"Ne demek istiyorsun?" diye merakla sorunca mutfaktan çıktı. Sinirle gözlerimi yumdum.
Göreceksin gününü.
Hızlıca çekmecelerden bir tanesini açtım ve gördüğüm bıçakla sırıtarak elime aldım. Oturma odasına girdiğimde koltuğa oturmuş olduğunu gördüm.
"Anlat." dedim sertçe.
Bana göz ucuyla bakıp elindeki dosyaları okumaya başladı. "Bırak elindekini." Sırıttı. "Eskiden deli olduğunu düşünürdüm şimdi salak."
Arkamdaki bıçağı ona doğru salladığımda kaşlarını havaya kaldırıp dosyayı kenara attı. Ayağa kalkarak belinden düşmekte olan eşofmanını hafifçe çekti.
"Yapmayacağın şeylere yeltenme. Üzülen sen olursun." diye alayla konuşunca sevimsizce güldüm.
"Yapmayacağımı mı düşünüyorsun? O zaman," gülerek kenardaki vazoyu eline aldım. "Gitti." diyerek ona doğru fırlattığımda "Hassiktir." deyip kenara çekildi.
"Bittin kızım sen!" Üstüme doğru atılınca merdivenlerden çıkmaya başladım. Peşimden tazı gibi koşarken duvardaki tablolardan bir tanesini çıkartıp üzerine attım. "Sikeyim!" dedi burnunu tutarken.
"Yapmayacağın şeylere yeltenme!" diyerek onu taklit ettim ve bir odaya girip kendimi kilitledim.
"Çık oradan!" diyerek kapıya vurdu. "Nah!" Nefes nefes kaldığını duydum. "Tamam..." dedi. "Anlatacağım ama çık oradan."
Kaşlarımı çattım.
Bu oda da kesinlikle bir şeyler vardı.
"Hayır." Kapıya sertçe vurunca irkilip geriledim. "Kapının arkasından çıksan iyi edersin."
O...Kapıya saplanan şey bıçak mıydı?
Ama yok artık ya!
"Bakalım bunlar neymiş!" diye kapıya doğru bağırdım ve masanın üstündeki bir dosyayı elime aldım.
"Sakın!" dedi bağırarak. Kahkaha attım. "Neyseki bana emir verecek konumda değilsin." alayla güldüğümde kapıya inen darbeyle sıçradım.
Bu manyak he.
Kesin kapıyı kırar.
"Eğer..." dedim telaşla kendi etrafımda dönerken. "Eğer kırarsan bunları yırtarım."
"Yırt yırt." dediğinde gözlerimi kapatarak alnıma vurdum. "Tehdit ettiğin şeye bak ya!"
"Aç şu kapıyı." Yapacak bir şeyimin kalmadığını anlayınca omuzlarım yenilerek düştü. Oraya doğru yürürken bacağım masaya çarptı ve birkaç dosya yere serpildi.
"Geliyorum, açacağım!" diye seslenerek yere eğildim.
Beni umursamayarak kapıya vurmaya devam etti.
Manyak diyorum.
"Bu ne be." diyerek fısıldadım elime aldığım şeye bakarken.
Bora Çetin.
Bu isim fazlasıyla tanıdık geliyordu...
Tam o sırada kapı duvara çarpılarak açıldı ve hızla kapandı. O, kapıya yeniden tekme atarak açtığında üzerime doğru yürümeye başladı.
Şaşkınlıkla olduğum yerde durdum. "Bora?" dediğimde dişlerini sıkarak elimden dosyayı çekti.
Çektiği gibi yere fırlattığında geri çekilmeye çalıştım. Kollarımı sıkıca kavradı.
"Bakmaman gerektiğini söylemiştim." Ve kafama inen ani darbeyle gözlerim kapandı.
"Ya sen ne adi ne pislik ne iğrenç bir insansın be!" diye bağırdığımda oturduğu yerden bakış attı.
"Orada daha fazla kalmak istiyorsun galiba?" Sinirle çığlık attım. "Tamam...Ne istiyorsun?" diye sorunca hafifçe doğruldu.
"Bora Çetin'i nereden tanıyorsun?" dudaklarımı yaladım. "Tanıdım işte üf." Ayağa kalkarak yanıma yaklaştı ve tavana bağladığı ipi kesti. Rahatlıkta kollarımı ovuşturdum.
"Cevap alamadım?" Sakinlikle omzundan iterek yanından geçtim ve koltuğa oturarak ayaklarımı uzattım.
"Aslında Bora Çetin'in gerçek biri olmadığını, sadece takma ad olduğunu biliyorum. Ve gerçek Bora Çetin ise şu an yaşıyor olsaydı yüz yirmi iki yaşında olurdu. Sahte Bora ise bir seri katil." Merakla kaşlarımı kaldırdım ve ona alttan bir bakış attım.
"Asıl merak ettiğim Bora Çetin'in bilgileri neden sen de var? Ve neden bu kadar şaşırdın?" sanki söylediğim şey onu hafifletmiş gibiydi.
Omuzlarını düşürerek yanıma yaklaştı ve uzattığım bacaklarımı tutarak yere indirdi.
"Keyfim istedi." diyerek sehpaya uzandı ve bir avuç kuru yemiş aldı. Keyifli bir şekilde yemeye başlayınca başımı yastığa koydum.
Allah'ım neden ben?
"Çıkıyorum. Yemek için birkaç şey alacağım. Sakın." Dişlerini birbirine bastırdı. "Sakın kaçayım deme." Usulca başımı salladım.
"Sence ben öyle bir şey yapar mıyım?" dediğimde dik dik baktı. Gülümseyerek "Tamam yaparım ama şimdi yapmayacağım."
Yüzümü dikkatlice inceledi. "İyi edersin." Zorlukla tebessüm ederek kapıyı kapattım ve arkasından onu taklit ettim.
Böyle dedikçe yapasım geliyordu.
Ama senin daha güzel fikirlerin var...
Evet!
Öncelikle benim fark etmeden yaptığım bir şey vardı. Nasıldı, neydi bilmiyorum ama bunu bir şekilde öğrenecektim.
Ateş'in yanına gidip başını sevdim. "Uslu köpüş seni." diyerek sıkıca öptüm ve onu, ne olduğunu anlamadan bir odaya kapattım.
"Üzgünüm. Ama bunu yapmam lazımdı." Kendi kendine cardi b gülüşü atarak mutfağa girdim.
Oklavayı alarak kapının arkasına geçtim. O, kapıyı açtığında tüm gücümle beraber kafasında oklavayı patlattım.
Siyah dar paça pantolonum, siyah deri dizlerime kadar uzanan botlarım ve beyaz büstiyerim ile havalı durduğumu düşünüyordum. Kısmen.
Bana boş boş bakarak, "Bu ne?" deyip çevresine bakındı. "Seni bağladım." Baygınca baktı.
"Ben bu iplerden kurtulurum peki sen benden kurtulabilir misin?" Sertçe bakmaya çalıştım.
Artık kötü kadın olacaktım.
Bir ayağımı onun dizine yasladığımda üstümü baştan aşağı süzüp dişlerini sıktı.
"Gemici düğümü attım. Kurtulamazsın." Kahkaha attı. "Ben de sana çok fena düğün atacağım," dedi erkeksi sesiyle.
İplerin el verdiği kadar yüzüme yaklaşınca yutkundum. Bu adam bağlıyken bile beni korkutuyordu.
"Hatta kelepçe," dediğinde gözleri kararmıştı. "Kelepçe sever misin?" diye devam ettiğinde gözlerimi kocaman açtım.
"Ha bak döverim seni!" diyerek oklavayı gösterince gülmemek için dudaklarını birbirine bastırdı.
"Bir de gülüyorsun utanmadan..." hayretler içindeydim. "Tamam. Ne istiyorsun?"
"Cevapları."
"Hangi cevapları?"
"Ha bir sürü var?" dediğimde sırıttı. Gözleriyle kucağını göstererek "İstersen rahat edebilirsin." deyince yüzümü buruşturdum. "İstemez."
"Sen kaybedersin." Gözlerimi devirerek ofladım.
"Pekala." Ciddiyetle yerinde doğruldu. "Anlatacağım..."
"Dinliyorum." diyerek karşısına doğru oturdum. "İlk önce çöz." Sen kimi kandırıyorsun şeklinde göz kırptım.
"Ağzınla anlatacaksan ellerinle değil." diye bilmiş bilmiş konuştuğumda sanki bundan zevk almıştı.
"Ah!" Kıkırdadı. "Kandıramadık." Saçlarımı savurdum. Birbirimize zarar veriyorduk ama bundan garip bir şekilde zevk almaya başladığımı fark etmiştim?
"Bir sabah uyandım," dediğinde dikkatimi ona yönelttim. "Artık dünyada tek başımaydım." diye devam etti. "Peki ya ne yapacaktım?" Gözlerini kapadı.
"Bunu kabullenmek bile o kadar uzun sürmüştü ki..."
Bense direkt yurt dışına kaçmaya çalışmıştım...gerçekten harikaydı.
"Aslında uzun süredir Bulgaristan'da yaşıyordum. Neler olduğunu anlamak için yola çıktığımda seni gördüm."
Ah!
Ah o lanet gün...
"Tek başıma değildim. Çok da sevinmiştim ama sonra ne gördüm biliyor musun?" Gözleri keskinleşti. Dişlerini birbirine bastırdı.
Sertçe yutkundum.
"Seni gördüm..." nefeslendi. "Ve senin yaptıklarını..."
Siktir.
"Ulan ne yaptım! Türk dizisi gibisin, taksit taksit anlatıyorsun ya!" diye sızlandığımda güldü. "Hoşuma gidiyor."
Yumruğumu gözünün ortasına getirdim. "Bak bakayım bu hoşuna gidiyor mu?" Gözlerini devirip başını geriye yasladı.
"Hem senin adın ne?" diye merakla sorunca tek gözünü açıp "Batu." dedi. "İyi. Mayıs ben de." Bağlı olan elini tutup tanışmışız gibi salladım.
"Memnun oldum." Sahteden güldüm. "Ben de memnun oldum ben de." diyerek kendime karşılık verdim.
Bana anlamsızca bakıp kaşlarını çattı. "Demek bana yalan söyledin." Dudaklarını yaladı.
Aha. Faka bastık.
"Eheh öyle demeyelim de herkese güvenmiyorum diyelim." İnandığını belli eder biçimde sırıttı.
"O zaman konuya dönüyorum." Nefesimi tuttum.
Siz de tuttunuz mu...
"Yunanistanda seni gördüğümde takip ettim. Sahile inmiştin, hatırlarsan?" Hatırlamaz mıyım o lanet günü! Kezo ve başka bir kedi işi pişirmişlerdi!
"Sonra güneşlenmek için gözlerini kapayınca ufak bir elektriklenme oldu sanki." Nefeslendi. "İlk önce benim hayal gücüm olduğunu düşünmüştüm. Ta ki onu görene dek." Korkuyla yutkundum.
"Neyi?"
"Gökyüzünde ortaya çıkan kara deliği."