MBY - 2

1524 Words
Sabahları erken uyanmayı seven biri değildim. Gerçi erken uyanmayı sevmek mümkün müydü, o konuda da emin değildim ya. Sadece annem her zaman, "Erken kalkan yol alır," lafını bana hatırlatıp dururdu. Zaten kendisi de sabah namazını kıldıktan sonra bir daha yatmazdı. Uykuyu sevmeyen bir kadının uyku için ölen kızıydım kısacası. Taşındığımız günün ertesi sabahı yataktan dışarı çıkmak benim için her zamankinden daha zor olmuştu. Hâlâ kemiklerim sızlıyordu ve ben evde kalıp dinlenebilmeyi her şeyden çok istiyordum. Önce banyoya girip elimi yüzümü soğuk suyla iyice yıkadım. Ancak soğuk su beni kendime getirirdi. Ardından odama geri dönerek üstümü giyindim. Saçlarımı her zaman toplamaya özen gösterirdim çünkü çalışırken önüme gelmelerinden hiç hoşlanmazdım, fakat bugün bir değişiklik yaparak açık bıraktım. Fazla makyaj yapmazdım. Sadece gözlerime kalem çeker, biraz da rimelle kirpiklerimi renklendirirdim. Yine öyle yaptım. Üstüme ince ceketimi de giydikten sonra odamdan çıktım. Annem oturma odasında oturmuş televizyonda sabah haberlerine bakıyordu. "Ben çıkıyorum anne, akşam görüşürüz." "Tamam kuzum, dikkatli git." Üç katlı binanın merdivenlerini hızla indim. Çalıştığım mağaza eski evimize yürüyerek sadece beş dakikaydı, ama taşınmamızla gideceğim yol mesafesi ne yazık ki artmış oldu. Bundan sonra otobüsle gidip gelmeye alışmam gerekiyordu. Bu nedenle biraz acele etmek zorundaydım. Binadan çıkmamla karşı evin kapısının açılması aynı anda oldu. Başımı kaldırdığım sırada göreceğim kişinin Tülay olacağını düşünüyordum. Değildi... Gözlerime değen gözler, günler önce aklıma sızmayı başaran adama aitti. Tuğrul'du karşımdaki... Karşısında beni bulduğuna şaşırmış gibi görünüyordu. Gülümsedim... Sonra o da gülümsememden cesaret almış olacak ki geri gülümsedi. Anlaşmış gibi birbirimize doğru yürüyerek orta yerde buluştuk. "Hayırlı sabahlar," dedi. "Sana da hayırlı sabahlar." "Demek bizim evin karşısına taşındınız?" "Evet, öyle denk gelmiş." "Güzel de olmuş bence," dedi yüzünden gülümsemesini eksik etmeyerek. Hızlanan kalp atışlarımı yok saymayı denedim o an. Henüz fazla tanımadığım bir adamın beni heyecanlandırması normal miydi? "O zaman ben gideyim, sana hayırlı işler." Gerçekten gitmem gerekiyordu. Yoksa işe geç kalacaktım. "İşe mi gidiyorsun?" diye sordu. "Evet. Otobüse yetişmem gerekiyor." "Anladım. O zaman sana da hayırlı işler." "Sağ ol." Son bir kez daha birbirimize gülümsedikten sonra aksi yönlere doğru yola koyulduk. İşe gidene kadar da aklımı Tuğrul'dan bir türlü alamadım. *** Akşam iş çıkışı yine otobüsle kaldığımız mahalleye döndüm. Otobüs durağıyla evimizin arasında on dakikalık bir yürüme mesafesi vardı. O mesafeyi hızla katederken telefonumun çaldığını duydum. Annem arıyordu. "Gelirken bir ekmek al kızım." Hayatımda ilk defa annemin bir isteğine bu kadar çok sevindim. Çünkü benim için ekmek almak demek, Tuğrul'u görmek demekti. Çok acınasıydı durumum, bunun farkındaydım. Zira Tuğrul'un benimle aynı hisleri paylaştığını düşünmüyordum. Kalbim göğsümden çıkmak istercesine hızla atarken bakkal dükkanından içeri girdim. O sırada Tuğrul başını okuduğu gazeteden kaldırıp yine dosdoğru gözlerimin içine baktı. Sonra gülümsedi... "Buyur?" diyerek ayaklandı. Ses tonumun normal çıkması için gayret ederken, "Bir ekmek alacaktım," dedim. "Vereyim." Bir tane ekmeği poşete koyarken bakışlarımı üstünden çekemedim. Bu yaptığım çok ayıptı belki ama Tuğrul söz konusu olduğunda bir türlü uzuvlarıma söz geçirmeyi başaramıyordum. Poşetin içine geçen aldığım çikolatan bir adet atarak, "Bu da benden olsun," dedi. Şaşkınlıktan ne diyeceğimi şaşırdım. "Şey... sağ ol ama bunu yapmaya devam edersen batabilirsin." Bu cevabıma sadece gülümsedi. Ekmeğin parasını ödediğim sırada ise, "Bu saatte işten mi geliyorsun?" diye sordu. "Evet." "Otobüs durağına giden yol biraz ıssız kalıyor. Korkmuyor musun karanlıkta gidip gelmeye?" Gerçekten öyleydi, ama yapabileceğim bir şey yoktu. "Kötü şeyler düşünmediğim için korkmuyorum," dedim gülümseyerek. "Hem bu mahallenin insanları çok iyiye benziyorlar. Bence bana kimseden bir kötülük gelmez." "O kadar emin olma, sonuçta güzel kızsın." Bakışlarım şaşkınlıkla gözlerini bulduğunda ne diyeceğimi bilemedim. İçten içe ise 'Beni güzel buluyor!' diye sevindiğim gerçeğini kendime saklamam daha doğru olacaktı. "Teşekkür ederim," dedim utangaçca. Sonra istemeyerek de olsa vedalaştım Tuğrul'la. Evime doğru yürürken kendime hayallere kapılmamam gerektiğini söylüyordum. Beni güzel bulması, benden hoşlandığı anlamına gelmezdi sonuçta. *** Ondan sonraki günler neredeyse birbirinin aynıydı. Sabah erkenden evden çıkıyor akşam da biraz geç bir saatte eve geliyordum. Bazı sabahlar ise yine Tuğrul'la karşılaşıp birbirimize mesafeli bir şekilde 'Günaydın' diyorduk. İşte o sabahları daha çok sevdiğimi kendime bile itiraf etmekten çekinmiyordum. Hakkında fazla bir şey bilmediğim bir adama gün geçtikçe daha fazla tutuluyordum. Bu durum bir yerde gözümü korkutuyordu korkutmasına ama aynı zamanda kalbime bir söz geçirmeyi de başaramıyordum. Aradan geçen günlerde Tülay'la da iyi birer arkadaş olmayı başarmıştık. Bu kızı sevmemin sebebi Tuğrul'un kardeşi olması değildi. Onun kardeşi olmasaydı dahi Tülay'ın arkadaşım olmasını isterdim. Eğlenceliydi, akıllıydı ve aynı zamanda beni sürekli güldürüyordu. Babamın vefatından sonra gülmeyi neredeyse unutmuştum çünkü ben. Tebessüm ederdim, ama asla kahkahalarla gülmezdim. İşte Tülay, bana uzun zamandan sonra kahkaha attırmayı başaran ilk kişiydi. Bir akşam odamda oturmuş dedikodu yaparken birdenbire ağzından, "Annem, abime yine bir kız buldu. Yarın evlilik görüşmesine gidecek abim," lafı çıktı. Parmaklarımın arasındaki çekirdeği çitlemeden tabağına geri bıraktım. Bir anda kalbim sıkışmaya başlamıştı. "Abin görüşmeyi kabul ettiğine göre kızdan hoşlandı sanırım." "Fotoğrafını gördü ama hoşlandığı konusunda pek emin değilim. Çünkü bu ilk buluşması değil. Bazen sırf annemin çenesini kapatabilmek için gelin adaylarıyla görüşüyor, sonra eve gelip çeşitli bahanelerle kızla evlenmeyeceğini söylüyor." "Belki bu sever evlenmek ister," diye mırıldandım. "Belki de." Tülay evine gittikten sonra bile aklımda sürekli Tuğrul'un yarın bir başka kızla buluşacağı vardı. Bir erkek söz konusu olduğunda ilk kez canım bu kadar çok yanıyordu. İşte o zaman daha da iyi anladım. Benimki gelip geçici bir heves değildi. Tuğrul'a çok fena âşık olmuştum. Ertesi sabah yatağımdan kalkarken çok zorlandım. Ruh halim berbattı. Bu durum işime de yansımıştı üstelik. Müdürümüz sürekli iyi olup olmadığımı sormuştu bana. İşten çıkış saati geldiğinde ise daha önce hiç olmadığı kadar rahatlamıştım. Otobüsten indiğimde yavaş adımlarla eve doğru yürümeye başladım. Hava kararmıştı ve sokaklar ıssız görünüyordu. Bu durumun beni endişelendirmesi gerekirken ben garip bir şekilde rahattım. Ama sonra arkamdan gelen bir çatırtı yüreğime ilk korku tohumlarını ekti. Kaçıp gitmekle arkama doğru dönüp peşimden gelen kişinin kim olduğuna bakmak arasında kalakalmıştım. Korkak biri değildim, bu nedenle ikinci seçeneği seçtim. Arkama doğru döndüğümde ise karşımda bulduğum kişi Tuğrul'du. Elleri ceplerinde dikilirken farklı görünüyordu. Onu sürekli kot pantolon ve ince kazakların içerisinde görmeye alışmıştı gözlerim. Bu nedenle üstündeki kumaş pantolonu ve kar beyaz gömleğini ister istemez yadırgamıştım. Bir süre sessizce karşılıklı dikildikten sonra Tuğrul aramızdaki mesafeyi kapattı. Hâlâ onun peşimde ne işi olduğunu sorguluyordum. "Seni korkuttum sanırım, kusura bakma," dedi. "Yok, önemli değil de, sen ne yapıyorsun bu saatte burada?" Onunla tanıştığımızdan beri ilk kez gözlerini benden kaçırdığına şahit oluyordum. "Evine güvenli bir şekilde ulaştığından emin olmak istedim sadece." Bu ne demekti şimdi? Güvende olmam onun için neden bu kadar önemliydi ki? Bu davranışına daha derin anlamlar yüklememek benim için çok zordu. Ona âşık yüreğim en ufak ilgisinden dolayı bile umutla doluyordu. "Peki... bunu ilk kez mi yapıyorsun?" Gülümsedi önce. Sonra başını tekrar yukarıya kaldırarak gözlerimin içine baktı. "Hayır, bu ilk değildi. Senin geç bir saatte işten eve döndüğünü öğrendiğim günden beri sen evine ulaşana kadar sessizce arkandan geliyorum." Duyduklarımın şaşkınlığıyla önce ne diyeceğimi bilemedim. "Teşekkür ederim ama buna gerek yok." "Gerek olmaz olur mu hiç?" diye karşı çıktı hemen. "Sonuçta senin yerinde kız kardeşim de olabilirdi. Akşamın bu geç saatinde senin gibi genç bir kız tek başına ıssız yerlerde dolaşmamalı." İçimdeki tüm sevinç bir anda öldü. Beni kardeşi gibi gördüğünü duymak âşık kalbime sanki bir hançer saplamıştı. Yüzümdeki gülümseme de anbean solarken, dudaklarımdan sadece, "Sağ ol," cümlesi döküldü. "Birlikte yürüyelim o zaman." Yoluma devam etmek için ona arkamı dönmüştüm ki, "Sen önden git, ben arkandan gelirim. İnsanları bilirsin, olmayanı olmuş gibi yansıtmakta ustalar. Şimdi laf söz olmasın," dedi. Dudaklarıma acı bir tebessüm yerleşti. Demek ki adımızın beraber anılmasından bile rahatsız oluyordu. Sahi, bugün başka bir kızla buluşmuştu Tuğrul. Belki de ondan hoşlanmış, ona evlilik vaatlerinde bulunmuştu. Bu sebeple başka biriyle adının çıkmasını istememek de haklıydı. Yine de kırılmıştım ona. Bunu da belli etmekten çekinmeyerek gözlerinin içine baktım. "Doğru, haklısın. Evlilik arifesindeyken böyle bir şey senin için eminim çok can sıkıcı olurdu." Kaşlarını çatarak, "Kim evlilik arifesindeymiş?" diye sordu. "Tülay bahsetti. Bugün bir evlilik görüşmesine gidecekmişsin. Sanırım gittin de," dedim üstündeki kıyafetleri işaret ederek. "Sanırım sonuç da olumlu." Tuğrul birden kocaman gülümsedi ve gözlerimin içine daha cesurca bakmaya başladı. Bu duruma bir anlam verememiştim. Ben onu bu kadar sevindirecek ne söylemiştim ki? Evlenmeye gerçekten bu kadar meraklı mıydı da, bahsinin açılması bile onu sevindirebiliyordu? Bir adım daha atarak dibime kadar sokuldu. Gözlerini görmek için mecburen başımı biraz daha kaldırmak zorunda kaldım. Aramızdaki yirmi santimlik boy farkının daha çok farkına varmış oldum bu sayede. Tuğrul gözlerimin içine bakarak, "O kızla evlenmeyeceğim," dedi. Sonra da beni derinden sarsan sözleri sarfetti. "Bir süredir gönlümde biri var. Onu gördüğüm her an günüm aydınlanıyor sanki. Güldüğünde ise ben de gülümsemek istiyorum. Kısacası onunla birlikteyken mutlu oluyorum. Başına kötü bir şey gelmesinden çok korkuyorum. Günün birinde evlenirsem, sadece o kızla evlenirim. Ondan başkası olmaz benim için." İçimde yükselen ağlama isteğine direnerek, "O zaman annene söyle sana o kızı alsın!" dedim aksi bir sesle. Adamın bana verdiği hiçbir söz yoktu! Başkasını seviyor diye ona kötü davranmamalıydım. Fakat kalbim bunu kabul edemeyecek kadar çok sızlıyordu. "Merak etme, benim yapacağım da tam olarak bu olacak. Bugün ihtiyacım olan cesarete sonunda kavuştum." Omuzlarımı dikleştirerek, "Sana iyi akşamlar," dedim ve seri adımlarla evime doğru yürümeye kaldığım yerden devam ettim. Tuğrul'un arkamdan geldiğinin ise farkındaydım. Bu adam gerçekten başınızı omzuna yaslayabileceğiniz türden bir adamdı, lakin benim kalbim çok daha fazlasını istiyordu. İstiyordu da, adamın zaten bir sevdiği vardı. Bu sevdadan tez zamanda kurtulmak zorundaydım. Yoksa çok daha fazla acı çekecektim.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD