KATİL

1002 Words
Her öğlen burada olacağım. Senden başka birisi daha var. Yalnız değilsin. Lütfen kaçma. Sana ihtiyacım var. Şehrin ayrı ayrı her köşesine yazdığım yazılara göz gezdirdim ellerimi ceketimin cebine yerleştirirken. Umarım gelirdi. Gök gürlemesiyle beraber yağmur yapmaya başladığımda hızlı adımlarla ilerledim. Otelin suit odalarından birisine girdim. Gerçekten şatafatlıydı. Islak saçlarımı havluyla kuruladım. Hasta olacaksın. "Bir hasta olmadığım kaldı zaten." diyerek gözlerimi devirdim ve sırtımı yatağa bıraktım. Tavanı izlerken, "Şerefsiz!" diyerek tısladım. "Kaçtı ya." dedim hayretle. "Resmen benden kaçtı." dudaklarım kendiliğinden büzüldü. "İnanılır gibi değil." Yorganı üstüme çekiştirerek uyumaya çalıştım. Ama uyuyamayarak ayağa kalktım. "Buradan çıkmanın bir yolu olmalı." diyr mırıldandım. "Dünyada tek insan değilim, artık bundan eminim ama insanlar ortalıktan nasıl kayboldu?" Saçlarımı karıştırdım. Pencereye doğru yürüyüp başımı cama yasladım. "Lütfen bir işaret...bir işaret istiyorum." diyerek ağlakça mırıldandığımda gecenin karanlığına rağmen, ağaçların ortasında bir adam gördüm. Buraya bakıyordu. Odanın her bir köşesine yerleştirdiğim lambaların ve mumların ışığı dışarıya yansıyordu. Simsiyah giyinmişti. Kapişonlusunu başına çekmişti ve ellerini cebine yerleştirerek bana bakıyordu. İçim titredi. Ve içimdeki bir ses, onun iyi biri olmadığını söylüyordu... Buraya geliyordu. Hassiktir. Elimdeki feneri sıkıca kavrayarak çıplak ayaklarımla odadan çıktım. Bir üst kata merdivenlerden tırmanmaya başladım. Tam bu sırada en aşağı kattan kırılma sesi geldi. "Merhaba?" diyen kalın, erkeksi bir ses heceleyerek söylendi. "Nereye kaçıyorsun?" Sertçe yutkunarak daha hızlı tırmandığımda kolum kenardaki bibloya çarptı ve biblo parçalara ayrıldı. "Oysa ki dün beni kovalayan sendin." dedi ve kıkırdadı. Merdivenlerden çıkma sesini duyuyordum. Bir odaya girdim ve beyaz gömme dolabın içine saklanarak fenerimin ışığını kapadım. "Ne bu?" dediğinde sesi oldukça yakından geliyordu. "Kaçan kovalanır taktiği mi?" Elimi dudaklarıma götürerek sertçe bastırdım. Bir ses her şeyi mahvederdi. Bir seri katile yakalanmadığın kalmıştı. Hadi ama! Seri katil olup olmadığını bilmiyoruz ki... O zaman karşısına geç ve gülümse. Seni cani! Canıma susamadım. O zaman karşımızda bir seri katil var diyebilir miyiz? Deriz deriz. Kapı kulpu yavaşça çevrildi... "Saklanbaç mı oynayacağın tuttu?" İçeriye dolan adım sesleriyle dudaklarının üzerindeki elimi iyice bastırdım. Manyak çıktı. Acaba elinde silah falan var mıdır? Ulan salak bir sürü silah mağazası var bir tane alamadın mı? Dünyada tek insan olduğunu sanıyordum! Buradan çıkmazsan tek insan kalacak ama kalan sen olmayacaksın... Yani cidden, hayatımda aldığım en güzel moral motivasyondu. "Elma dersem çık, armut dersem çıkma!" Gözlerimi hafifçe açarak dolabın delikli yerlerinden bakmaya çalıştım. "Elma!" Bir anda gözlerimin önünde beliren beden ile hafifçe sıçradığımda dudaklarım ısırmaktan kanamıştı. Kalp krizinden öleceğim. Sen mi bem mi? Geri zekalı sen bensin, ben senim. Tamam, haklısın. "Elma dedim ama," diyerek hayıflandı ve odanın tam ortasında durdu. Arkasından bir şey çıkardığında gözlerimi kısarak baktım. Lütfen o gördüğüm şey bıçak olmasın! "Çıkarsan iki düzgün insan gibi konuşabiliriz." dediğinde gözlerimi devirdim. "Ama eğer olur da," dediğinde sesi karanlığa bürünmüştü. "Olur da ben bulursam, o zaman kötü olur." Psikopatça gülümsedi. Çıksan mı ki? Ne zamandan beri manyakların lafına güveniyorsun? Sana da güvenmemem gerekirdi! İç sesimin düğmesini kapattım. "Şimdi çık bakalım." Başımı arkamdaki yere daha fazla yasladım. Hala saklanıyor oluşum onu iyice sinirlendirdi ve bir anda ayağa kalktı. Kalkışıyla beraber bıçak yere düştüğünde gördüğüm şey, kalbimin yerinden çıkmasına sebebiyet verecek cinstendi. Bıçağın üstünü kanlar süslüyordu. İki saattir soluksuz oturduğum yerde kıpırdanarak kapağı açtım ve ayaklarımı yere sarkıttım. Uyuşmuşlardı. Yerdeki kan izlerine bakarak sessizce odadan çıktım ve merdivenlerden inmeye başladım. Arkadaki gerilim müziğini duyuyor musun? Gerilimi yaşatan sensin. Bıçağı kanla kaplı adam değil yani? Sanırım o da var. Etrafa bakarak mutfağa gitmeye başladım. En azından bir bıçak şimdilik işimi görebilirdi. Kapıyı açtığım an gördüğüm kişiyle gözlerim büyüdü ve hemen yanımdaki duvara sırtımı yasladım. Ölüme gidiyor, korkmuyorum. Oradaydı! Yeşil elmayı üstüne sürterek ağzına götürdü ve sertçe çiğnemeye başladı. "Bu kız fazlasıyla zor." dediğinde biriyle konuşuyor gibiydi. "Acaba onu kokusundan tanıyabilir misin?" diyerek mırıldandı ağzındaki elmayı döndürürken. "Odada birkaç kıyafet parçası bulmuştum." diye devam etti. "Ama senin onu parçalamayacağından emin değilim," cıkladı. "Bu yüzden olmaz." Seri katilin yanına bir de deli eklendi. "Gel bakalım oğlum." diyerek yere eğildiğinde bir köpek ona doğru sokuldu ve başını okşadı. Labrador cinsi.. Labrador. Ve ben, saniyeler içinde köpekle göz göze geldim. "Uslu köpekçik." diyerek ellerimi uzattım ve geri geri gitmeye başladım. O adam, köpeğin tasmasından sıkı sıkı tutarak üzerine gelmeye başladığında korkudan her an ölebilirdim. "Bismillahinahmanırrahim." diyerek bağırıp koşmaya başladım. Arkamdan köpeğin hırlamasını duyuyordum! "Ateş, sakin ol oğlum." dedi kalın, bariton bir ses. Otelin tam ortasında duran heykelin üzerine çıktım ve köşesi işaret ettim. "Canıma kastın mı var be?!" diye çemkirdim. Katile bunu demek... "Oradan in." dedi sakince ve tam heykelin önünde durdu. "Siz gidin, ben inerim." dedim hızlı hızlı. Neşeden uzak bir gülüş gönderdi. "Gerçekten seni burada bırakacağımı mı sandın?" dediğinde elimle kış kış hareketi yaptım. Bir elime bir bana bakıp başını sağa sola salladı. "İndiririm seni oradan." diye kızgınca konuşunca orta parmağımı gösterdim. Tutkulardan intihar, günlerden çarşamba, Ve ölmekten bir sayfa, sayfa... Parmağıma bakarak dilini şıklattı. "Kötü adam olmak istemezdim," dediğinde köpeğin tasmasını gevşetmişti. "Ama sen, kötü bir adam olmam için epey uğraştın." Köpeğin tasmasını bıraktı. Ateş, saniyeler üzerinde üzerime uçmuş, otel çığlığım ile inlemeye başlamıştı. "Al şunu üstümden!" diye bağırdığımda bana alaylı ifadesiyle bakmaya devam etti. Kollarını göğsünde birleştirip cıklayınca çığlık attım. Yüzünü buruşturup kulağını tuttu. "Cırlama cırlama." Üstümdeki köpeğe odaklandım. "Def ol git ulan manyak!" diye bağırınca Ateş daha fazla hırladı. Yüzüme gelen salyasıyla iyice çıldırma aşamasına gelmiştim. "Al şunu ya al!" diye bağırdım ona doğru. Bana doğru yavaşça eğilip köpeğin tasmasını tuttu. "Kaçmayacağından emin olmalı mıyım?" Dik dik suratına bakıp "Kaçmayacağım." diye tısladım. Erkeksi bir kıkırdamayla üstüme eğildi. "Eğer olur da kaçarsan," tehlikelice güldü. "Seni çok fena yaparım." Gerginlikle yutkundum. "Neden kaçacağımı düşünüyorsun anlamadım ki?" diye tiz sesimle söylendiğimde tek kalışı kaldırıp elini çenesine yasladı. Bu sırada kolundaki dövmelere kaysa da gözlerim hemen geri çektim. Bak bak! Def ol zihnimden sapık. Dağınık saçlarından tut yapış dudaklarına kızım! Karşımdaki eğer zihnimi okuyabilseydi direkt kaçardı...bundan emindim. Bir saniye. Bir saniye! Aklıma gelen şeyle içten içe güldüm. O, üstümdeki köpeği alınca, köpeğe kötü kötü bakıp ayağa kalktım. "Ona böyle bakarsan seni saniyeler içinde parçalar." Hemen sahteden güldüm ve köpeğin başını sevdim. "Yav ne kadar tatlı bu?" Tekrardan kahkaha attım. "Güzel köpekçik." Derin bir nefes alıp ona döndüm. Lütfen yapma. "Ee naber kanka?" diyerek omzuna kolumu attım.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD