Yemek boyunca Nazım beyin isteği üzerine sesiz kalmıştım. Yaşlı kurdun tahminleri doğru çıkmıştı. ortaklık yapacağı bu dört adam ürünün çok kar getireceğini bildikleri için İlgilenmiyormuş gibi davranarak , daha çok kar alma peşine düşmüşlerdi. Ne demişler tüysüz itte bit, bu gevurlardan da Yiğit olmaz, adamlar çakallık peşinde. Nazım beyi baskı altına almaya çalışıyorlardı. Ben size patroncuğumu yedirir miyim?
Aralarındaki muhabbeti çaktırmadan Nazım beye aynen aktarıyordum, patronum sonunda istediği kar payını almış, el sıkışmışlardı. Bende o ara çaktırmadan iki paşazadeye göz ucuyla baktım. Ey yumurtaya can veren Allah'ım. İkisi de karizma yapacağız diye kasılıp durmaktan başka bir halta yaramıyor ya. Ulan bunların her gün arkasına geçip ... tövbe, yani ruhları duymaz.
İşim bittiğine göre artık kalmam yersizdi. Bu yüzden kalkmak için Nazım beyden izin istedim. Nazım bey ise " Peki kızım hikmet seni bıraksın, bu akşam için de çok teşekkür ederim, yine işi kurtardın." Dedi.
Nazım beyin sözleri beni gururlandırmıştı. Utanarak " Rica ederim görevim efendim" dedim ve oyalanmadan masadan kalktım. Fakat nedense sapık İtalyan ben kalkınca o da ayaklandı, tercümanı aracılığıyla, gitmeden benle dans etmek istediğini söyledi. Hiç istemesem de önemli bir ortak olduğu için kıramadım maalesef. Fakat yüzsüz herif elimden tutup piste doğru yürürken içime düşecek gibiydi.
Dans etmeye başladık. Kısa süre sonra İtalyanca bana dilini bilip bilmediğimi sordu. Ben herhalde yaptığımız oyunu anladı diye düşünüp panikledim. Yine de safa yatıp anlamıyorum der gibi başımı sağa sola sallayınca, o da pis pis gülüp sapıkça sözler sarf etmeye başladı.
Kırklı yaşlarda bir adamdı. Azgın herif gözümün içine baka baka "Sende çok hoşlandım. Seninle bir gece geçirmek isterdim. Sana öyle yapardım böyle yapardım diye fantezilerini saydırıyordu it. Normal şartlarda olayları akışına bırakır. Önce öfkemi güzelce kusar, ağzıma gelen küfürleri sayıp saydırır, adamı da döverek hastanelik ederdim, yani başka bir deyişle bu geceyi bok eder çıkardım. Fakat Nazım beyin işi bozulmasın diye anlamazlığa vurup, dişlerimi sıkarak içimden küfür ede ede gülümsedim sapık herife. Yüz ifademden anlamış olacak ki yanımıza Yiğit geldi.
İngilizce adama benimle dans etmek istediğini söyledi. Yüzü düşen İtalyan isteksiz bir halde ahtapot gibi sardığı belimi bırakmak zorunda kaldı. Giderken de tekrar elimi tutup öpeceğim diye yine bildiğin yaladı yavşak herif. Bıraksam adam beni ayakta götürecek yani. Yiğit elini uzatınca dans etmeye başladık.
Ama nedense saçma bir şekilde içimden "ya bu uşak bu kadar uzun muydu. Sulak yerde mi yetiştin be oğlum. Yakından da bayağı yakışıklıymış hani" diyerek geçirmeye başladım. Yiğit ise yüzüme bakıp aynı dünyayı kurtaran adam havası ile, " Bu iyiliğimi unutma kuzu kafa, sıkıldığını anladım ve seni kurtarmaya geldim" dedi.
Valla haklıydı biraz daha adamla dans etsem şarterleri attırıp, Nazım beyin hatırı falan demeden adama bende aklımdaki dayak fantezilerini uygulamaya başlayacaktım . Ama yine de iyice şımarmasın bay ego diye "Ben kendimi kurtarırdım Yiğit bey, asıl o Nazım beye dua etsin yoksa soluğu acilde alırdı yaşlı sapık" dedim.
Dediğimle Yiğit'in kaşları saniyesinde çatılarak "Nasıl yani ne dedi piç kurusu, iş yapıyoruz diye sana sarkabileceğini mi zannetti adi herif, ben şimdi..." dedi ve masaya doğru gitmeye niyetlendi.
Tabi bende hemen Yiğit'i kolundan tuttum, İçimden yerim senin havanı, artise bak derken "Saçmalamayın işi berbat edeceksiniz, bu iş şirket için önemli Yiğit bey, babalarınız zor durumda kalacak, hem ben aşırı rahatsız olsaydım, o adam şu an iki ayağı üzerinde yürüyüp gidemezdi." dedim . Söylediklerim Yiğit'e ilginç gelmiş olacak ki saniyesinde durup merakla yüzüme bakmaya başladı.
" Nasıl yani"
" Şöyle yani Yiğit bey yürüyecek sağlam ayak bırakmazdım. Yani o kadar çok rahatsız olsaydım onu evire çevire döver hastanelik ederdim." Dedim. Fakat sözlerime pek inanmış gibi değildi.
Yüzünde yarı dalga yarı hadi canım ifadesi oluştu. Bıyık altı gülüşüyle de "Desene sana laf atarken artık iki kere düşünmek lazım" dedi yarı alayla. Ki gerçekten öyle olduğunu bilseydi böyle gülemezdi.
Müzik bitince dansı bırakıp masaya doğru ilerledik, ben izin isteyip gidecekken bu sefer Mert beni hayrete düşürerek.
"Bir saniye sekreter hanım benimde işim var çıkacağım, sizi ben bırakırım "dedi.
Allah Allah öleceği haberini aldı herhalde, beni bırakmak istediğine göre. Yalnız bu sözle nedense Yiğit'in yüzü asıldı. Yarı şaşkın halde. "İşin mi var? Daha önce bahsetmemiştin." Diyerek sordu. Mert'se imalı bakışlar attıp "Şimdi belli oldu." deyip lafı uzatmadan hızla bana döndü.
"Hadi çıkalım Ebru hanım" İlk kez kuzu kafa yerine Ebru! Yok adam kesin gidici, gıcıktı fakat yakışıklıydı be, neyse sulanma kızım
"Peki Mert bey" deyip sesimi çıkarmadan peşi sıra ilerledim.
Restauranttan çıktık, kapı önünde valenin arabayı getirmesini bekledik tabi bu arada Mert efendiden çıt çıkmıyordu. Araba beş dakika içinde geldi. Üstü açık siyah lüks spor bir arabaydı. Aşağısı olmaz tabi zengin bebeler. Arabaya biner binmez yine hiç konuşmadan gaza yüklendi, tabi yüklenmesiyle araba büyük bir sesle yol almaya başladı. Yolda omuzlarım açıkta olduğu için dayanamayıp "Üstü kapatabilir misiniz?" diyerek sordum.
Sordum da o küfür algıladı herhalde, sinirli bir halde önüne bakmaya devam edip "Kapatmak istesem niye üstü açık araba alayım." deyip beni tersledi, bir derdi olduğu belliydi, o yüzden dayanamayıp alaycı bir ses tonu ile "Tavşan dağa küsmüş bu duruma üzülen dağ kendini sigaraya vermiş, hatta dumanlı dağlar lafı buradan gelir bilir misiniz Mert bey?" dedim, o ise anlamayan şaşkın bir ifade ile bana bakmaya başladı.
" Ne demek istiyorsun sen? "
"Yani ne derdiniz varsa söyleyin diyorum, tirip atmanıza gerek yok diyorum. Yani bilmeden yanlış bir şey mi yaptım diyorum Mert bey?" dedim o ise bana bakıp sen kimsin der gibi bir gülüş attı pis.
"Ne derdim olacak, çok güzel bir gece büyük bir iş aldık sekreterim bile mutlu, tabi nasıl olmasın erkekler etrafında dönerken"
Nasıl yani ne alaka şimdi, bu adam bana ne demeye çalışıyor ki, kıskandı mı yoksa? Yok artık.
"Sizi bilmesem kıskandınız diyeceğim ama. "
Yok devenin nalı, ben ne saçmalıyorum ya. Adam iki boyandı diye bir gecede sana aşık oldu kızım dimi, çık canım o hayal dünyandan. Haliyle tuhaf tuhaf gülmeye başladı, abartılı ses tonuyla da.
" Yok artık! Niye kıskanayım bunun için bir sebep mi var? Hem de seni?" deyip gülmeye devam etti.
Mors oldum resmen. Ama durumu kurtarmam lazım. "Bende onu diyorum zaten yok" dedim. O ise aniden alaylı bir şekilde gülmeyi bırakıp " Yiğit'le ne konuşuyordunuz?" diyerek sordu. Hayda ya kafa bırakmadı bu adam bende, birde kadınlar anlaşılmaz denir.
"İtalyan hakkında niye?"
" Sadece o mu?" yok birde adama aşkımı ilan ettim tövbe.
"Evet niye soruyorsunuz? "
Yemedim der gibi daha çok gaza bastı öküz, tabi bu yüzden bende daha çok da üşümeye başladım. Hay içine ettiğimin arabası, totom dondu resmen. Allah'tan dişlerim takırdamaya başlayınca sonunda imana gelip arabanın üzerini kapattı gıcık herif. Fakat yine de müsait bir yerde durmasını söyledim. Fakat o "Daha evine gelmedik." Deyince suratım sinirli den şaşkın Emoje döndü resmen.
Saniyesin de " Nasıl yani siz benim evimin nerde olduğunu biliyor musunuz?" diyerek sordum. Fakat o sanki gayet normal bir şey söylemiş gibi "Evet niye?" diyerek karşılık verdi.
" Bende onu söylüyorum Mert bey niye?"
"Eleman kayıtlarını okurken gördüm."
"Ve aklınızda tutunuz?" Yine gayet normalmiş gibi, sakin ses tonu ile "Evet" demez mi, bende yedim değil mi?
" Demek ki göründüğünüzden daha zeki birisiniz ha"
UPS! bu içten olacaktı, lafımın üzerine ani bir fren yaptı ve hızla bana döndü, gözlerimin içine öfke ile bakarak " Sen nasıl bir kızsın, seni kovmam dan hiç mi korkmuyorsun kızım sen? Neyine bu kadar güveniyorsun?" dedi höykürerek.
Tabi benim gözler saniyesin de fıldır fıldır dönmeye başladı. Tamam babam zengin biri fakat, babam eve geri dönmezsem beş kuruş vermeyeceğini söyledi. Ve bende tekrar babamın baskısı altına girmek istemiyorum. Kendi hayatımı kendim yönlendirmek istiyorum ve bu yüzdende bu işe ihtiyacım var. Of şu an içimde aşkı bulamayınca, emmioğluna şarkı yazan ferdi Tayfur çaresizliği oldu birden. Ne diyeceğimi bilemedim. Fakat kendimi de ezdirecek değilim ya bu gıcık herife.
"Doğru patron sizsiniz Mert bey ve benden başından beri rahatsız olduğunuz çok belli. Bu yüzden yarın istifa mektubumu masanıza bırakırım Mert bey." Dedim ama tabi ki blöftü, fakat adamdan tık yok burada "Durun Ebru hanım sizin gibi zeki elemanı kaybetmek istemiyorum. Lütfen işi bırakmayın" demesi gerekiyordu. Fakat sadece yüzüme bakmaya devam ediyordu ruhsuz herif.
" Peki Mert bey ben ineyim o zaman kendim giderim"
Bunu da yemezse bittim ben, ulan yine ayarsız davrandım ya, etrafı inceledim de pek bir tenha geldi burası gözüme, kızım madem hava yapacaktın, işlek bir caddede yapsana, bazen mala bağlıyorum hakikaten zeki elemanmış. Geriye dönüp kapının kolunu tutana kadar adamdan hala daha tık yoktu. Ama kapıyı açmamla " Hey kuzu kafa" deyişiyle. İçimden zafer çığlıkları atmak istedim. 'evet işte bu!' ama yine de geriye mağrur bir şekilde döndüm, haliyle bendeki hava bin beş yüz, pişman oldu tabi kafası ile Mert'in yüzüne büyük bir ego ile bakıp.
" Efendim Mert bey, iş içinse kararım kesin istifa mektubunu yarın masanıza bırakacağım"
Evet sıra sende burada yalvarman gerekiyor, bekliyorum. Tabi bunlar içimden geçiyor.
"Çantanı unutma diyecektim."
"Haaa ! Çanta mı ?.... Şey .... Çanta tabi, çantamı unutmayayım, eve nasıl giderim"
Benim afallamış halim onu eğlendirmişe benziyordu yüzünde anında gıcık bir gülümseme oluşmuştu. Ben arabadan indiğimde bile sırıtıyordu salak, tabi sonra bastı gitti ya öküz. Gecenin bir vakti beni sokağın ortasında, üstelik üzerimde gece elbisesi ile balosunu kaybetmiş Sindirella gibi bıraktı gitti hem de.
Haziran ayında olmamıza rağmen gece ayazı basmaya başlamıştı. Totom dona dona yürümeye başladım. Çantamdan telefonumu çıkardım. Ellerim soğuktan titrediği için, rehbere girecekken yanlışlıkla telefonun kamerasını açtım, kendimi ön kamerada görünce de sitemli ses tonuyla kendi kendime saydırmaya başladım " Sana bu yapılanlar az bile kızım, hem adamın arabasına biniyorsun, hem de adama arabasında artislik yapıyorsun, of ya!"
Şu an düğün sonrası güvende olsun diye altınlarını kaynanasına bırakıp bir daha geri alamayan gelinin hüznü var üzerimde, ne yapacağım ben şimdi buradan ne otobüs ne de taksi geçer. Zaten, taksi parası da yok yanımda.
Küçük Emrah gibi arabeske bağlayacağım şimdi acıların çocuğuyum, Allah'tan mantığım hemen devreye girdi. Hemen Zeynep'i aradım fakat açmadı yelloz, mesaj atmayı da hiç sevmem, ulan adamlar 3000 yıl önce üşenmemiş çiviyle duvara yazı yazmış, ben dokunmatik ekranda mesaj yazmaya üşeniyorum.
Adamlar beni görseydi eğer kesin kemikleri sızlar, kahırlarından tekrar ölürlerdi. Zar zor mesajı çektim, fakat ses yok kızda " Tavuk yine erkenden yattı herhalde".
Mecburen yere oturup sıradaki arayacağım kişiyi düşünmeye başladım. Fakat daha bulamadan telefonum çaldı. Numarayı tanımasam da açtım. Duyduğum ses ise beni şaşırtmıştı "
"Kuzu kafa"
Hay senin kuzu kafana, küfür etsem yeri bu adama, fakat denize düşen yılana sarılır mecburen alttan alacağız.
"Buyurun Mert beycim. " birkaç saniye sessizlik oldu.
"Ebru hanımla mı görüşüyorum." yok ebenle, tövbe.
" Evet Mert beycim niye. "
Yalnız ağzımı yaymaktan yanaklarım kasıldı. Yalakalık meğer ne zor zanaat mış? Bir daha şirketteki yalakalara mane vermeyeceğim adamların işi zormuş meğer.
" Evet benim"
" Hayırdır bir derdin mi var senin?"
Gülme sesimi lan o, ulan hem yol ortasında bırak git, bir de derdim mi varmış. Dalga geçiyor pis herif. Dişlerimin arasından sinirli bir ses tonu ile.
"Yol ortasında kalmak dışında mı? Yok gayet iyiyim. Mert bey."
Ses tonum sopa olsaydı, kafasını çoktan yarmıştı gereksizin, ulan totom dondu, şekil yapacağım diye bir karış topuklu giydim ayaklarım ağrıdı, resmen ayaklarımı becerdi bu ayakkabılar. Bir derdim mi varmış.
"Bana da öyle geldi, gayet rahat görünüyorsun, yalnız benden sana tavsiye yerde biraz daha oturursan motoru bozarsın."
Bu son söylediği beni şaşırtmıştı içimden ,'bu nereden biliyor ki oturduğumu, yoksa ermiş mi lan bu!' diyerek söylendim.
" Nasıl yani siz benim...." Dedim , fakat fazla geçmeden arabanın korna sesi ile tırsıp yerimden zıplamam bir oldu . Arkamı dönüp baktığımda ise Mert denen uyuzu gördüm. Tabi yüzündeki alaylı ifadesini ve maymun poposu gibi açıp sırıttığı ağzını da gördüm.
Araba ile yanıma kadar yanaştı, adam kim bilir kaç dakikadır arkada durmuş dalga geçiyor benle, muhtemelen yaptığı öküzlüğü fark etti ondan geri döndü gıcık herif.
"Hadi bin"
Oldu babanın uşağı var senin bin miş, emirde veriyor pis herif yok bu kadar da ezilemeyeceğim.'
"Gerek yok hava mis gibi yürürüm ben"
Mis miş totom dondu fakat o istedi diye binmeyeceğim o arabaya.
"Saçmalama da bin hadi."
Adamdaki öküzlüğün sınırı yok belli, insan bir kadınla böyle mi konuşur.
" Niye vicdan mı yaptınız, gerek yok ben başımın çaresine bakarım."
Resmen geri zekalılarla mücadele vakfı gibiyim, hiç mi normali çatmaz bana.
" Hadi bin konuşmamız lazım"
Ne konuşacaksın acaba, çamaşır suyu gibi gıcık bir haftada sinir sistemimi yıprattı resmen.
"Eğer arabaya binmezsen , gerçekten kovarım seni!"
Deyince olduğum yerde duraksadım. "Hımm bu resmen tehditle belden aşağıya vurmak oldu, erkekliğin onda dokuzu kaçmakken bende biraz alttan alabilirim zannımca" kovma lafının üzerine maalesef totoma baka baka ayakkabılarımı çıkarıp arabaya şoför koltuğunun yanına oturdum. Fakat o zafer kazanmış gibi pis bir gülüş atınca elimdeki ayakkabıları camın önüne koydum, tabi anında tepki gecikmedi.
"Hey insan ol azıcık ayakkabı yerin mi orası senin? Leş gibi yaptın arabamı çabuk temizle," diye sinirli bir şekilde beni uyardı. Öküz!'
Şimdiye kadar ciddiye aldığım tek uyarı kolanın üzerinde yazan soğuk içiniz uyarısıdır. Madem öyle bak sana nasıl temizlenir göstereyim Mert efendi. Hemen ayakkabıları koyduğum yerden aldım elime sonra da ayağımı yerden kaldırıp kirlettiğim yeri ayağımla silmeye başladım. Tabi saniyesin de Mert'in yüzü sinirden daha da kızarmaya ve suratıma gözlerini kısarak dik dik bakmaya başladı. Ben ise sırıtırken,
"Ne... siz sil demediniz mi!' dedim yaptığım gayet normamiş gibi, tabi bendeki ağız çarşamba pazarı gibi açık. Bu halim onu daha da deli etti. Fakat sakin olmaya çalışıp.
" Ya azıcık kız gibi olmayı denesene, kız dediğin biraz zarif olur, terbiyeli olur ,kibar olur, erkek Fatma gibi kızsın. Sen bu kafa ile evde kalırsın benden söylemesi kuzu kafa."
Ahanda bardağı taşıran son sözler.
"Kız dediğin öyle olur, kız dediğin böyle olur, çok biliyorsanız Mert bey, kestirin de gösterin nasıl olur."
Utandı salak şey adamdaki tek tepki.
__ Haaaa!