3. GERÇEKLER ACITIR PART 1

2382 Words
Yemeklerini yedikten sonra şöminenin karşısına pufların üzerine oturdular. Kısık hoş bir müzik çalıyordu. Aybars, Umay’ın saçlarını açmış parmakları teller arasında dolanırken derin derin soluyor kızın ferahlatıcı kokusunu içine çekiyordu. Belki ucuzdu sıktığı koku ama ona o kadar çok yakışmıştı ki ciğerlerine dolan yasemin çiçeği esansı belki de Umay’ı anlatıyordu. Saate baktığında yeni yıla birkaç dakika kaldığını fark etti. Göğsüne başını yaslamış kıza “Bir dakika müsaade eder misin güzelim?” diyerek kalkmak için hareketlendiğinde kedi gibi mayışan genç kız utangaçça hemen doğruldu. “Yemek yiyince ağırlık çöktü galiba. Bir yerin mi tutuldu yoksa?” Kalkıp odadan çıkmak üzere olan adam kızın sözleriyle beyazın saflığını açıkça karşısında görebiliyordu. Kaşlarını şaşkınlıkla kalkarken “Ne, yok hayır sadece sana bir şey almıştım onu getirecektim. Ayrıca kuş kadar kızsın neden bir yerim tutulsun ki?” değip çıktı ve odaya geçti. Oradaki dolapta olan kutuyu alıp geri oturma odasına gelirken heyecanlandığını hissetti. Umay ayağa kalkmış heyecandan ve utançtan yanan yanaklarını elleriyle yellerken içeri giren adamla gözleri ışıl ışıl parladı. “Şey, gerek yoktu ki? Seninle olmak inan bana en büyük hediye Aybars. Hem ben sana hediye alamadım ki.” “Yo, aslında benim için çok büyük bir hediyeye sahipsin güzelim.” Umay yaklaşan ve hemen dibinde duran adama şaşkınca bakarken gözlerini gözlerinden ayırmayan Aybars uzanıp alnından öptü. “Mesela, utanınca pembeleşen tenin.” Burnunun ucunu öptü. “Heyecanlanınca sıklaşan nefeslerin.” Gözünü sırayla öperken titrekçe iç çeken kızın aralık dudaklarından sızan nefesi kendi içine çekti. “Bana saf sevgiyle ve bağlılıkla bakan elaların.” “Ucundan intihara gideceğim kirpiklerin.” Elmacık kemiklerinin üzerine dudakları değerken kendinin de titrediğini fark edebiliyordu. “Tam da dudaklarıma göre olan sıcacık yanakların.” Dudağının tam da kıyısını öperken ikisi de nefeslerini tutmuştu. Umay bayılmaktan korkuyordu. Hayatında hiç bu kadar sevilmemişti. Kalbi sanki göğsünden çıkıp Aybars’ın göğsüne çarpacak gibiydi. “Bana evim gibi hissettiren dudak kıyıların.” Aybars geri çekilip derince bir nefes alıp verdiğinde “Umay, sen bana her şeyinle hediyesin güzelim. Başka bir şeye ihtiyacım yok. Sen nefes aldıkça bende yaşıyorum.” dedi. Elleri kızın boynuna ulaştığında mavileri kızıl alevlerin ev sahibi gibiydi. Umay, boynunda bir serinlik hissettiğinde gözlerini adamdan zorlukla çekti. Su damlası şeklinde çemberin içinde tıpkı Aybars’ın gözleri gibi mavi bir taş vardı. Taş oldukça büyüktü. Zinciri ince oldukça zarif ve de göz alıcıydı. Gözleri dolan genç kız bakışlarını adama çevirip “Bu, bu çok güzel. Ama neden masraf ettin ki? Pahalı bir şeye benziyor.” derken sesi de titriyordu. Aybars, ellerini bu defa kızın yanaklarına koydu. “Senden değerli değil. Senden daha fazla kıymete de sahip değil. Ben sana bir çikolata bile aldığımda mutlu olmana deli olurken şu gözlerindeki dalgalanma var ya aklımı kaçırmama neden oluyor. Nasıl bir şeysin sen? Nasıl işledin içime böyle ilmek ilmek?” Her sözünde biraz daha yaklaştı. Geçen günlerde yanağından alnından şakağından çok öpmüştü ama dudaklarının tadını hiç bilmiyordu. Saat tam yeni yıla giriş saniyelerini gösterdiğinde usulca öptü. Aralık dudaklardan kaçan titrekçe iç çekme ile yanaştırdı yüzünü biraz daha ve kızın alt dudağını dudakları arasına kıstırdı. Usulca emdi. Acele etmedi onu öperken. Aklını kaçıracak kadar heyecanlı ve saf aşkla dolu hissetti kendini. Saniyeler geçti. Elini nereye koyacağını bilmeyen Umay Aybars’ın kollarına tutundu. Saniyeler dakikalara geçerken Aybars kendinden geçti. Umay ne olduğunu unuttu. Öpüşmeyi bilmeyen genç kıza acele etmeden öğretti her şeyi. Eğilip kucağına kaldığında dudakları hala kızın şakağında boyun girintisinde dolanıyordu. Odaya götürüp yatağa bıraktığında heyecan tutku aşk her taraflarına yayılmıştı. Dört bir yanları mutlulukla kuşanmıştı. Tüm kirine ve yalanına rağmen Aybars Umay’a dokundukça sanki temizleniyor gibiydi. Aybars, acelesiz sevdi ona aşkı en derinden yaşatan kızın her bir zerresini. Üzerlerindeki giysiler tek tek çıkarken titredi tenleri. Umay kokuyordu ama sevdiği adama kendini vermek onu mutlu etmekte istiyordu. Annesi ablalarına öyle akıl verirdi. Erkeğinizi mutlu edin. Mutlu etmek mutlu olmak için göğüs uçlarını bir bebek gibi emen adama iniltileri ile karşılık verdi. Öyle akışına bırakmıştı her şeyi. Bilmiyordu ama onun elleri altında hamur gibi şekil almak yeniden var olmak muazzamdı. Sonunda ikisi de çıplak kaldığında Aybars yanakları domatesten daha kızarık olan kıza bakıp üzerlerine yatağın örtüsünü çekti. Sadece sırtlarını yarısından yukarı açıktı ve öpüşmeye başladıklarında kadınlığının girişinde oyalanan erkekliğin başı Umay için nefes kesiciydi. Aralarına elini sokan adam acele etmedi kadınlığı okşayıp parmaklarına zevk sıvısı bulanırken. Umay kıvranıyordu. Kadınlığında dolanan parmak bile aklını başından almaya yetmişti. Kalçasını hafifçe oynatıp parmaklara kendini iterken dudaklarından kaçan inlemeler adamın ağzının içinde yok oluyordu. Sonunda hazır olduğunu hisseden Aybars erkekliğini kızın girişine yaslarken yarı açık ve titreşen göz bebeklerine baktı. “Canın çok yanarsa duracağım tamam mı güzelim?” Umay sadece başını salladı. Mantıklı yanı çok uzaklardan yapma derken aşık tarafı ona karış sana karımasına izin ver diyordu. Aşık Umay’ı dinledi. Yavaşça içine giren adamla hissettiği acı göz pınarlarına yaşlar doldururken artık bir oldukları için de çok mutluydu. Sonunda tamamen genç kızın içinde gömülen adam ona bakarken şakağına sızan yaşı eğilip dudaklarıyla sildi. Nefes nefese “Durabilirim” dediğinde başını sağa sola sallayan kız kısık ama aşkla “İyiyim” dediğinde hareket etmeye başlayan Aybars, her darbesinde biraz daha hızlandı. Üzerine uzandığı kızın dudaklarına kapanırken gece hayat ve de tüm gerçekler yeni başlıyordu. Nefes nefese akıttı içindeki tüm özü kızın rahmine. Seni seviyorum dedi her bir kasılmasında. Ona öpücükler bahşetti. Oysa kendi de biliyordu. Kirli elleri bedeni ve ruhuyla Umay’ı cehennem çukuruna çekmişti. Bencildi Aybars. Aşık olduysa, o kız onun dikkatini çektiyse iş bitmişti. Almalıydı. Onun olmalı belki de sonsuza kadar cam bir fanusun içinde saklamalıydı. İkisi de tükendiğinde kızın yanına yatan Aybars kuruyan dudaklarını diliyle ıslattı. Başını çevirdiğinde gözleri hafif aralık, dudaklarında incecik şahane bir gülümseme ve teninden yayılan buram buram yasemin kokusuyla Umay’ın görüntüsü ile karşı karşıya kaldı. Hemen şimdi şu an söylese gerçekleri gider mi diye düşündü. Giderdi. Her ne yaşarsa yaşasın Umay bunu kabul etmezdi. Gitmese bile dalından koparılmış yasemin çiçeği gibi solardı günden güne ve sonuna ölürdü. Bir kilit daha vurdu diline açılmasın diye. Diğer taraftan var olan durumu sonlandırmalıydı. Üzerinden yeteri kadar zaman geçtiğinde tamamen Umay’ın olacaktı. Kolunu uzattı ve genç kızın başının altından geçirip kendine çekti. Anında dönen kız yüzünü adamın boyun girintisine sakladı. Anın verdiği hazla neler yapmışlardı ama şu an deli gibi utanıyordu. Aybars ise onu sarmal kedilere benzetiyordu. Sevgiyi görünce sırnaşan tamamen kendini teslim eden. Sarıldı sıkıca kollarındaki ince bedene. Boğuk bir tonla “İyi misin güzelim?” dediğinde boyun girintisine ılık nefeslerini veren kız “Mutluyum” değince tenine değen nemli dudaklar yeniden ereksiyon olmasına yardımcı oluyordu. Çekinerek başını boyun girintisinden çeken kız adamın mavilerine bakıp “Peki ya sen?” dediğinde titreşen irisleri aşırı tatlıydı. Eğilip burnunun ucunu öpen adam “Delirmemek için kendimi zor tutuyorum güzelim. Resmen kalbim senin göğsüne gitmek için beni dövüp duruyor.” dedikten sonra dudaklarının istikamet genç kızın dudakları oldu. Yeniden öpüşmeye başladıklarında her şeyden genç yaşında hevesine alan adama acemice verilen karışıklar nimet gibi geldi. Gece sabaha kavuşurken üçüncü kez sevişen ikili uykuya daldı. Öğleye doğru kasıklarının sızısı ile gözlerini zor aralayan genç kız yanının boş olmasından anlık öyle korktu ki kalbi duracakmış gibi oldu. Yatağın ayak ucundaki pufun üzerinde onun için bırakılmış uzun kollu badi ve eşofman altını görene kadar bedenine sardığı çarşaf ile odadan çıkmaya niyetlenmişti. Onları görünce hızlıca giyindi ve odadan çıkıp salona geldiğinde camdan genç adamı kapı önünde odun kırarken gördü. Bu onu hem rahatlattı hem de garip hissettirdi. Onlar sanki, sanki evlenmiş aile olmuştu da ilk gecelerinin sabahında bunu yaşıyorlardı. Kalbi sıcacık oldu. Onunla evlenmek karısı çocuklarının annesi olmak ne de güzel olur diye hayal etti. Kucağına kırdığı odunları alan adam eve doğru yürüyordu ki kapının aralık olduğunu ve Umay’ın elleri arkasında küçük kız çocukları gibi merakla aşkla tutkuyla onu izlediğini gördü. Kocaman gülümserken “Güzelim, ben uyandıracaktım seni öperek. Ama olsun madem uyandın günaydın aşkların en güzeli” diyerek yanına yaklaşıp dudaklarına hızlı bir öpücük kondurdu. “Günaydın sevgilim.” “Sevgilim?” Umay bir an tedirgin oldu. “Sevgilim demeyeyim mi?” Aybars odunları hızlıca oturma odasına götürdü ve bıraktı. Arkasından gelen kızı odanın kapının yanındaki duvara sıkıştırırken başını eğip gözlerine dikkatlice baktı. Sesi fısıltıdan farksız çıkarken “Sevgilim bana yetmez. Basit kaçar aramızdaki bu bağa. En iyisi sen bana kocam de.” deyip kızı öpmeye başladı. Umay aklını mutlulukla kaçıracağını düşündü. Elinden geldiği kadar karşılık verirken Aybars çoktan kalçalarından tutup yukarı kaldırmış bacaklarını beline dolmasını sağlamıştı. Sertleşen erkekliğini ona bastırırken “Yakında güzelim, çok yakında sadece ikimiz olacağız.” diye fısıldıyordu. Aybars genç kıza sözler verip onunla iki günü dolu dolu geçirdikten sonra aldığı bir telefon sonrası eve işe dönmesi gerektiğini özürler dileyerek dile getirdi Umay’a. Genç kız anlayışlı davrandı. Zaten kendinin de gitmesi gerekiyordu. Fabrikada işi vardı. Ailesi eve erken gelebilirdi. Yaşanılan tüm güzellikleri o küçük evde bırakıp hayatlarına döndüler. Aybars mümkün olduğu kadar genç kız ile ilgilenip yanında olmaya çalışırken günler geçiyor, üzerinde Umay’ın anlamadığı bir gerginlik kol geziyordu. Canının sıkkın olduğunu fark ettiği zamanlar genç kız sesini çıkarmıyor ya da onu göğsüne yatırıp “Her neye kafanı takıyorsan biliyorum ki geçecek. Üstesinden geleceksin” diyerek saçlarını okşuyordu. Bu durum Aybars’ı öyle mutlu ediyor ama aynı zaman da derin korkulara sürüklüyordu ki ne diyeceğini bilmiyordu. İki ay geçti. Şubat ay biterken servisten inen genç kız mide bulantısından ölecek gibi olmuştu. Sabah evde de yaşamaya başladığı bu sorunla düşüncelere boğuluyordu. Emine ise arkadaşının mutluluğunu gördükçe seviniyordu ama ilişkiye girdiklerini öğrendiğinden bu yana temkinliydi. Aklına gelenlerin başlarına gelmemesi için çok uyarıda bulunuyor hatta bir anne edasıyla sürekli Umay’ı kontrol edip konuşarak aralarındaki bağın kopup kopmadığını anlamaya çalışıyordu. Korktuğu diğer şey bir bebekti. Mide bulantıları buna işaretken gizlice aldığı testi lavaboda arkadaşına yaptırmayı düşündü. Yine kötü olan arkadaşının yanına koşarken su şişesinin kapağını açmıştı bile. “Umay, gülüm bak bu böyle olmaz. Rengin kül gibi oldu resmen.” “Evde de böyle oldum. Üşüttüm galiba.” Emine, omuzlarından tutup genç kızı sarsmak istedi. Yanına iyice sokulup kulağına kimseye duyurmadan “Kuzum o mide üşütmesinden değil. Hamile olabilirsin. Test aldım sana yemek molasında lavaboda bakarız” dediğinde gözleri irileşen Umay korkuyla titredi. Eğer hamileyse ne yapardı. İki gündür Aybars’ı da görmüyordu. Sürekli işi olduğunu söylüyordu. Hamileyse hemen evlenmeleri gerekiyordu yoksa ailesi onu öldürürdü. Gün içinde sürekli düşünceli halde dolandı durdu. Öğle molasında testi yaptıklarında beklemek ölüm kadar zordu. Emine, kenara sakladığı paradan iki test almış emin olmak istemişti. Her ikisi de pozitif çıkınca Umay ağlamaya başladı. Arkadaşının omuzunda göz yaşı dökerken sevdiği adama kendini verdiğine pişman olmuştu. Ailesi bu durumu öğrenmemeliydi. Bu nedenle yarın işe gelmeyecek Aybars’a gidecekti. Gözleri kızarmış biçimde “Emine, ben ne yapacağım? Babamlar duyarsa beni kimse kurtaramaz. Yarın Aybars’a gideceğim. Bebeği söylersem belki de evlenmemiz daha da hızlanır. Bazı sıkıntılarım var çözmem gereken diyordu. En azından yanında olurum onlar çözülene kadar.” derken Emine “Kaçacaksın yani öyle mi?” deyip gözlerini büyüttü. “Ne yapayım? En azından onun yanında güvende olurum. Evde canım artık güvende değil.” “Ah be gülüm niye acele ettiniz ki? İçimde çok kötü bir his var Umay, umarım o Aybars denen herif seni üzecek ya da kıracak bir şey yapmaz.” Yanağından süzülen yaşı silen Umay “Korkutma beni lütfen. Zaten ne düşüneceğimi biliyorum. Kötü düşünmeyelim ki kötü şeyler olmasın.” dediğinde sıkıca sarılan Emine ile gülümsedi. Genç kız arkadaşı için çok korksa da “Hem çok güzel bir anne hem de oldukça sadık sevgi dolu bir eş olacaksın. Ben inanıyorum. Bakma sen bana anneler gibi evham yapıyorum işte. Sana zarar gelsin istemiyorum.” diyerek teselli verdi. Gün akşama döndüğünde evde sessizce çorbasını için küçük odasına çekildi. Ailesinin ona belki de sağladığı tek lüks küçücük bir oda vermekti. Yatağına uzanmış tavanı izlerken eli hep karnına gidiyordu. Orada ikisinden bir parça vardı. Yüzü korksa da büyük bir gülümsemenin ev sahibi oluyordu. Sabah işe gider gibi çıktığında servise bindiği duraktan gideceği adrese yakın araçlardan birine bindi. Ezberlediği adrese gitmesi beş saatini almıştı. Bu adresi bir ara telefonu çalan ve kargocuya adres veren Aybars’tan duymuştu. Genç adam gözlerini kaçırsa da “Eve kargo geliyormuş. Arslan Bey bu tür durumları bize bıraktığı için adresi teyit etmem gerekti.” dediğinde anlayışla başını sallayan Umay “İş adresin değil mi?” diyerek sormuş ama cevabını dudaklarını öpen adamla alamamıştı. Yoldayken defalarca kez aradı. Kapalı olmasını korkmasına neden oluyordu. Telefonu elindeyken çalınca o arıyor sanıp sevinmişti ama arayan Emine’ydi. Genç kız hem merak etmiş hem de haber vermek için aramıştı. “Gülüm bizim büyük teyze ölmüş. Cenazesine gitmemiz gerekiyor. Birkaç gün Tekirdağ’da olacağız. Beni her şeyden mesajla da olsa haberdar et olur mu?” “Ya, başınız sağ olsun canım benim. Sen merak etme. Ben çalıştığı yere varmak üzereyim. Her şey çok güzel olacak. Dua etme bana ne olur?” Telefonu kapadığında bulanan midesi artık boş olduğu için kuru kuru birkaç öğürme dışında bir şey yapamadı. Arabadan inip biraz yürüdüğünde yorgun olsa da çok daha iyi hissettiğini fark etti. Elinde küçük kağıt biraz dolandıktan sonra sonunda sahile çok yakın büyük villa tarzı bir eve geldi. Aslında saray yavrusu dese daha iyiydi çünkü ev üç katlı büyük bahçeli ve havuzluydu. Yokuştan aşağıya inerken az da olsa görebilmişti. Sonunda kapıya geldiğinde güvenlik onu durdurdu. Ne istediğini sorduğunda “Ben Arslan Bey’in şoförü Aybars ile görüşmeye gelmiştim. Burada mı acaba?” cevabını veren kızla güvenliğin yanına gelen başka bir adam gözlerini kıstı. Üzerinde beyaz dizlerinin hemen altında biten bir elbise ile duran solgun yüzlü kız ona gösterilen resimle aynıydı. Güvenliğin konuşmasına izin vermeden “Buyurun sizi Arslan Bey’in yanına götüreyim. Aybars dışarıda bir işteydi o da gelir bir saate.” dediğinde heyecanlanan ve çekinen kız “Ben rahatsızlık vermeseydim. Burada bekleyebilirim.” dedi. Az ilerideki yürüyüş parkını göstererek. “Olur mu öyle şey. Aybars'ın misafiri bizim misafirimizdir. Buyurun.” Umay, kalbinin üzerine çöken ince sisi çözemiyordu ama derin nefesler alarak önden giden adamı takip etti. Büyük iki kapılı girişe geldiklerinde kapı açıldı ve içeriden başka bir takım elbiseli adam çıktı. Onlara yolu açarken gözleri kocaman olmuş Umay etrafa bakıyor hayran olmadan edemiyordu. İçeri girdikten sonra ayakkabısını çıkarmaya uğraşan kızla “Çıkarmayın lütfen” diye uyarıda bulunan adam göz devirmek istedi. Uzun koridor sonunda büyük bir odaya geldiklerinde boydan camların önünde elli beş en fazla altmış yaşlarında oldukça dinç bir adam dışarıyı izliyordu. “Efendim, Aybars Bey’in misafiri geldi.” Bir an ne duyduğuna emin olamayan Umay gözlerini konuşan adama çevirdi. Onun şaşkınlığı ve sorgular hali yaşlı adamın ilgisini çekmişti ama yine de düşüncesinde tek bir harfi bile oynatamamıştı. “Sen çık.” Kıza dönüp “Gel kızım” diyerek cam önündeki tekli koltuğu işaret etti. Yalnız kaldıklarında çekinceli adımlar atan Umay ne olduğunu anlayamıyordu. Korkuyordu. Gözleri etrafı sürekli tarıyor ne yapması gerektiğini düşünüyordu.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD