2. GÜVENLİ KOLLAR

1859 Words
Araba girdiği trafikten ötürü yavaş yavaş hareket ederken Umay sessizce ağlıyor, onun halini gören Aybars ise sinirlendikçe sinirleniyordu. “Umay, hadi anlat bana sana ne oldu?” Burnunu çeken genç kız çantasından peçete çıkarıp gözleriyle burnunu sildi. Yutkunup bakışlarını adama değdirmeden “Beni sağda bir yerde indir lütfen. Kim olduğunu bilmiyorum ve başımı daha büyük belaya sokacaksın. Hangi akla hizmet arabana bindirdin beni ya gören olduysa?” dediğinde haklı olduğunu biliyordu. Dün bir bugün iki karşısına çıkan adamla aynı arabada olmak konuşmak saçma geliyordu. Korkuyordu da çünkü hırlı mı hırsız mı belli değildi. Tipi giyimi düzgündü ama çevrede neler duyuyordu. Düşündüklerinden sonra gerildiğini hissetti. Yol üzerindeki bir parkın kenarına arabasını çeken adam “Biraz konuşalım mı? Hem sana kendimi tanıtmış olurum. Sonra istemezsen yemin ediyorum seni fabrikaya bırakırım ve bir daha karşına çıkmam.” dediğinde Umay bir parka bir de adama baktı. Konuşmanın sonunda karşıma çıkma der bir daha da görmezdi. Oysa bunu düşününce bile sanki kalbine küçücük bir iğne batmış gibi hissetmişti. Belli belirsiz yutkunup saatine baktı. Biraz zaman vardı iş için. Sesini çıkarmadan kemerini çözüp kapıyı açtı ve indi. Parka girip karşılıklı olan masalı banka oturup başını eğerek saçlarının yüzünü kapamasını sağladı. Bu kabullenişle Aybars da hemen indi ve karşısına oturup kendini anlatmaya başladı. Onun için doğrular ve yalanlar yer değiştirdi. Yapmaması gereken şeyleri yapmaya başladığında kendinden utanan yanı kızı beğenen yanından daha hafif kaldı. Onunla gittiği yere kadar ne yaşamak istiyorsa yaşayacaktı. “Adım Aybars Turan. Otuz yaşındayım. Bir inşaat firmasında çalışıyorum. Arslan beyin şoförüyüm. İşle ilgili evrakları firmalar arası taşır imzalatır ve karmaşayı önlerim. Bir süredir senin beklediğin yol üzerinden geçiyorum. Seni görüyordum ve yalan yok merak ediyordum. Değişik görünmüştün gözüme. Sessiz sakin huzur veren bir duruşun vardı. Dün istemeden de olsa seni korkuttuğumda sesini duydum. Sana olan merakım daha da arttı. Böylesine leş bir dünya da senin gibi masum melek gibi bir kızın varlığı şaşırmada da neden oldu. Hep mantığı ile hareket eden ben şimdi sol yanımın yönlendirmesi ile hareket ediyorum. Şimdi bana söyler misin sana ne oldu? Dün de diğer çalışanlardan çekindin benimle konuşmaktan kaçındın.” Umay adamı dinledi. Ne dese nasıl karşılık verse bilemedi. Onun karşısında olan erkeklerin geneli hakaret eder, kötü konuşur, iter kakar, hor görürdü. Oysa tanımadığı bu adam öyle naif ince ve ilgili konuşuyordu ki tüm ezberini bozmuştu. Mavilerindeki o küçücük pırıltılar yanağında oynaşıyor, dudaklarını birbirine bastırıp ağlamasına neden olacak kadar derinlere dokunuyordu. Kanından canından olanların tavrı ile adını yeni öğrendiği adamın sözleri öyle tezat ve acıydı ki. Yanağından süsülen yaşları hızlıca sildi. Dudak içlerini ısırırken ne diyeceğini düşündü. Belki de anlatmalıydı. Emine vardı onu dinleyecek ama onun derdi boyunu aşmışken bir şey diyemiyordu. Öyle dolmuştu ki. Burnunu çekerken “Abim. O yaptı. Para istedi harçlığı bitmiş. Bende maaş almadık daha değince tokat attı.” derken yanakları tokadın değil bu defa utancın etkisiyle kızarmıştı. “Bir dakika, şimdi ben doğru mu anladım. Abin var ve senden harçlık alıyor. Vermedin diye de vuruyor.” Başını salladı. Aybars öyle sinirlenmişti ki ağzını açsa küfredecekti. Birkaç dakika sessiz oturdular ama sonra “Çalışmıyorlar mı? Yani ben erkeğim diyen kimse yapmaz bunu.” dedi. Aklı almıyordu. Bir abi kız kardeşine bunu nasıl yapardı? “Çalışıyorlar ama aldıkları onlara yetmiyor bazen. Benden istiyorlar. Maaş günü değilse sorun çıkarıyorlar işte. Tipik aile içi olaylar.” Aybars kızın böylesine her şeyi kabullenişine inanamadı. Kaşlarını çatarken “Buna hakları yok ama biliyorsun değil mi? Sen çalışıyorsan yardım için eve para verebilirsin ama paran yok diye kimse sana vuramaz. Hiçbir nedenden ötürü sana vuramazlar. Tipik aileler böyle olmaz. Abiler kız kardeşlerini korur. Babalar büyüklük yapıp evin geçimini kızlarının omuzuna yıkmaz.” diyerek dişlerini sıktı. Omuz silken kız “Ben böyle gördüm büyüdüm. Başka türlüsü nasıl bilmiyorum. Şey, biz artık kalksak mı? İşe geç kalırsam sorun çıkar.” dedi. Genç adam başını olumlu anlamda sallarken bir yanının bu kıza daha da çekildiğini hissediyordu. Onu korumak saçma sapan durumların içinden kurtarmak istiyordu ama esas cehenneme atacağının da bilincindeydi. Kalktılar. Arabaya geçtiklerinde kemerini zorlansa da takan Umay hareket etmeyi beklerken torpido gözüne uzanan Aybars açıp içinden bir krem tüpü çıkardı. Kapağını açıp parmağına azıcık sıktıktan sonra krem olmayan parmağı ile sarı saç tellerini Umay’ın omuzuna itip kızarmış yanağı açığa çıkardı. İncitmekten korkar gibi usulca kremi sürmeye başladı. O yumuşak tene dokundukça o tenin kızarması şefkat topraklarına yeni tohumlar attı. Parmak izlerinin olduğu kızarıklığa kremi sürdüğü gibi gözlerini genç kızın elalarına dikti. Ses çıkarmadı ikisi de ama tenlerinde inceden kıvılcımlar geçerken Aybars yutkunup aralık dudaklarını yalarken heyecanlanan Umay hızla inip kalkan göğsüne engel olamıyordu. Beyaza yakın tenin kızarması Aybars için başka sahneleri de zihninde oynatmaya başladığında çabucak geri çekildi. Kendi kemerini takarken mavileri çakmak çakmaktı. Fabrikanın yakınına geldiklerinde “Ben burada ineyim. Görmesinler.” diyen Umay tereddütle adama bakarken kenara çeken Aybars “Umay, kendine dikkat et olur mu?” diyerek kıza döndü. Başını sallayan kız tam inerken “Ben seni yeniden görebilir miyim?” derken Aybars’ın gözleri büyük bir istekle bakıyordu. Korku iliklerine işleyen genç kız tam itiraz edecekken “Hıhı” dedi ve onay verdi. Kaldırımda hızla yürürken esen rüzgar sarı saç tellerini savuruyor yanan yanaklarına serin havanın fayda etmesini umuyordu. Servisler gelmiş çalışanlar içeri giriyordu. Emine onu banka oturmuş beklerken arkadaşını merak ediyordu. İkili bir araya gelip sarıldığında “Kuzum, sen neredeydin? Servisten inmeyince çok merak ettim. Hem bu yüzünün hali ne Allah aşkına?” diye sözlerini sıralarken endişesi sesinden belliydi. Umay, alt dudağını dişlerken durumu anlatmak istedi ama personel zili çalınca hızla içeri girip üzerlerini değiştiler ve makinenin başına geçtiler. Gün içinde yemek molasında Umay olanları anlattı. Emine tedirgin olsa da genç kıza sadece çok dikkatli olmasını söyledi. Günler geçerken gizli gizli görüşmeler devam etti. Aybars, Umay’ın masumiyetine sevgiye açlığına ve gördüğü şefkatle kedi yavrusundan farksız hallerine bağlandıkça bağlanıyor girdiği çıkmazı tamamen duvarlarla örerken korku da bir köşeden göz kırpıyordu. Umay, ailesine sürekli mesaiye kaldığını söylüyor ama Aybars ile buluşuyor konuşuyor bazen de sessizce öylece şehri gören ıssız bir tepede oturuyorlardı. Genç kız kalbini öyle bir kaptırmıştı ki laf eden ailesine ya da başkasına kulak asmıyordu. Emine uyardıkça onu dinliyor ama sevdiği adamdan falsolu bir hareket görmediğinden sonsuz bir güvenle bağlanıyordu. Eylül ayı bitip yerini sırayla Ekim, Kasım ve Aralığa bıraktığında yıl başı gecesi halasının düğünü için giden ve onu evde bırakan ailesine teşekkür eden Umay arayan Aybars ile kocaman gülümsedi. “Efendim canım.” “Ne yapıyorsun? Müsaitsin değil mi?” Umay koltuğa oturup bacaklarını kalçasının altında topladı. “Düğüne gittiler. İki gün yoklar.” Aybars buna çok sevinmişti. En azından zorluk geçmeden birkaç saat zaman geçirebilirlerdi. Umay ile yeni yıla girmek tüm yılını belki de hayatını onunla var etmek gibiydi. Bunu son bir aydır daha fazla ve ciddi düşünür olmuştu. Kendi hayatını ise elleriyle cehennemin katmanlarına ayırmıştı. “Evden çıkma şansın var mı? Birlikte yeni yıla girmek istiyorum seninle.” Umay duraksadı. Çıksa sorun olur mu emin olamıyordu. Sessiz kalınca “Merak etme, seni zorda bırakacak bir şey yapmam güzelim. Sadece çok güzel bir yerde baş başa olalım istedim.” diyen Aybars merakla cevap bekliyordu. Kalbi göğüs kafesinde çırpınırken alt dudağını ısıran Umay hayatında kendi için bir şeyler yapmak istedi. Titrek bir sesle “Tamam.” dediğinde yüzüne yayılan kocaman gülümseme ile Aybars arabanın koltuğunda geri yaslandı. Birkaç hafta önce tek katlı şehre çok uzak olmayan orman içinde bir ev satın almıştı. Her detayı ile ilgilendi ve hazır hale getirdi. Sevdiği kızla vakit geçirmek rahat olmak istiyordu. Bir saat sonrası için sözleştiler. Umay hemen duşa girdi. Hızlıca yıkanıp en temiz ve yeni elbisesini giydi. Dizlerinin hemen altında olan elbise bordo renkli ve düzdü. Kumaşı kalındı. Kısa kollu olmasına rağmen sıcak tutuyordu. Üzerine montunu da giydiğinde üşümezdi. Ayağına Aybars’ın zorla aldığı içi yünlü botunu giydi. Çantasını alıp evden çıkarken etrafı iyice kontrol etti. Hatta ablasına “Neler yapıyorsunuz düğün nasıl geçiyor?” diye mesaj attığında aldığı cevap içini cız ettirmişti. “Sürekli rahatsız edip durma. Halamlar bizi göndermiyor. En az bir hafta buradayız. Çıkmadan haber veririz. Temiz tut. İşten eve evden işe bak vallahi bir boklar yersen söylerim babamlara sıçarlar ağzına. Bir de hafta başı benim yatak takımının taksitini unutma.” Bu nedenle eve gelme ihtimallerinin olmadığını garantilemişti. Evin arkasından dolanıp karanlık sokakta dikkatle yürüdü. Köşe başında onu bekleyen arabaya koşar adım ilerlerken yüzünde gülümseme vardı. Bu sene İstanbul’a kış gelmemişti. Yağmur ve soğuk çoktu ama kar yoktu. Bu nedenle fazla üşümeden kapıyı açtı ve kendini sıcak arabanın içine attı. Çantası kucağında iken adama dönüp gülümsedi. Elaları saf sevgi ile parlıyordu. Aybars ona uzanıp yanağını okşarken dudaklarını şakağına bastırdı. “Hoş geldin güzelim.” “Hoş buldum canım.” “Hazır mısın?” Umay merakla “Neye? Yani ne var aklında?” dediğinde arabayı çalıştıran adam “Evimize. Sadece bize ait en güzel yere gidiyoruz.” dedi ve radyoya uzanıp şarkı açtı. Ev fikri Umay için tedirgin edici olsa da sevdiği adama güveniyordu. İşte bu yüzden kanından olanın sevgisi özellikle kız çocukları için çok önemliydi. Evde yeterince sevgi görürlerse dışarıda saçlarını okşayan iki güzel söz söyleyen kimseye kanmazlardı kolay kolay. Umay kimseden görmediği sevgiyi Aybars’tan görünce tüm korkularına rağmen yine yanında soluk alıyordu. Evin önüne geldiklerinde dışarıdaki ışıklı süsleme Umay’ın çocuk gibi el çırpıp “Ama bu güzel” demesine neden oldu. Bu tepki Aybars’ı mest etmişti. Onu mutlu etmeyi, yüzündeki gülümsemeyi görmeyi, o gülümsemeye neden olmayı çok seviyordu. Arabadan indiklerinde hemen bagajdaki yiyecekleri aldı ve elinde poşetlerle “Hadi güzelim evimize girelim” dedi. Umay, adamın arkasından giderken gözleri ışıldıyor, mutluluk onu toz pembe bulutların içine sürüklüyordu. Eve girdiklerinde kutu gibi olması Umay’ı sevindirmişti. Çünkü şimdilerde ev almak çok zordu. Büyük bir ev sevdiği adamın bütçesini zorlardı. Sevgili oldukları süre içinde maddi açıdan hiç konuşmamışlardı ama sıkıntı çektiğini düşünmüyordu. Yalnız olduğundan ve patronunun ona iyi maaş verdiğinden bahsetmişti. Para harcayacak çok yeri olmadığından birikim yaptığını söylediği bir anı hatırlıyordu. Küçük bir ara hol, sağında mutfak olduğu belli olan kapı solunda ise oturma odası vardı. Koridor devam ederken karşılıklı iki kapı daha vardı. Büyük ihtimalle biri yatak odası diğer de lavaboydu. Elindekileri mutfağa bırakan Aybars “Ben hemen şimdi şömineyi yakarım. Isınırız ev soğuk baya” dedi ve oturma odasına girdi. Umay da odaya girdiği gibi etrafa inanamayan gözlerle baktı. Normal bir oturma odası düzeni vardı. Cama karşı üçlü koltuk hemen yanında şömineye karşı iki tekli koltuk konmuştu. Diğer tarafta çok büyük olmayan televizyon, küçük bir kitaplık ve film kutusu yer alıyordu. Yerde yumuşak tüylü bir halı ve o halının kenarında birkaç puf minder vardı. Kısa sürede şömineyi yakan adam kalkıp camın perdelerini indirdi. Üzerindeki montu çıkardıktan sonra koltuğun kıyısına emanet gibi oturan kızın önünde durdu ve kollarını açıp “Gel güzelim. Doya doya sarılmak istiyorum sana.” dediğinde kalkan kız montunu çıkarıp koltuğa bıraktıktan sonra adamın kolları arasına girdi. Bedenine sarılan sıkı kolları öyle seviyordu ki. Sanki güvenin kucağında bebek gibi rahatlık çekiyordu. Bir dakika kadar sarıldılar. Adam genç kızın kollarından tutup “Sen otur hemen geliyorum” diyerek mutfağa gitti. Hazır olacak pizza ve içecek almıştı. Orta sehpanın üzerine hepsini koyarken “Yardım edeyim” diyen kıza bir bakış atıp “Keyfine bak güzelim.” dedi ve kalmasına engel oldu. Sonunda ikisi de yere oturup pizza yemeye başladığında Umay değişik hissediyordu. Genelde bu tür şeyleri evdekiler yer ama ona kalmazdı. Şimdi yerken tadı hoşuna gitmiş midesi kıvrım kıvrım heyecandan kelebeklerle dolmuştu. Mutluluk vardı işte. Sadece şans ve gerçek adam ya da kadına denk gelmek yetiyordu.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD