Selam!
Başlama tarihi bırakın hadi şuraya😍
“Kartal!”
Kartal beni dinlemeyecek kadar kendini kaptırmıştı. İçimdeki sert devinimleri beni kendimden geçiriyor, zevkin ızdırabının nasıl bir keşmekeş olduğunu yaşatıyordu. Adını haykırmak ya da inlemekten başka çıkar yolum kalmıyordu.
“Aşkım,” diyordu memi kavrayıp yoğururken. Ardımdan karnıma sarılıp beni yerime sabitleyerek hareketlerinin etkisini artırıyordu.
“Aşkım,” diye inliyordum karşılık olarak. Kadınlığımdaki tüm kaslar onunla gerinip tekrar normale dönerken, ben bu histen bile zevk alıyordum.
Mememi kavrayan eli meme ucumu sıkmak için elbisemin bir kolunu indirdi. Çıplak meme ulaşınca hırladı.
“Bunlara ulaşmanın bu kadar kolay olduğunu bilsem önce onların tadına bakardım aşkım,” deyince meme ucumda sertleşti ve avucuna baskı yapmaya başladı. Kıkırdadı. Bir zevk dalgası aktı geçti omurgamdan. Meme ucumu sıkarak beni bir titreme dalgasına sürükledi. Her darbesiyle zirveye biraz daha yaklaşıyor, onun yavaşlamasıyla tekrar duruluyordum. Şimdi yine yavaşlamıştı içimde. Beni delirtecekti.
“Daha hızlı yapsana!” dedim sitemle.
“Hemen bitmesin, içinde olmaya bayılıyorum,” dedi isyankar. Sevişmelerimizin kaçamak doğasından nefret ediyordu. Uzun uzun sevişmek, çıplak ve birbirimizin teriyle ıslanmış bedenlerimizi birbirine dolayarak uyumak isterdi. Benim buna imkanım yoktu hiç.
“İçeride ablamın düğünü olurken uzun süre kaybolamam. Anlarlar.”
“Neyi anlayacakları? Fuat Paşa yalısının kilitli olması gereken bir odasında, daracık bir alanda o alandan daha daracık olan içine girdiğimi mi? Adımı sayıklarken içini nasıl doldurduğumu da anlarlar mı? Yoksa memelerinin diriliğine bayıldığımı söylediğimde senin zevk sularınla beni yıkadığını mı anlayacaklar? Dilin nazlanıyor ama için sırılsıklam.” İnledim. Gerçekten de içim vıcık vıcık olmuştu. Git gellerine ara vererek hareketsiz kaldı içimde. Diğer omzumu sıyırıp sırtımı öptü.
“Kartal,” diye adını inledim. Daha fazlası için yalvarmakla daha hızlı olması için yalvarmak arasındaydım. İçimdeki arsız kadın ona doymak bilmiyordu ama doymam da gerekmiyordu. Daha sonra tekrar buluşabilirdik.
“Peki, öyle olsun,” dedi ve hareketlerini iyice hızlandırdı. Gözlerim kayarak kapandı. Varlığıyla çıldırmak noktasına gele gele boşaldım. Bir dakika geçmişti ki o da geldi.
“Haplarını düzenli alıyorsun değil mi?” diye sordu içimden çekilirken.
“Evet, aksatmıyorum merak etme. Doktor adet düzeni için verdi dedim herkese.” İçimden çıkınca boşlukta kaldım sanki. Babam evlenmemize izin verse de birbirimizin olsak her an.
“İyi bakalım. Gerçi benim için güzel bir hediye olur. Baban da hayır diyemez.”
“Ama senin annen der. Evlilik dışı hamile kaldım diye ne orospuluğum kalır ne fahişeliğim. Çocuğu tek başıma yapmışım gibi ben ezilirim sen yüceltilirsin.” Cebinden çıkarttığı lokanta ıslak mendilini açtı ve bacak aramı temizledi. Külodumu kaldırmadan önce popomdan öptü. “Isırma sakın!” dememe kalmadan dişlerini geçirdi.
“İz kalıyor, popomda diş izini bir gören olursa ne yapacağım!”
“Ablan göremez artık. Başka görebilecek kimse de yok. İstediğim yerlerine iz bırakabilirim.” Sırıtıyor piç Yüzümü ona döndüm ve memelerimi elbisenin içine sokarak düzelttim.
“Yarın sabah iş aramaya diye çıkarım evden, sana gelirim.” dedim söz verir gibi.
“Yarın pazar baban izin vermez,” dedi.
“Babam öğlene kadar kalkmaz. Pazar dediğin gibi. Komşuya gidiyorum diye çıkarım o zaman.”
“Sabah yazarsın gelirsen.”
Uzanıp öptüm. Odadan çıkıp ardımdan kapıyı kapattım. Koridor boştu. Telefonumu çıkartıp yüzümü kontrol ettim. Rujum feci dağılmıştı ama onun dışında iyiydim. Boynumda, gerdanımda falan da morluk yoktu. Biraz pembeleşmişti öpülmekten ama geçerdi birazdan. Sigara içip düğün salonuna dönerim, bahanem de o olur. O arada da kızarıklık geçer.
Koridoru arşınladım ve merdivenlere doğru yürüdüm. Köşeyi döndüğüm anda sert bir bedene çarptım. Dikkatlı olsana Umay. Ayağım burkuldu, yere düşeceğim anda bana çarpan adam belimden kavradı ve beni asıldı. Bedenlerimiz çarptı birbirine. Bir ürperti geldi geçti bedenimden. Kahvenin açık tonu gözlerine değdi gözlerim. Köpük gibi, bulut gibi yumuşacıktı bakışları. Gözleri kısıldı, gülümsediğini anladım.
Kartal’a ihanet etmiş gibi hissedince geri fırladım kollarından.
“Kusura bakmayın,” dedi, gerçekten gülümsüyordu. “Dalgındım, fark etmedim.”
“Önemli değil, ben de dikkatsizdim.” dedim. Boynumu kaşıdım gerginlikle. Koskoca yalı boştu resmen. Düğün bahçede yapılıyordu. Boğaza bakan şık bir davet şeklinde.
“Saruhan bu arada ben,” dedi ve tokalaşmak için elini uzattı. Az önce Kartal’ın aletini kavrayan ellerim şimdi Saruhan’ın ellerini kavradı.
“Umay. Gideyim ben, ablam bekler.”
“Gelinin kardeşi Umay,” dedi şaşırarak. Ben de şaşırdım beni tanımasına. Elimi hala bırakmamıştı.
“Evet, ama gitmem lazım.”
“Güzelliğinizden bahsedilmişti ama bunu beklemiyordum,” dedi ve nihayet elimi bıraktı.
“Teşekkür ederim, çok kibarsınız.” diyerek koşar adım uzaklaştım. Önce tuvalete gidip elimi yüzümü, boynumu yıkadım ve kuruladım. Ardından yalının avlusuna çıktım. Ablam ve eniştem davetlilerle görüşüyordu. Ablam onu şansı olarak görüyor, deli bir aşkla bağlı kalıyordu. Eniştemin de şimdilik bir yamuğunu görmemiştim. Ablamın önüne ömrünü sermek ister gibi bakıyordu. Ama erkek milletine güvenilmezdi.
Bizim masaya doğru ilerledim. Babam masada değildi ama halam, kocası ve kuzenlerim oturuyordu.
“Neredesin kız sen,” dedi halam Serman.
“Sigara içtim geldim,” diye yalan söyledim. Saruhan’la çarpışınca sigarayı unutmuştum.
“Aman içmeseniz olmaz şu zıkkımı. Melih abin de içiyor, diyorum yapma. Dinlemiyor.” Melih annesine yan yan baktı. Benden üç ay büyüktü sadece ama halam ısrarla abim olduğunu söylüyordu. Ben de ısrarla ismiyle hitap ediyordum. Melih’in bizi taktığı yoktu bile.
“Aman halaaaa,” dedim sonunu yaymanca uzatarak. “Şu üç günlük dünyada bir sigara keyfimiz var, onu da sen bozma.”
Halam cevap vermedi. Ablam bütün misafirleri bitirip yanımıza gelene kadar başka da konuşmadık. Yalıdan çıkan adama takıldı gözlerim. Saruhan. Uzun boyluydu, sarışın bal köpüğü saçları vardı. Sakalsız yüzü buğday tenliydi. Siyah takımının içinde oldukça fit görünüyordu. Elleri de güzeldi. Bizim Gülşen’e yapabilsek güzel olur aslında. Cemiyetin içine gireriz iyice, babam da yakamdan düşer.
Hazır bu boşlukta kendimden bahsedeyim size. Ben Umay. İki kardeşin küçüğüyüm. Boğaziçi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler fakültesini dereceyle bitirdim ve kendime daha okul bitmeden güzel bir iş ayarladım. Sonra iş yerine üç vasıtayla gitmeye dayanamayınca ayrıldım. Öyle de salağım. Ama babam ayrı eve çıkmama izin vermedi. O verse de Kartal izin vermezdi zaten. Ah Kartal! Benim kalbimdeki yuvanın yerleşik kuşu. Aynı mahallede yaşıyoruz onunla. Liseye başladıktan sonra ona karşı içimde bir kıpırtı olduğunu fark ettim, üniversiteyi kazanmam gerekiyordu geri plana ittim. Ama kalp söz dinlemiyordu, üniversiteyi Boğaziçi’nde kazandığımı öğrendiğim anda Kartal’a koştuğumu ve birbirimize ilanı aşk ettiğimizi hatırlıyorum. İlk öpücük de o zaman geldi. Ah ne heyecanlı günlerdi. İşte o günden beri de birlikteyiz. Okul varken ben istemedim evlenmeyi, okuyordum sonuçta. Ama artık durduramıyorum onu, illa evlenelim babanı ikna et diyor. Sorun şu ki babam zengin damadın tadını eniştemle aldı. Ablam ODTÜ Endüstri Mühendisliğini bitirdikten sonra İstanbul’a dönmüştü. İş ararken eniştemlerin şirketine girmiş ve öylelikle tanışmışlardı. İki yıldır birlikteler. Babam da işte zengin damadı sayesinde istediği zaman para bulacağı bir kaynağı olduğunu fark etti. Ablam. Sonra beni gördü gözü, iki kaynak bir kaynaktan iyidir, dedi. Sürekli zengin koca bul, diyor bana evin içinde. Deli çıkacağım.
Kartal zengin değil, bir saç ekim kliniğinde doktor. İyi para kazanıyor ama babamın kriterlerini karşılamıyor. Şak diye çıkarıp yüz bin veremez mesela. Aman parayla mutluluk olsaydı...
Ablam yanıma oturuyor nazlı nazlı. Eniştem yok yanında.
“Aman ayaklarım,” diye söyleniyor. Gelinliğin altında ayaklarını bulabilmek ne mümkün.
“Spor ayakkabıya geçelim mi? Nasılsa bitti çoğu?”
“Yok kız, gelinliği değişeceğim şimdi. Zaten ağır davetliler kalkıyor. Oynayacağız,” diye cıvıl cıvıl gerdan kırıyor. Onun mutluluğuyla mutlu oluyorum.
“Ay göbek atamadık hiç zaten Duru abla,” diye katılıyor Gülşen içimize.
“Dayan kız, yettik!” diye eğleniyor onunla ablam. Gülşen kapı gıcırtısı duysa oynayan tiplerden. Ben utangacımdır asla kendimi sala sala oynayamam.
“Aman şu elit ortamda erik dalı gevrektir giden bizim çeyrektir mi diyeceğiz?” diyorum. Ablam kahkaha atıyor.
“Nereden geldi kız aklına o Feysbukçu dayıların sözleri?”
“Ben zeki bir insanım, bilirsin.” diyorum sırıtarak.
“Bilmem mi? Boğaziçini dereceyle bitirdi diye övünüyorum senden için hep.” Utanıyorum ama gururluyum da. Ablam kolumu seviyor. “Kartal da gelmiş,” diye fısıldıyor bana sokulup. Beni de getirdi, sadece kendisi mi?
“Evet, gördüm.” diye yanıtladım, sanki daha yarım saat önce deliler gibi sevişmemişiz gibi.
“Hoş çocuk, biraz daha zengin olsa babam da hayır demezdi.”
Babamı biraz oyalasak aslında Kartal kendi saç ekim kliniğini kurmak istiyor. Ama babam sabırsız. Sanki bütün kocalar kaçacak ben oyalandıkça.
“Acelemiz yok abla. Sen yirmi sekiz yaşında evlendin. Benim altı senem daha var demektir.” diyip sırıttım. “Hem kariyerim önceliğim şu an. Boğaziçini bitirmek yetmiyor.”
“Bizim Aras’ın arkadaşı Ilgaz’ların şirketi yönetici adayı programıyla yeni mezunlar alacakmış. Başvur sen de unutma.” Abla sırası mı? İşte bizim yaşantımızda iş konusunda bir sıra yok. Para lazım. Babam asla beş kuruş vermez açlıktan öldüğümü bilse.
“Tamam yarın CV gönderirim.”
Biz konuşurken eniştem yanımıza gelmiş bile.
“Gelinimi alabilir miyim artık?” diye söyleniyor tatlı tatlı. Bayılıyorum bu hallerine.
“Geldim aşkım,” diye uzattığı eli yakalıyor ve yanımızdan kalkıp gidiyor ablam. Babam hala ortalıkta yok. Oyundu, pastaydı derken düğün akıp gidiyor. Haşatım çıkmış halde getiriyorum düğün sonunu. Babamın ortalıkta olmadığı yetmezmiş gibi Kartal da ailesiyle gitti. Halamlar bile kalktılar. Ablamın yanında kolanın yanında verilen bardak gibi dikiliyorum.
“Taksi tutalım,” dedi ablam bana. Sen gelin oldun, balayını düşün artık! Diye söylenmek istedim ama eniştem benden önce konuştu.
“Olur mu öyle? Gece gece! Dur bak Saruhan var şurada. O bırakır.” Yok. Olmaz. Saruhan hiç olmaz. Hele de Kartal görürse hiç hiç olmaz. Kıskançlık triplerini çekemem gece gece.
“Gerek yok enişte, otobüse biner giderim ben.”
“Bu kılıkta mı?” diye üstümü gösteriyor ablam. Evet elbisem biraz açık ama çok da değil, normal. Eniştem beni kaile bile almadan az önce tanışma şerefine nail olduğum yakışıklı Saruhan’ı çağırıyor.
“Gel kardeşim, bak seni benim baldızla tanıştırayım. Umay.”
“Tanıştık biz bro. Oluyor bir saati geçkin,” diye anında beni ele verdi salak. Ablam ve eniştemin bakışları bana döndü.
“Demin tuvaletten dönerken çarpıştık. Önemli bir şey değildi.” Saruhan’ın kaşları havalandı ama bir şey demedi. Tuvaletlerin olduğu kısımdan gelmediğimi biliyordu. Hadi ben sevgilimle kaçamaktan dönüyordum, o nereye gidiyordu acaba? Aman bana ne?
“Evet, ben çarptım Umay hanıma.”
“Bir ricam olacak senden,” diye söze girdi hemen Aras. “Umay’ı eve bırakacak birine ihtiyacımız var. Benim kayın peder işi çıkıp gitti.” Öyle mi?
“Ben boştayım, götürür bırakırım hanımefendiyi evine kadar.” diye yanıtladı Saruhan. Hayır, işim var desen ölürsün değil mi?
“Teşekkür ederim,” diyorum, kibar olmalıyım. Bir sokak yukarıda falan indirmesini isterim artık. Eliyle yön gösterince ablam ve eniştemle vedalaşıp yanına düştüm. Kader ağlarını ördü, derlerdi de inanmazdım. Gerçekten örüyordu ağlarını.