22

1415 Words
Erna masayı hazırlarken Doğu etrafında dolaşıyor ve onun gerginliğini hafifletmeye çalışıyordu. Belli ki ailelerinin gelişi onun gözünü epeyce korkutmuştu. “Ne yapıyorsun bakalım?” “Sofrayı hazırlıyorum.” Erna elindeki peçeteleri sallayarak masaya yaklaşırken onu takip etti. “Bu arada Ahu’nun evine gitme planını ertelemek zorunda kaldığımız için üzgünüm Erna.” “Sorun değil, zaten benim için böyle bir şey yapmak zorunda değilsin.” “Elbette öyleyim. Ben senin koruyucunum!” Erna iç çekerek onun etrafından dolaştı. “Keşke sabit durabilseydin.” “Ama sen de hareket ediyorsun!” “Çünkü çalışıyorum!” Kaşlarını çatarak peçeteleri düzeltti. Bunları ütülemek epeyce vaktini alıyordu ama bu evde kumaş peçeteler kullanmaya alışmaya başlamıştı. Gerçekten hoş görünüyorlardı. Bunların Dağhan Bey’in zevki mi ailesinin mi yoksa nişanlısının mı olduğunu merak ediyordu. Her şey gibi onlar da beyazdı. Bu evin her şeyi hastaneler kadar beyaz olmak zorunda mıydı? Temizliği de oldukça güçleştiriyordu doğrusu. “O peçetede leke kalmış.” Doğu uzanıp peçetelerden birini elinden alırken hayretle adamın yüzüne baktı. “Hayır, öyle bir şey yok.” “Evet,” diyerek sırıttı Doğu. Ardından peçetenin şeklini bozup yüzünün önünde salladı. “Geri verir misin lütfen?” “Ama yüzüme bile bakmıyorsun Erna!” İç çekerek ellerini masaya yerleştirdi. “Neden bana eziyet ediyorsun ki?” “Sana eziyet etmiyorum.” Adam üzülmüş gibi peçeteyi eski hâline getirip masaya bıraktı. “Teşekkürler, şimdi lütfen beni kendi hâlime bırak da masayı hazırlayabileyim.” “Ama çok gergin görünüyorsun Erna!” Yine bencillik mi ediyordu? Büyük ihtimalle öyle yapıyordu fakat elinde değildi. Tek istediği onu biraz olsun güldürmekti. Planları arasında henüz ikizi ve Erna’yı nasıl birbirine yaklaştırabileceğine dair bir şey yoktu fakat nedense Nisan meselesi bile çözülecekken onların birbirlerine hiç aldırmadığını görmek hoşuna gitmemişti. Üstelik Erna ailesine müstakbel ailesi olarak değil, belli ki onu kovmak için hazırda bekleyen ikinci Nisan vakası olarak yaklaşıyordu. Doğu hoşuna gitmeyen şeyleri düzeltememekten hiç hazzetmezdi. Gerçekten elinde değildi! “Çünkü gerginim.” Erna onu bu kez kaba bir şekilde itekleyerek işine devam etti. Doğu da pes ederek bir sandalyeye oturdu. “Bana vurdun,” dedi numaracı bir sesle. “Senin böyle şeyler yapabileceğini hiç sanmazdım.” Bilmeyen biri kızın onu darp ettiğini sanırdı. Erna da endişeyle yutkunduğuna göre numarası işe yarıyor olmalıydı. “O kadar da sert itmedim,” diye mırıldandı tereddütle. Tüm servis eşyalarını yerleştirmeyi bitirmişti. Artık her şey hazır olmasına rağmen kendini endişeli hissediyordu. Doğu da hiç yardımcı olmuyordu doğrusu! “Neredeyse beni düşürüyordun!” Erna sesli bir şekilde nefes alıp verdi. Acaba Doğu yine onunla uğraşıyor muydu yoksa doğruyu mu söylüyordu? Kararsız bir şekilde Doğu’ya baktığı saniyelerin ardından arkasından gelen ayak seslerini fark etti. Başını çevirdiğinde Dağhan ile karşılaştı. Onu görünce bir an dikkati dağıldı. Bu tuhaftı, onu çok iyi tanıdığını da sanmıyordu ama nedense adam son günlerde gözüne çok huzursuz ve mutsuz görünüyordu. Bir sıkıntısı olduğu her hâlinden belliydi. “Her şey hazır mı Erna?” “Evet, Dağhan Bey.” Dağhan bir an başını sallayıp ardından ikizine doğru döndü. “Bizi beklemeden başladın mı?” “Hayır, sadece dinleniyordum.” “Tamam, öyleyse bizimkilere haber vereyim. Sen servise başlayabilirsin Erna.” Dağhan onları yeniden yalnız bıraktığında Erna istenileni yaptı. Henüz çorbaları koymayı yeni bitirmişti ki tüm aile etrafını kuşattı. Erna yemek yapma konusunda her zaman iyi olmuştu ve bu evdeyken malzeme güçlüğü çekmediği için yeni tarifler deneme şansı da oluyordu ama Dağhan’ın ailesi yaptıklarını beğenecek miydi, bilmiyordu. Anneleri nedense aklını okumaya çalışır gibi onu göz hapsine alıp duruyordu. Büyük ihtimalle bugün bitmeden onunla yalnız başına konuşmak zorunda kalacaktı fakat bunu bilmesine rağmen kadından kaçınmak için elinden geleni yapıyordu. “Sen de otursana Erna.” Dağhan’ın sesi onu kendine getirdi. Başını iki yana sallayarak reddetmeyi düşünürken Doğu da söze girdi. “Erna çoğu zaman bize yemeklerde eşlik ediyor,” derken gözleri annesinin üzerindeydi. “Öyle mi?” Annesi şaşkın bir şekilde üçüne bakarken babası Erna’ya gülümsedi. “Gel de otur kızım, çekinmene gerek yok. Ayrıca bu çorba çok lezzetli olmuş. İçine kekik mi koymuştun?” Sözleri ortamı anında yumuşatırken Erna tereddütle aileden olabildiğince uzak bir köşeye oturdu. Babalarının yemek hakkındaki övgülerine kızararak tepki verirken sorduğu soruları içtenlikle cevapladı. Masada en çok konuşanın onlar olması tuhaf sayılabilirdi ancak bir süre sonra rahatlamayı başardı. Öğünleri öğlen yemeği olamayacak kadar geç, akşam yemeği olamayacak kadar erken olsa da burada yediği en güzel yemekti. Onlarla herhangi bir yakınlığı olmadığını biliyordu ama kendini bir an aileden biri gibi hayal etmişti. Evlerinde fazlalık ya da yük olmasa da bir değeri olmadığını elbette o da biliyordu. Sonuçta burada kalabilmesinin tek sebebi ona acımalarıydı. Yine de hayal kurmak da suç değildi ya? Hem belki Erna bir gün evlenecek ve kocaman bir ailesi olacaktı. Kendi ailesini çok sık düşünmemeye çalışıyor, özellikle insan içindeyken ağlamaktan çekiniyordu ama bir gün evlenirse eşinin ailesine karşı çok iyi olmak ve onların sevgisini kazanmak istiyordu. O zaman geldiğinde hiç yalnız hissetmemeyi umuyordu. ** Nihayet herkes tabağını bitirmiş, Doğu karnını ovarak arkasına yaslanmıştı. “Et efsaneydi Erna, sen giderek bu işte daha iyi oluyorsun. Sanırım spor salonunu artık daha sık ziyaret etmeliyim.” Dağhan onun hâline gülse de sözlerine katılıyordu. Yine de bir şey söylemek yerine Erna’ya bakmakla yetindi. Kız övülmekten ötürü epeyce kızarmıştı, böyleyken çok sevimli göründüğü inkâr edilemezdi. “Senin spor salonuna niye gittiğini hepimiz biliyoruz Doğu.” Babaları alaycı bir şekilde konuşurken Doğu hariç masadaki herkes güldü. “Ben sağlığına dikkat eden bir erkeğim!” “Doğuhan,” diye araya giren anneleri tek kaşını kaldırdı. “Kendini utandırıyorsun.” “Ama-” “Şimdi bu hikâyeleri bırak da bize hayatında neler olduğundan bahset biraz.” Şımarık bir şekilde kadına öpücük gönderdi. “Benim hayatım sizden ibaret güzelim.” Hâli o kadar çocuksuydu ki Erna bu kez farkında olmadan sesli bir şekilde güldü. Tüm aile ona bakarken utanarak özür diledi. “Anlaşılan yine kimseyle görüşmüyorsun.” “Geçenlerde görüştüğüm bir kadın vardı.” Konuşmaları ilgi çekici olsa da Erna ortalığı toplamaya başlayıp kendini bunlardan uzak tutmaya zorladı. Yine de kulağı dikilmiş bir kedi gibi davrandığının farkındaydı. “Ve sen de hemen evlenip bir yuva kurmayı hayal ettin?” diyen neşeli ses babalarına aitti. “Elbette hayır. Zaten kadın beni Dağhan sandığı için etkilemeye çalışıyormuş. İkimizin aynı spor salonuna gitmesi bazen sorun olabiliyor.” Doğu gözlerini abartılı bir şekilde devirirken Dağhan “Bunun sebebi benim kıyafetlerimi aşırman da olabilir,” demekle yetindi. “Ama ne yapayım? Sen çok zevkli bir adamsın sevgili ikizim.” “Of, yeter artık!” Ayla Hanım uzanıp Doğuhan’ın elinin üstüne hafifçe vurdu. “Bırak şımarıklığı lütfen. Siz lisedeyken bu sevimli görünüyordu ama şimdi beni kızdırıyor.” “Ama sevgili anneciğim…” Doğu ona hiç aldırmıyormuş gibiydi. Yerinden kalkıp kadını sıkıca kucakladı, yanağını da sulu sulu öptü. “Doğuhan!” “Söyle güzelim?” “Sen… Sen… Sen…” Ayla Hanım rahatsız bir şekilde ondan kurtulmaya çalışsa da pes edip oğluna sarıldı. Erna burada olduğu için biraz utanmıştı. Çok ciddiyetsiz görünüyor olmalılardı ama Doğuhan’a karşı koymak onun için bile zordu. “Eee?” Doğu sırıtarak annesini bir kez daha öptü. “Bir şey yok! Bırak da nefes alayım.” Dağhan onları izlerken yüzünde mutlu bir tebessüm oluşmuştu, Erna şimdi onun daha iyi olduğunu görebiliyordu. “Tamam güzelim sen nasıl istersen!” Doğu annesini bırakıp televizyonun başına geçti, babası da onun peşine takıldı. İkisi bir futbol kanalı açıp derin bir sohbete dalarken Dağhan da ayaklanmıştı. “Ben biraz çalışayım diyordum.” “Hım…” Ayla Hanım kaşlarını kaldırırken Dağhan tereddütle bekledi. “Ne üzerinde çalışıyorsun?” İşte bu da onun sevdiği konuydu. Annesi onu ofise doğru takip ederken Dağhan farkında bile olmadan onu rahatsız eden bir madde üzerine konuşmaya başladı. Elbette ikisi de etik konusunda takıntılı sayılabilecek düzeyde dikkatliydi ancak birbirlerinden fikir alma imkânı varsa bunu değerlendirmeden edemezlerdi. Anneleri artık aktif olarak çalışmıyor olsa da hukuka olan aşkı ailesinden sonra gelmeye devam ediyordu. Erna onlar uzaklaşırken bir an Dağhan’ın konuşkanlığı sebebiyle şaşırdığını hissetti. Onu hiç bu kadar nefessiz konuşurken görmemişti. Demek ki söz konusu işi olduğunda sahiden de hareketleri değişiyordu. Doğu’nun neden onunla sürekli uğraştığını artık anlayabiliyordu. Bir an acaba ben de avukat olsaydım Dağhan benimle nasıl konuşurdu, diye düşünmeden edemedi. Onun ilgiyle her sözünü dinlemesi, bir sıkıntısı hakkında Erna’dan fikir almak istemesi ve heyecanla ona akıl danışması acaba nasıl olurdu? “Bugün fazla hayalperestsin Erna,” dedi saniyeler sonra fısıltıyla. Işık ailesini izlemek onu biraz imrendirmiş olmalıydı. Yine de onları kıskandığı söylenemezdi. Böyle güzel bir ailesi, başarılı bir kariyeri olmasını elbette isterdi fakat kıskançlığın hoş bir şey olmadığının farkındaydı. “Artık temizliğe başlasam iyi olacak,” derken eline mutfak eldivenlerini geçiriyordu. Farkında olmadan yine avukat olmakla ilgili düşüncelere dalmış bir hâlde bulaşıkları durulayıp makineye yerleştirmeye başladı.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD