
''Var mı bize de davetiye?''
Duyduğum tanıdık ses karşısında hızla kafamı öne eğdim. Kalbim yerinden çıkacak gibi atıyordu. Nefes alamıyordum. Etrafta ooooo sesi yükseldi. Ellerimi birbirine kenetledim. Gözlerim buğulanmıştı. Omuzlarımda bir dokunuş hissettiğimde hafifçe olduğum yerde sıçradım. Belgin kulağıma bir şeyler fısıldadım ama ben hiçbir şey duymuyordum. Kulaklarım çınlıyor başım dönüyordu. Elimi Belginin omzumdaki elinin üzerine koydum. Güç almak istiyordum ve buna fazlası ile ihtiyacım vardı.
''Var elbet''
Alperenin cevabı ile Belgin imalı bir şekilde öksürmeye başladı bu hareketi beni fazlası ile rahatsız etmişti. Bütün dikkatler bir anda bize çevrilmişti. Başımı öne eğip saçlarımın yüzümü örtmesini sağladım. Şu an kendimi onunla karşılaşmak için hiç hazır hissetmiyordum. Dudaklarımı sımsıkı birbirine bastırdım.
''Maalesef elimizde ki davetiyeler bitti''
Belginin öfkeli sesi ile elinde duran davetiyeler tezatlık oluşturuyordu.
''Bir tane de mi yok Belgi''
Belginden derin bir iç çekiş geldi. Omuzlarımda duran elleri katılaştı. Kimseden çıt çıkmıyordu. Bense kafamı eğebildiğim kadar eğmiş yüzümü saklamıştım.
''BelgiNN''
Belginin öfke dolu sesi ile gerildim. Elimi omumda duran elinin üzerine koydum. Ona hep Belgi diye seslenirdi ve ondan başka kimsenin de öyle seslenmesini istemezdi. Belginde ondan başka bu şekilde seslenilmesine izin vermezdi asla. Başımı kaldırdım saçlarımı geriye savurdum. Kimseye bakmıyordum , bakamıyordum.
''Sen benim için Belgi'sin ve hep de öyle kalacaksın Belgi. Şimdi ver ordan bana bir davetiye''
Dudağım hafifçe yukarı kıvrıldı. Hep böyle inatçıydı hiç değişmemişti belli ki. Gülüşümü saklamak için hızla masanın üzerinde ki bardağı alıp dudaklarıma yasladım. Belgin ona doğru ilerledi ardından tam önünde durup masaya sertçe bir davetiye bıraktı ardından hızla yanıma geldi.
Biliyordum onun kızgınlığının da nefretinin de sebebi bendim. Ben yalnız kalmayayım kendimi yalnız hissetmeyeyim diye yanımdan hiç ayrılmıyordu. Belgin gibi bir arkadaşa sahip olmak eşsiz bir duyguydu. Benim için hiç düşünmeden onu silmiş bir anda hayatından çıkarmıştı. Kimin haklı haksız olduğunu tartışmadan sadece beni seçmişti.
''Eveeet davetiye olayı çözüldüğüne göre gel bakalım bir sarılalım. Neredeydin oğlum sen bunca zamandır?''
İsmail'in neşeli sesi il bir anda tüm masa ayaklanmıştı. Göz ucuyla masaya baktığımda tek oturanın ben olduğumu fark ettim. Kendimi fazlası ile rahatsız hissediyordum. Çaktırmadan sandalyemi geriye itip ayağa kalktım. Kalabalığa arkamı dönüp bir iki adım onlardan uzaklaştım . tüm bunları yaparken elime yapışan bardağımı hiç bırakmamış kafamı da hep yere sabitlemiştim. Sessiz bir köşeye geçip göz ucuyla insanları izledim. bir türlü bakışlarım ona gitmiyordu. Bakamıyordum ona. cesaretim yoktu. Belgi bir adım önümde korumamış gibi dikiliyordu. Alperen yanına gelip onu bir köşeye çektiğinde ona mahzun bakışlarımı gönderdim . Ne yazık ki beni ona unutturan tek insan iki hafta sonra kocası olacak olan adamdı. Onlardan bakışlarımı çekip yere odaklandım. Kalbim heyecanla çarpıyordu. Saçma salak bir şekilde ayağımla yerdeki desenleri çiziyordum.
'' Bu arada sizi biriyle tanıştırmak istiyorum''
Kulaklarım uğuldadı. Kaşlarımı tek bir çizgi olana kadar çattım.
''Hayatım gel bizimkilerle tanış''
Tam o anda kafamı kaldırdım. Göz göze geldiğimizde başımdan aşağı kaynar sular döküldü. Yanında beliren kişiye bakmadım çünkü gözlerimi onun harelerinden ayıramıyordum. Kalbim yerinden çıkmış koşarak ona doğru gidiyordu.
''Nişanlım Dilruba''
Sımsıkı tuttuğum bardak parmaklarımın arasından kayıp gitti sert zeminde tok bir ses bıraktı. Kalbim tam onun ayak ucunda durdu. Soluk soluğa kendini yere atıp hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı. Gözlerimi gözlerinden çekmeden fısıldadım.
''Asaf''

