bc

YENİDEN SEV +18 Türkçe

book_age18+
31.7K
FOLLOW
205.5K
READ
dark
contract marriage
arranged marriage
drama
heavy
serious
mystery
love at the first sight
cuckold
like
intro-logo
Blurb

Arzudan kapanmayan dudaklarını kadının yanağına bastırdığında derin nefes aldı içine.

“Seninle sevişmek istiyorum. Terimiz, nefeslerimiz birbirine karışsın istiyorum. Sana baktıkça kalbim patlamak üzere. Fark etmiyor musun hissettiklerimi?”

Ediyordu, özellikle karnına baskı uygulayan erkeliğini hissetmemek imkânsızdı. Kocası yandığı gibi yakıyordu da. Korkuyordu, küçük kalbinin bu ateşin içinde yok olmasından korkuyordu.

“Lütfen izin ver çıkarayım.”

Gözlerini kapatıp açtığında dudağı kıvrılan adam parmak uçlarıyla mavi penyenin eteklerini tutup ağır ağır yukarı kaldırdı. Gözleri dümdüz olan göbeğin üzerinden yukarı çıktıkça arzusu daha fazla artıyordu. Nefesi sıklaşıyor, dişlerini dudaklarına geçiriyordu.

Penye yerde yerini aldığında parmakları göbeğinin üzerinde usul usul gezdi. Daha fazla ayrı durmak istemeyen dudakları birleştiğinde yandığı kadının dudaklarını tutkuyla öptü. Bir süre sonra Demet’in dudakları kıpırdadığında dudakları arasından boğuk bir şekilde inleyip bedenini kadına bastırdı.

Dudakları aralanan Demet nefes almaya çalışırken diliyle buluşan kocasının dili sayesinde ayakta zor durdu., Ellerini sert pazuların üzerine bastırırken kocasının dili ağzının içinde adeta dans ediyordu.

Bu adam üşüyorum diyerek yatağın içinde iki büklüm duran adam mıydı? Alev alev yanıyordu, yetmiyor kendiyle birlikte Demet’i de yakıyordu. Birlikte soğumaya başlayan suyun altında eriyorlardı.

Demet’i yukarı kaldırıp bacaklarını beline dolanmasını sağlayan adam suyu kapatıp karısının şeker gibi olan dudaklarını öpmeye devam etti. Farkında olmadan tırnaklarını omzuna batıran kadına kendini bastırmaktan geri duramıyordu. Asla bacak arasında olan erkekliğiyle hareket eden adam olmamasına rağmen, ihtiyaçlarım diyerek kadına gitmeyen bir adam olmasına rağmen karısını deli gibi hissediyor, onun kuytu köşelerine ulaşmak istiyordu.

Genç kadının sütyenini hızlı bir şekilde çıkarıp yere atan adam kadının şaşkın duran yüzüne yaklaşıp dudaklarını öptü.

“Utanma benden. Ben seninim sen de benimsin.”

chap-preview
Free preview
1. BÖLÜM
30. 12. 1997 Gök delinmiş gibi yağan yağmur genç kadının içini titretiyordu. Yatağının üzerine oturmuş, yırtık olan hırkasının kollarını aşağı doğru çekiştiriyordu. Soğuktan üşümüş parmaklarını ısıtmak adına hırkasını aşağı çekiştirdikçe sökük olan yerler kolaylıkla yırtılıyordu. Evleri gece kondu olduğu için çatıdan yere damlayan yağmur suyunun sesi gök gürlemesine karışıyordu. Şıp, şıp, şıp… Bu ses tüylerini diken diken ediyordu. Yere çarptığı her an kulaklarına işkence eden ses aynı zamanda sinirlerini de bozuyordu. Birazdan işe gidecek, bütün gece boyunca makina başında yayları taşlayacaktı. Ağır bir işte çalışmasına rağmen, uykusunu alması gerekirken, o bir kere bile gözlerini kapatamamıştı. Soğuktan çatlamış dudaklarını diliyle ıslatıp örtüyü üzerine çekti. İşe gitmesine iki saat vardı, biraz uyusa yorgun bedeninin dinleneceğine emindi. Gözlerini ağır ağır kapatıp uykunun cezbedici kollarına kendini bırakacağı an açılan odanın kapısıyla irkilip gözlerini açtı. Avuçlarının arasında olan örtüyü sıkarken korkulu gözlerle babasını izliyordu. Yine sarhoş olmuş sarsak adımlarla odasının bir köşesine ilerliyordu. Pantolonunun fermuarını indirmeye hazırlanan babasını görünce, “Baba,” diye bağırıp sarhoş adamın kendisine gelmesini sağladı. Yarı baygın gözlerle odayı inceleyen adam, “Hay aksi,” dedi fermuarını çekerken. “Tuvalet nerede?” “Koridorun sonunda baba.” Babası titreyen bacaklarıyla odanın çıkışına ilerlerken yanaklarını ıslatan gözyaşlarını silip zorla yataktan kalktı. Annesi öldüğü günden beri kendini alkole veren babasını tanıyamıyordu. Sürekli sarhoş gezdiği için ne yaptığını bilmeyen babası gün geçtikçe onu korkutuyordu. Tuvaletin yerini karıştırıp, evin içine idrarını yaptığından beri odasının kapısını kilitler olmuştu. Onun bu hali ruhunu yaralasa da elinden bir şey gelmiyordu. Babası ölen karısının ardından ölmek için gün sayan bir adamdı. Gözü ne kızını ne de başka birini görüyordu. Yıllardır içtiği için yakışıklı yüzü çökmüş, heybetli bedeni bir deri bir kemik kalmıştı. Bir zamanlar ne giyse üzerine yakışan adam şimdi pantolonların beline lastik bağlıyor, üzerine büyük gelen kazakların içine sığınıyordu. Saçı sakalı birbirine girmiş, düzenli bir şekilde yıkanmadığı için kötü kokan bir adam halindeydi.  Babasının bu haline acıdığı için yemeden içmeden kesilmişti Demet. Sürekli sildiği gözyaşlarını yerine yenisi alırken daha fazla yanaklarına bulaşan yaşları silmekle uğraşmadı. Çamaşır sepetinden aldığı solmuş kotunu bacaklarına geçirip kabaran saçlarını elleriyle düzeltti. Hüznü güzelliğini gölgeleyen hastalıktı. Ela gözleri, küçük burnu, kalın dudakları acısının arkasına saklanmış yaraydı. Çalışıp babasına, evine bakmak zorunda olduğunu düşünüp kendine bakmaya zamanı olmadığı gibi imkânı da yoktu. Yıkanıp temiz olması ona yetiyordu. Arkadaşları gibi makyaj yapıp, güzel kıyafetler giymek istese de şartlar onu zorluyordu. Kırmızı montunu üzerine geçirip sandalyenin üzerinde duran sırt çantasını aldı. Henüz servisin gelmesine bir saat vardı, babası birazdan evi yıkacak şekilde bağıra bağıra ağlayacağı için bir an önce evden çıkıp gitmek istiyordu. Soğukta durması onu etkilemez ama babasının hıçkırıkları yüreğini fazlasıyla yakardı. Çekingen adımlarla odadan çıkıp salonda birasını içen babasına doğru yürüdü. Yoğun alkol kokusunu içine çekmemeye çalışarak, “Ben işe gidiyorum baba,” dedi her an ağlayacak sesiyle. “Pantolonumun cebinde para vardı al onu. Kendine bir şey alırsın.” Başını geriye atıp, “Sağ ol baba,” dedi tekrar gözlerini babasının dağılmış haline çevirerek. “Al kızım, baban para veriyor sana. Kendine çikolata alırsın.” Yüzünü kaplayan buruk tebessümle başını iki yana salladı. O parayı ona veren kendisiydi zaten, babası sarhoşken ona para veriyor kafası yerine geldiği zaman paramı sen mi aldın diyerek söyleniyordu. Defalarca bu anı yaşadıkları için o parayı asla babasından almazdı. Koltuğa uzanan babasına bakmadan arkasını dönüp evin çıkışına ilerledi. Ayakkabılıktan botlarını alıp ayağına geçirdi. Yine göle dönmüştü hol. Kapıyı açıp el süpürgesiyle evin içine dolan suyu dışarı süpürdü. “Ah babam,” dedi doğrularak. “Ne olur içmesen, eskisi gibi evimizle ilgilensen.” Boşuna konuştuğunu bildiği için kapıyı kapatıp dışarı çıktı. Montunun şapkasını örtüp durağa doğru koşmaya başladı. Islanmaktan nefret etse de şiddetli yağmurun altında sırılsıklam olmuştu. Bedenini zorla durağa atıp ellerini cebine soktu. Saat gecenin on biri olduğu için sokakta kimse yoktu, biraz korku sarmıştı içini. Durağın altında beklerken gözleri sürekli sağ ve sol tarafa kayıyordu birileri geliyor mu diye. Kırık tuşlu telefonunu cebinden çıkarıp saati kontrol etti, henüz yarım saat vardı servisin gelmesine. Titreyen dişlerini kontrol altına almak adına dudağını ısırıp durağın en dibine girdi. Kollarını bedenine dolamış, olduğu yerde hareket ediyordu. Bir an önce servisin gelmesi için dua ederken aklı babasındaydı. Şu an komşularını rahatsız edecek şekilde ağlıyordur. Annesi meme kanseri olduğu zaman onun için gece gündüz çabalamıştı babası. Götürmediği doktor kalmamıştı, evdeki eşyaları satıp geceleri ek işe gitmişti annesinin masraflarını karşılamak için. Annesi saat gece on ikiye gelirken aralarından ayrılmıştı. Beş senedir babası o saatte ortalığı yıkacak kadar ağlıyordu. Komşuları bundan rahatsız olsalar da Demet için seslerini çıkarmıyorlardı. Ayak parmak uçlarının donduğunu hissettiği an yaklaşan servisi görünce derin bir nefes aldı. Neyse ki servisin içinde ısınacaktı. Servise binip her zaman oturduğu yere geçti. Kimileri sohbet ediyor, kimileri ise uyukluyordu. İnsanlarla konuşacak hali olmadığı için ellerini birbirine sürtüp ısınmaya çalıştı. On dakika sonra gergin olan bedeni gevşediğinde daha fazla gözlerini açık tutamadı. Sessiz olan arabanın içinde uyurken bedenini tamamen serbest bıraktı. Asla horlamamasına rağmen yorgunluktan horlarken arkasında oturan kırk beş yaşlarındaki kadın oturduğu yerden kalkıp yanına oturdu. Üstü başı ıslak olan kıza üzülerek bakıp omzuna elini koydu. Onu korkutmamak adına omzunu sarssa da Demet uyanmıyordu. Onun horlamasıyla gülen arkadaki iki gence sinir olan kadın, “La havle,” diyerek gençlerin susmasını sağladı. “Demet, uyan güzelim, iş yerine geldik.” Bir iki kere genç kadının omzunu silkince Demet sıçrayarak gözlerini açtı. Korkuyla etrafa bakarken kadın tebessüm edip ıslak saçlarının üzerinde elini gezdirdi. “Uyumadın mı gün içerisinde?” “Babam rahatsızdı o yüzden uyuyamadım.” Aile sorunlarını iş arkadaşlarına asla anlatmıyordu. Babasını seviyordu, ona çok kızıyordu ama asla kötü düşünceler beslemiyordu. Babasını iş arkadaşlarına anlatıp onu küçük düşürmek istemiyordu. Bu yüzden her defasında babasının hasta olduğunu söylüyordu. Başını sallayan kadın elinin üzerine yavaş yavaş vurup ona inanmış gibi yaptı. Bakışlarını üzerinden çekip ayağa kalktığında Demet’te onun gibi ayaklandı. Sırayla servisten aşağı inerken herkes koşarak fabrikanın içine ilerliyordu. Kartını okutan beklemeden soyunma odasına gidiyordu. Bunlardan biri de Demet’ti.  Merdivenleri ikişer ikişer çıkıp soyunma odasına geldiğinde çantasından çıkardığı anahtarla dolabının kapağını açtı. Giyinen kadınlara bakmadan ıslanmış kıyafetlerini çıkarıp iş kıyafetlerini giydi. Giyinen kadınların bir kısmı aşağı inerken elli yaşlarında olan Şermin Hanım Demet’in yanına yaklaşıp, “Nasılsın kızım?” dedi genç kızın gözlerinin altında parmağını gezdirerek. “İyiyim Şermin abla, sen nasılsın?” “Ben de iyiyim kızım. Hazır kimse yok sana kıyafet getirdim. Bunlar benim kızın yavrum. Aklına kötü düşünceler gelmesin, tertemiz çöpe gideceğine sen giyersin.” Her zaman ona yardım eden kadının ellerini tutup tebessüm etti. Bir bilse güldüğü zaman yüzünün güzelliğinin ortaya çıktığını. Şermin Hanım yumuşak yanağına hafif vurup, “Dolabına koy sabah evine getirirsin,” dedi. “Şermin abla, inan gerek yok.” “Sus bakayım, hiç itiraz istemiyorum. Kilitle dolabını aşağı inelim.” “Peki ablam, sağ olasın.” Kadın bir şey demeden odadan çıkarken çantayı dolabın içine koyup kapıyı kilitledi. Mesaisinin başlamasına beş dakika vardı. Koşar adım merdivenleri inip makinasının başına geçti. Yanına koyulan kasanın içine baktığında ister istemez yüzü buruştu. Son bir haftadır en küçük yayları ona taşlatıyorlardı. Parmaklarının uçları yara olmuş durumdaydı. Sayıyla çalıştıkları için günde en az Yirmi Bin ürün çıkarmak zorundaydı. Parmakları yara olduğundan bu durum bugünde zor gözüküyordu. Anlaşılan mesainin bitişinde ustabaşından azar işitecekti yine. “Bismillah,” diyerek kaba doldurduğu küçük yayları kucağına alıp, önünde dönen makinanın deliklerine takmaya başladı. Önünde ve arkasında çalışan iki kadın gayet hızlı bir şekilde kollarını hareket ettirmeye başladıklarında gayret gösterip o da elini hızlandırmaya çalıştı. Tabii yara olmuş parmaklarıyla ne kadar hızlı yapmaya çalışsa da kadınlara ayak uyduramıyordu. Bütün gece gözü kapanarak zorla çalıştı. Bir iki kere ustabaşı oldukça sert bir tavırla onunla konuşma yaptı. Çay paydosunda lavaboda içli içli ağlarken yanında bir tek Şermin Hanım vardı. Çalışkan, yeri geldi mi herkesten çok çalışan biriydi. Son zamanlarda rahatsız olduğu için uyuyamıyordu. Babası zaten sürekli bağırıp çağırdığından her an tedirgin olarak gözlerini kapatıyordu. Hayat ona acı çektirmeye devam ediyordu tıpkı şimdi olduğu gibi. Mesaisinin bitimine yakın muhasebeden onu çağırdıklarında ayakları hiç gitmek istemediği odaya zorla onu taşıdı. Kapıya vurup içeri adım attığında ona buruk bir halde tebessüm eden muhasebe müdürü Hamide Hanım’a doğru ilerdi. “Nasılsın Demet?” “İyiyim Hamide Hanım, siz nasılsınız?” Zorla tebessüm etmeye çalışarak, “İyiyim,” diyen kadın onun oturması için krem rengi sandalyeyi gösterdi. Tedirgin olan gözlerini kadının üzerinden çekmeden oturan Demet masanın üzerinde resmi olan evraka korkulu gözlerle baktı. “Aslında bu tür konuşmaları yapmayı sevmiyorum. Yaşadığımız dünyada maalesef bizden üstün olanlar kendilerini bizim sahiplerimiz sanırlar. İşe girmek için çok çabalarız, onların gözüne girmek için sanki bir canımız yokmuş gibi kan ter içinde işlerini yapmaya çalışırız. Sadece asgari ücret alırız ama onların gözünde milyarlar almış oluruz. Kapitalizm sistemde var olmak çok zor Demet. Çok üzgünüm, bu sabah çıkışın verildi. Üç yıllık tazminatın, bu ayki maaşın hesabına yatırıldı.” Gözünden damlayan yaşı silip, “Anlıyorum,” dedi. Sonra yara olmuş parmaklarına baktı. “Sadece bu hafta istediğim sayıda ürün çıkaramadım. Beni biliyorsunuz asla işimi boşlamam.” “Biliyorum tabii, buranın kuralı bu. İstedikleri ürünü çıkarmadığında maalesef işçisini düşünmeden çıkarıyorlar. Nesrin Hanım’ın ortağı Zafer Bey hesabına fazla para yatırdı. O senin nasıl emek verdiğini bildiği için Nesrin Hanım’a seni çıkarmaması konusunda konuşsa da maalesef Nesrin Hanım onu dinlemedi.” “Anlıyorum, nereye imza atmam gerekiyor?” Daha fazla konuşmak istemiyordu. Bir an önce bu fabrikadan ayrılıp evine gitmek istiyordu. Beni kovmayın diye yalvarsa patronunun umurunda olmazdı. Evrakları imzaladıktan sonra kartını teslim edip odadan çıktı. İçi kan ağlasa da dışarı karşı omuzları dik soyunma odasına ilerledi. Kimsenin yüzüne bakmadan kıyafetlerini giydi. Henüz onun haberi yokken işten çıktığını öğrenen kişiler arkasından fısır fısır konuşuyordu. Üç yıldır aynı ortamda çalışmışlar, aynı masada yemek yemişlerdi. Şimdi biri de hakkını helal et demiyordu. Hoş deseler de pek umursamıyordu. Ağlayarak yanına gelen Şermin Hanım, “Ah kuzum,” diyerek ona sarıldı. “Ben eşime söyleyeceğim, senin için iş bulduğunda hemen haber vereceğim sana.” “Sağ olasın abla. Hakkını helal et, bana annelik yaptın burada.” “Helal olsun, Rabbim yolunu açık etsin kızım.” Dolaba doğru eğilip çantayı Demet’in elleri arasına tutuşturdu. “Kalbinin güzelliği gibi hayatına temiz bir adam girsin kızım. Seni sevsin, değer versin.” “Âmin abla.” Daha fazla insanların meraklı bakışlarına şahit olmamak adına, “Hoş kal,” deyip odadan çıktı. Kimseye bakmadan servisin yanına gitti. Yerine oturduğunda sabah onunla ilgilenen kadının üzgün bakışlarını gördüğünde başını eğip o acıyan bakışları görmek istemedi. Dünyanın sonu gelmiyordu, bugün dinlenir yarın yine iş arardı. Servisten indiğinde eve gitmeden önce bankaya gitti. Hesabına yatan parayı gördüğünde gözleri büyüse de hızla kendini toparlayıp kartını geri aldı. Bankanın içine girip gişe bölümüne sıra aldı. Paranın bir kısmını yanına alacaktı, diğer kısmını ise hesap açıp oraya koyacaktı. Eğer babası parası olduğunu öğrenirse her gün ondan alkol ister, eve arkadaşlarını çağırarak yemek yedirirdi. Kendi gibi arkadaşları da alkolik olan babası onu düşünmüyordu. Henüz yirmi yaşında hayatın tüm zorluklarını yaşamış biri olarak kendi ayaklarının üzerinde durması gerektiğini biliyordu. Bankadan işlerini hallettikten sonra marketten kahvaltılık alıp eve geldi. Göle dönen hol canını fazlasıyla sıkmıştı. Ayakkabılarını çıkarmadan poşetleri mutfağa bıraktı. Islanan halıyı toplayıp kapının önündeki duvarın üzerine serip eve tekrar girdi. Evin içi de dışarısı gibi buz gibiydi. Salona girip yüzünü buruşturdu. Babası üstünü örtmeden koltukta uyuya kalmıştı. İlk önce onun üstünü örtüp pencereyi açtı. Alkol kokusunun azalması için diğer pencereyi de açmak istedi ama cereyan yapar diye açmadı. Babası büyük bir ihtimal üstünü örtmeden yattığı için hasta olacaktı. Oyalanmadan sobanın içindeki külü alıp çöpe döktü. Seri bir şekilde kovanın içine kömür doldurup evin içine girdi. Babası uyanmak üzeriydi, göbeğini kaşıyıp ağzını şapırdatıyordu. Burnunun ucu kıpkırmızı duruyordu. Dudakları soğuktan morarmış bir vaziyette içler acısıydı. Hiç mi fark etmiyordu üşüdüğünü? Ona bakmaktan vazgeçip odunları tutuşturdu. İstediği gibi yanmaya başlayan odunlar yüzünü güldürdü. En zorlandığı şeydi odunları yakmak. Sobanın kapağını kapatıp yerden bira şişelerini topladı. Babası altı bira şişesini birahaneye verip bir tane bedava aldığı için şişeleri atmıyordu. Daha önce attığında acısını fena halde çekmişti. O yüzden bir daha asla onun şişelerini dokunmuyordu. Evin işini bitirmiş, sofrayı kurmuş babasının uyanması için yanağını öpüyordu. Onun morarmış gözaltlarının üzerinde elini gezdirip, “Babam,” diye fısıldadı. Sanki karısının sesini duymuş hissine kapılan adam hızlı atan kalbiyle gözlerini açıp etrafa bakındı karısını görmek için. Ona tebessüm ederek bakan kızını görünce omzunu itekleyip, “Dibime niye giriyorsun?” diye bağırdı. Babasının bu tepkisine alışık olduğu için geri çekilip, “Kahvaltı hazırladım,” dedi üzgün sesiyle. Bir süre olduğu yer de duran babası elini yüzünü yıkamadan sofraya oturdu. Yüzünü yıka baba demek istedi ama son anda vazgeçti. Yeteri kadar yorgundu, babasıyla tartışıp ağrıyan başını daha fazla ağrıtmak istemiyordu. “Baba beni işten çıkardılar.” Omzunu silkti babası. “Boş ver, onlar kaybeder sen değil.” Kızmadığı için gülümsedi. “Bugün dinleneyim yarın iş bakacağım.” Ağzındaki zeytinin kabuğunu sofranın üzerine bırakan adam kızının solgun yüzünü inceleyip derin bir iç çekti. “Faruk amcan seni oğluna istiyor.” Başını hızla iki yana sallayıp, “Ben istemiyorum baba,” dedi. Faruk amcası iyi biri olabilirdi ama oğlu pisliğin tekiydi. Herkese karşı terbiyeli gözüken adamın sapık biri olduğunu bildiği için asla o adamla evlenmezdi. “Kızım benim halimi görmüyor musun? Kafam sadece yarım saat ayık kalabiliyor, sana zarar vereceğim diye korkuyorum. Evlen temiz bir yuvan olsun.” Temiz mi? O adamın resmen porno koleksiyonu vardı, ne zaman onu görse kızların özel bölgelerine baktığına şahit oluyordu. O adamdan deli gibi korktuğu için amcasının evine gitmiyordu. “Ben istemiyorum baba. Lütfen ısrar etme.” “Hazır işten çıktın, söyleyeyim Faruk amcana gelsinler seni istemeye.” Yediği lokmalar kursağında kalmıştı adeta. Yutkunamıyor, ağlamamak için kendini zor tutuyordu. Avuç içinde parçalanan ekmeği sofranın üzerine bırakıp salondan çıkan babasının arkasından baktı öylece. O sapık adamla evlenemezdi. Hayatını zindana çeviremezdi, babası içince ağzı bozuk bir adam oluyordu, etrafa idrarını yapıyordu ama onu taciz etmiyordu. Bu adam gözleriyle kızlara tecavüz ediyordu resmen. Kimliğini o kadar iyi gizliyordu ki herkes onun efendi biri olduğunu düşünüyordu. Babası evden çıkıp gidince sofrayı toplayıp yan komşusunun evine gitti. Eli ayağı karışmış vaziyette demir kapıya vururken bir an önce kapının açılmasını bekledi. Kapı açıldığında kambur duran kadına sarılıp hıçkırarak ağladı. “Demet’im, bir şey mi oldu kızım?” “Babam beni amcamın oğluna vermek istiyor Hacer teyze. Ben o adamla evlenmek istemiyorum, sana söylemiştim ondan korkuyorum.” “Dur dur, içeri gel hadi.” Kapıyı kapatıp içeri yürüdüler. Birlikte yan yana oturduklarında yaşlı kadın, “Ah,” diyerek iç çekip Demet’in elinin üzerini öptü. “Hani sana bahsettiğim bir delikanlı vardı hatırlıyor musun? Adı Ömer.” Başını iki yana sallayan Demet, “Hatırlamıyorum,” dedi. “Kafam o kadar dolu ki aklımda hiçbir şey kalmıyor Hacer teyze.” Yaşlı kadın başını kaldırıp Demet’in gözlerinin içine baktı. Kambur olduğu için başını kaldırması zor oluyordu. Rahatsız olmasını istemeyen Demet yere oturup ellerini yaşlı kadının dizlerine koydu. Kendini daha iyi hisseden kadın gülümseyip Demet’in yorgun yüzünü bir süre izledi. “Bak kızım, abimin bir oğlu var. Geçen sene karısından boşandı, kadın bunu aldatmış üstüne kendi kanından olan çocuğa kötü davranmış, onu aç bırakıp dövmüş. Beş yaşındaki çocuğu işkence etmiş resmen.” İçi acımıştı çocuğun başına gelenleri duyunca. “Vicdansız kadın,” dedi öfkesini bastıramayarak. “Yengem bu olanları duyunca felç geçirdi. Kızı onun tedavisi için uğraşıyor, abim desen yaşlı karısı ve torunu için çabalıyor ama yoruluyor. Evet, kızı yanlarında, her zaman yeğeninin üzerinden elini çekmiyor, çekmezde ama çocuk babasını özlüyor.” “Babası nerede?” “Babası asker, doğuda görev yaptığı için orada kalıyor. Oğlunu yanına almak istiyor ama bakacak kimsesi olmadığı için alamıyor. Çocuğun psikolojisi bozulmuş durumda kızım. Her gece babası için ağlıyormuş, annesi çocuğa işkence yapmasına rağmen annem ne zaman gelecek diyormuş. Anlayacağın aile perişan halde.” “Üzüldüm teyze. İnsan küçücük bir çocuğa nasıl kıyar ki? Ölüm kocasının ensesindeyken nasıl onu aldatır? Bu kadının merhameti hiç yokmuş.” “Yok kızım. Ben sana ne diyeceğim, Ömer evlenmek istiyor. Onun için çok zor bir durum ama oğluna yuva vermek, yanına almak için yeni bir hayat kurmak istiyor. Ailesi ne kadar itiraz etseler de oğlu için çabalamak istiyor.  İstersen sizi görüştüreyim, o hayırsız amcanın oğluyla evleneceğine vatanını seven bir adamla evlen. İçkisi, kumarı yok. Senin rahatın için elinden geleni yapar kızım. Akşam başını yastığa koyduğunda huzurla uyursun, ama kuzeninle evlenirsen yaşayacaklarını sen de biliyorsun.” Cevap vermeyip düşünen Demet ne diyeceğini bilmiyordu. Kuzeninden deli gibi korkuyordu, onunla evlenirse babasının evinde yaşadığı sıkıntıların daha kötülerini yaşayacaktı. Hacer teyzesinin bahsettiği adamla görüşürse üzerinde fazla sorumluluk olacaktı. Bir çocuğa bakacaktı, bakardı da. Asla gocunmazdı, ama nasıl evli olacaktı bilmiyordu. Sonuçta karşısındaki adam aldatılmıştı, her ne kadar evlenmek istese de kadınlara emindi ki güveni yoktu, belki de yanılıyordu. Düşünceleri arasında boğulurken yaşlı kadının elini yüzünde hissetti. “Ben onu arayayım akşam gelsin bir görüşün kızım. Konuşun, birbirinize kendinizi anlatın. Eğer kafanıza yatarsa bir adım atarsınız olmaz ise bu konu hiç açılmamış olur.” “Kimse duymasın ama. Babamın ya da amcamın kulağına giderse yanlış anlamalar olur.” “Gönlün rahat etsin yavrum, ben kimseye bir şey demem. Sen şimdi evine gidip yat. Akşam yedi sekiz gibi bize gelirsin.” “Tamam, Hacer teyze.” Yerden kalkıp yaşlı kadının kalkmasına müsaade etmeden çıkışa ilerledi. Sadece görüşecekti, eğer güvenilir biriyse kabul edecekti. Annesi hastalandığı zaman babası onu okuldan almıştı. Bir mesleği yoktu, çalışırdı. Ayakları üzerinde durmak için her işi yapardı ama yalnızdı. Artık yalnız olmak istemiyordu, ona değer veren biri olsun istiyordu. Babasının yanında kaldığı sürece onun arkadaşları tarafından rahatsız edilecek ya da kuzeniyle evlenmek durumunda kalacaktı. Bunu asla istemiyordu. Ömrünün beş yılı alkolik bir babayla zor geçmişti bundan sonraki hayatını sapık kocayla geçirmek istemiyordu. *** On bir saat uykunun ardından uyanan genç kız salondan gelen seslerle tedirgin oldu. Odasının ışığını yakıp kapıyı araladı. Salonun aralık duran kapısından babasının arkadaşlarının geldiğini gördü. Birlikte içki içip konuşan adamlar germişti onu. Odanın kapısını kapatıp kilitledi. Saat yediydi, kapıyı kilitlemeden uyuduğu için kendine kızdı. Bu adamlardan birinin odaya girdiğini düşünmek bile istemiyordu. Yatağın üstüne oturup dağınık saçlarını karıştırdı. Hacer teyzesine gitmesi gerekiyordu, eğer o adam geldiyse bekletmemesi gerektiğini de biliyordu. Bu kadar saat uyuduğu için ayağını yere vurup ofladı. Saçları kötü gözüküyordu, sözde erken kalkıp duş alacaktı. Yapacak bir şeyi olmadığı için ayağa kalktı. Çekmeceden aldığı siyah kot pantolonuyla gri kazağını giydi. Kıyafetleri biraz eskiydi ama temizdi. Saçlarını da balıksırtı örüp küçük aynayı kıyafetlerini koyduğu çekmecenin içine koydu. Babasına yakalanmadan evden çıkarsa ne mutlu onaydı. Korkudan nefes dahi alamadan kapıyı açıp kapının kenarına geçti. Koridor karanlık olduğu için içeridekilerin onu görme olasılığı azdı. Bir an önce dışarı çıkıp dikkat çekmemesi lazımdı. Yere eğilip emekleyerek kapının eşiğine geldi. Ayakkabılarını elini alıp dışarı çıktığında ses yapmamaya dikkat ederek kapıyı kapadı. Ayakkabılarını giyip yan tarafa koşarak geçti. Hacer teyzesinin kapısına elini peş peşe vururken o an fevri hareket ettiğini anladı. Elini geri çekip kapının açılmasını bekledi. Hacer Hanım kapıyı açtığında tebessüm edip, “İyi akşamlar Hacer teyze,” dedi. “İyi akşamlar kızım. Gel hadi, Ömer oğlum da seni bekliyordu.” O an gözle görülecek şekilde yanakları kızardı. Eve adım atıp Hacer teyzesinin arkasından ilerlerken kalp krizi geçirmek üzereydi. Bir yanda utanç hissi diğer yanda gerginlik vardı üzerinde. Salona adım attıklarında pencerenin önünde duran adamla göz göze geldi. O an ne yapacağını bilemedi. Merhaba mı demeliydi ya da iyi akşamlar mı? Aklı karman çormanken uzun boylu adam başını öne doğru eğip, “İyi akşamlar,” dedi tok sesiyle. O an içine kaçan sesini yakalayıp, “İyi akşamlar,” dedi ince ses tonuyla. Ömer tekli koltuğa otururken o Hacer teyzesiyle yan yana oturdu. İlk konuşmaya o başlayamazdı, çekinirdi. Babası yokluğunu fark etmeden bir an önce evde olması gerekiyordu. Ömer’in konuşmasını sabırla beklerken yanında uyuya kalan Hacer teyzesine gülümsedi. Yaşlı kadın normalde bu saatte uyuyan biri olduğu için gözlerini açık tutamıyordu. Onun haline tebessüm eden iki genç tekrar göz göze geldiler. Eğer konuşmazsa bütün gece sessiz oturacaklarını anlayan Ömer boğazını temizleyip Demet’in ona bakmasını sağladı. “Halam senden bahsetti bana, sana da benden bahsetmiş. Oğlum için evlenmek istiyorum. Hayatıma alacağım kişinin oğlumu sevmesini bana da saygı duymasını istiyorum. Sadık bir eş olmasını her şeyden çok istiyorum. Evleneceğim kişiyle İstanbul’da kalamam, bu yüzden eğer kabul edersen benimle birlikte Diyarbakır’a gelmen gerekecek. Benden sana zarar gelmez, karım deyip başımın tacı yaparım ama senden oğluma iyi davranmanı isterim. Beni boş ver ama oğluma iyi ol. Anne ol demiyorum bunu demeye hakkım yok. Sen ona abla olsan da bana yeter.” “Ama beni henüz tanımıyorsun, yani ben kötü biri değilim ama hakkımda hiçbir şey bilmiyorsun.” Üst dudağı çok hafif kıvrılan Ömer Demet’in gözleri hariç hiçbir yere bakmıyordu. Kötü biri olabilirim diyen kızın utançtan yanakları kızarıyor, konuşurken ses tonunu oldukça kısık tutuyordu. Onun kötü biri olduğunu düşünmüyordu. Buraya gelmeden önce hem onu hem de ailesi hakkında iyi bir araştırma yapmıştı. Oğlu için yeniden evlenmek istiyordu ama bu herkesle evleneceği anlamına gelmiyordu. Demet’in yaşadığı sorunları bildiği için nedense oğluna iyi geleceğini düşünüyordu. Belki yanlış bir karar veriyor olabilirdi ama sezgileri Demet hakkında olumluydu. “Sen biraz düşün Demet. Ben sana numaramı bırakayım bana cevabını verirsin. Bak sana doğrularımla geldim, sözlerimin hiçbirinde yalan olmadan konuştum. Cevabını geç olmadan verirsen sevinirim. Ben uzun süren nişanlılık dönemi olsun istemiyorum, bir ay iznim var eğer kabul edersen bir ay içinde evlenmek istiyorum.” Dürüst olan Ömer Demet’i etkilemişti. Onun için en önemli şey güvendi, bu adamın gözlerinde o güveni görüyordu. Arkaya dönüp baktığında evde arkadaşlarıyla beraber içen bir baba, bir de onu evlendirecekleri sapık bir adam vardı. Onlarla hayatına devam ederse hayatının daha kötü olacağını biliyordu. Karşısında oturan adam ise ona güven veriyordu. “Ben kabul ediyorum,” dedi beklemeden. Hemen cevap vermesini beklemeyen Ömer kısa bir an şaşkın bakışlarıyla ona baktı ardından hemen toparlandı. “İstersen biraz daha düşün.” “Düşünmeye gerek yok. Babam sürekli içiyor, şu an bile eve arkadaşlarını toplamış mezeler eşliğinde sarhoş oluyorlar. O evde tek olduğum için korkuyorum. Bir de babam benim amcamın oğluyla evlenmemi istiyor ondan korktuğum için bir an önce evden ayrılmak istiyorum.” Kaşları çatılan Ömer gergin duran elini yumruk yapıp burnundan nefes alıp verdi. “Bu akşam burada kal, ben yarın babanla konuşurum. Bir ay demiştim ama biz bir hafta içinde evlenelim. O evde kalman doğru olmaz, sarhoş olan insandan her şey beklenir.” “Babam bana zarar vermiyor ama arkadaşlarından korkuyorum.” “Baban uzun zamandır alkolikmiş Demet, ben seni araştırdım.” “Annem öldükten sonra böyle oldu.” “Anlıyorum. Bu akşam o eve gitmeni istemiyorum, dediğim gibi yarın babanla konuşacağım.” Başını sallayıp derin nefes aldı Demet. Ömer gitmek için ayaklandığında koltukta uyuklayan halasının başını öptü. “Telefonunu verir misin?” Cebindeki kırık tuşlu telefonu Ömer’e uzatan genç kız ayağa kalktı. Ömer kendi numarasını Demet’in telefonuna kaydedip çaldırdığında telefonu genç kıza uzattı. “Gitme vakti.” Çıkışa ilerlerken Demet arkasından gidip gitmeme konusunda bir süre düşündü. Gitmenin doğru olduğunu düşünüp hole çıktı. Ömer yere eğilmiş ayakkabılarını giyiyordu. Demet’in çekingen halleri hoşuna gitmişti. İlk karısının daha ilk günden üzerine atlaması aklına gelince sinirle nefesini dışarı bırakıp doğruldu. O kadını aklına getirmek dahi istemiyordu. “Kaç yaşındasın, Demet?” “Yirmi.” Kaşlarını kaldırıp, “Öyle mi?” dedi elini ensesine götürerek. Hakkında her şeyi öğrenmişti ama bir tek yaşını sormamıştı. Kendine lanet edip masum bir şekilde bakan kıza, “Şey,” dedi ne diyeceğini bilmeden. “Ben otuz bir yaşındayım, senin için sorun olur mu?” Başını iki yana sallayıp, “Sorun olmaz,” diyen Demet Ömer’in yüzündeki tebessümü görünce rahatlamış bir halde o da tebessüm etti. “Kapıyı kilitle, saat kaç olursa olsun beni aramaktan çekinme. Bu gece evine gitmezsen beni mutlu edersin.” “Gitmeyeceğim dedim ya,” diyen kızın sesinin yükseldiğini fark edince sırıtmamak için dudaklarını birbirine bastırdı. “İyi akşamlar.” “İyi akşamlar.” Kapanan kapı yüzünden aralarına mesafe giren çift bundan sonra bu yolda bir olmak için ilk adımı atmışlardı. Hayatında biraz olsun rahat olacağını, huzurla uyuyacağını düşünüp içeri giren Demet’in yüzünde mutluluğunun ifadesi varken arabasına yaslanmış birbirine çarpan bardak seslerini duyan adamın yüzünde ise öfke vardı. Damarlarından akan kan onu harlıyordu. Öfke vücudunu öyle bir sarıyordu ki ağızlarını yayarak konuşan adamları dövmemek için kendini zor tutuyordu. Yirmi yaşında dünyalar güzeli bir kıza sahip olan bir babanın düşüncesiz olması ateşini çıkarıyordu. Küfürlü sözcükler kulağına ulaştığı her dakika Demet’in evine doğru ilerliyordu. Yumruk yaptığı elini kapıya vuracağı an çalan telefonu sayesinde kendine geldi. Başını iki yana sallayıp arabasının yanına döndü. Demet eve gitmeyeceğim demişti, gitmezdi. Ya giderse? Kazağının boğaz kısmını çekiştirip arabasına bindi. “Gitmeyeceğim dediyse gitmeyecek Ömer. Kafanda kurup durma.” Arabayı çalıştırıp ilerlediğinde tekrar geri dönüp arabayı durdurdu. “Bu saatte trafik olacağı için burada kalmam en doğru karar.” Kollarını göğsünün üzerinde toplayıp başını koltuğa yasladı. Bu gece onun için oldukça zor geçecekti…

editor-pick
Dreame-Editor's pick

bc

ÇINAR AĞACI

read
5.7K
bc

HÜKÜM

read
223.8K
bc

MARDİN KIZILI [+18]

read
521.6K
bc

Ne Olacak Halim (Türkçe)

read
14.3K
bc

AŞKLA BERDEL

read
79.0K
bc

PERİ MASALI

read
9.5K
bc

Siyah Ve Beyaz

read
2.9K

Scan code to download app

download_iosApp Store
google icon
Google Play
Facebook