14. TUZAK!

1309 Words
ALTAY'IN AĞZINDAN... "Burası olduğuna emin misin?" dedim Toprak'a. Tam evden çıktığımızda bir abla kesti önümüzü. Ev sahibinin buradan ayrılırken telefonda Ortahisar'da ... sokağında bir ev kiraladığını, oraya yerleşeceğini söylediğini duymuş. Tarif edilen sokağa gittiğimizde dükkanlara, esnafa sorduk, soruşturduk. Daha bugün birisinin taşındığını söylediler. Apartman gösterişli, denize sıfır manzaralarıydı. "Burayı tarif etti amca." dedi Toprak. "Kaçıncı katmış?" "4. kat. Şimdi soru sormayı bırakta yürü!" Silahlar belimizdeydi. Şimdilik emin olmadığımızdan etraftaki insanları korkutmak istemedik. Çünkü Ortahisar çok merkezi bir yerdi. Turistlerin yoğunlukta olduğu ilçelerden birisiydi. "Şansa kapı da açıkmış!" Açık kapıdan içeri girip merdivenlerden koştur koştur 4. kata çıktık. "Burası!" dedi Toprak önünde durduğu kapının. "Ne yapacağız? Kıralım mı kapıyı?" "Gerek yok!" diyen Toprak kapıyı ittirince anladık ki açıkmış zaten. Hiçbir önlem almadan içeri atladık. Tam salon çıktı önümüze. Silahlar belimizden elimize, gözler her yerde. Cam kırıkları gördük. Dört bir yana saçılmış camlar vardı. "Neler dönüyor lan burda?" dedi Toprak. Bir şeyler döndüğü kesindi çünkü ev savaş alanından halliceydi. İki kişinin çarpıştığı, mücadele verdiği kesindi. "Altay!" dedi Toprak. Bir yerde durmuş, dikkatlice bakıyordu. Yanına gittim. Önümü kesen bedenini aşarak baktığı noktaya gözlerimi diktim. Kan... Kan vardı. Hem de taze kandı. "Altay ne olmuş burda? BENİM KIZ KARDEŞİME NE OLMUŞ ALTAY!" Uçurumun kenarında ince bir ipe bağlı olan hayatım artık o uçurumun en dibindeydi. İp kopmuş, bedenim kendini kayalıkların sertliğiyle buluşturmuştu. Her yerime batan taşlar gidici olduğumun habercisiyken yaşamak için çırpınıyordum. Yere çöktüm. Nefesini kontrol etmeye çalışan Altay'ı gördüm o uçurumun dibinde. Elimi uzattım ama tutmadı. 'Zaten yaşamıyordum, bırak artık nefes de almayayım!' dedi. 'Sen gidersen Umay'da gider!' dedim durdu. O da kıyamıyordu katır inatlı keçiye. Kendinden çok sevdiğini düşünüyordu. 'Umay yaşasın...' dedi uzattığı elimi tutarak. İşte tam o an Toprak'ın omzuma dokunuşuyla nefes nefese kendime geldim. Sanki sahiden düşmüştüm uçurumdan, yuvarlanmıştım en dibine. "Hhaaaahhh!" dedim derin nefes alarak. Hani suyun altında çok kalırsınız da sonra yüzeye çıktığınız ilk an oksijeni içinize çekersiniz ya, işte aynı öyle olmuştum. "İyi misin?" dedi Toprak. "İ-İyiyim!" dedim. "Öyle gözükmüyorsun. Bak iyi değilsen sen geride kal. Bana bir enkaz daha lazım değil!" dedi. "İyiyim dedim! Umay'ı bulmadan da peşinden ayrılmayacağım!" "Nerede bulacağız? Koskoca şehir!" dedi umutsuzca. Elimi omzuna attım. Benim durumum nasılsa onunki benden beterdi. Canının bir parçası kayıptı. "Binanın güvenlik kameralarına bakalım. İlla bir ipucu çıkar. Hem... Bakalım kim yaralanmış?" İhtimaller doğrultusunda Umay'a zarar gelmiş olması da vardı. Aklım yerinden çıkacak gibi oluyordu bunu düşününce. İkimiz destek olduk birbirimize. Apartman görevlisinden bizi güvenliğin yanına çıkartmasını istedik. Neyseki adam fazla uzakta değildi. Başta itiraz etti, gösteremeyeceğini söyledi ama durumu izah edince kollarını sıvadı. "Kan taze olduğuna göre fazla uzak zaman dilimine bakmayalım. Yaklaşık yarım saat, 15 dakika öncesine gidelim." dedim. Toprak'la birlikte kollarımızı masaya koymuş, tek detay dahi kaçırmamak için gözlerimizi bile kırpmadan ekrana kilitlenmiştik. "Hemen açıyorum!" dedi güvenlik. Bir kaç tuşa bastıktan sonra ekran açıldı önümüzde. "Bu yaklaşık 20 dakika önce." dedi. Şu anlık durum sakindi. Binaya giriş ya da çıkış yoktu. "Hızlandırsana!" dedi Toprak. 2× hızına aldı güvenlik. İşte o sıra binadan koşarak çıkan bir kız gördük. "Dur dur!" dedi Toprak. "Durdur, hemen durdur kaydı!" Kayıt durdu. "Az yaklaştırsana!" Yaklaştırdı. Yüzüne baktık. Umay'dı... Allah'ım... Yaşıyordu... Umay yaşıyordu... "UMAY!" dedi Toprak. Sesindeki sevinci bastıran öfke ve intikam hırsıyla tuhaf hâl almıştı tınısı. "VALLA UMAY BU ALTAY!" dedi. Koşarak kaçıyordu binadan. Demek ki kaçmıştı. Pekiyi neden kaçmıştı? Niye kaçmıştı? "İleri sar abi! Hemen ileri sar!" Kayıt ileri sarılıyordu. Umay'ın gidişinin ardından 5 dakika geçmişti fakat hâlâ çıkan yoktu. "Ee?" dedi Toprak. "İso yok!" Kafasını kaldırıp önündeki sandalyeye tekme atarken ekranda gördüğüm kişiyle kaşlarım çatıldı. "Dur!" dedim Toprak'ın koluna vurarak. "Abi sen de durdur!" Toprak'ta tepkimin ardından ekrana kilitlendi. Üstü çıplak olan şerefsiz İso'ydu! Yaklaşma yapılmasına gerek yoktu. Onun pislik yüzünü nerede görsem tanırdım. "LAN!" dedi Toprak ellerini masaya vurarak. "***** OĞLU! ***** ŞEREFSİZİ! ******* ÇOCUĞU! SENİN ÜSTÜN NİYE ÇIPLAK! BACIMA NE YAPTIN LAN!" Birimizin sakin kalması gerekiyordu ve ne yazık ki bu kişi bendim. Ellerim titriyordu, inkâr edemezdim. Fakat tek tesellim Umay'ın üstündeki elbiselerinin bütün oluşuydu. Her hangi bir yırtık yoktu. Ama kaçamasaydı, düşünmek bile istemiyorum... "KOÇYİĞİT SÖZÜ OLSUN! SENİ BULDUĞUM İLK YERDE ÖLDÜRECEĞİM İSO!" Belindeki silahını eline alarak kapıya ilerledi. "Abi kimseye bahsetme, aramızda kalsın! Her şeyi halledeceğiz!" dedim güvenliğe çıkmadan önce. Adam da şaştı kaldı. Zaten cevap vermesini bile beklemeden Toprak'ın ardından gittim. Bu deli, benden de deliydi. "NEREYE?" diye bağırdım ardından. "O İTİ BULMAYA!" "NERDE BULACAKSIN!" "BİLMİYORUM!" dedi bana dönerek. Silahla kafasına vuruyor, saçlarını adeta yonuyordu. İçimde kopan kızılca kıyametin dışa vuran versiyonunu gösteriyordu bana Toprak. Eğer tek olsaydım aynı durumda ben olurdum. "BİLMİYORUM LAN! BENİM BACIM NERDE, ŞİMDİ NE YAPIYOR HİÇ BİLMİYORUM! SAHİP ÇIKAMADIM OĞLUM! KENDİ ELLERİMLE TESLİM ETTİM ONU O ŞEREFSİZE!" "SEN BİLEMEZDİN! AYRICA ŞİMDİ BUNLARI DÜŞÜNMENİN ZAMANI DEĞİL! POLİSE GİTMEMİZ LAZIM!" "YOK! POLİS BULURSA O İTİ YAŞATIR, BEN YAŞATMAYACAĞIM!" "OLAYLAR BİZİ AŞTI TOPRAK! DESTEK LAZIM!" "BENİMLE GELİYORSAN GEL, YOKSA İŞİME KARIŞMA!" Öyle inatçıydı ki ölürdü de Toprak kız kardeşini bulamadı dedirtmezdi biliyorum. Ama bazı zamanlarda inadı kenara koymak gerekirdi... ••• "Buraya niye geldik?" "Umay ne zaman bizle kavga etse, bize kızsa hep buraya gelir, saklanırdı." Akşam karanlığı çökmüş, Güneş gökyüzünden çekilmişti. Ayın aydınlattığı sokaklar haricinde her yer kapkaranlıktı. "Köy varken niye buraya gelsin?" Elindeki ışıkla birlikte bana döndü. Tam gözüme çakarak "Lan salak!" dedi. "Kaçmış ya kız hani! En yakın neresiyse oraya sığınır elbet!" Doğru. Öfke anında sağlıklı düşünmeyi bırakıyordu beynim. "Tamam, çek şunu gözümden!" dedim. "O zaman afkurma da peşimden gel! İlerisi daha karanlık. Abim benim..." dedi sesi titreyerek. "Eğer habu karanlıkta seni burada bulursam yemin ediyorum mahvolurum! Karanlıktan çok korkarsın sen Umay..." Bedenimi zorla taşıyan ayaklarım iyice sarsıldı. İnsan bir korkusundan kaçıp diğerine sığınmayı seçiyorsa gerçekten çaresiz kalmıştır demek. Ah benim sevdiğim kadın... Her şey farklı olabilirdi Umay'ım, kızıl güneşim benim... İlerledikçe daha da karanlık oluyordu etraf. Ormana çok yakındık. Etraf ağaçlarla kaplı, kurt ulumaları kulaklarımızda çınlıyordu. Umay kurttan da çok korkuyordu. Burada olmasını hem istiyordum hem de istemiyordum. Eğer buradaysa kim bilir nasıl korkmuştur, değilse de İso'nun yakalamış olma ihtimaliyle yanar tutuşurdum. Allah'ım... Sen aklıma mukayyet ol... "Az kaldı. Az sonra küçük, eski bir ev belirecek önümüzde. Tahtadan yapılmış. Eğer sarı bir ışık yanıyorsa Umay içeridedir." Kalbim ağzımda ilerliyordum. Neyseki dışarıda değildi, bir evdeydi. Bastığımız yerlerde ayağımızın altında ezilen çimen sesleriyle iyice geriliyordum. Tepeyi aştığımızda bir ev gördük sahiden. Maalesef... Kapkaranlık bir evdi... "Hayır..." dedi Toprak yere çökerek. "HAYIR UMAY! BURDA OLMAN LAZIMDI GÜLÜM! YAPMA BUNU BANA!" Sessiz dağların arasında dağılıp tekrardan kulağımıza ulaşan haykırışlarıyla ben de çöktüm yere. Umut insanı yaşatır da, öldürürde. Bizim umudumuz ilk önce yaşatmış, ardından direk kafamıza sıkmıştı. Toprak buradan çok umutluydu. Eğer bulamazsak işimiz zor demişti. Belki Trabzon, belki Türkiye, belki de yurtdışı... Nereye gideceği belli değildi. Heleki öğrendiğimizi duyduysa bir saniye bile durmazdı buralarda. Omuzlarım çöktü, tıpkı umudum gibi. Gözlerimden aşağı süzülen yaşlar toprağa damlarken Gonca'nın da dediği gibi sevdanın nasıl da insanı ateş çukurunun içine çektiğini en ağır yollardan öğrenmiştim. "SAHİP ÇIKAMADIM! TEK KIZ KARDEŞİMİZDİ LAN O BİZİM! SAHİP ÇIKAMADIM ONA!" Silahın bile her havaya sıkıldığında acı bir sesle çıktığını işitiyordum sanki. O da bağırıyor, haykırıyordu. Toprak içini dökerken benim sessiz kalmam daha da beterdi. Sevdiğimi haykırmak benim de hakkım değil miydi? Ama ben sustum, sessizce toprağa karışan gözyaşlarımın içine bıraktım çığlıklarımı. Kafamı kaldırıp gökyüzüne bakacaktım ki evde gördüğüm sarı ışıkla umut ışığının yeniden kanıma girdiğini hissettim. Ölürken yetişen doktor gibiydi... Son bir kalp masajıyla hayata dönmüş, yaşama tutunmuştum. "TOPRAK!" dedim ayağa kalkarak. "TOPRAK IŞIK, IŞIK YANIYOR!" Ağlamasını susturarak gözlerini ovuşturdu ve ayağa dikildi. "YANIYOR! YANIYOR LAN! ALLAH'IM ŞÜKÜRLER OLSUN SANA!" İşte bu çığlıklar mutluluğun adım sesleriydi. Koşa koşa eve gittik. Kapısı eski, yapısı asırlıktı. "UMAY!" dedi Toprak kapıyı açarak. Tam karşımızda, elinde fenerle bize bakan kızı görünce dizlerimin bağı çözüldü. "UMAY... ABİM... BULDUM ABİM... BULDUM SENİ GÜLÜM!" Bakışları donuktu. Sarı ışığın altında bile belli olan bembeyaz teni beni kuşkuya düşürdü. Gözümle etrafa bakınırken ardıma döndüm, kapıya baktım. İso, silah! "DUR!" dedim düştüğüm yerden ayağa kalkarak. "TUZAK TOPRAK!" Ve silah patladı, kapı üstümüze kilitlendi. Tuzağa düşmüştük. Tuzağın sonunda Umay'ın kurtuluşu varsa eğer, varsın toprak olsun bedenimiz...
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD