Nefesimi tuttum.
Uzunca dayanabildiğim son noktaya kadar nefesimi tuttum. Yüzüm kızarana kadar derin bir öksürük komasına girene kadar nefesimi tuttum. Belgi hızla yanıma gelip beni sarstı. Sol tarafımdan bir bardak uzatıldı. Zangır zangır titreyen ellerimle bardağı kavradım. belginin yardımı ile dudaklarıma götürüp bir iki yudum aldım.
Rezil kepaze bir haldeydim.
Kendimi daha ne kadar basitleştirebilirdim.
Utanıyordum.
Aptal gibi davrandığım için kendimden utanıyordum. Yüzüme dökülen saçlarımı geriye savurdum. Derin bir nefes bıraktım. Yüzüme sahte bir tebessüm kondurmaya çalıştım. Ne kadar başarılıydım bilmiyordum ama elimden geldiğince gülümsemeye çalıştım.
''Suyu yutamadım ben bir anda şey olunca su şey oldu''
Saçma sapan söylediğim bir iki cümlenin ardından sustum. herkes ayakta dikilmiş pür dikkat beni izliyordu ve hepsinin gözlerinde tek bir duygu vardı.
Hepsi bana acıyarak bakıyordu.
Eski sevgilim deliler gibi aşık olduğum eski sevgilim yıllar sonra bir anda pat diye karşıma çıkan eski sevgilim üniversitenin yemeğine nişanlısı ile geliyordu ve nişanlısı çok güzeldi. Gözlerim onu buldu.
Bana bakıyordu. İçimden acaba o da acıyor mudur bana diye geçirdim.Suyumdan bir yudum daha aldım
''İyi misiniz?'Daha fazla su içmeyin lütfen''
Gülümsedim.
Onca kişinin içinde bana bu soruyu az önce eski sevgilimin nişanlım diye tanıttığı kız sormuştu. Alt dudağıma dişlerimi geçirdim. Gerçekten kim olarak bana iyi misin diye sorabiliyordu. Burada yıllardır birlikte okuduğum arkadaşlarımdan bir tanesi bile bu soruyu sormazken bu kız ne hakla benimle konuşabiliyordu.
''Rahatlamadıysanız sizi rahatlatacak bir kaç hamle gösterebilirim''
Kaşlarım havalandı.
Yok artık!
Dikkatli bir şekilde bana bakıyordu. Kendimi berbat hissediyordum. Tüm öfkemi alt dudağımdan çıkarmak istercesine dişledim. Bana doğru kararsız bir adım attığında elimi hızla havaya kaldırdım. bu hareketimle olduğu yere çakılı kaldı.
''İstemez''
Sesim oldukça kaba ve tok çıkmıştı. Şu anda tam bir aptalın gibi davranıyordum. Hiç tanımadığım bir insanın bana dokunmasını istememek aptallık sayılmazdı aslında. Kimin arkadaşı ya da nişanlısı olduğunun ne önemi vardı ben karşımda ki kızı tanımıyordum ve bana dokunmamasını istememem çok doğaldı.
''Dilruba doktor''
Ellerim iki yanımda sımsıkı yumruk oldu. Ateş saçan gözlerimi Dilruba doktor diyen adama çevirdim. Kıza doğru bir adım atıp hemen arkasında dikilivermişti. Gururlanmışmıydı o .Doktorsa doktordu bundan bananeydi.Bundan bizeneydi. Dünya üzerinde ki ilk doktor değildi sonuçta. Doktorsa doktordu napalım yani fakat keşke herkes benim gibi düşünmüş olsaydı. O sırada aptal üniversite arkadaşlarımdan oooo sesleri yükseldi hatta tüm bunlar yetmezmiş gibi Umut tüm patavatsızlığıyla ona yenge dedi.
Onun yanında bir kız vardı. Yıllar sonra onu görmüştüm ve yanında bir kız vardı ve oan yenge demişlerdi. Saçımı başımı yolmak istiyordum ama önce Dilruba denen kıza yenge diye seslenen Umutun saçını başını yolmak istiyordum. Kız da onure olmuş bir şekilde gülümseyip beni can evimden vuran o hareketi yaptı. Arkasında duran adama dönüp sırıttı bu da yetmezmiş gibi elini sımsıkı tuttu ardından bana baktı.
Gözlerim ikisinin kenetlenmiş ellerinde sabitlendi. Sıcacık pamuk gibi olan elleri şimdi başka bir kadının avuçları içindeydi ve benim kalbim bu görüntüye daha fazla dayanamayacaktı.
''Gidelim Belgin''
diye mırıldandım. Burada durup onların cıvık aşk kuşu hallerini görmek istemiyordum. Belgin bugün kaçıncıydı olduğunu bilmediğim aptal hareketlerinden birini daha yaptı. Ellerini birbirine vurup insanların dikkatini güzel doktor Dilruba'dan çekip bize odakladı.
''Millet biz kaçar.''
Topluluktan farklı nidalar yükseldi. Kimin ne dediği zerre umurumda değildi ben gözlerimi onların yapış yapış olan ellerinden ayıramıyordum. Onun yanında benden başka bir kız vardı ve onun ellerini sımsıkı tutuyordu. Benim yalnızlığımın yanında o ne kadar da kalabalıktı. Ben yıllarca tek başımaydım. Hayatıma kimseyi almamış sadece onun yasını tutmakla yetinirken o pek benim gibi düşünmemiş yıllar sonra yaptığımız üniversite yemeğimize kolunda bir kızla gelmişti üstelik bu kız sadece basit bir arkadaştan ibaret değildi. Bu kız onun nişanlısıydı.
''Arkadaşlar sizin durumun ciddiyetinin farkında değilsiniz galibe. İki hafta sonra benim düğünüm var ve benim daha bir sürü eksiğim var. Bu kadar sohbet muhabbet yeter. Herkesi düğüne bekliyorum muhakkak. O yüzden anlayış rica edip biz kaçıyoruz hadi Ahu''
Koluyla beni dürttüğünde sıçradım. Etrafıma bakıp gülümsedim. Olduğum yere çakılmıştım sanki. Çok rahatsız hissediyordum kendimi .Herkes bana bakıyordu üstelik herkes bana acıyarak bakıyordu.
Belgi seri hareketlerle ceketini giyip çantasını aldı ardından bana ceketimi uzattı. olduğum yerde durmuş insanlara gülümsemekle uğraşıyordum. Dudaklarımı birbirine sıkıca bastırdım. Elimde sabit bir şekilde duran bardağı masanın kenarına iliştirdim.
''Böyle olmadı ya hiç konuşamadık ki ya .Daha gelinliğini bile görmedik''
Şule ayaklarını yere vurup mızmızlanarak söylemişti bu sözleri. iyi ki de söylemişti çünkü bir nebzede olsa genelin bakışlarını kendi üzerine çekmeyi başarabilmişti. Hızla ceketimi giydim. Hala rahat değildim çünkü üzerimde sabit bakışlar hissediyordum. Kafamı kaldırıp göz ucuyla ona baktığımda göz göze geldik. Hızla bakışlarımı kaçırdım.
''Artık onu da düğünde görürsün Şuleciğim. Al Ahu''
Bir yandan bana çantamı uzatıyor bir yandan Şuleye laf yetiştiriyordu. Çantamı omzuma asıp sımsıkı tutundum ona.
Utanıyordum.
Keşke bugün buraya hiç gelmemiş olsaydım. Kendimi fazlası ile rahatsız hissediyordum.
''Kızlar kınaya oynamayacak olanlar gelmesin. Kınamda kimsenin nazıyla uğraşamam''
Etrafta işen kahkahalar yükseldiğinde bende gülümsedim. Bakışlarım onun sabit yüzünü buldu. Hareketsizce beni izliyordu.
''Hadi bakalım hepinizi öptük varsayın.''
Belgin herkese öpücük attığında uzaktan bende dönüp kibarca gülümsedim ayakta nedensizce dikilen insanlara.
''Yengecim kınaya bizde gelebiliyor muyuz? Ona göre bir bekarlığa veda partisi organize edelim''
Umutun sözleri etrafta tekrar kahkahalar yankılanmasına sebep oldu. Aramızda tek gülmeyen Belgin ben ve sürekli bana bakan o idi. Belgin ellerini beline koymuş Umuta laf yetiştirirken ben ufacık bir adım attım. O kadar küçük bir adım olmuştu ki fark etmiş miydi bilmiyordum bile.
''Zehirli düşüncelerini kendine sakla Umutcuğum''
Umutla atışmaları devam ederken ufak bir adım daha attım. Gözlerini asla üzerimden çekmiyordu ve ben adım atmakta bile zorlanıyordum. Kafasını saniyelikte olsa başka bir yöne çevirmiş olsa var gücümle koşacaktım buradan.
Gözlerimi gözlerine sabitledim.
Utanıyordum.
Büyük aksak bir adım attım ona doğru. Yüz ifadesi aynı duruyordu. Dudaklarımı dişledim. Çantamın askısını sımsıkı tuttum. Bir aksak adım daha attığım da kaşları çatıldı. Bakışları sol bacağıma kaydığında olduğum yere çakılı kaldım.
Belgin sonunda Umutla olan mücadelesine son vermiş olacak ki Alperenin elini sımsıkı tutmuş herkese gülümseyerek el sallıyordu. Derin bir nefes aldım. Gözlerim dolduğu için etrafı buğulu görüyordum. Gözlerimi ondan kaçırıp bir iki adım daha attım. Tam o anda yapmamam gereken bir şey yaptım. Kafamı kaldırıp ona baktığımda yanaklarıma yaşlar süzüldü. İlk defa ona baktığımda göz göze gelmedik. Çünkü bu sefer gözlerime değil direk sol bacağıma odaklanmıştı.
Ardından kafasını kaldırıp bana baktı. Yakındık. Kokusu çoktan etrafımı sarmıştı bile. Kendimi onun benliğinde kaybetmek istemiyordum. ona bu kadar yakın olmak istemiyordum. Onu görmek istemiyordum. Onun beni böyle görmesini istemiyordum.
Şaşkındı.
Uzun uzun gözlerime baktı.
Neler olduğunu anlamaya çalışıyor gibiydi. Gözlerimi zorlukla ondan ayırdım. Bakışlarım mıknatıs gibi birleşik olan ellerine kaydı. Derin bir nefes aldım. Yüzümde buruk bir tebessüm oluştu. Başımı öne eğip sessizce topal bacağımı sürükleyerek çıktım ordan.