni hafife almak gibi bir hata yapma!” Öne doğru eğilip bakışlarımı doğrudan gözlerinin içine diktim. “Zamanında hepinizi nasıl ipe dizdiysem, yine dizerim. Benim bölgemde bir daha kurnazlık yapmaya kalkmayın!” Korhan’ın bakışları Veli ile benim aramda gitti geldi. Veli susmuştu. O susunca, masadaki diğer fareler de cesaret bulamadı. Oysa birinin suratını masaya gömmek istiyordum şu an. Sırf gerginliğimi biraz dağıtmak için bile olsa. “Mesele kulüp değil, biliyoruz değil mi? Mesele, benim ayakta olmam. Bana vampir dişlerinizi geçirememiş olmanız. Borunuzun ötmesine izin vermiyorum çünkü! Benimle kaçak dövüşmeye çalışmayın. Burnum iyi koku alır.” Sessizlik. Cesaret, küçük adamlarda kolay tükenen bir histi. Sadece gözlerinin içine bakmak yeterdi. Masada on kişi vardı ve on farklı korkunun kokusu dolanıyordu havada. Benim için tanıdık bir koku bu. Korku… Boynuma kadar içinde büyüdüğüm, sonra da boynumu eğmeyerek boğazladığım bir duygu. Korhan başını kaldırdı sonunda. Sigarasından bir nefes aldı, sanki her şey olağanmış gibi. “Oflaz,” dedi bıkmış bir sesle. “Biz burada birbirimizi bitirerek değil, var ederek kazanıyoruz. Dengenin bozulmasını istemeyiz.” Dengeymiş… Siktiğimin dengesi! “Ben dengeyle değil, yoktan var olarak kazandım Korhan. Beni kendi kıytırık kıçınla karıştırma!” Bileğimdeki damar, nabız gibi atıyordu. Öfkemin ritmi yavaş yavaş yayılıyordu vücuduma… “Böyle olmaz,” dedi Korhan. “Tek taraflı düşünmeyi kes artık.” Gülümsedim. “Benim bölgem, benim kurallarım. Kadın satamazsın. Çocuklara zehir veremezsin. Eğer bu tek taraflıysa, evet, öyleyim. Cesareti olan buyursun karşıma gelsin.” Korhan, “Eyvallah,” derken dişlerini sıktı. “Senin bölgen, senin kuralların. Ama şunu bil Oflaz… Burnunun dikine gidenin, boynu en önce kırılır.” Başımı salladım. Bu tehdit değil, klasik bir hatırlatmaydı. Güç oyunlarının ezberi. “Ama sizin gibi diz çöküp yaşamaktansa, boynumun kırılmasını tercih ederim Korhan,” dedim ve ayağa kalktım. “Beni konuşmak için çağırdınız. Konuştuk. Herkes kendi çöplüğünde ötsün.” Arkamı dönerken Veli’ye bir kez daha baktım. Göz göze geldik. Gözlerinin ardında bir yemin vardı. Sorun değil. Ben de her sabah uyanırken birilerini toprağa sokmamaya yemin ediyordum ama günün sonunda elimdeki kanı temizlemekle uğraşıyordum. Kapıya doğru yürüdüm. Doğan çıktığımı fark edince hemen peşime takıldı. Silahlarımızı teslim ettiler ama asıl tehlike insanın içindeydi. Ve benimki şu an tetikteydi. Dışarı çıktık. Gece serindi. İçimi üşütecek kadar hem de… Yıllardır ısındığı da olmamıştı esasında… "Abi," dedi Doğan fısıltıyla, "Bunlar seni arkadan vuracak. Biliyorum." "Ben arkadan vurulacak bir adam mıyım Doğan? Götü yiyen varsa gelsin. Hallederiz. Sıkıntı yok.” “Bu kadar dik gitmesen mi?” “Başladın yine karım gibi!” “Senin karın yok abi!” “Sen yetiyorsun aslanım. Karıya gerek mi var!” *** “Abi baskın var.” Toplantının üzerinden iki gün geçtikten sonra mekan polislerin gazabına uğradı. Bir köşeden polisin kimlik ve uyuşturucu arayışını izlerken kaşlarım çatık bir şekilde olanı biteni izliyordum. Komediydi. Değil mekanımda, sorumlu olduğum bölgede uyuşturucu satışına izin vermezken, Hakim’in basılması kadar komik bir şey gelmiyordu aklıma… Bu kez hangisi beni karşısına almaya cesaret etmişti? Gözlerimin önünden emirler yağdıran bir kadın rüzgar gibi geçti. Geçtiği yeri yakan haliyle bakışlarım istemsizce onu takip etti. Beline kadar uzanan gece karası saçları, barın arka kısmına geçerek görüş alanımdan kayboldu. Adımlarımı istemsizce o kısma doğru attığım sırada, başını çıkararak ayağa kalktı ve sanki eliyle koymuş gibi bulduğu uyuşturucu poşetlerini havaya doğru sallayarak gözlerimin içine baktı. Kaşlarım çatıldı. Parlayarak yanıp sönen ışıklar onu da aydınlatıyordu. Zafer kazanmış bir ifade yüzünde yerini alırken gözlerini benden bir saniye ayırmadı. Küstah gözleri, avını tarayan bir yırtıcı gibi üzerimde dolanırken, sertleştiğimi hissettim. Şu anda mı? Bir polise mi? Siktir! Beni tanıyordu. Kaşlarım daha fazla çatılırken, içimi yakan gülüşünü aklımdan çıkarmaya çalışarak elindeki poşetlere kısa bir bakış attım. Birkaç saniye içinde nasıl bulmuştu? Barın arkasından çıkıp bana doğru yürümeye başladı. Geceye meydan okuyan siyah saçları, göz rengine eşlik ederek salınıyordu yüzünün etrafında… Soru işaretlerim, saçlarının arasında kaybolup geceye karışmıştı sanki. Aklım olayları kavrayamaz haldeydi ama göğüslerinin seksen beş olduğuna yemin edebilirdim. Öyle bir dip köşe incelemiştim ki iki dakikada… Birkaç saniye içinde beni ona çeken neydi? Sıradandı. Tamamen… Giydiği kalçalarını saran siyah kotu, sıradan bluzu, üzerindeki deri ceket ve ayağındaki beyaz sporlarla normal görünüyordu. Dikkatimi çeken şey neydi amına koyim! Rahatsız olmam gereken yerde, niye tüm dikkatim, öbek öbek onun üzerine toplanmıştı? Maskülen duruşuna rağmen onca erkek polisin içinde ateş eden bir seksapalitesi vardı. Tüm ekibe hükmeden, ağırlığı eline alan tavrı beni gafil avladı. “Oflaz Dağtekin!” dedi tam karşımda durduğu sırada… “Hakim,” diye parantez açmayı da ihmal etmedi. Yan taraftaki hareketliliğe dönüp kısa bir bakış atarken, bakışlarım boynu ile ensesinin arasında olan dövmelere takıldı. Saçları bir tarafa toplanınca dövmesi iyice açığa çıktı. Hilal ve yıldız, hilalin içinde bir kurt başı ve hemen altında Göktürkçe ile yazılmış Türk yazısı… “Uyuşturucu bulundurup, satmaktan tutuklusun.” Bakışlarım dudaklarının dolgunluğuna, kırmızı rengine takıldı. ‘Sana tutukluyum,’ demişti sanki!!! Başımı iki yana sallayıp kendime gelmeye çalıştım. Ellerini arkasına doğru uzatıp bir kelepçe çıkardı. Aklım, bedenimle aynı düşünmediği için ellerimi uzattım. Kelepçeyi bir an yüzük olarak mı algıladım nedir! Beynim tecavüze uğruyordu galiba… Bu salaklığın başka açıklaması yoktu. Kelepçeyi bileklerime geçirirken gözlerimiz birbirine kenetlendi. Gözlerinden yanan kıvılcım, benim gözlerimdekine meydan okudu. Bu kez dudakları kıvrılan ben oldum. Beni alıcı gözlerle süzmeyi ihmal etmedi. Olmamız gereken yer kulüp değil, yatak olmalıydı. Görünmeyen şimşekler dans etmeye başlamıştı sanki aramızda… Tenime değen parmaklarını kelepçeyi takar takmaz, sanki yanıyormuş gibi hızla çekti. Kendime geldim. Bana oyun oynanan bir operasyon çekiliyordu, bense operasyon çekene düşmekle meşguldüm. “Avukatı ara,” dedim Doğan’a kendime gelerek. Beni etkisi altına alan gözlerden kendimi kurtardım. Gözleriyle büyü mü yapıyordu? Karşımdaki gecenin kızı alaycı bir tebessümle dudağının bir kıyısını kıvırdı. Gülüşüne takıldım bir kez daha… İçkiyi fazla mı kaçırmıştım? Lan içmemiştim ki! “Sonunda kucağıma düştün Hakim!” Kendinden memnun küçük zaferini kutlarken algılarım bir kez daha yön değiştirdi. Sivri dili, alaycı sözleri havaya karışıp kulağıma ulaştı. “Kim kimin kucağına düşer, zaman gösterir küçük hanım,” dedim soğuk bir sesle. Birinden yardım alarak yapıyordu baskını! İçimdeki tüm iyi niyetler alabora olurken soğuk bakışlarla yeniden süzdüm. “Küçük hanım mı?” Adeta burnundan soludu. “Ben Komiser Deniz Kurt. Küçük ve hanım olmadığımı öğrenirsin birazdan.” Beni bir polise doğru ittirdi. “Götür bunu!” Saçlarını savurup içerideki memurlara seslendi. “Tüm çalışanların ifadesini alın.” O konuşmaya devam ederken sakin bir şekilde dışarıya yöneldim. Bu küçük operasyonu kim çektiyse, uyuşturucuyu içeriye kim soktuysa evveliyatını sikecektim. Gecenin Kızı Deniz… Komiser Deniz… ‘Sonunda,’ derken ne demek istemişti? *** DENİZ Hakim bir saatin sonunda, direkt müdürden duyduğu özürler eşliğinde müdür odasından çıktı. Müdür mü? Belediyede çöpçülük yapsa daha iyiydi. Rezilin tekiydi. Yazdığım rapora döndüm. Saçlarım ensemi gıdıklayınca kalemlikten bir kalem çekip saçlarımı hızlıca topladım. O sırada Hakim ile bakışlarımız kesişti. İnsanın içinin röntgenini çeken bakışları kesintisiz bendeydi. “Deniz!” diye telaşla bana seslenince dik bakışlarımı Hakim’in yüzünden çekip kepaze müdüre çevirdim. Ayağa kalkmayı ihmal etmedim elbette. “Buyrun müdürüm!” “Gel ve Oflaz Bey’den özür dile. Tutuklarken sert davranmışsın.” Kaşlarımı havaya kaldırdım. Dilimin ucuna kadar gelen bütün küfürleri yavaşça yuttum. Sert mi davranmıştım? Aramızda çıkan kıvılcım sert davranmaksa hakkı vardı. İlk yüz yüze geleceğimiz anı hiç böyle hayal etmemiştim. Aylardır bir hatasını beklediğim, gece gündüz kovaladığım adamdan karşı karşıya geldiğim ilk anda elektrik almak aklımın ucundan geçmiyordu. Kulübe giderken yanlışlıkla bir yerde elektrik trafosu bana girmiş olabilir miydi? Hakim'in meydan okuyan bakışları yapacağım hamleyi görmek için bekleyen bir yırtıcı gibiydi. “Ben gerekeni yaptım amirim. Kitapta ne yazıyorsa o!” Hakim tek kaşını kaldırıp beklemeye devam etti. Bu herif bu zamana kadar soğuk bakışları ile nam salmıştı ama, bana bakarken o gözlerde ateş yandığına yemin edebilirdim. “Deniz Kurt!” Amirin uyarı dolu sesiyle Gökmen bakışlarını üstüme dikti ve ayağa kalktı. “Ben,” diyerek yine benim almam gereken cezayı üstlenmeye çalışınca öne atıldım. Yanından geçerken postalımım ucuyla Gökmen’in ayağına bir tekme savurdum. Bu küçük ama etkili hareketim, Gökmen'in geri çekilmesine vesile olmuşken, Oflaz'ın da tüm dikkatini çekmişti. Avını gözüne kestiren bir kurt gibi… Fakat ben de kuzu değildim. Bilmiyordu ama zamanı gelince öğrenecekti. Asıl Kurt bendim. Karşısına geçtim. “Nazik bedeninize sert bir hamlem olduysa sizden amirim ve ekip arkadaşlarım önünde özür diliyorum Oflaz Bey!” Dudağında küçük bir kıpırdama oldu. Karınca adımı kadar… Soğuk bakışları kadar suratsız yüzü de meşhurdu. Gülmez. Kahkaha atmaz. Bakışlarıyla öldürür… Hakkında en çok söylenen üç bilgi… Kahkaha atmasa da gülmüştü ve bakışları dokunduğu her noktamda kızılötesi gibi iz bırakarak, sıcak ışınlar yayıyordu. “Nazik bedenim,” dedi boğuk, derinden gelen sesiyle. Sesinde insanı içine alan karanlık bir aura vardı sanki. Sis gibi… Etrafımda dans ede ede yaylanarak kulağıma ulaşıyordu. “Özrünüzü kabul ediyor.” Ukala tavrıyla dişlerimi sıktım. Fakat hata bendeydi. Bir telefonla hareket etmemeliydim. O kadar uzun zamandır onun peşindeydim ki, düşünmeden, acele davranmıştım. Bugüne kadar karda yürüyüp izini belli etmeyen adamın böyle basit bir hata yapmayacağını bilmem lazımdı. Tufaya gelmiştim. Gerçekleri biliyor olmasaydım, masum olduğuna inanırdım. Ama zerre masum değildi. Damarında masumiyet namına tek bir damla kan yoktu. Babamın söz sahibi olduğu masanın içinde, masum birinin oturduğuna inanacak kadar Polyanna değildim. “Nazik bedeninize müteşekkiriz o halde!” Ona sırtımı döndüm ve aramızdaki o saçma teması kestim. Bilgisayar başına geçerek raporumu yazmaya devam ettim. Tenimi karıncalandıran varlığı ofisten çıkıp giderken, bedeni gözden kaybolana kadar öfkeli gözlerimi sırtına diktim. Saçlarımın arasındaki kalemi çıkarıp sinirle ortadan ikiye böldüm. “Sakin ol,” dedi Gökmen. “Yaklaşmıştık,” diye isyan ettim. Gökmen güldü. “Otobüs durağına mı? Bir yere yaklaştığımız yok. Adam elini kolunu sallaya sallaya, binbir özür dilenerek çıktı gitti kızım.” “Piç amir yüzünden!” “Sessiz ol,” dedi Gökmen. “Daha elindeki rapor bitmedi.” Raporuna sokayım. Gelen şikayeti değerlendirmiştik. Neden ceza alıyordum ki? “Bu herif kafasına yıldırım düşse benden bilecek.” “Babanı sevmiyor,” diye açıkladı. “Babamı ben de sevmiyorum.” “Ama o bunu bilmiyor,” dedi gülerek. “Babanı ben de sevmiyorum ayrıca.” Korhan Ozan İstanbul'un bir numaralı şerefsizi, bir numaralı katiliydi. Ve ne yazık ki benim babamdı. Annemin katiliydi… “Bir gün…” dedim Gökmen’e yemin verir gibi… “Çok yakında… Tüm masanın tepesine çökeceğim.” İlk hedefim Oflaz’dı. Yine düşecekti elime… Elbet düşecekti…
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD