21

1082 Words
Dağhan ciddiyetle konuştuğunda ikizi bir an ağzını açsa da sesini çıkarmadan önce dudaklarını tekrar birbirine bastırdı. Onun sessiz kalmaya karar vermesi rahatlatıcıydı. Dağhan bunun normal olup olmadığını bilmiyordu ancak nişanlısından soğuduğunu ilan edecek olmak onu biraz utandırıyordu. Sanki bir şeyleri yanlış yapmış ve hata etmişti. Şimdi bunu itiraf etmek zorunda olması yetmiyormuş gibi ne yapacağına dair de bir fikri yoktu. Sahiden bu durumda olmak onun için zordu. “Bir süredir,” dedi sakince. “Nisan ile ilişkimiz beni yormaya başladı.” Sözünün kesilmesini beklediyse de kimse araya girmedi. “Nisan’ın bazı yönlerden bizim yaşantımıza uymadığının farkındayım ancak bu durum hiç bu kadar rahatsız edici olmamıştı. Biz birçok konuda anlaşamasak da daima günün sonunda orta yolu bulmaya çalışan bir çift olduk. Şimdiyse…” Eğer takım elbise giyiyor olsaydı tam da şu an kravatını gevşetmek isterdi. Bu, ilk müvekkilini savunmak için mahkemeye gittiği günü anımsatmaya başlamıştı. O gün konuşması bile gerekmiyordu, o zamanlar sadece bir stajyerdi ama kalbi mantığını görmezden gelerek nefes almasını zorlaştırmıştı. Şimdi de durum hemen hemen aynıydı. “Ben… Kendimi çok yorgun hissediyorum. Nisan’ı üzmek istemiyorum ama aramızda bir sorun yokmuş gibi rol yapmak da istemiyorum. Yine de ne yapmam gerektiğini bilmiyorum.” Derin bir nefes aldı ve annesinin gözlerine baktı. Onu tartar gibi inceliyor, sözünü bitirmesini bekliyordu. “Çok aptalca davrandığımı düşünüyorum ama ne yapmam gerektiğini gerçekten bilmiyorum.” İşte esas sorun buydu. Hayatı, yorumlaması gereken kanunlar kadar karmaşık değildi. Eğer bu soru ona sorulsaydı, daha rasyonel bir bakış açısıyla cevap verebilirdi ama birini bile bile incitecek olmanın ağırlığı Dağhan’ı rahatsız ediyordu. Üstelik şu an nasıl hissettiği önemli değildi. Sonuçta onlar uzun süredir bir aradaydılar ve Dağhan, Nisan’ın kalbini kırmak istemiyordu. Nisan onun ne kadar korkak olduğunu anlayıp yüzüğü atsaydı, herhâlde biraz olsun içi rahatlardı. Oysa evlenmek istemediğini fark eden, geri adım adan, kadını yüzüstü bırakan oydu ve bunun üstüne bir de onu terk mi edecekti? Yüzünü buruşturmadan edemedi. “Anlaşılan ilişkinizi bitirmek istiyorsun ama bunu yapan taraf olmak istemiyorsun. Seni doğru mu anlıyorum Dağhan?” Annesinin sesi o kadar sakindi ki ürperdi. “Evet, anne.” Bunu başka birinin ağzından duyunca tuhaf bir şekilde kararı gözüne daha net görünmüştü. “Sen ağzını kapalı tut Doğuhan.” Kardeşinin konuşmaya niyetlendiğini fark etmemişti ancak annesi gözlerini ondan ayırmadan konuşarak onu engelledi. Dağhan bir an ikizine bakıp onun somurttuğunu görse de tepki vermeden bakışlarını annesine çevirdi. “Nisan’ın sana uygun olduğunu hiçbir zaman düşünmemiştim.” “Hayatım-” Babası ortamı yumuşatmak istediyse de sözünü bitirmeye fırsat bulamadı. “Yine de seni çok sevdiğinin farkındayım ve senden ayrılmak istemeyeceğini düşünüyorum.” Bu da bir ihtimaldi tabii… “Henüz evli bile değilsiniz Dağhan, ilişkiniz seni bu kadar yıpratmamalıydı. Bir şeylerin yanlış olduğu kesin.” Bunun kendisi de farkındaydı. “Belki de ben değişmişimdir?” dedi tereddütle. “Bize karşı hâlâ aynısın.” Annesi tek kaşını kaldırırken Dağhan gözlerini kaçırdı. “Hayatım, henüz karnımızı bile doyurmadık. Bu kadar ciddi bir mesele hakkında konuşmak için en azından biraz üzerinde düşünmemiz gerekmez mi?” Babası sakin bir sesle annesinin omzunu tutarken sözlerinin onu da kapsadığının farkındaydı. “Haklısın, bugün biraz dinlenip yarın ne yapabileceğimize bir bakalım.” “Ama-” “Acele etmemize gerek yok oğlum, bırak da biraz dinlenelim.” İkisi ayaklanıp odadan çıkarken Dağhan yüzünü daha çok buruşturdu. Annesi ve babası gitmişti ancak ikizi kıpırdamadan oturuyor ve ona bakıyordu. “Hadi söyle,” dedi gözlerini kaçırarak. Doğuhan onunla alay edecekti, bunu biliyordu. Yine de durumdan hoşlandığı söylenemezdi. “Neyi?” “Bana güleceksin, ben demiştim gibi şeyler diyeceksin.” “Hayır.” İnanamayarak kaşlarını kaldırdı. “Dağhan… Bir insanın hayatında evlenmek istediği birine sahip olması onu mutlu etmelidir, değil mi?” Doğuhan çok ciddi görünüyordu. Bir an hayretle ona bakakaldı. Nadiren de olsa ciddileştiğini biliyordu ancak ikizi Nisan’ı o kadar sevmezdi ki bu fırsatı kaçırmayıp ağzına geleni söyleyeceğini varsaymıştı. Öyle yapmayacağını düşünseydi onunla çok daha önce konuşurdu. “Sanırım?” dedi tereddütle. Artık ilişkilerinin ilk zamanları için bile mutluluk kısmından emin değildi. İyilerdi, ortada bir sorun yoktu, Nisan onu seviyordu ve bir gün evlenmesi gerektiğine göre neden olmasın diye düşünmüştü. Mutsuz değildi ama ikizinin kastettiği şekilde mutlu olduğunu da düşünmüyordu. En azından şu an… “Seni benden iyi tanıyan biri olmadığını biliyorsun.” Doğu öne doğru eğilirken Dağhan omzunu silkti. “Sonuçta biz ikiziz.” “Evet. Bu yüzden sözlerime daha önce kulak vermeni isterdim.” “Ne hakkında?” “İlişkiler!” Dağhan gözlerini devirerek arkasına yaslandı. Doğuhan'ın ilişkileri genellikle tek bir amaca hizmet ederdi. Nasıl olur da onun sözlerini dikkate almasını beklerdi? “Bir şeyler hissetmen gerek. Seni mutlu eden ve sırtını yaslamak istediğin bir eşin olmalı. Dağhan Işık’ı tüm iyi ve tuhaf yönleriyle olduğu gibi seven birini bulman gerekiyor. Nisan’ın seni sevdiğini ben de biliyorum ama o senin değişmeni istiyor. Sevdiğini sandığı Dağhan’ın birçok özelliği onu öfkelendiriyor. Bunu sen bile inkâr edemezsin.” İkizinin sözleri abartılı da olsa haklılık payı vardı. Dağhan düşünceli bir şekilde iç çekti. Onu olduğu gibi kabul eden biriyle birlikte olmak nasıl olurdu, hiçbir fikri yoktu. Hoş, şu an yeni biriyle tanışmak gibi bir derdi de yoktu. Onun tek isteği, Nisan’ı incitmeden yollarını ayırabilmekti. “Bunu hakaret olarak görme ama sen ilişkiler hakkında ne bilirsin ki Doğuhan?” Sözleri kaba gibi dursa da Dağhan elbette ona hakaret etmiyordu. Doğuhan’ın daha önce biriyle iki haftadan uzun süre vakit geçirdiğini bile görmemişti. “Benim durumum farklı.” “Nedenmiş?” “Ben eğlenmeyi seviyor ve benimle aynı şekilde düşünen insanlarla vakit geçiriyorum.” Kaşlarını çatarak “Eee?” diye homurdandı. “Sen eğlence aramıyorsun. Hayatın boyunca böyle bir derdin hiç olmadı. O yüzden sana iyi gelen birini bulup evlenmeli ve ciddiyetle yaşamaya devam etmelisin.” Kendini tutamayarak güldü. Birbirlerini bu kadar iyi anlamaları bazen ona tuhaf geliyordu ama elbette Doğuhan ona neyin iyi geleceğini tahmin edebilirdi. Dağhan da onun tüm bu eğlenme paravanının altında sınırlarını zorlayacak birine ihtiyacı olduğunu biliyordu mesela. Sadece bunu söylemeyi düşünmüyordu. Nasıl olsa söylerse Doğuhan’ın tek yaptığı ona gülmek olurdu. “Dağhan Bey…” Birden odaya giren Erna’nın sesi onu kendine getirirken Doğu ayaklanmıştı bile. “Erna, bir sorun mu var?” İkizi ondan önce sorduğu için bir an şaşırsa da o da başını Erna’ya çevirdi. “Hayır, hayır. Sadece yemeği hangi odada ve saat kaçta yemek istersiniz diye soracaktım.” Doğu kızı sırtından itekleyerek odadan çıkarırken Dağhan açık kalan ağzını kapattı. Konuşacak fırsatı olmamıştı. “Tabii ki hemen ve mutfakta,” diyerek konuşan ikizinin sesi azalarak kaybolurken arkasına yaslandı. Henüz hiçbir şeyi çözüme kavuşturamamışlardı ama nedense kendini bir parça bile olsa daha iyi hissediyordu. Belki ne istediğini inkâr etmekten vazgeçtiği için yükü hafiflemişti, kim bilir?
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD